D GRUBU RESMİ VE RESSAMLARI, Feray ŞERBETÇİ,

22.08.2016

D GRUBU RESMİ VE RESSAMLARI

 
 

ÖZET

 

                 

 

Türk resim sanatı tarihine göz atıldığında, 19. yüzyıla kadar,  Türk-İslam geleneğinde minyatür sanatının egemen olduğu görülmektedir. 18. yüzyıl başlarından itibaren ise yoğunlaşan batılılaşma hareketleri resim alanında da etkili olmuştur. Osmanlı’da ekonomik, siyasal, toplumsal ve askeri alanlarda yaşanan bu gelişmelere paralel olarak resim sanatında da yenilik hareketleri kendini göstermiştir. 19. yüzyıl sonlarına gelindiğinde batılı anlamda tuval resmine geçiş başlamıştır. Bu dönemde Avrupa’da eğitim gören Türk ressamları bu gelişmeye öncülük etmişlerdir.

 

İstanbul’da, 1883 yılında Osman Hamdi Bey’in müdürlüğünü yaptığı Sanayi-i Nefise Mektebi’nin kurulması Türk resmi açısından oldukça önemli bir gelişmedir      

 

1908’deki II. Meşrutiyet’in ilanının sağladığı rahat ortamda, 1909’da Osmanlı Ressamlar Cemiyeti kurulmuştur. Bu kuruluş, 1921’de Türk Ressamlar Cemiyeti, 1926’da Türk Sanayi-i Nefise Birliği ve 1929’da ise Güzel Sanatlar Birliği adını aldı. Sanayi-i Nefise Mektebi tarafından Paris'e gönderilen Galip, İbrahim Çallı ve kendi olanakları ile giden Namık İsmail, Avni Lifij, Nazmi Ziya gibi ressamlar I. Dünya Savaşı'nın başlaması ile birlikte 1914'te ülkeye geri döndüler. Türk resim tarihinde “ 1914 Kuşağı “, “ Çallı Kuşağı “diye adlandırılan bu grubun başlıca üyeleri, İbrahim Çallı, Ruhi Arel, Feyhaman Duran, Hikmet Onat, Avni Lifij, Nazmi Ziya Güran ve Namık İsmail’dir. Bu sanatçılar Avrupa’dan döndüklerinde izlenimciliği Türk resmine taşıdılar.   

 

1929 yılında Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği  kurulmuştur.. Birliğin kurucuları, Refik Epikman, Cevat Dereli, Şeref Akdik, Mahmut Cuda, Nurullah Berk, Hale Asaf, Ali Avni Çelebi, Zeki Kocamemi, Muhittin Sebati, Ratip Aşir Acudoğlu ve Fahrettin’dir. Çallı Kuşağı’nın renkçi tutumunun yanı sıra Müstakiller, çizgiye, kuruluşa ve yapısal sağlamlığa öncelik veren resimler yapmışlardır. 1933 iiiyılında, Zeki Faik  İzer’in Cihangir’deki evinde altı sanatçı bir araya geldiler. Cemal Tollu, Zeki Faik İzer, Abidin Dino, Nurullah Berk, Elif Naci ve heykeltıraş Zühtü Müridoğlu.  Sonunda yeni bir sanat grubunu kurmaya karar verdiler. Grubun adı, Türkiye'deki dördüncü grup olmalarından ve d harfinin alfabedeki dördüncü harf olmasından kaynaklanmaktadır.

 

1933 yılında açtıkları sergide girişin ücretsiz olması ve sonraki sergilerinde de bu durumun devam etmesi, sanat yapıtını halka açık tutma açısından bir yenilik olmuştur. Bununla birlikte konularını halka yakın seçmeleri gerektiği gibi bir takım eleştirilere önem vermeyerek, sadece sanatsal ve plastik kaygılarla konu seçimini sürdürme amacında olmuşlardır. Bir başka deyişle, özgür sanatsal yaratımdan hiç taviz vermediler de diyebiliriz. 

 

                     D Grubu,  İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar sergi etkinliklerini sürdürmüştür. Bu arada, Burhan Toprak'ın Akademi müdürü olmasının (1936- 1948) ardından, bu kurumun eğitim kadrolarına ressam Leopold Lévy ve heykeltıraş Rudolf Belling gibi yabancı sanatçıların katıldığı görülür. Bu dönemde,  Bedri Rahmi, Zeki Faik, Cemal Tollu, Nurullah Berk ve Sabri Berkel gibi sanatçıların, akademiye eğitici olarak atandığı görülür. Böylece, Akademi kadrolarındaki nesil değişiminde ağırlıklı olarak d Grubu sanatçılarının yer aldıkları görülür.

                     Sonradan sanatçı katılımlarıyla kendini genişletmiş olan grup, çok sık sergi açmış ve zamanın kamuoyunu hayli meşgul etmişlerdir. Olumlu olumsuz birçok eleştiriye karşı sonuç olarak, Türk sanatına yeni anlayışların d grubuyla geldiği bir gerçektir diyebiliriz. Zamanla bu büyük hareket sanatçıların bireysel etkinlikleriyle sona ermiştir. 

1933 Eylül’ünde altı arkadaşın bir araya gelerek oluşturdukları bir sanatçı grubudur. Bunlar N.  Zeki Faik İzer’in  Cihangir’deki evinde bir araya gelen;  Nurullah BerkAbidin Dino ,  Zeki Faik İzer,  Zühtü Müridoğlu, Cemal Tollu,  Ressam Elif Naci'dir.,“d Grubu” batı sanatı anlayışına dönük ilk gruptur tarihimizde. İsim olarak “d” harfini seçmeleriyle de farklılıklarını göstermişlerdir. Grup, Güzel Sanatlar Birliği  ( Osmanlı Ressamlar Cemiyeti), Yeni Ressamlar Cemiyeti ve Müstakil Ressamlar ve heykeltıraşlar Birliği’nden sonra kurulan dördüncü sanat topluluğudur. Bu bağlamda alfabenin de dördüncü harfini kullanmada karar kılmışlardır. Cumhuriyetin kuruluşu gibi, Türk tarihinde önemli bir dönemin yapılanma sürecinin başlangıçlarına denk gelen bir grup olmuştur. Gruba gelene kadar ki tarihsel sürece değinmeden,  nasıl bir yapıya sahip olduğunu anlayamayız elbette. Türk resim sanatının başlangıcı kesin olarak belirlenememiştir. Genel anlamda sanata değinirsek, Orta Asya’da yaşayan göçebe Türklere ait ”kurgan” denilen mezarlarda rastlanmıştır. İnanışları gereği eşyalarını ölümden sonra dirildiklerinde işlerine yarayacak amacıyla, ölü ile beraber gömmüşlerdir. Bulunanlar arasında dokunmuş motifli ve figür desenli halılar, işlenen süs eşyaları ve buna benzer birçok estetik kaygı güdülerek yapılmışeşyalar bulunmuştur. Ancak resim sanatı olarak ele aldığımızda, yerleşik hayata geçmeleri ile beraber kalıcı örneklerini vermiştir. Eski Uygur şehir harabelerinde bulunan sekiz ve dokuzuncu yüzyıllardan kalma Budist ve Maniheist duvar resimleri ile minyatürler Türk resminin bugüne kadar bilinen en eski örnekleridir. Bunlarda rahipler, vakıf yapanlar, müzisyenler tasvir edilmiştir. Kompozisyonlar, sıralama halinde ve simetrik bir düzene göredir. Koyu mavi ve kırmızının çok olduğu parlak renkler kullanılmıştır. İslamiyet’in kabulüyle, Türk toplumunun sanat anlayışına suret yasağı gelmiş, artık sanatsal eğilimler mimari, hat ve sureti ayrıntıyla ele almayan minyatür üzerine yoğunlaşmıştır. Buda Türk sanatının,  Avrupa sanatın gelişimlerini benimsemesine engel teşkil etmiştir. Osmanlı devletinin son dönemdeki hızla yenileşme hareketleri sanatta da kendini göstermiş, devlet tarafından Avrupa sanatını takiben yurt dışına eğitim maksadıyla öğrenci gönderilmiştir. Giden öğrenciler bir müddet sanatçı atölyelerinde eğitim görerek,  orada gelişen sanat ortamında bulunacaklar ve öğrendikleri yenilikleri ülkemize getireceklerdi.

Geç kalınmış gelişmeler, ardı ardına farklı sanat anlayışlarını benimseyerek ortaya çıkan grup ve akımlarla kendini tamamlamaya başlamıştır. Ele aldığımız d Grubu, Avrupa’ya gönderilip sanat eğitimi almış, Cumhuriyet döneminin sanatçılarından oluşmuştur. Bu hızla süren gelişim akıntısının bir parçası olmuştur. “d Grubu” sanatçıları yapmış oldukları açıklamalarda sergiler açmak, konferanslar vermek “yeni” sanatı tanıtıp sevdirmeyi amaçladıklarını söylemişlerdir. Bu açıklamaların arkasında durmak kolay olmamıştır. Bulundukları dönemde hatta günümüzde birçok eleştirilere maruz kalmışlardır. Diğer taraftan yazar da olan grup üyeleri,  kendilerini, sanatlarını, amaçlarını, düşüncelerini, Türk sanatını, Avrupa sanatını anlatma ve sorgulama imkânı da bulmuştur. “d grubu” üyeleri sanat gündemlerini canlı tutmuşlardır. Basında da bu denli ön planda olan sanatçılar, kamuoyundaki etkinlik haberleriyle tartışılıp konuşulmuşlardır. Altı kişiyle kurulan grup sanatçılarının sayısı sonradan katılımlarla artış göstermiştir. Gruba, Turgut Zaim, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Eren Eyüboğlu, Eşref Üren,                          

1 Oktay Aslanapa, ( 1984): Türk Sanatı I,Kervan Yayınları, İstanbul: s.14

2 İsmail. H.Baltacıoğlu, (1971): Türk plastik sanatları, Milli Eğitim Yayınevi, İstanbul: s.14

3 Oktay Aslanapa, ( 1984): Türk Sanatı I,Kervan Yayınları, İstanbul: s.22 3

Halil Dikmen, Sabri Berkel, Salih Urallı, Hakkı Anlı, Fahrünnisa Zeid ve Zeki Kocamemi katılmıştır. Léopold Lévy,  Şeref Akdik ve Cemal Nadir Güler ise grup sergisine bir kereye mahsus olmak üzere eserleriyle katılmışlardır. Grup on altı sergi açmıştır. Dokuz yıl ara verip 1960 yılında son sergisini açmıştır. Ancak d Grubu’nun yaşamı 1933–1951 yılları arasında ele alınmaktadır. 1951 yılında kesinliğe ulaşan  ‘soyut, non-figüratif’ sanat tartışmaları ve akademi dışında farklı sanat anlayışlarının,  grubun görüşleriyle çatışması sarsılmalara neden olmuştur. Gruba karşı olan görüşlerin kabul görmesi, d Grubu’nun öneminin yitirilmesine sebep olmuştur.

"d Grubu”nun Türk resim sanatındaki yerini anlayabilmemiz için 1933–51 yılları arasında grubun yaşadığı dönemin sanatsal ortamına, tartışmalarına bakmamız gerekir.“Ulusal sanat”ve  “Akademi” gibi tartışmaların, d Grubu’nu nasıl etkilediği öne çıkmaktadır. Grubun ortak amacı, “yaşayan sanat”tı. Yeni/modern de diyebileceğimiz, çağa uygun olan değerleri eskinin üzerine koyup onu değiştirip, yorumlayarak özgünü yakalamaktır. Grup non-figüratif / soyut sanata karşı sıcak bakmamıştır. Ancak Nurullah Berk’in bu yöndeki yorumlarına karşı, grubun on beşinci ve on altıncı sergilerinde Hakkı Anlı, Sabri Berkel, Fahrünnisa Zeid ve Zühtü Müridoğlu’nun yapıtları soyut/non figüratif olarak görülmektedir.  “d Grubu” kendi içinde gelişim, değişim evreleri yaşamıştır.  İlk evre diyebileceğimiz 1933–36 yıllarında Akademiye, izlenimciliğe bir baş kaldırış görebilmekteyiz. Cezanné’a dayalı bir anlayış biçimini savunmuşlardır. 1937–40 dönemlerinde akademiye karşı çok büyük değişiklikler görülmemekle birlikte, grup üyelerinin bazılarının akademiye girmesi uzlaşmacı bir tavır almalarını sağlamıştır.  1941–44 yıllarında grubun tamamen oturduğuna inanmışlardır. Anlayışlarının ve amaçlarının doğruluğundan tamamen emin olmuşlardır. Sanat alanında yer edindiklerini ve kabullenildiklerini düşünmüşlerdi. 1945–51 yıllarında da artık olgunluklarının yurt dışına taşınmasından yanalardı. Akademide yer edinmeleri, tamamen akademik tavrın d Grubu’nu temsil etmeye dönüştüğünü gösterir.

Grubun sanatçılarının farklı anlayışları 1950’lerde artık kendisini iyice göstermektedir. d Grubu’nun Türk Resim sanatında yer alması, sanatçılarının bakış açılarının meydana getirdiği anlayışlarla mümkün olmuştur.  4 Tanzimat’tan günümüze plastik sanatlar tarihi kimi kez bu dernek, birlik ve grupların tarihi olarak ele alınmış; farklı kuşakları bir araya getirdiğinden ayrımlı sanat anlayışlarına da ev sahipliği yapmıştır. Grubun 1947’de açtığı on beşinci sergi jübile niteliğinde olmuştur. d Grubu’nun yaşamı 1933–51 yılları arasında incelenmiştir.  Sebebi, 1951 yılında şiddetlenen “soyut-suretsiz-nonfigüratif” sanat anlayışı tartışmalarının grubu etkilemesi olmuştur.

 

Not: Bu yazı :   Feray ŞERBETÇİ, D  GRUBU  SANATÇILARININ TÜRK RESİM SANATININ GELİŞİM SÜRECİNE KAZANDIRDIĞI  FARKLI BAKIŞ  AÇILARI, Edirne,Trakya Üniversitesi, Sosyal  Bilimler  Enstitüsü, YÜKSEK LİSANS TEZİ, Ocak, 2008,  Yüksek Lisans Tezi'nin  Giriş kısmından aypılmış bir alıntıdır.  Yazının Her Türlü Kullanım Hakkı Yazarına aittir.


 

Not: Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, Resim,Tablo, kaligrafi, ebru, Fotoğraf, minyatür, hat, sedef, el işi, oya, bezeme, Telkari, kazaziye  benzeri çalışma  ve araştırmalarınızı, sitemize üye olarak ,  bize başvurarak ESA'da paylaşarak kültürümüze katkıda bulunabilir, kendinizi ve ürünlerinizi tanıtabilirisiniz.

 BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM  veya [email protected]



 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar