Yaban Romanı Hakkında ve Özeti : Yakup Kadri

15.11.2016




 YABAN ROMANI HAKKINDA GENEL BİLGİLER

(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

Yaban, Türk edebiyatında aydın-halk arasındaki uçurumu açık ve kaygıdan uzak şekilde ele alan nadir romanlardan biridir. Roman, Kurtuluş Savaşı döneminde, Eskişehir’in Porsuk Çayı’na yakın bir köyünde yaşayan ahaliyle buraya sonradan gelmiş İstanbullu bir “yaban”ı anlatır.

Roman İlk defa 1932`de yayımlanmış kitap o tarihten bu yana 43 baskı yapmıştır.  Yakup Kadri’nin en başarılı romanı sayılan Yaban yazarın kurtuluş Savaı yıllarında gezip gördüğü Anadolu’daki gerçek gözlemlerine dayanır.  Yazar bu romanda bazı eleştirmenler tarafından köylüye tepeden bakmak, köylüyü küçümsemek hatta köylüleri aşağılamakla da itham edilmiştir

Yakup Kadri, romandaki görüşlerini gerek Kurtuluş Savaşı zamanında Anadolu’yu gezerken gerekse Porsuk Çayı kenarındaki bir köyde geçirdiği, kendi deyimiyle, 4-4.5 aylık bir “kabusun” gözlemlerinden ortaya çıkarır. Türk aydını ile Anadolu halkı arasındaki sonsuz ayrılığı mümkün olan her yerde anlatarak okuyucunun daha iyi anlamasını ve Ahmet Celal’in çaresizliğini anlatmak ister. Ayrıca arka planda da güçlü biçimde Kurtuluş Savaşı devrelerini Sakarya Savaşı sonrasına kadar vermeye çalışır.

Ahmet Celal, bir paşa çocuğu ve bir subay, Birinci Dünya Savaşı’nda kolunu kaybetmiş bir gazidir. İstanbul işgal edildikten sonra kendi askeri Mehmet Ali’nin teklifini kabul ederek İstanbul’daki varlığını satmış ve Mehmet Ali’nin köyüne yerleşmiştir. Romanın bundan sonrası tamamen İstanbul’da yetişmiş bir Türk aydınının Anadolu halkını keşfettikçe içine düştüğü boşluk ve belki bir anlamda da gerçeği buluşunun sorgulanması ve tahlilidir

Roman ilk defa bin dokuz yüz otuz ikide basılmıştır. O tarihten beri kırk üç baskı yapmıştır. 1942 yılında Cumhuriyet Halk Partisinin yarışmasında ikinci olmuştur.

Kitabın Konusu 

Romanda, Ahmet Celal adındaki bir karakterin bir köyde yasadıklarından ve yasadıkları sonucunda Türk köylüsü hakkında edindiği izlenimlerden bahsedilir. Roman bir ani kitabından yola çıkılarak ve bu kitaptan alıntılar yapılarak yazılmıştır. Romanda, Milli Mücadele Dönemi’nde köylü ile aydın arasındaki kopukluk ve fark anlatılıri

ANAFİKR

Anadolu köylüsü ile  aydınların arasındaki fikir ve kültürel uçurumun nedeni  aydınların  yüzlerce yıldır köylü halkı ve Anadolu coğrafyasına, kültürüne  ve sosyal yaşantısına yabancı kalması yüzünden oluşmuştur.

ROMANDA YER ve ZAMAN

Roman, birinci dünya savaşı yıllarından başlayarak Sakarya Zaferi’ne kadar olan zamanı kapsar (1918-1922). Yani kurtuluş savaşı yıllarını içerir. Roman İç Anadolu Bölgesi’nde Porsuk Çayı civarında bulunan bir köyde yaşanan olaylarla ilgilidir. Olaylar daha çok bu köyün içinde geçer.

ROMAN KAREKTERLERİ VE ÖZELLİKLERİ:

AHMET CELAL: Çanakkale kolunu kaybettikten sonar Mehmet Ali’nin köyüne yerleşir. Köyde yaşadığı sorunları yenmeyi başaran güçlü bir karakterdir. Cumhuriyetin Kuruluş Devri Türk aydınını yansıtır. Köylüler onu dışlamıştır. Kurtuluş Savaşını yakından takip etmiştir. Romanda karamsarlığı dikkat çeker. Romanda Kurtuluş Savaşına karşı duyarlı oluşu dünya görüşüne bağlı olarak verilir. Bireysel durumları yalnızlığı, içine kapaklığı, ruhsal çözümlemelerle anlatılır.

SALİH AĞA: Köyün ağası ve zenginidir. Kılık kıyafeti oldukça kötüdür. Çok kurnaz birisidir. Tüm köy halkını nüfuzu altına almıştır. Çıkarları uğruna düşmanlarla bile iş birliği içine girmiştir. Köylü düşman karşısında çaresiz bırakır. 

MEHMET ALİ: Dört yıl Ahmet Celal’ in hizmet erliğini yapmış ama köye geldiğinde yine eskisi gibi davranmaya Ahmet Celal’ den uzaklaşmaya başlamıştır. Sert tavırları vardır. Önce Ahmet Celal’ in yanında ona alışmış daha sonar köye gelip köylü gibi davranmaya devam etmiştir. Kısacası gittiği yere uyum göstermektedir.

BEKİR ÇAVUŞ: Aslında tipik bir köylüdür. O da diğerleri gibi cahildir. Düşünce yapısı diğerleri ile aynıdır. Ancak daha önce uzun yıllar askerlik yaptığı ve çok gezdiği için Ahmet Celal’ e biraz daha yakındır. 

EMİNE: Romanda Türk kızını simgeler. Ahmet Celal’ e yakınlık gösterip İsmail ile evlenmiştir. Çünkü ailesinin isteği bu yöndedir. Bir de tüm köylüler gibi o da Ahmet Celal’ i yaban olarak görmektedir. 

DİĞERLERİ: Emeti Kadın, Süleyman, Cennet, Köyün İmamı, İsmail, Şeyh Yusuf, Küçük Hasan.

YABAN ROMANININ ÖZETİ

Roman kahramanı Ahmet Celal’ dir. Cihan harbinde Çanakkale cephesinde bir kolunu kaybetmiş ve savaştan gazi olarak kurtulmuştur. Ama savaş sonrası yapayalnız kalmıştır. Bunlara birde İstanbul’un işgali eklenince oraya da dönememiştir. Bu sırada köyüne dönen askeri Mehmet Ali’nin “Gel beyim, Seni bizim köye götüreyim” teklifi üzerine onla birlikte Mehmet Ali’nin köyüne gitmeye karar vermiştir.

Nihayet köye giderler. Fakat Ahmet Celal daha ilk günden konuşması, tavırları, giyim kuşamı, düşünceleri ile onların dünyası dışındadır. Köylülere göre o bir “Yaban”dır. Kafasındaki, benliğindeki acılardan kurtulmak için eski neferi Mehmet Ali’nin köyüne gelmiş, köylülerin arasına karışarak, kendini doğaya bırakarak yenilenmeyi ummuştur. Ama çok geçmeden yabanlığının bir yazgı olduğunu fark eder.

Ahmet Celal İstanbul’un işgal altında olduğunu, İzmir’in tâ Bursa’ya kadar yunanlılar tarafından işgal edildiğini, Adana’dan henüz Fransızların el çekmediğini, Urfa’ da, Antep’ te kanlı olaylar cereyan etmekte olduğunu köylülere anlatıyor ve yüzlerine dikkatle bakıyordu. Ama köylülerin hiç birinde ne hayret, ne dehşet ne de alelâde bir alaka izine rastlamadığını söylüyor. Ve onları destanî kıssalarla galeyana getirmeye çalışıyor. Ama onların tek düşündüğü tekrar savaşın olup olmayacağı ve tekrar askere alınıp alınmayacaklarıdır. 

Ahmet Celal durumun ciddiyetini ve önemini anlatmaya çalışır ama köyde Salih Ağa adında birisi vardır. Salih ağa bütün köy halkını öyle sihir ve nüfuzu altına almıştır ki dört yıldan beri hep Ahmet Celal’in emriyle hareket etmeye alışmış Mehmet Ali bile köye geldikten sonra iktisadi durumunu tayin için Salih Ağa’ ya danışmasını tavsiye eder.

Ahmet Celal onca olanlara, köylülerle arasındaki dağlar kadar farklılıklara rağmen onlara “mutlaka bunlara alışmalıyım” diye katlanıyordu. 

Ahmet Celal bu köyde yapayalnızdı. Köye geldiğinde bu yana aylar olmuştu fakat insanlar hâlâ onlar çok soğuktu. Ona biraz yakınlık gösteren Mehmet Ali’nin annesi Zeynep kadın ve kardeşi İsmail di. İsmail’in yakınlığı birkaç kelime konuşmak Zeynep kadının ise pazarda sattığı şeyleri pazara götürmeyip Ahmet Celal’ e satmasıyla sınırlıydı.

 

Olayların böyle gelişmesi Ahmet Celal’ i kaçınılmaz bir bunalıma sürükler. Bir gün rahatlayıp sıkıntılarını unutmak için kırlara dolaşmaya çıkar uzun zaman yürüdükten sonra seyrek ve serin bir kavak kümesinin içinden akan dere kenarında genç bir kıza rastlar ve bu rastlantıda Ahmet Celal’ in içinde bir şeyler kopar. Ahmet Celal ilk defa gördüğü bu kıza aşık olmuştur. 

Bir zamanlar sonra köyde olağanüstü bir hareketlilik vardır. Herkesin ağzında bir “Geldi”, “Geldi. Görmediniz mi?” sözleri dolaşmaktadır. O, kendinden sakladıkları bu durumu Mehmet Ali’ye biraz baskı kurarak nihayet öğrenir. Köye Şeyh Yusuf adında birisi gelmiştir. Köylü bu zata çok hürmet gösterir. Karşısında el pençe divan dururlar. Ahmet Celal onların bu konuda da bilgisiz olduklarını görür ve Şeyh Yusuf’un kendilerini aldattığını anlatmaya çalışır ama köylüler ona yine inanmazlar ve ondan kaçarlar. 

Ahmet Celal’ in aklı kavakların içinde, dere kenarında gördüğü güzelde kalmıştır. Tekrar görebilir miyim ümidiyle yine yola koyulur. Hatta köyüne kadar gittiği halde onu yine göremez. Nihayet bir defasında görme fırsatı olur fakat bu güzel ondan hep kaçar kendisini saklar. 

 

Bir müddet sonra Mehmet Ali’yi tekrar askere alırlar. O gittikten sonra evde kimsenin ağzını bıçak açmaz. Hepsinin yüzü maske gibi hareketsizdir. 

Ahmet Celal sıkıntılardan kurtulmak ve o güzeli tekrar görebilmek için devamlı koruluğa gidip gelir olmuştur. Ve her gidiş-gelişinde yol üzerinde İsmail ile karşılaşır. Bir gün yine bu karşılaşmalarının birinde dayanamaz İsmail’e nişanlısının ya da sevdiğinin bu köyden mi olduğunu sorunca acı gerçekle karşılaşır. İsmail’in sevdiği kız Emine kendisinin de aşık olduğu kızdır. 

Emine ile İsmail’in evlenmelerine İsmail’in annesi Zeynep kadın da razı değildir. Ahmet Celal Zeynep kadına mutlaka bu evliliğin önüne geçmesi gerektiğini telkin etmektedir. Ama Mehmet Ali askere gittiğinden beri İsmail kimseyi dinlemez olmuş hatta anasına karşılık vermeye bile başlamıştır. 

Günler böyle geçmeye devam ederken Ahmet Celali için bu evde kalmak artık imkansızlaşmaya başlamıştır. Çünkü herkesle kötü olan arası daha da açılmıştır. Ahmet Celal köyde kalabileceği başka bir ev ararken Bekir Çavuşun köyün dışında tamir edilmesi gereken bir evinin olduğunu öğrenir. Süleyman’a bu evi tamir ettirerek buraya taşınır. Bu arada Ahmet Celal Emine’ yi alma fikrinden de vazgeçmemiştir. Ve bu fikrini Bekir Çavuş’ a açar O da “bu işi yapsa yapsa bizimki yapabilir. Hele bir kere ona söyleyeyim” der. Nihayet burada da Ahmet Celal için hayal kırıklığı vardır. Çünkü Emine’ nin İsmail’le evleneceği haberini alır. 

Köyde bu olaylar yaşanırken köylüler, Ahmet Celal’ in ta başında anlatmaya çalıştığı gerçeklerle karşılaşmak zorunda kalmıştır. Yunanlılar köylerini basmıştır. Köylüler düşmanın gelişini hiç umursamaz vaziyette, sadece seyretmekle kalıyorlardı. Ahmet Celal de artık onlara bir şey söylemiyordu. Tüm öfkesini kendi içine akıtıyordu. Köylüler düşmanların her istediklerini, karşılığını alacağız ümidiyle yerine getiriyorlardı. Hatta köylü Salih Ağa bile düşman ile iş birliği içerisine girmiştir. 

Düşman Ahmet Celalin evini basmış, eşyalarını didik didik aramış ve onun bir subay olduğunu tespit etmiştir. Ama anlamadıkları nokta bir subay burada ne yapıyordu? Bundan sonra düşman Ahmet Celal’ i devamlı göz hapsinde tutar olmuştu. Ahmet Celal odasından dışarıya çıkmıyor köyden haberleri de Emeti kadın fasıtasıyla öğreniyordu. Düşman birkaç gün köyde kaldıktan sonra ilerlemeye devam etti. Salih ağa ve imam da onlara kılavuzluk ediyorlardı. Köylüler, sanki başlarından geçen âfet, hafif bir sağanakmışçasına kısa bir zaman sonra her şeyi unuttular. Düşman kıtasının gelip geçmesiyle karışır gibi olan hava eski durgunluğunu buldu. Felaketler bile Ahmet Celal ile köylüyü birleştiremedi. Bir tek Bekir Çavuş, Emeti Kadın ve Küçük Hasan Ahmet Celal’ le muhabbet ediyordu. 

Ahmet Celal Küçük Hasana çok bağlanmıştı. O kadar ki onunla devamlı birlikte olabilmek için Hasan’ın sürüsüyle birlikte dağlara bayırlara giderdi. Yine uzun bir kır gezisinden döndüğü akşamda köyün içini dışını düşman askerleri ile tıklım tıklım dolu buldular. Ama bu sefer askerler geçen seferkiler gibi muntazam bir kıta manzarası göstermiyorlar, başı bozuk bir insan manzarası çiziyorlardı. Askerlerin hepsi toza toprağa bulanmış, derileri güneşten paslı bakıra dönmüş, sakalları diken diken uzamış tam bir bozgun askerleri idi. Düşman bu sefer her yeri yakıp yıkıyor, köylüye elinden gelen tüm işgenceyi yapıyordu. Çünkü bu onların son iğrençlikleri idi. Küçük Hasan’ı da döve döve çok kötü bir hale sokmuşlardı. Hasan bu görünüşü ile ağzı burnu kanlar içinde kolu kanadı kırılmış, yaralı bir kuşu andırıyordu. Düşman köydeki bir çok evi yakıp yıkıyordu. Köylü kurtarabildiği eşyalarını meydana yığmış, kadınlar eşyalarının başında erkeklerde bir kenara toplanmışlardı.

Düşman askerleri onların bu haliyle dalga geçiyor, silahlarıyla onları korkutuyorlardı. Köylü her şeyini kaybettikten sonra kaybedeceği başka bir şeyleri kalmayınca tepkilerini dile getirmeye, isyan etmeye başlamışlardı. Ahmet Celal’ de bu toplananlar arasında idi. Emine’ ye de bu kalabalık arasında rastlamıştı. Uzun zamandan sonra ilk defa karşılaşmışlardı. Bu karşılaşmada aralarında hiç konuşma geçmeden göz göze gelerek uzun zaman bakışları ile bir birleri ile adeta hasret gidermişlerdi. İnsan gözleri hiçbir zaman dile gelmemişti. Emine’ nin duru ve solgun yüzü üstünde bunlar alevden iki ses gibi... bu bakışmalarda adeta tekrar birleşmenin ve sonra yapacakları işlerin planlarını çizmişlerdi.

Düşman askerleri rahat durmuyor topladıkları kadınlara sataşmaya başlıyorlardı. Akşama doğru kadınların içinden birinin alıp götürmüşlerdi. Düşmanın yaptığı bu zulmün sonu gelecek gibi değildi. Karanlık biraz daha çöktüğünde yine bir kadını alıp götürdüler işte tam bu sırada Ahmet Celal ve Emine meydana gelen kargaşadan da istifade ederek bir yolunu bulup hızla köyün dışına doğru kaçmaya başladılar. Düşman askerleri bu kargaşa esnasında her tarafa ateş açmaya başlamıştı. Onlar da kendilerine ateş edildiğini zannederek bir sipere kendilerini atarlar. Biraz zaman geçtikten sonra mezarlığa doğru koşmaya başladılar oraya ulaştıklarında artık kurtulacaklardı ama bu koşma esnasında düşmanın açtığı ateşten Ahmet Celal hafif bir yara almış, Emine ise kalçasından vurulmuştu. Geceyi orada geçirip sabaha karşı yola çıkmayı kararlaştırdılar. Sabah olunca Emine yarası ağır olduğu için devam edemedi. Ahmet Celal anın defterini Emine’ ye verip yeni ve bilinmeyen bir hayata adım atmak için uzaklaştı. 


 Yakup Kadri Hayatı Edebi Yönü Eserleri

Ankara Romanı Hakkında Konu Özet İnceleme Yakup Kadri

Yaban Romanı Hakkında ve Özeti : Yakup Kadri

Hüküm Gecesi Hakkında Konusu Özeti Yakup Kadri.

KİRALIK KONAK ÖZETİ VE HAKKINDA ( Yakup Kadri)

Sodom ve Gomore Hakkında Konusu Özeti , Yakup Kadri

Hep O Şarkı Roman Özeti Yakup Kadri

Nur Baba Romanı Özeti Yakup Kadri

 BİR SÜRGÜN  (1937 i Panorama  (2 cilt, 1953)  Hep O Şarkı  (1956)

1

2

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Bengisu KUZUCULAR

Bengisu KUZUCULAR

5 years ago

🙏🏻