Hurşid ü Ferahşâd Mesnevisi Hakkında ve Özeti

30.04.2017
 

 

Hurşid ü Ferahşâd Mesnevisi Hakkında Bilgiler

 

Şeyhoğlu Mustafa’nın  ( d.  1341 ) yazmış olduğu dinî-tasavvufî özellikler de taşıyan bir mesnevidir. Bu eser Hurşidnâme, Ferahnâme veya Ferruhnâme adlarıyla da bilinir.  Eserin orijinal tam adı Hurşîd ü Ferahşâd, Şehristân-ı ‘Uşşâk şeklindedir.

 

Eser Germiyanoğluları sahasında ve Germiyan Beyi Süleyman Şah’a takdim edilmek maksadı ile kaleme alınmış fakat onun ölümü üzerine Yıldırım Bayezid’e takdim edilmiştir.

 

Eserin nüshaları Berlin, Süleymaniye (Hamidiye), Manisa (Muradiye) ve Paris’tedirEserin yurt dışındaki kütüphanelerin kataloglarında adına rastlanılan ancak elde edilemeyen altı nüshasının daha olduğu belirtilmiştir.[1] Hurşid u Ferahşad'in İstanbul (Süleymaniye Ktp. Hamidiye Bl. nr. 550*), Manisa (Muradiye Ktp. nr. 1389), Paris (Biblioteque Nationale, nr. 314, 315, 354), Upsala (Ünv. Ktp. nr. 190), (Münih şehir Ktp. nr. 173), Cambirdge (Ünv. Ktp. nr. 850) ve Oxford (Bodleian Ktp. nr. 11408) nüshalari mevcuttur.

 

 Türkçe olarak kaleme alınan eserin sebeb-i telif bölümünde Şeyhoğlu Mustafa bu eseri yaşının 50 ye dayandığı sırada bitirdiğini ifade eder. Eser,  miladi 1387 yılında tamamlanmış olur. [2]  Eserin dört nüshasını karşılaştıran Hüseyin Ayan’ın hazırladığı tenkitli metnin  beyit sayısı 7903’e ulaşmaktadır. Eser üzerinde mezuniyet tez çalışmaları da yapılmıştır. (bkz. Türkiyat, tez 91, 561, 608, 791).[3] Eser üzerinde en önemli çalışma Hüseyin Ayan tarafından yapılmıştır.  Hüseyin Ayan eseri tenkitli olarak incelenmiş ve Hurşid ü Ferahşâd, inceleme-Metin-Sözlük, Konu Dizini ve tenkitli metni ile basılmıştır. [4]

 

Hurşîd-nâme’nin  “şekil itibarıyla mükemmel bir mesnevi olduğunu belirten” Hüseyin Ayan,  bu eserin “ bir mesnevide bulunması belirlenmiş hususların hiçbirisini ihmal edilmeden “ yazılmış bir mesnevi olduğunu belirtir. Eser bu nedenle klasik mesnevilerin tüm özelliklerine haiz bir mesnevidir.  Hüseyin Ayan ‘ın tespitlerine göre Firdevs’inin  Şehnamesi örnek alınarak yazılan  bu eserde, nazım tekniği, kâfiye ve vezin yönünden  hiçbir hata bulunmamaktadır. [5] ( bkz FİRDEVSİ ŞEHNAME KONULARI ÖNEMİ ETKİLERİ )

 

Hurşid ü Ferahşad  tam manası ile telif bir eserdir ve  eserin şark edebiyatında başka bir örneği veya benzeri yoktur.  Özgün bir eser olan Hurşid ü Ferahşad, yazım planı ve şekil itibari ile Firdevsi’nin Şehnamesi örnek alınarak yazılmıştır.  Nitekim eserdeki bazı isimler de Şehname'den alınmadır. ( BEHRAM - SİYAVUŞ’, CEMŞİD Ü HURŞİD Tus, gibi)  Hüseyin Ayan eserin kurmacasının bazı Arap kıssaları ile Şehname 'deki Tûs oğlu Behrâm hikâyesini andıran nitelikler taşımasına rağmen eserin özgün bir konuya sahip olduğunu kabul etmiştir.

 

Eser , Aruzun "mefâîlün mefâîlün feûlün" kalıbıyla yazılmıştır. Eserde 2 tevhid, 4 münacaât, 1 na't, 1 mirâciye, 6 medhiye (4 büyük halife ve Süleyman Şah ile Bayezid için); 1 sebeb-i te'lif, 1 tarih konu arasına serpişirilmiş 23 gazel ve Hurşîd ağzından 1 tercî-i bend yer alır.[6]

Şeyhoğlu,  Türkçe ile eser yazmanın zorluğuna değinmiş, bu eserini olgun ve sade sayılabilecek bir Türkçe ile kaleme almıştır.  Eser, vezin kafiyelerindeki kusursuzluğu ve edebî sanatları kullanmadaki başarısı açısından dikkat çekmektedir.

 

Şeyhoğlu, bir beytinde eserini Arap edebiyatındaki kıssalara dayandırmış, ancak H. Ayan, yaptığı araştırmalarında Arap edebiyatında böyle bir hikâyenin varlığını tespit edememiş,    konusunun özgün olduğunu da ifade etmekle beraber, hikâyedeki İran kökenli bazı hususların varlığının da hissedildiğini belirtmiştir.   “Hurşîdnâme’deki esas vak’aların İran (Cem-âbâd)’da geçmesi, Hurşîd’in babasının adı (Siyâvuş) annesinin Hıtay’lı (Hıtayî Ay Hatun) oluşu, Boğa hanın kişiliğinde belirlenen tipin Turan hükümdarlarını andırması, Behrâm’ın ve babası Tûs’un Şehnâme’deki kahramanlardan Behrâm ile Tûs çağrışımı yapması, Şeb-çerağ vs. motif ve epizotlar, bu hikâyenin İran menşeini hissettirmektedir.”  [7]

 

Hurşid ü Ferahşâd Özeti  [8]   (Hüseyin Ayan’ın adı geçen eserindeki özetten faydalanılmıştır. )

 

İran şahı Siyâvuş’un, Hıtâyî Ay Hatun’dan bir kızı dünyaya gelmiş ama Padişah erkek beklediği için buna çok üzülmüştür.  Sarayın müneccimleri kızın talihine bakarlar ve “İlk altı günde bu kız için çok tehlike var, altı günü atlatırsa on altı yaşında bu kızın güzelliği yüzünden ülkede bir fitne kopacak, taht tehlikeler geçirecek, çok insan ölecek.”  Diye kehanet yaparlar.

Bunun üzerine Siyavuş,  kızı öldürtmek ister. Ancak annesi yeni ölmüş bir çocuğu Hurşîd’in yerine mezara koyup kızı Hurşîd’i gizlice Dârü’l-Melek kalesine gönderir.

 

Hurşid bu kalede büyür.  Pîr Muallim bu kıza öğretmen tayin edilir. Hurşîd dokuz yıl boyunca Pîr Muallim’in elinde eğitim görür.  Ama bir gün Siyavuş olanı biteni öğrenip adamları ile kaleye gider. Muhafızlarını Hurşîd’i getirmeleri için ancak hiçbirinden haber alamayınca içeri kendisi girip Hurşid’in yanına kadar gider. Hurşîd uyanınca kılıcı ile başında bekleyen babasını görür. Babası kızının güzelliği karşısında baygın hâlde yerde yatan muhafızları görmüş, kendisi de kızının güzelliği karşısında hareketsiz kalmıştır.

 En sonunda kızını öldürmeye kıyamaz ve onu da Cemâbâd’a getirir. Hıtâyî Ay Hatun, kızını görünce bayılır. Padişah da kızının sağ kalmasına sevinmeye başlamıştır.   

 

Padişah ile kızı çok iyi anlaşmaya başlamıştır.  Babası Hurşîd için sarayda bir köşk yaptırır.  Bu arada Hurşid’i öldürmek için kaleye gidip bayılan muhafızlar da ayılıp feryatlar ederek yollara düşerler. Cemâbâd yakınlarında içlerinden biri kızın aşkına dayanamayarak ölür. Diğer üçü ona bir mezar yaparak üzerine Hurşid’in aşkından dolayı öldüğünü not düşerler.  Muhafızlar birbirlerinden ayrılır ve biri doğuya, biri batıya, biri de Mısır’a doğru gider.

Bir gün Hurşîd dışarıda dolaşmak ister. Dadısı onu gizli bir geçitten çıkarıp dışarı yollar. Hurşid yolda dolaşırlarken aşkından ölen muhafızın mezarına rastlamıştır. Hurşîd, bu âşık için bir türbe yaptırmaya karar vererek rüyasında Hızır ve İlyas’ı gördüğünü ve buraya bir türbe yapılmasını istedikleri hikâyesini anlatır.  Babası bunu gerçek zannederek oraya türbe yaptırıp bu türbeye Hızır İlyas adı verilir.

 

 

Mağrip’e giden muhafız yaşadığı macerayı Mağrip’te anlatınca bu hikâye saraya kadar ulaşır. Mağrip sultanının oğlu Ferahşâd ‘da bu olayı duyarak işin aslını öğrenir.  Hemen o muhafızı bulup onunla yola koyulur.  Ferahşad ile muhafız yolda giderlerken kurtla, kuşla ve vahşi hayvanlarla arkadaşlık eden Mecnun’a rastlarlar. Mecnun, onlara aşkını dile getiren şiirlerini söyler.

Ferahşâd ile Muhafız Âzâd tekrar yola çıkar Ama erzakları biter ve aç kalırlar ama en sonunda Hızır İlyas türbesine gelirler. Ferahşâd mezardaki yazıları okuyunca türbeyi yaptıranın Hurşîd olduğunu anlar.  Türbenin bekçisine derviş olduklarını, rüyalarında boz atlı Hızır’ı gördüklerini ve Hızır’ın da onları Cemâbâd yakınlarında bu makama yolladığı hikâyesini anlatır.  

 

 Bu hikâye Hurşîd’e de ulaşınca Hurşîd bunu duyar duymaz Ferahşâd’a âşık olur. Onlara yemek gönderir.  Bunun üzerine Ferahşâd, şiir söylemeye, Âzâd da söylenenleri yazmaya başlamıştır. Bu şiirleri de alarak Hurşid’e gönderirler. Hurşîd de şiirleri okuyup  Ferahşâd’a âşık olduğunu ilan eden şiirler yazarak Ferah’ad'a göndermiştir.  

Hurşîd, köşkünde eğlenceler tertip etmeye yüzündeki peçeyi de çıkarmaya başlar.  Bunu gören Ferahşâd düşüp bayılır ve onu gülsuyuyla ayıltırlar. Hurşîd ile Ferahşâd bu sefayı sürerlerken Maşrık’a giden Siyâh adlı muhafız Hıtây ülkesine varmış saz çalan bir köseyle tanışmıştır. Siyah adlı Köle, bu köseye yalvararak kendisine saz çalmayı öğretmesi için yalvarır.  Siyâh, kısa zamanda ıklık - saz -  çalmayı öğrenmiş ünü bütün ülkeye yayılmıştır.  Onun şöhretini Hıtây ülkesinin padişahı Boğa Han da duymuş ve Siyâh’ı sarayına getirtmek istemiştir. Ancak Siyahın yanına giden herkes saza mest olup bayılır. Bunun üzerine Boğa Han’ın kendisi gidip Siyâh’ı ıklık çalarken bulur. Siyâh başından geçenleri ve sazı niye bu kadar güzel çalabildiğini anlatır.

 

Boğa Han, bunları dinleyince Hurşid’i görmeye karar verir. Veziri Turumtay’ı Hurşîd’i istemesi için Acem mülküne gönderir. Bunun üzedrine Turumtay, Cemâbâd’a gelir ve  Boğa Han’ın mektubunu  Siyâvuş’a iletir.

Ama Siyavuş,  kızını Boğa Han’a vermez. Bunun üzerine Boğa Han,  300.000 atlı ile İran üzerine yürür. Siyâvuş ise ordusunu hazırlamak ister.  Boğa Han, tekrar elçi gönderir. Siyâvuş’un askerleri Boğa Han’ın öncü kuvvetini bir gece gafil avlar. Bunun üzerine Boğa Han, Cemâbâd’a saldırır.  Siyâvuş’un en ünlü savaşçısı Zaygam, Boğa Han’ın askerlerince ele geçirilir. Siyâvuş, Hurşîd’in verilmesi ve savaşın bitirilmesine razı olmak zorunda kalır.  Bu kararı duyan Hurşîd, bir rüya gördüğünü ve ertesi günü yapılacak savaşta Boğa Han’ın öldürüleceğini söyleyip babasını oyalar.  Sonra da Boğa Han’a bir mektup yazarak, bir savaşçı gibi zırh giyip ona geleceğini söyler. Ertesi günü Boğa Han’ın yanına gelir ve ona yüzünü gösterir.  Onu gören Boğa Han bayılıp yere düşer ve Hurşid’ de baygın düşen Boğa Han’ı öldürür.

 

Ferahşâd’ a da ” Boğa Han’ı ben öldürdüm “ demesini tembih eder. , Boğa Han ölünce askerleri ülkeye döner. Âzâd ile Ferahşâd da Turumtay’ı yakalarlar. Siyâvuş, Turumtay’ın asılmasını, ele geçirilen hazinenin de onu yakalayana verilmesini emreder. Boğa Han’ı öldüren Ferahşâd, Siyâvuş’un gözünde kahraman olur ve Hurşîd ona layık görülür. Ancak vezirler “Cemşid aslından gelen birine Hurşîd verilir mi?” deyip karşı çıkarlar. Ferahşâd bunu öğrenince aslını ortaya koyar ve Mağrip sultanının oğlu olduğunu açıklar.

Ancak ona inanmayanlar “Mağrip sultanının oğlu isen şebçerağlardan birini getir” diye şart koşarlar. Ferahşâd, yola koyulur ve memleketine varır. Ferahşâd, babasına olanları anlatır. İran şahının kızını alabilmek için şebçerağlardan birinin çehiz olarak istendiğini söyler. Ancak bu defa da babası razı olmaz ve  Ferahşâd’ı hapse atar. Ferahşâd hapiste  iken Hurşîd de  Ferahşâd’ın yolunu gözlemektedir.

Siyâvuş’un muhafızlarından üçüncüsü olan Kâfûr da Nigâristan-ı Çîn adındaki şehre varır. Şehri süsleyen resimlere bakınca Hurşîd’i hatırlar ve bu resimleri yapan ressamın yanına gider. Bu ressamın adı Mani’dir. Kısa zamanda,  resim yapmayı öğrenip onun kadar şöhretli bir ressam olur.

 

 Bir beze Hurşîd’in resmini çizer ve ona bakarak kendisini avutmaktadır.  Bir gün bir rüzgâr çıkar ve bu resim elinden uçar. Bu resim uça uça  Mısır sultanı Tûs’un oğlu Behrâm’ın önüne düşer. ,Bu resmi gören Behram da düşüp bayılır. Behrâm, “Kimine mektubu Hüdhüd, kimine yel getirir, bugün Süleyman benim, Belkıs’ı bulmam gerekir.” Diyerek olanı biteni öğrenir. Padışah Tûs  da oğluna “Niyetin Siyâvuş’un kızı Hurşîd ise babası onu sana vermez, verseydi Boğa Han’a verirdi.” Diyerek karşı çıkar.

Ama oğluna laf anlatmaz. Bunun üzerine oğlunun yanına akıllı kişiler ve Kârûn hazinesi kadar hazine verip yollar. Kafile Cemâbâd’a gelip Tûs’un yazdığı mektubu Siyâvuş’a verirler. Hurşîd’i Ferahşâd’a vermek istemeyenler kızı Behrâm’a vermek için ellerinden geleni yapmaya başlamışlardır.  Siyavuş, “Verilmiş sözümüz var, olmaz.”  Dese de onu ikna ederler. Hurşîd bu duruma çok üzülmüş ağlamaya başlamıştır.  

Ferahşâd hapiste iken Mağrip sultanı hastalanmış Oğlunu hapisten çıkarıp herkesin ona biat etmesini emrettikten sonra da ölmüştür. Padişah olan Ferahşâd, Âzâd’ı kendisine vezir yapar.  Hacca gidiyorum diyerek 7.000 yüklü deve,  12.000 atlı ile şebçerağı da alarak Cemâbâd’a gelirler.

 

Bu sırada Behram ile Hurşid’in kırk gün kırk gece sürecek olan düğünleri olmaktadır. Ferahşâd ve yanındakiler Hızır İlyas civarında konaklayıp Siyavuş’a haber salarlar.  Gelenler ve gidenlerden de her şeyi öğrenirler. Düğünün 37. Gecesi olmuş, üç gün sonra da Hurşif ile Behram dünya evine girecektir.

Bu arada Siyavuş bir elçi salıp durumu öğrenmiş, Ferahşad ise düğüne geldikleri haberini salıp elçi ile değerli hediyeler yollamıştır. Ferahşâd, bu arada Hurşîd’e de mektup gönderip “ Behram ile evlenmeye niye razı olduğunu” sorar.

 

Düğünün 38. günü Siyâvuş, Ferahşâd’ı çağırtır ve büyük bir törenle karşılama yapılır. Ferahşâd diğer hediyeleri ve şebçerağı Siyâvuş’a takdim eder. Şebçerağ her yeri gündüz gibi aydınlatır. Siyâvuş, Behrâm için düğün yaparken Ferahşâd’ın gelmesi sonrasında Kadıyı ve müftü ile vaziyeti konuşur.  Ferahşâd’a da neden geç kaldığını sorunca Ferahşâd da başından geçenleri anlatmıştır.  Toplanan meclis “Kız kimi istiyorsa ona verilmeli, şeriatın hükmü budur.”  Diye bir karar alır.

Karar, Hurşîd’e bildirilir Hurşid ise zekice bir cevap verir.  “Taliplerimden hiçbirini tanımıyorum, mademki babam beni evlendirmek istiyor, Boğa Han’ı öldüren ve tahtı yıkılmaktan kurtaranı seçtim.” der.  Böylece Hurşîd’le Ferahşâd’ın nikahı kıyılır.

 Siyâvuş, Behrâm’ın gönlünü alır, türlü hediyeler verir ve memleketine gönderir

 

 Kaynakça

  • [1] İsmail AVCI, ŞEYHOĞLU MUSTAFA: HURŞÎD-NÂME (HURŞÎD Ü FERAHŞÂD), A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 39, Erzurum 2009 Prof. Dr. Hüseyin AYAN Özel Sayısı, s. 101  - 120
  • [2] İsmail AVCI, ŞEYHOĞLU MUSTAFA: HURŞÎD-NÂME (HURŞÎD Ü FERAHŞÂD), A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 39, Erzurum 2009 Prof. Dr. Hüseyin AYAN Özel Sayısı, s. 101  - 120
  • [3] İskender Pala, Ansiklopedik Divan şiir Sözlüğü, s. 225
  • [4] Hüseyin Ayan, Şeyhoğlu Mustafa, Hurşîd-nâme (Hurşîd ü Ferahşâd), İnceleme-Metin-Sözlük, Konu Dizini, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., Erzurum 1979, IV+533 s.
  • [5] Hüseyin Ayan, Şeyhoğlu Mustafa, Hurşîd-nâme (Hurşîd ü Ferahşâd), İnceleme-Metin-Sözlük, Konu Dizini, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., Erzurum 1979, IV+533 s. (s. 33).
  • [6] İskender Pala, Ansiklopedik Divan şiir Sözlüğü, s. 225
  • [7] Hüseyin Ayan, Şeyhoğlu Mustafa, Hurşîd-nâme (Hurşîd ü Ferahşâd), İnceleme-Metin-Sözlük, Konu Dizini, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., Erzurum 1979, IV+533 s. (s. 43).
  • [8]  .    Hüseyin Ayan, Şeyhoğlu Mustafa, Hurşîd-nâme (Hurşîd ü Ferahşâd), İnceleme-Metin-Sözlük, Konu Dizini, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., Erzurum 1979, IV+533 s. (s. 43).

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar