Firdevsi Şehname Konuları Önemi Etkileri

19.06.2011


Şehnamede , Cem Cemşit-i Hurşit , Anka ( Zümrüd-ü Anka- Simurg)  , DEMİRCİ KAVA GAVE,  Dahhak ve Efsanesi, Rüstemi Zal, Afrasyap , Bijen, Keykâvûs, BEHRAM-I GUR, Neriman , SAM gibi kahramanlara ait destanlar vardır. Bu destan kahramanları ile ilgili anlatılar, Çâh-ı Bijen 

Ve  Şahgerd'in Kuyusu [1] Cemşid-i Hurşid'in kadehi, (şarabı [2], kadehi, , tahta çıkışı, Selm Feridun Tur ve İreç ile ilgili anlatılar  vb bulunur. Bunlara ilaveten Şehnamede, Keykavus’un hilesi, Zülkarneyn

,  Zerdüştlük, Hürmüz ,Ahura Mazda, Ehrimen Ehremen Angra Menyu ateşe tapmak, Zühre  yıldızı ve ona dair anlatılar, Skendiz, Güneş ve diğer yıldızlarla ilgili pek çok konu da bulunur. Şehnamede, Zerdüştlükle ilgili pek çok esatir, inanç ve ritüellere de rastlanılır. Eski devrin astrolojisine dair konular, Şehname adı geçen hükümdarların kahramanlıkları veya işlevleri ile ilgili hususlar, tahta çıkışları, beratları yenilemeleri, eski İran takvimine göre, gün, mevsim dönümleri, burçlar ve bunlara dayalı efsanelere ilişkin telmihler, tarih düşürmeler de yer alır. Şehnamede geçen tüm bu konular divan şiiri ve divan şairlerinin kullandığı başlıca malzemeler[3] haline gelmişlerdir. Şehnamede geçen hemen her unsur divan şairlerimizin ve nasirlerinin eserlerinde karşımıza çıkan unsurlar olmaktadır.

Şehname’nin Divan Edebiyatına Tesirleri

Divan Şairlerinin Şehname ’den oldukça etkilendikleri görülür. Divan Şiirinin kuruluş ve gelişme yıllarında bu etki oldukça üst düzeydedir. Şiirde övülen kişiler Şehname kahramanlarıyla karşılaştırılmış; bu beyitlerin anlamsal kurguları, yine onlara telmihlerde bulunularak oluşturulmuştur.

Şehname’nin Divan edebiyatı üzerindeki etkisi bununla sınırlı kalmamıştır. Bazı şairler, Şehname’yi nazım ve nesir olarak dönemin Türkçesine aktarmışlardır. Doğu kültürüne ait kimi mitolojik öğeler ve bu öğelerin şairlerin zihinlerinde oluşturduğu imgesel değerleriyle Türk Şiirine benzetme, kıyas ve telmih noktalarından kaynak teşkil etmiştir. Özellikle Şehname’den etkilenme ve Şehnamenin kahramanlarından esinlenme, Divan Şiiri içerisinde daha yoğun olarak hissedilmekle birlikte; Türk halk edebiyatımızın çeşitli anlatım türlerinde (destan, masal, efsane vd.), halk şiirimizin içeriğinde ve günümüz Türk şiirinde de sıkça karşılaşılan bir olgudur. [4] Şehnamede anlatılan pek çok olay, Hüsrev’i Şirin,  Ferhat İle Şirin Heft Peyker ve İskendername [5] Dahhak vb’de de olduğu gibi pek çok mesneviye ve halk hikâyelerine de kaynaklık etmiştir.

Bu sebeplerden Şehname, Divan şiirine ve şairlerine kaynaklık eden başlıca eserlerden biridir. Ancak, Osmanlı şairleri hükümdarları ve cihangirliklerini anlatırken benzetme unsuru olarak Şairlerimiz, Şehname kahramanlarını padişahları ve vezirleri övmek, padişahları adları Şehname’de geçen efsanevi hükümdarlara benzetmek veya onlarla kıyaslamak için kullanmışlardır. Ahmet Talat Onay’a göre şairlerimiz, padişahları“ kimisi hunhar, kimisi ayyaş İran hükümdarlarına” benzetirken farklı bir amaç içindeydiler: Bunu “ memdûhu övmek değil, aksine memdûha hakaret etmek için yapıyorlardı: “Türk erlerini Acem kahramanlarına benzetmekle memdûha en büyük hakaretler yapıldığının kimse farkına varmamıştır. Türk şairi kendi hükümdarını överken genellikle benzettiği İran şahlarını onların yanında küçük göstermiştir “ diyerek konuya farklı bir açıdan da bakmıştır.

Divanlar incelendiğinde görülecektir ki umumiyetle bu karşılaştırmalarda Şehnamede adları geçen efsanevi Acem Şahları Osmanlı Padişahlarından küçük ve hakir gösterilmişlerdir.

  • Pâdişâh-ı bahr u ber Sultân Süleymân Şâh kim
  • Bir kemîne çâkerin Cemşîd u Hâkân eyledi (Hayalî)

  • Sâye-i lütf-ı Hüdâ Hazret-i Sultan Ahmed
  • Ki Feridûn u Sikender olamaz derbânı (Nef’î)[6]

Yani şaire göre kendi sultanı yanında Feridunlar, Cemler, İskenderler kapıcı bile olamazlar. Bu ifadelerdeki abartı göz ardı edilemez, işin hakikati sorgulandığında öyle olduğu veya olmadığı iddia edilemez, ama bu benzetmelerde Türk hükümdarlarına birer övgü varken Acem şahlarına da hatırı sayılır yergiler vardır. Şairlerimiz kendilerini Acem şairleri ile de mukayese ederlerken aynı düşünce biçimi ile hareket etmişler, özellikle 16 yy. dan sonraki şairlerimiz kendilerini Acem şairlerinden çok üstün görmüşlerdir.

Divan şiirinin arka plânını sadece  Farisi ve Arabî unsurlara bağlamak da yanlış olacaktır. Divan şiirinin ele aldığı efsanevi ve mitolojik unsurları arasında Hint, Çin, Ortadoğu’nun başka milletleri, Yunan, Helen ve Anadolu,’da daha önce yaşamış diğer kültürlerden alınmış öğeler de bulunur. Bu unsurlar biraz da zaten İran mitolojisine de bu milletlerden girmiş unsurlar ve figürler olmaktadır. Kısaca divan şiirinde gördüğümüz bir çok motif, Yunan, Helen, Roma, Hint hatta Çin kültürlerindeki unsurlara kadar uzanır. Bu nedenle mitolojik figürlerin ilk defa hangi kültürde oluştuğu veya” hangi millete aidiyeti önemli tartışmaları da beraberinde getirmektedir. ”[7] Nitekim, derinlemesine bakıldığında Sümer tanrılarının ad ve kısmen işlev değişiklikleri ile Yunan, Minos, Miken, Helen, Roma medeniyetlerine intikal ettiği, sonra da Acem Arap ve İslam edebiyatlarının kültürlerinde de görüldüğü fark edilir. Örneğin Sümerlilerin İstar’ı, Venüs’ Afrodite’ye en sonunda da Zühre ye sonra da Zühre olarak Yakındoğu kültürlerine Zühre ve

Nâhid  olarak geri döndüğü görülür. Ball, Marduk ve Damuzi gibi Ön Asya mitlerindeki figürlerin Yunan, Helen ve Roma mitlerindeki mitolojik karakterlere dönüşmüş olmalarını izlemek ve anlamak zor değildir. 

FİRDEVSİ VE HAYATI HAKKINDA

Künyesi Ebü 'l-Kâsım 'dır . Asıl adının Ahmet yahut Mansur veya Hasan olduğu tahmin edilmektedir. Doğum tarihinin 935- 940 yılları arasında olması Ölümün ise 1020 olması gerektiği anlaşılır. [8] Babasının adı İshak, dedesininki ise Şeref şah 'tır. Babasının güzel bir Bahçe sahibi olmasından dolayı Firdevsî denilmiştir. Horasan 'ın Tus şehri civarında Rezân veya Şâdâb adlı köyde doğmuştur. Doğduğu şehre nispetle Firdevsî-i Tûsî denilmiştir. Avrupalılar bunu Ferdusi şeklinde yazarlar. Hakkındaki en eski kaynak; Nizâmî-i Arûzî 'nin Çihâr Makâle adlı eseridir. Bu esere göre,  Firdevsi, Tûs 'un dehkanlarından biridir. Dehkân çiftlik sahibi demekti. [9]Ayrıca malî ve idarî gücü olanlara da dehkan denilmiştir. Dihkanlar kendilerini Sâsânî hükümdarı Hoşeng’in kardeşi Vehgerd’in oğullarının soyundan gelen Sasanilerin soyluları olarak görmüşlerdir.[10] Hülâgû Han’ın büyük veziri Nasirettin Tusi   ile Alpaslan ile Melikşah ’ın büyük veziri Nizamülmülk 

 ‘te [11] Tus şehrinde doğmuşlardır. Nizamü’lmülk deTus şehrinin dihkân nın oğludur.

Firdevsi’inin babası, Tus ırmağı yakınlarındaki bir arazinin sahibi ve Dihkan'ı idi.[12] Firdevs’i iyi bir Eğitim görmüş, Arabîyi ve Pehlevî lisanını öğrenmiştir. Şiirler yazacak kadar Arapçaya hâkimdir. O yıllarda hemen hemen unutulmuş olan Pehleviceyi de bilmektedir.[13] Gençliğinde rahat bir hayatı olduğu, ancak sonrada çiftçilikle hayatını kazanması mümkün olmadığı için geçim zorluğuna düştüğü anlaşılmaktadır. Çünkü soğuktan zarar gördüğü, hayvanlarının öldüğünü, vergi ödeyemeyecek duruma düştüğünü eserinde kendisi haber vermektedir. bir ara İran 'dan Irak 'a giderek Şiî Büveyhoğulları Behâüddevle 'nin sarayında kaldığı ve buradayken Yusuf ile Züleyha

mesnevîsini yazdığı söylenmektedir. [14] Şehname vezni ile yazılan bu mesnevînin Firdevs’iye ait olmayıp, Amânî adındaki Horasanlı bir şâir tarafından yazıldığı anlaşılmıştır.

Şehname’nin Firdevsî tarafından 10. yüzyıl’ın sonunda kaleme alınmasından sonra, Doğu edebiyatlarında Şehname yazma geleneği başlamıştır. Pek çok şair, Şehname kahramanları etrafında oluşturdukları müstakil eserlerle bu geleneğin yerleşmesini ve devamını sağlamıştır.[15] Türk edebiyatında, Arapça ve Farsça tercümelere dayalı hikâyeler anlatan meddah tipindeki hikâyecilere Firdevsî’nin Şehname’sinden hareketle “Şehname-hân (Şehnâme) anlatıcısı” denildiğini de görmekteyiz. Evliya Çelebi  'de, Şehname'nin Bursa İçindeki kahvelerde Meddahlar tarafından ezberden okunduğunu anlatır.

Babası şehinşahlar soyundan gelen bir Dihkan olan Firdevsî, ailesi nedeni ile şehinşahların tahtlarına , bazı tarihi bilgilerine , adetlerine ve esatirlerine zaten vakıf biridir. Son Sasani hükümdarı Yezdicert’in Danişver adlı bir Dihkan’a yazdırdığı İran'ın resmî tarihi ve İran esatirlerini içeren Hudâyinâme adlı eseri de okumuş ve ondan çok etkilenmiştir. Müslüman olsa bile Dihkan bir aileden geldiği için İran tarihine, ananelerine bağlı sadık bir İranlıdır. Edebiyata ve tarihe olan ilgisi yanında İran geleneklerine düşkün, Acem esatirlerine ve destanlarına hayrandır. Dakikî'nin 1000 beyti aşan İran destanını okumuş ve onun bu eserini tamamlayamadan öldüğünü öğrenince de bu eseri tamamlamaya karar vermiştir. Şehname adlı eserinin nüvesini teşkil eden Dahhak ve Feridun’un hikâyesini Tûs hâkimi Mansûr ‘un yanında yazmaya başlamış yarısına gelince de Gazneli Mahmud 'un sarayında tahsisi ettiği bir mekânda tamamlamıştır.

 

ŞEHNAME’NİN YAZILMASI FİRDEVSİ VE GAZNELİ MAHMUD

Detsanlara, eski hükümdarlara iat hikayelere çok düşkün biri olan Gazneli Mahmud daha önceden Dakiki ve Danişver adlı müellifler tarafından başlanmış ama yarım kalmış olan Şehname'nin tamamlanamsını arzu etmektedir. Söylenecelere göre Firdevsi' ille Gazneli Mahmud'un yollarının kesişmesi de bu nedenle olmuştur. Sultan Gazneli Mahmud, Şehanmeyi tamamlayabilecek bir müellif aramaya koyulmuş, Sultan Mahmut’un saray şairi Unsuri de bu eseri yazabilecek kişinin Firdevsi [16] olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine bu eseri yazması için Firdevsi,  Gazne’ye davet edilir.

Başka bir söylenceye göre Firdevsi, saraya girmekte zorluk çeker. Sarayın çevresinde dolaşırken üç saray şairi ile karşılaşır. Onlara dileğini söyler. Şairler Firdevsi’yi sınamak için küçük bir deneme yaparlar. Denemenin amacı şudur: Dizeleri “ şen ” hecesiyle biten bir dörtlük söylemek. Buna göre her biri sırayla bir dize söyleyecektir. Farsça’da “ şen “ hecesiyle biten üçten fazla sözcük bulunmadığını düşünen saray şairleri, Firdevs’inin uyak bulamayacağından emindirler. Saray şairleri sırayla üç dize söyledikten sonra sıra Firdevsi’ye gelir. Firdevsi, İran’ın eski kahramanlarından Poşen’in adını dördüncü dizeye uyak yaparak dörtlüğü tamamlar. Bu kahramanın kim olduğunu bilmeyen şairler Firdevs’inin açıklamalarına hayran kalırlar ve Firdevsi’yi Sultan Mahmud’a tanıtırlar.[17] Daha sonra da Gazneli Mahmud, Şehname’nin yazılmasını ister.

Necati Lugal'ın çeviri önsözüne aldığı diğer bir söylenceye göre Firdevsi Gazneli Mahmud'a Mâhek adlı bir gözdesi kanalı ile ulaşmıştır. Mâhek, Firdevsi’nin kendisine verdiği “Dasitan- ı Rüstem ve İsfendiyar’ “ hikâyesini uygun bir zamanda Sultan Mahmud’a takdim eder. Bunu beğenen Sultan Mahmud onu yanına çağırtır. Firdevsi böylece Sultan Mahmud’un himayesine girmeyi başarmıştır.

Gerekçe ne olursa olsun Firdevsi, kısa zamanda Sultan Mahmud’un hayranlığını kazanmış, Şehname’yi yazabilmesi için sarayda kendisine özel bir yer ayrılmış ve Firdevsi eserini burada yazmaya başlamıştır. Firdevsi’nin yazdığı bölümleri okudukça hayranlığı artan Sultan Mahmud şairin her beyti için bir altı ödenmesini buyurur. Ama vezir, Firdevsi’yi kıskandığı için ve bu ödemenin bütçeye büyük getireceği gerekçesiyle buyruğu savsaklayıp, ödemeyi yapmaz. Firdevsi ise kişiliğine yediremediği için veziri, Sultana şikâyet edemez. Bu arada şairin yazdığı bölümler elden ele dolaşmakta, ünü yaygınlaşmaktadır. Ama bu durum şaire düşman kazandırır, sarayda onu çekemeyenler artar. Bu kişiler, Firdevsi’nin din yolundan sapmış biri olduğunu ileri sürerler ve söylentiler Sultana kadar ulaşır. Sonunda Firdevsi 60 bin beyitten oluşan Şehname’yi Sultan Mahmud’a sunar. Sultan şaire 60 bin altın yerine 60 bin gümüş verince Firdevsi, kendisini aşağılanmış hissederek saraydan ayrılır. Bir söylentiye göre aldığı paranın yarısını bir hamamcıya, yarısını da içtiği şerbetin karşılığı olarak şerbetçiye verir. Daha sonra Herat kentinde bir dostunun yanına sığınır.

Bazı kaynaklar Firdevsi’nin Herat’tayken Sultan Mahmud için ağır bir yergi şiiri yazdığından söz eder. Bazı kaynaklarda ise şairin, Herat’ta büyük bir caminin duvarına Sultan Mahmud için yazdığı övgü şiirini astığını ve bu övgüyü duyan Sultan Mahmud’un yapılan haksızlığı öğrendiği yazılıdır. Sultan Mahmud, hemen 60 bin altını Firdevsi’ye gönderir. Ama altınları getiren ulak, kentin bir kapısından girerken, Firdevsi’nin cenazesi de öbür kapıdan çıkmaktadır. Şairin kızı da gönderilen altınları bir hayır kurumuna bağışlar.[18]

ŞEHNAMENİN KONUSU VE ÖNEMİ

Şehname (Farsça: Shah namah, Šah-nama), Firdevs’inin eski İran efsaneleri üzerine kurulu manzum destanıdır. Firdevsi Şehnameyi Nuşirevan'ın İran tarihine dair söylentileri derletip yazdırmış Hükümdar Yezdicerd de Danişver adlı bir Dihkan'a bu eserleri düzenlettirmişti.[19]

Firdevsi , Danişver’in bu eserinden ve Dakiki’nin yazmaya başlayıp bitiremeden öldüğü 1000 beyti aşkın İran destanından faydalanmış ve bu eseri çok parlak bir şekilde yeniden yaratmıştır. Şehname’nin diğer kaynakları arasında İran’ın resmi tarihi sayılan ve esatir ananelerini toplayan Hudayname önemli bir yer tutar. Bunun yanında Firdevs küçük kitaplar halinde bulunan değişik hikâyeleri de dikkatle incelemiştir. Ebu Müeyyed Belhi’nin mensur ve Mervezi’nin manzum şehnameleri de Firdevsi’nin belli başlı kaynakları arasındadır. Yine Sa’li’nin Arapça yazılan Gurerü Ahbar ve Mülüku Fars’ü ile Biruni’nin Asaru’l-Bakiyye’si de yararlanılan eserler arasındadır.[20]

Şehname, İran edebiyatının en büyük eserlerinden biri hatta birincisidir. Şehname, İran’ın Arap egemenliğine girene kadarki tarihini içerir. İran tarihi ve mitolojisi, eldeki eski kitaplara, dilden dile dolaşan söylencelere ve öykülere dayanılarak yazılmıştır. Yapıt mesnevi biçimde düzenlenmiş 60 bin beyitlik bir şiirdir. Firdevs’i yapıtını yazarken bir tarihçi gibi çalışmış ama tarihsel bilgileri güçlü şiir yeteneği ile işlemiştir. Şehname’nin başında; “Otuz yıldır çok zahmet çektim ve Acem milletini bu Fars diliyle kaybolmaktan kurtardım.” denilmektedir. Firdevsî bu eserini 1010 senesinde Gazneli Mahmut Hana takdim etmiştir. Eserini 70 yaşında tamamladığı söylenmektedir.

Nitekim öyle de olmuş, İran mülkü, Arap istilasından kurtulduktan sonra bu defa, Gaznelilerin, Karahanlıların, Selçukluların, daha sonra da Safevilerin, Nadir Şah’ın egemenliği altında kalmış, ancak ve ancak 20 .yy başlarında yeniden kurulabilmiştir.  İran medeniyetinin on bir asır boyunca İslam ve Türk egemenliği altında kalmasına rağmen yeniden devlet olarak ortaya çıkabilmesindeki en büyük sır da Şehname’de aranmalıdır. Nitekim Selçuk, Çağrı ve Alpaslan olarak İran’da egemenlik kuran Selçukluların ve Gazne hükümdarlarının adları dahi Şehname yüzünden Keykubad, Keyhüsrev ve  Behram gibi Şehnamede adları geçen efsanevi İran şehinşahlarının adlarına dönüşecek, Selçuklu ve Gazneli devletleri kültürel manalarda Acem ve Sasani devlet düzenini taklid eden bir yapıya benzeşecektir. Kısaca Şehname, tek başına orduların kılıçlarını kıran ve kendi kültürüne tabi eden edebi bir misaldir.

Firdevsî’ Şehname metnini 30 yıl gibi çok uzun bir zamanda, neredeyse bütün İran coğrafyasını gezerek, derlemeler yaparak oluşturmuştur. Şehname, bir milletin ilk insandan kitabın yazıldığı tarihe kadarki tarihî serüvenidir. Şimdi hangi millet ilk insandan yaşadığı güne kadar tarihî macerasını adım adım takip edebilir. Bütün bir Şehname İran milletinin eşsiz yiğitliği, insanlığı yönetmek için doğmuşluğu, yeryüzünün gerçek sahibin (Feridun’dan dolayı) kendileri olduğu, “İran’ın her şeyini yeryüzündeki her şeyden üstün tutmak” fikri üzerine kuruludur.[21] Firdevsi, eserini tam bir İran milliyetçisi mantığı ile yazmış, İran, Türk idarecilerinin ve ordusunun hükmü altında iken İranlılara karşı sürekli mağlup gösterilen bir destanlar serisi olarak hazırlanmıştır. Daha da ilginç olanı tarihi gerçeklere uymasa bile Türkleri, İranlılara karşı sürekli olarak mağlup gösteren bu eseri bir Türk Hükümdarına takdim etmiş, umduğundan daha az para aldığı için de Sultan Mahmud’a küsmüştür. ( konu hakkında geniş fikir için bkzŞehnamede Zaloğlu Rüstem ile Afrasyap Savaşları )

Šahname, Şehnamedeki anlatılar Avesta’dan İslam’ın ortaya çıkışına kadar olan zaman periyodunu kapsar. Konu, Avesta’daki bazı kahramanların yiğitliklerini anlatan yeşt (ilahi)lerle başlar . Tarih öncesi zamanlardan başlayıp Sasani İmparatorluğu sonuna dek tüm eski İranlı kralları inceler. Bunlar; Gayomarth, Hošang, Tahmorath, Ğamšid, Zuhhak, Feredun, Manutschehr, Kai Chobad, Kai Kawous (Kai Kaos), Kai Khosrow, Bahman, Dara (III. Darius), Iskandar (Büyük İskender), Ardaschir I., Šapur I., Hormoz, Bahram V., Chosrau, Yazdgird III. Gibi krallar, ana tema Zabulistan prensi efsanavi kahramanı Rostam (Rüstem), Esfandiar (Goštasp'ın oğlu) ve Afrasiab gibi, kahramanları ve suçluları içerir. Şehnâme, Türk tarih ve kültürü açısından zengin bilgiler ihtiva etmektedir. Şehname bir yönüyle” Farsların, Arap ve Türklerden daha üstün bir ırk olduğu iddiasını kanıtlamak için yazılmış bir eserdir. " [22] Destan İran - Turan (Türk) (Şehnamede Zaloğlu Rüstem ile Afrasyap Savaşları ) [23]mücadelelerine çok geniş yer ayırmıştır. Birçok efsane, menkıbe, rivayet ve hayal unsuru motiflerle, gerçek dışı olayları anlatan destanda, tarihi kişilerin yanında, hayalî kahramanlara da geniş yer verilmiştir.

Şehname’de, İranlılarla Türkler arasındaki mücadelelerde, büyük Türk kahramanı olarak takdim edilen Afrasyab’ın, İran Şahı Keyhüsrev tarafından tuzağa düşürülerek hile ile öldürüldüğü günü kurtuluş günü kabul edip, bayram yaptıkları ve bu günün, daha sonraları Nevruz bayramı olarak kutlandığı kaydedilir.

Şehname’de karşılaştığımız diğer bir olay da, Gave- Kawa efsanesidir. ( bkz . ( bkz Dahhak ve Efsanesi)

 DEMİRCİ KAVA

Bu efsaneye göre; zalim bir Arap hükümdarı olan Dahhak, hastalanır, vücudunun her tarafından ejderhalar çıkmaya başlar. Hekimler bir çare bulamaz. Bir gün, tabip kıyafetinde gelen Şeytan, onun insan beyni yerse iyileşebileceğini söyler. Bunun üzerine Dahhak, halkından her gün iki kişiyi öldürterek beynini yer. Bu kişiler arasında demirci Gave’nin on yedi oğlu da vardır. Halk, Hükümdara karşı ayaklanır. [24]Demirci Gave- Kawa'nın önlüğü  Dahhak ve tarafından öldürülen oğlunun kanlı gömleği Gave isyanının bayrağı olarak sembolize edilir. Halk gömleği ve Gave’nin iş önlüğünü bayrak olarak sallamaktadır. ( bkz Direfş-i Gayvani Gave'nin Önlüğü Sahtiyan Bayrak  ) Oğulları Dahhak tarafından öldürülen demirci Kava da bu isyanın elebaşlarındandır. Dahhak’ın saltanatına son veren halk, bu günü bayram olarak kutlar. Firdevsi destanında, Dahhak’ın hükümdarlığının “bin yıldan bir gün noksan” sürdüğünü kaydeder. [25] Bu olay Ortaasya’daki diğer kültürler gibi Türkler arasında da nevruz bayramının ve geleneklerinin ortaya çıkmasına vesile olmuştur.[26] (. ( bkz Dahhak ve Efsanesi) Şehname, tarihte yaşandığı kabul edilen İran-Turan savaşlarına ve ilişkilerine ışık tutması bakımından da önemli bir kaynaktır. Firdevs’inin zaman zaman övdüğü, zaman zaman da kendi milletini yüceltme adına küçümsediği Efrasiyâb’ın Türk destan kahramanı Alp ER Tunga olduğu pek çok kaynakta belirtilmektedir. ( bkzAlp Er Tunga Destanı Özeti Şehname ve D. Lüğat'üt, Tük' e Göre  )

Şehname’nin büyük bir bölümü, İran Hükümdarlarının Turan Hükümdarı  Afrasyap ile yaptığı savaşlara ayrılmıştır. Aslında Şehname’nin büyük bir kısmı için, “İranlılarla Turanlıların ezelî kavga ve savaşlarını anlatan uzun hikâyedir” Efsanevi Turan hükümdarı Afrasyap , 60 bin beyit tutan Şehname’nin ilk 29163 beyit boyunca sürekli adı geçen bir şahsiyet olmuştur. Yani Şehname’nin yarısı Efrasiyap - İran ve Rüstem-i Zal savaşlarından ibarettir denebilir. Üstelik Afrasyap’ı durdurabilen tek güç hayali bir İran destan kahramanı olan Rüstem olabilmektedir.

Şerifi’nin Şehname çevirisinde Efrasiyap “29162. Beyitte Keyhüsrev tarafından öldürülür.[27] Firdevsî’nin Efrasiyab nefretini Efrasiyab’ın yakalanışını anlattığı bölümde de görmek mümkündür. Efrasiyab bir mağaraya sığınır ve onu o mağarada elini eteğini dünyadan çekmiş, vaktini ibadetle geçiren, münzevi bir derviş yakalar. Kimseye azar eriştirmeyen, Hak emrine itaat eyleyen, bir ulu zahit olan bu derviş ne hikmetse katı bir Afrasiyab düşmanıdır. Onu mağarada görür görmez zünnarıyla yakalar ve zerre merhamet etmeksizin Keyhüsrev’e teslim eder.

Esasında Şehname, Avrasyap’ın  Keyhüsrev tarafından öldürülüşüne kadar ki karanlıkta kalmış olan Hunlardan önceki Türk tarihine de bir ışık tutmaktadır. Eski Türk tarihi ile ilgilenen tarihçilerimizin Hun devleti öncesi Türk tarihine ve Türk İran savaşlarına bu noktadan bakmaları gerekir.

Nitekim Türklere ait Şu destanı da muhtemelen bu tarihlerle alakalı olmaktadır. Şehname Britanyalılara ait Kral Arthur, Finlilere ait Kalevala, Hintlilere ait Ramayana, Antik Yunanlılara ait İlyada ve Odysseia (Odesa) destanları gibi İranlıların milli bir destanıdır.

 Belgelenmiş Şah-nama'nin resimli el yazmaları İlhanlılar döneminde (1256 – 1353) tarihleri arasında yazılmış ve böylece farklı bir edebi eser oluşturulmuştur. Mitsel unsurlar her ne kadar İran tesiriyle Şehnâme kanalıyla şiire girmişse de bunların; Eski Mısır’dan kadim Ön Asya milletlerine (Babil, Asur, Sümer, Akad, Kenan vb.) Çin ve Hind’den Yunan’a, eski Türk mitolojisinden, eski Orta Asya kavimlerinin masallarına; Tevrat, Zend-Avesta, Vedalar gibi Kutsal Kitaplara, İsrâiliyyât gibi çoğunluğu hurâfevî anlatılardan, dünyanın meşhur Destanlarına (Mahabharata, Gılgamış vb.), Peygamberlerin kıssalarından, Herodot’un Tarihine, hâlen anlatılan masallardan, çeşitli milletlerin tuttuğu savaş kroniklerine, muhtelif sanat âbidelerinden kişisel menkıbelere ve daha pek çok değişik kaynaklara kadar uzanan çok derin, karmaşık ve girift bir geçmişi vardır.

Firdevsî’nin çizdiği bütün karakterlerin dünyanın diğer büyük mitolojik karakterleri ve kutsal kitapların büyük şahsiyetleri ile de çok yakın alakalara sahiptir. Mesela ünlü Siyavuş’un hikâyesi Yusuf ve Zeliha aşkının, Keykavus’un hikâyesi Nemrud tiplemesinin, Feridun’un tarihi rolü Nuh peygamberin, Zal veya Keyhüsrev’in hikâyelerinin Zeus, Oidupus gibi mitolojik figürlerin hikâyelerinin İran’a uyarlanmış halleri şekillerindedir. Nitekim “ mitolojik metinler kahraman ve eylem tiplemesinde hemen hemen birbirlerinin aynısıdır.”[28] Mitolojik figürler bir kültürden başka kültüre işlevleri aynı ama isimleri farklı olarak geçiş yapmıştır.

14.yüzyılın sonunda , Firdevsî ‘nin bu eserinden kaynaklanmış olarak Garšasp-nama, Borzu-nama, Bahman-nama ve Sam-nama gibi destanlarda türemiştir.

ŞEHNAME’NİN TÜRKÇE ÇEVİRİLERİ

En eski Şehname'nin Türkçe çevirisi, belirsiz bir yazar tarafından 1450–51 yılları arasında, Sultan II. Murad'ın (salt. 1421–51) Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılmıştır.

İkincisi, Hüseyin bin asan Şerif (ö. 1514) (Şerifi bin Amed olarak da bilinir), tarafından Türkçe çevirisi yapılmış, daha sonra İstanbul'dan Mısır'a gitmiştir. Son Mamluk sultanı Kansu Gavri (Gansu Gawri) emri üzerine, 1510 yılında Kahire'de tamamlamış, tam çevirisi onun on yılını almıştır. Başka bir çevirisi de 17. yüzyılın ilk yarısında Derviş Hasan tarafından Sultan II. Osman için yapılmıştır.

Şehnamenin büyük bir bölümü Milli Eğitim Bakanlığı yayınları ile günümüz Türkçesine çevrilmiştir. Bu yazımızın da ana kaynağı olan bu kitap Necati Lugal Tarafından günümüz Türkçesine çevrilerek 4. cilt halinde 1967 yılında yayımlanmıştır.[29]

KAYNAKÇA


Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar