Neşati Hayatı Edebi Kişiliği Eserleri

15.04.2015

 



Neşati, (  d. ?, Edirne - ö. 1674)  

 

Sebk-i Hindî üslubunun 17. yüzyılda yaşamış önemli bir temsilcisi[1], asıl adı Ahmet olan Edirneli divan şairidir.

 

Divan Edebiyatının 17 yy daki en önemli gazel şairlerinden biri olan  Neşati’nin Edirneli olduğu ve yaklaşık olarak 1620 li yıllarda doğduğu  asıl adının ise Ahmed  [2] veya Süleyman olduğu sanılmaktadır.  Sakıp Dede, Sefine adlı eserinde[3]Neşâtî’nin adının Süleyman olduğunu söylese de  diğer kaynaklarda bu ada rastlanılmamaktadır. O bakımdan Neşati’nin asıl adının Ahmet olduğu ağırlık kazanmaktadır.

 

Safayî ve Rıza tezkirelerinde şairin önce "Semendî" mahlasını kullandığı yazılıdır. Ancak onun “Semendî” mahlası kullandığı hiçbir şiirine rastlanmamıştır.[4] Başlangıçta Semendi mahlası kullanan Neşati’ye , Neşati  mahlasının devrin şeyhülislâmı tarafından verildiği nakledilir.”[5] Neşât, kelimesi  ise “neşe, şenlik” manasındadır.  Şeyhülislamın ona böyle bir mahlas vermesinin nedeni ise  neşeli olması veya  etrafına neşe saçan şen bir insan olması yüzünden olmalıdır.  

 

Nitekim  Tezkireci Seyyid Mehmed Rızâ tezkiresinde  Neşâtî’nin şiirlerinin son derece akıcı, neşeli ve ârif kimselerin gönlüne göre olduğunu bildirirken; [6]Onun çağında yaşamış bir şair olan Güftî, Neşâtî’den  “her sözünde nükteler bulunan, iç dünyası anlamlar hazinesine benzeyen, bir şair olarak söz etmektedir”.[7]

 

Neşati’nin hayatı hakkında bilgilerimiz oldukça kısıtlıdır. Kaynaklar onun babasının adını dahi vermemiş sadece Edirneli olduğunu  Gelibolu Mevlevihane’sine intisap ettiğini,  Gelibolu Mevlevihane’sinin Şeyhi  olan Ağazâde Mehmet Efendi'nin dervişi olduğunu belirtmişlerdir. Sâkıb Dede’nin verdiği bilgilerden,[8]onun asil bir aileye mensup olduğu, devrine ait  çeşitli ilimleri öğrendiği, Gelibolu Mevlevihane’si post-nîşîni (şeyhi) Şeyh Mehmet Efendi’den ders gördüğünü öğrenmekteyiz. [9] Uşşâki-zâde ve Şeyhî onun, “ Tahsil-i maarif-i ilmiye ve tekmil-i adabı resmiye eyledikte küberâ-yı mevleviyyeden Ağa-zâde Şeyh Mehmet Efendi’ye vâsıl ve şeref-i bîatlerine nâil ”  oldu diye yazarak bu bilgiyi teyit etmektedirler.

 

Şiirlerinden öğrenildiğine göre şeyhinin vefatı üzerine (1652) Konya’ya gitmiş, Kubbe-i Hadrâ’yı ziyaret etmiş, bir müddet Konya ve İstanbul’da kalan şair, tekrar memleketi Edirne’ye dönmüştür. [10]  “Oldı yümn ile Neşâtî Mesnevî’ye râhber” gibi tarih mısralarından da anlaşılacağı gibi, 1670 (H. 1081) yılında Osman Dede'nin ölümü ile boşalan Edirne Mevlevihane’si (Muradiye Mevlevihane’si) şeyhliğine tayin edilmiştir. Edirne Mevlevihane’sinde  dört yıl şeyhlik yapan Neşati’nin  tekkeyi tamir ettirdiği ve bu görevde iken vefat edip Muradiye Camii hazîresine defnedildiği kaynakların verdiği bilgiler arasındadır.  

 

Neşâtî’nin ölümü üzerine Ammecizâde Rüşdü Mehmed Efendi’nin söylediği  ve ebced hesabına göre ölüm gününe tarih düşürdüğü  “Fevtini gûş edicek Rüşdî dedi târîhin / Bezm-i gülzâr-ı naîm ola Neşâtî’ye makam”  mısraları  Neşati’nin mezar taşına yazılmıştır.[11]

 

1085 de vefat ettiğini ortaya koyan  tarih  düşürmelerden birisi de Nâbî ‘ye aittir. Nabi’nin tarih düşürmesi üç kelimden oluşur. “Neşâtî gitdi devrânın” Fasîh Ahmed Dede’nin düşürdüğü tarih ise  “Neşâtî gitmeğile eyledi mahzûn ahbâbı”  şeklindedir.

Devrin kaynaklarında Neşâtî’nin Şehîdî, Vehbî, Hey’etî, Rüşdî ve Nazîm gibi birçok şaire hocalık ettiği yazılıdır.[12]

 

17'nci yüzyılın usta şairi Neşati, büyük ölçüde Nef'î ve Urfî'nin etkisinde kaldı. 20 sayfalık Şerh-î Müşkilât-ı Urfî adlı eseri hem Farsçaya olan hâkimiyetini hem de Urfî'ye hayranlığını gösterir. Sultan IV. Murat, Sultan İbrahim, IV. Mehmed gibi padişahlarla; Köprülü Mehmed Paşa, Köprülüzâde Fâzıl Ahmet Paşa gibi devlet büyüklerine kasideler yazdı. Kaside de yazmış olmakla birlikte, esas ününü gazelleriyle kazanmıştır. Kasidelerinde   Nefi ‘nin etkisi görülür. Divan edebiyatının  Sebk-i Hindi tarzının öncülerindendir.

 

“Şair, klâsik şiirimizin sanat anlayışına bağlı kalarak, günlük konuşmadan ve halk dilinden alınma diyebileceğimiz kültürümüzü taşıyan bu söz kalıplarını, içinde bulunduğu edebiyat anlayışının müsaade ettiği ölçüde şiirlerinde yansıtmaya çalışmıştır”[13]

 

1674'te yaşamını yitirdi. Edirne Mevlevihane’sinin avlusuna gömüldü. Divanı 1933'te Nüzhet Ergun tarafından yayımlandı.

 

 

EDEBİ KİŞİLİĞİ

 

Neşati 17 Yüzyılın  gazel ustalarındandır  kaside de yazmış olmakla birlikte, esas ününü gazelleriyle kazanmıştır. Kendisi kasidede   Nefi  ' den, gazelde  Naili Kadim  ,   Fehim-i Kadim  gibi isimlerden etkilenmiş, kendinde sonra gelen  Nedim  ,   Şeyh Gâlip ,  Nabi  ve Nedîm-i Kadîm de olmak üzere pek çok şairi etkilemiştir. [14]   Leskofçalı Galip ,   HERSEKLİ ARİF HİKME,  Yenişehirli Avni   ve  Namık Kemal gibi son dönem şairleri de Neşati’yi beğenen şairlerdir.

 

Neşâtî, Sebk-i Hindi'nin öteki temsilcileri olan   Naili ve Fehim-i Kadim'le birlikte Kâmî ve Nâzım gibi bazı şairleri etkilemiş ve bu şairlere üstatlık etmiştir.[15]

 

Tezkireciler onun usta bir şair olduğunda hemfikirdir. Esrâr Dede Tezkiresi’nde  onu “Üstâd-ı üstâdâne-i Rûm” [16]olarak kabul eder.

 

Kasidede Urfi ve Nefi etkisinde olan şairin birçok kasidesi  Nef‘î’nin kasideleri ile aynı vezin, kafiye ve rediflerle yazılmıştır. Bu bile Neşati’nin kasidelerinde Nefi’en ne kadar etkilendiğini göstermeye yeterlidir. Gazellerinde ise Necâtî, Bâkî ve Sabrî’den etkilenmiş,  Bahâî Mehmed Efendi ve Emrullah Emrî  gibi şairlerden de övgüyle söz etmiş ve bu şairlerin şiirlerine nazireler yazmıştır.  Şairin en çok etkilendiği şairlerin başında İranlı şair Örfî-i Şîrâzî, gelmektedir. Örfi Şirazi aynı zamandan Sebki Hindi akımın  en önde gelen şairlerinden biridir. Neşati’nin  Sebk-i Hindi şairi olmasında Örfi’nin çok büyük bir payı vardır.

 

Bir seb ki Hindi şairi kabul edilen Neşati’nin tüm şiirlerinde Sebk-i Hindi’nin özellikleri görülmez. [17]Buna rağmen birçok şiirinde Sebk-i Hindi’nin izleri  bulunmakta, Neşati divan şiirinin en önemli Sebk-i hindi şairlerinden bir kabul edilmektedir.

 

Mevlevi olarak yetişen ve bir Mevlevi şeyhi olarak ölen Neşati’nin tüm şiirleri tasavvufi konulu değildir.  Neşâtî tasavvuf terbiyesi almış olmasına rağmen şiirlerinde mutasavvıf  bir şair olarak kabul edilmemiştir.[18]  Pek çok araştırmacı onu bir tasavvuf şairi olarak değil,  “tasavvufun mecazlarından yararlanan şiirlerinin ana teması olan aşk  olan, aşk duygusuna derinlik ve incelik kazandıran “ bir şair olarak kabul eder. Tanpınar da onun bu yönüne temas etmiş Neşati’nin edebi kişiliği hakkında şu görüşenlerini dile getirmiştir. “Dil ve eda mükemmeliyeti bakımından Nef’î  an’anesini yaşatanlardandır.  Şiirlerinde tamamıyla estetik gaye güden ve maddi âlemi terennüm eden bir ruh görülür. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ifadesiyle, “ içinde mahpus bulunduğu estetiğin sıkı kaidelerine rağmen Türkçe’ye dikkati sayesinde, umumî zevkin kabul ettiği havalı mısra ve beyitler” söyleyebilmiş sanatçılardan biri kabul edilir.”  ( Tanpınar, 1984:4)

 

Neşati, kendine özgün bir söyleyişe de ulaşan, kendine özgü bir şiir ve üslup da oluşturan  bir şair olmasına rağmen Nazîre yazmayı çok sevmiş, pek çok şaire nazireler yazmıştır.  Bu bakımdan Neşati’nin şiirlerinin önemli  bir kısmı  nazirelerinden oluşmaktadır.

 

Nazire yamaya düşkün olmasına rağmen Neşşati usta bir şairdir. Tek başına  “bile” redifli gazeli ile “ nihanız “ redifli gazelleri onun ne denli usta bir şair olduğunu ortyaya koymaya yetmektedir.

 

      “Gitdin ammâ ki kodun hasret ile cânı bile
        İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile”

 

Neşâtî anlatımının renkliliği, aşkı ve tasavvufî neşvesiyle dünyaya karşı kayıtsız, bir dervişlik havasını yansıtan şiirlerine yer yer canlı bir tablo görüntüsü kazandırmıştır. “[19]

 

Neşâtî’nin de gazelleri çoğunlukla beş beyitten oluşmuştur.  Bunun sebebi  ise şairin Sebkî Hindî akımına bağlı olmasıdır.  Şair Türkçe ve sade deyişlere önem vermeye çalışmış, şiirlerinde  Türkçe deyimler atasözleri ve benzetmelere sık sık yer vermeye çalışmıştır. “ayağı yer basmak, göğsünü germek, düşünde görmek” gibi  deyimler, atasözleri  ve söz kalpları onun şiirlerinde sık sık bulunan unsurlardır. Onun şiirlerinde görünen bu özellikleri Ömer Savran tarafından br inceleme konusu olmuştur.

 

Devrin büyüklerine kasideler yazmayı ihmal etmeyen Neşati, Nefi’nin tesirinde kalan kasideciliği ile Sultan IV. Murat, Sultan İbrahim, IV. Mehmed gibi padişahlarla; Köprülü Mehmed Paşa, Köprülüzâde Fâzıl Ahmet Paşa gibi devlet büyüklerine kasideler yazmıştır.

 

Eserleri.

 

Divan. Neşati’nin yazmış olduğu divanın birçok yazma nüshası vardır.  Bazı yazma nüshaları İstanbul Üniversitesi (TY, nr. 545), Millet (Ali Emîrî Efendi, Manzum, nr. 449) ve Topkapı Sarayı Müzesi (Hazine, nr. 937) kütüphanelerinde bulunmaktadır. [20] Divanı ilk defa Sadettin Nüzhet (Ergun) yayımlamış (İstanbul 1933), eserin tenkitli neşrini Mahmut Kaplan gerçekleştirmiştir (Neşâtî Divanı, Haz. Mahmut Kaplan, Akademi Kitabevi, İzmir, 1996). Mahmut Kaplan ‘ın hazırladığı eserde  27 kaside, 137 gazel, bir murabba, bir tahmis, on beş rubai, dört tarih, iki kıta ve üç matla‘ vardır. . İsmail Ünver ve Bayram Ali Kaya seçmeler yapmış, Ömer Savran ise bir tahlil çalışması hazırlamıştır (bk. bibl.).  ( Geniş bilgi için bkz Neşati Divanı ve Şiirleri)

 

Hilye-i Enbiya:

 

Mesnevi tarzında peygamberleri öven 187 beyitlik bir eserdir. Eserin başlangıcında 9 beyitlik bir tevhit vardır. Daha sonra 8 beyitlik bir naat, Hz. Peygamberi anlattığı bir bölüm, eserin yazmasının sebebini (Sebeb-i te'lif) bölümünde şu şekilde açıklar: “ . Ben Hakani ve Cevri'nin yazdığı Hilye'leri okudum. Ben de Hilye yazmak istedim ve bunu yazdım “ Eser  Hz.Adem, İdris, Nuh, İsmail, İshak, Lut, Yusuf, Eyüb, Musa, Davud, Süleyman, Yahya ve İsa peygamberlerden ve peygamberlerin vasıflarını anlatmaktadır. Eserin Nüshaları, Konya Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi, Süleymaniye Kütüphanesi ve Tire Necip Paşa Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.

 

Eser ilk kez Şeyh Vasfî tarafından yayımlanmıştır (İstanbul, 1312). Daha sonra Sadeddin Nüzhet Ergun, mesneviyi, kendisi tarafından yayımlanan, Neşâtî Divanı’nın sonuna eklemiş, [21]bu eser üzerinde Bayram Ali Kaya bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır. [22]

 

Edirne Şehrengîzi:  144 beyitlik bir mesnevisidir. Eser Mahmut Kaplan tarafından  hazırlanan Neşâtî Divanı’nın sonunda yayınlanmıştır. Bu  mesnevinin bazı nüshaları, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.

 

 Şerh-i Müşkilât-ı Örfî: Sebk-i Hindî üslubunun güçlü temsilcisi İranlı şair  Örfî-i Şîrâzî’nin beyitlerini açıklamak üzere kaleme alınan 20 sayfalık küçük bir şerhtir.  Yazma nüshaları, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlıdır. Bu eser, Turgut Karabey ve Mehmet Atalay tarafından yayımlamıştır (Erzurum, 1999).

 

Tuhfetü’l-‘Uşşâk: Mahmut Kaplan tarafından tanıtılan bu Farsça eser, Sultan Veled’in 70 beytinin her birine beşer beyit eklemek suretiyle mesnevi biçiminde şerhinden ibaret olup 1073 (1662-1663)’te yazılmıştır.[23]

 

 Mektup. Edirne’de bulunan Neşâtî’nin İstanbul’da yaşayan bestekâr Hâfız Post Mehmed Çelebi’ye gönderdiği bu tarihsiz mektubun kenarında biri şaire ait, diğeri Nâilî-i Kadîm’in buna nazîresi olan iki şiir kayıtlıdır. M. Kemal Özergin’in bir makale ile tanıttığı mektup dönemin belâgat sanatının özelliklerini göstermesi bakımından önemlidir.[24]

 

 

 

NİHANIZ REDİFLİ GAZELİ:   

 

         Şevkız ki dem-i bülbül-i şeydâda nihânız
         Hûnuz ki dil-i gonce-i hamrâda nihânız

( Bizim heyecanımız deli bülbülün çektiği ahın içinde saklıdır, kanımız ise goncanın gönlünde gizlidir.)

         Biz cism-i nizâr üzre döküp dâne-i eşki
         Çün rişte-i cân gevher-i ma’nâda nihânız

(Göz yaşı tanelerini zayıf cismimiz üzerine dökeriz çünki can ipliği gibi mana cevherinde gizliyiz.)

         Olsak n’ola bî-nâm ü nîşan şöhre-i âlem
         Biz dil gibi bir turfa muammâda nihânız

(Cihanda namı nişanemiz olmasa ne olur ki, biz  gönlümüz kadar taze muammalarda gizliyiz.)

         Mahrem yine her hâlimize bâd-ı sabâdır
         Dâim şiken-i zülf-i dilârâda nihânız
( Sırdaşımız sabah yeli mahremlerimizi bilir, Biz gönülleri üfleyen zülüf içinde gizliyiz.  )

        Hem gül gibi rengîn-i ma’nâ ile zâhir
         Hem neş’e gibi hâlet-i sahbâda nihânız
( Hem güllerin rengi gibi manamız ap açıktır. Hem de bir şarap gibi içinde neşe gizliyiz.)

         Geh hâme gibi şevke-tırâz-ı gam-ı akız
         Geh nâle gibi hâme-i şekvâda nihânız
( Gahi bir kalem gibi  kaderden şikayetçiyiz. Gahi inilti gibi kalem içinde gizliyiz,.)

          İtdik o kadar ref’-i taayün ki Neşâtî
         Âyîne-i pür-tâb-ı mücellâda nihânız
(* Ey Neşâtî!  O  kadar  görünmez oldun ki sen  bakanın göremedeği ayna ve sırda  gizliyiz.  )

 

Neşâti  TÜM Şiirleri,

 

 

  • Şevkiz ki dem-i bülbül-i şeydâdâ nihânız
  • Gitdin ammâ ki kodun hasret ile cânı bile
  • Çeşmin mey-i işveyle mestâne değil mi yâ
  • Zihî safa diyecek âlemin nesin gördük
  • Bî-safâ-yı aşk olup bî-derd-i yâr olmak da güç
  • Her gâh ki yâd-ı ruh-ı cânân iderin ben
  • Cünûn-ı ‘ışkumızı hatt-ı yârdan bilürüz
  • Gâhî ki gelüb bezme ol yâr güşâde
  • Sâkî ki dergehinde gedâdur Cem-i neşât
  • İrdi hengâm-ı safâ fasl-ı bahâr oldı yine
  • Bir dil ki tâb-ı ‘ışk ile âteş-nihâd olur
  • Kim dir ki sana her gama âmâde ol gönül
  • Ne seyr-i gülşene ne cûybâre dek giderüz
  • Hâl-i dili ne yâr ü ne ağyâr ile söyleş
  • Sīnem üzre zaẖm·ı ġamzeñ rāḥat·i cāndur baña
  • Şol yār çünki ʿāşıḳa bīgāne olmaya
  • ʿĀşıḳ olmışdur güneş ey dil-ber·i raʿnā saña
  • İtmiş tutalum sûz-ı dile hâme tahammül
  • Çeşmin mey-i işveyle mestâne değil mi yâ
  • Meclise sâki-yi gül-çihre ki câm-âver olur
  • Bârân-ı girye bâgçe-i râza sıgmamış
  •  

KAYNAKÇA 

  • [1]  Banarlı, Nihâd Sâmî, Resimli Türk Edebiyâtı Târihi, c. II, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul, 1971, s. 666)
  • [2] Ömer SAVRAN, NEŞÂTÎ DİVANI'NDA SÖZ KALIPLARI, https://www.turkishstudies.net/dergi/cilt1/sayi6/sayi6pdf/83
  • [3] Sâkıb Dede, Sefîne, II, s. 96-98.
  • [4] Nihan AYDIN, Neşâtî’nin Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve “Güşâde” Redifli Gazelinin İncelemesi,
  • [5] Mustafa Safâyî, Nuhbetü’l-âsâr min fevâ’idi’l-eş‘âr,(Haz. Pervin Çapan), Atatürk Kültür Merkezi Yay., Ankara 2005, s. 595.
  • [6] Bayram Ali Kaya, NEŞÂTÎ , TDV İA cilt: 33; sayfa: 19
  • [7] Bayram Ali Kaya, NEŞÂTÎ , TDV İA cilt: 33; sayfa: 19
  • [8] Sâkıb Dede, Sefîne, II, s. 96-98.
  • [9] İsmail Ünver, Neşâtî, KTB Yay., Ankara, 1986.
  • [10]  https://klasik.simitcay.com/nesati
  • [11] Bayram Ali Kaya, NEŞÂTÎ , TDV İA cilt: 33; sayfa: 19
  • [12] Bayram Ali Kaya, NEŞÂTÎ , TDV İA cilt: 33; sayfa: 19
  • [13] Ömer SAVRAN, NEŞÂTÎ DİVANI'NDA SÖZ KALIPLARI, https://www.turkishstudies.net/dergi/cilt1/sayi6/sayi6pdf/83
  • [14] Neşati Divanı ve Şiirleri
  • [15] Mengi, Mine, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Basımevi, Ankara 2002.
  • [16] Esrâr Dede, Tezkîre-i Şuarâ-yı Mevleviyye, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, TY, Nu. 1247, vr. 154-155
  • [17] Bayram Ali Kaya, NEŞÂTÎ , TDV İA cilt: 33; sayfa: 19
  • [18] Neşati Divanı ve Şiirleri,
  • [19] Bayram Ali Kaya, NEŞÂTÎ , TDV İA cilt: 33; sayfa: 19
  • [20] Bayram Ali Kaya, NEŞÂTÎ , TDV İA cilt: 33; sayfa: 19
  • [21] https://klasik.simitcay.com/nesati/
  • [22] KAYA, Bayram Ali, XVII. Yüzyıl Dîvân Şairlerinden Neşâtî: Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Hilye-i Enbiyâ’sının Tenkitli Metni (Yüksek Lisans Tezi), Trakya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1991
  • [23] Bayram Ali Kaya, NEŞÂTÎ , TDV İA cilt: 33; sayfa: 19
  • [24] Bayram Ali Kaya, NEŞÂTÎ , TDV İA cilt: 33; sayfa: 19
  •  

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar