Hakkında bilgi veren kaynaklar Melihi’nin Tokat’ta doğduğu belirtirken Aşık Çelebi, Sinoplu veya Kastamonulu olabileceğini yazmıştır.[1] Kaynaklar Melîhî’nin iyi bir eğitim gördüğü tahsilini ilerletmek için İran’a kadar gittiğini İran’da iken Arapça ve Farsça ile belagat ilmini iyi düzeyde öğrendiğini yazarlar. Ayrıca İran da iken Molla Câmî ve Aydınlı Dede Ömer Ruşeni ile birlikte ders gördükleri de yazılmıştır.
Melihi’nin doğum tarihi bilinmese de 1430 yıllarda doğmuş olabileceği tahmin edilebilir. Eğitim yaşının son demlerinde İran da eğitim gördüğü anlaşılan Melihi, 1453 ten kısa bir süre sonra İstanbul’a gelmiş, Bursalı Ahmet Paşa ile tanışmıştır. [2]
Ahmet Paşa’nın belagat ilini öğrenmesinde, Arap ve Fars dillerini öğrenmesinde etkili olan Melih Ahmet Paşa’nın yetişmesinde büyük pay sahibi olur. Ahmed Paşa ile kurduğu bu yakınlık Fâtih Sultan Mehmed’in huzuruna kadar çıkmasına vesile olur. Böylece Fatih’in sohbetlerine katılmaya başlar. Kaynaklar Fatih’in Melihi’nin sohbetlerinden çok hoşlandığı hususunda hem fikirdir.
Fakat içkiye çok düşkün oluşu rind bir hayatı seviyor olması nedeni ile bu ortamı çabuk kaybeder. İçkiye çok düşkün olan ve gece gündüz içen Melihî, meyhane köşelerini padişahın meclisine tercih eden bir ayyaştır. Onu şairler meclisinde görmeyi isteyen Fatih, bir gün Melihî’ye içki içmeye tövbe ettirir. Bunun üzerine Melihi, içkinin yokluğunu boza, afyon, berş, berş macunu veya esrar ile gidermeye çalışır. Ancak şu beyti söyleyen Melihi tövbesini niye tutamadığını da belirtmiş olur.
Âferinler şarab-ı gül-renge
La’net olsun bozaya vü benge
Avni Fatih Sultan Mehme, bir gün Melihi’nin yeminini tutup tutmadığını ve son halini öğrenmek, için onu arattırır. Çavuşlar bütün meyhane köşelerini arayıp Melihi’yi Tahtakale’de ayakta duramayacak kadar sarhoş bir halde bulup Fatih Sultan Mehmet’in huzuruna çıkartırlar. Fatih, tövbesini bozan Melih’in boğdurulmasını emreder. Melihi, içki içmediğini ama içkiyi vücuduna şırınga ettiğini söyleyerek canını kurtarsa da Fatih, onu bir daha sohbetine almamıştır. Zaten Fâtih’in vefatından kısa bir süre sonra Melihi de vefat eder , [3]
ŞAİRLİK YÖNÜ
Kaynaklar Melîhî’yi “kendinden başka kimseye kötülüğü dokunmamış bir şahsiyet” olarak tanıtır. Tezkireler ondan övgüyle söz etmişler talebesi Ahmet paşa ile denk bir şair olarak görmüşlerdir. Fatih’in sohbetlerinden çok haşlanması onun ne kadar nüktedan, bilgili ve ve hazırcevap bir şair olduğunu ortaya koymuş olur. Kaynaklar onun özellikle, içkiye düşkünlüğü ve nüktedanlığı konusunda hemfikirdirler. [4]
İçkiye düşkünlüğü eğlenceyi sohbeti çok sevdiği anlaşılan Melihi’nin bir divan tertip etmeye fırsat bulamadığı da ortaya çıkar. Şairlik yönü ve gücü beğenilen şairin divanı yoktur. Buna rağmen yazdığı birçok şiire pek çok şairin nazire yazmış olması şairlik gücünü göstermektedir. . Melîhî’nin şiirlerine Bursalı Ahmed Paşa olmak üzere birçok şair tarafından nazireler yazılmıştır. Bazı şiir mecmulardaki birkaç şiirinden başka Melîhî’nin herhangi bir eserine rastlanmamaktadır.
Eğirdirli Hacı Kemal’in Camiu’n-nezâir’inde on, Edirneli Nazm ’nin Mecma'un-Nezâ'ir’inde iki ve İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde kayıtlı yazarı bilinmeyen Camiu’n-nezâir’de mevcut on sekiz şiiri Muharrem Ergin tarafından yayımlanmıştır.[5]
KAYNAKÇA
[1] Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 126b-127a
[2] Sabahattin Küçük , MELÎHÎ, TDV İA cilt: 29; sayfa: 50
[3] İPEKTEN, Haluk -vd, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Kültür
ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara 1988. s.36/ Abdulkadir ERKAL, DİVAN ŞİİNDE AFYON ve ESRAR,A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 33 Erzurum 2007
[4] M. Fuad Köprülü, “ Harâbât Erenleri: Melihî “ YM, II (1918), s. 84
[5] Muharrem Ergin, “Melihî”, TDED, II (1948), s. 59-78;