Fehim-i Kadim Hayatı ve Eserleri

25.03.2012

 



 FEHİM - KADİM 1627-1648)

 

Genç yaşta ölen Dîvan şâiri. İstanbul’da doğdu. D.  İstanbul_ 1037 (1627) -Ö.  Konya- Ilgın ( 1057- 1647) Asıl adı Mustafa Fehim 'dir.

Doğum tarihi kaynaklarda 1037 (1627) olarak gösterilmektedir. Asıl adı Fehim olan şaire, 19. yüzyıl başlarında yaşayan diğer divan şairi Fehim ile karıştırılmaması için Fehîm-i Kadîm  unvanı sonradan verilmiştir. Tahtakale ya da  Parmakkapı'da  uncu veya kurabiyeci olarak iş yapan, Mısırdan gelmiş  bir ailenin oğludur.[1]Babası Mısırdan gelen bir uncudur. Bu yüzden de Fehim’e  "Uncuzâde" denilmiştir. Edebiyat tarihçileri XIX. yüzyılda hoca olarak büyük şöhrete sahip bulunan ve Fehîm'e hayranlığı dolayısıyla aynı mahlası kullanan Süleyman Fehîm Efendi ile karıştırılmaması için ona " Kadîm " sıfatını takmışlardır. Kadim sıfatını Tanzimatçıların verdiği de bilinmektedir

Evliya Çelebi  ,onun on yedi on sekiz yaşlarında divan tertip ettiğini Fehim ile dost olduklarını belirtmiştir.  Diğer kaynaklar da bu görüşe yakın bilgiler aktarırla. Ancak çeşitli kaynaklar ve edebiyat tarihleri Fehîm'in  " çok küçük yaşlarda divan tertip ettiği"  fikrini benimsemiş gibi görünseler de onun 1640'ta ölen IV. Murad için söylediği ünlü kasidenin on iki on üç yaşlarındaki bir çocuk tarafından söylenmiş olması pek mümkün görünmemektedir.  “Ayrıca Şehrengîz'ini 1041de (1631) yazdığı göz önünde tutulursa doğum tarihini daha önceki yıllara götürmek icap eder.” [2]

Tahsili ve yetişmesi hakkında da fazla bilgi bulunmayan Fehîm'in Arapçayı ailesinden ana dili olarak öğrenmiş olma ihtimali vardır. Ailesi Mısırdan geldiği için Arapça konuşan bir ailedir.  Farsça’yı da oldukça iyi düzeyde bildiği çok genç sayılabilecek bir yaşta Örfî- İ Şîrâzî divanını istinsah etmesinden [487][3] ve kendi şiirlerinden anlaşılmaktadır. Tahsili hakkında bilgimiz olmasa da bütün bu işaretler onun iyi bir eğitim gördüğü anlamına gelmektedir.

Fehîm’in kısa hayatı talihsizlikler içinde geçmiş belki de aynı talihsizlik yüzünden genç yaşta ölmüştür. Onun bir süre kâtiplik yaptığı, daha sonra Kudüs, Mekke, Medine, Edirne ve son olarak da Mısır'da bulunduğu bilinmektedir.  Onun şiirlerine yansıyan temaların pek çoğu da aşağı yukarı bu konudadır. “Mısır'a gitmeden önce yazdığı bazı şiirlerinde talihsizliğinden, Anadolu'da mevki sahiplerinin değer bilmezliklerinden, bu ülkenin kötülüğünden, buradan kurtulma arzusundan ve şairlerin rezilliklerinden şikâyet eder. 

Kudüs, Mekke ve Medine’de bulunduğu anlaşılan Fehim'in 1644’te Mısır valisi olan Eyyüp Paşanın maiyetinde Mısır’a gittiği bildirilmektedir.  Eyyüp Paşa’nın Fehim’in hamisi olduğu ve Fehim’e sahip çıktığı, onu himaye ettiği, görev yerlerine onu da taşıdığı hayatı hakkında edindiğimiz bilgiler arasındadır. Bir kısım şiirlerinden Mısır'da bir süre rahata kavuştuğu anlaşılan Fehîm, buna rağmen zamanla Mısır’dan sıkılır ve İstanbul'a duyduğu hasreti dile getirmeye başlar. Bu hasret ve gurbetten dolayı içkiye düşmüş olduğu, sürekli olarak İstanbul’a dönmek istediği anlaşılmaktadır. Çevresindekiler ve rakipleri onun bu durumuna tahammül edemeyip, üstelik bunu da fırsat bilerek rakibi olan Mezâkî’nin de araya girmesiyle onu vali Eyyüp Paşa’nın gözünden düşürürler. Bu rekabet yıllarında bir müddet sıkıntı çektiği aşikârdır. Bu sıkıntı ve mücadeleden kurtulmak istediği, bir an evvel İstanbul’a dönmek istediği, Eyüp Paşa’nın da gözünden düşmesi ile bu durumdan kurtulmaya çabaladığı anlaşılmaktadır.

“ Bağışlanması için Eyüp Paşaya yazdığı tahmin edilen bir kasidesinde etrafında kilerin dedikoduları yüzünden gurbetten sıkıldığını belirten Fehîm, nihayet Mısır Kalesi dizdarı Mehmed Ağanın sağladığı imkânlarla Mısır hazinesini İstanbul'a götüren bir kafileye katılır. Kendi ifadesiyle "Mısır zindanı"ndan kurtulup "vatan-ı aslî" dediği İstanbul'a hareket eder. Ancak bu arzusuna kavuşamadan sıtma veya muhtemelen veba sebebiyle, Müstakimzâde'-nin verdiği "vefât-ı şâir" terkibinin gösterdiği 1057 (1647) yılında Konya'nın Ilgın kazasında vefat eder. Evliya Çelebi'ni bildirdiğine göre de  mezarı şehirdeki caminin mihrabı önündedir”. [4]


En güzel şiirlerinden biri kabul edilen "rûz u şeb" redifti kasidesini na't olarak kaleme alan, en hacimli şiirini on iki imam için yazan, ilhamında Mevlevîlik'le ilgili unsurların geniş yer tuttuğu Fehîm kelimenin tam anlamıyla kalender bir yaşayışa sahip, hoşsohbet, tok sözlü, ızdıraplarını dile getirmekten hoşlanan karamsar ruhlu bir şairdir. Bazı kaynaklar iki rubaisine dayanarak onun kekeme olduğunu da kaydederler. Bu bilgi Evilya Çelebi de de geçmektedir. [5]

Sadece bir mecmuada tespit edilen bir kayda göre Fehîm başlangıçta Dakîkî mahlasıyla şiirler söylemiş ve bu mahlasla bir divan teşkil etmiştir [488]. Ancak daha sonra bu divanı yakmış ve Fehîm mahlasıyla yeni şiirler yazmıştır. Tespit edilen ve günümüze çevrilen divanındaki şiirleri de bu şiirlerinden oluşur.

EDEBİ KİŞİLİĞİ

·         Fehim Kadim Şehrengizi ve Diğer Eserleri

·         Fehim-i Kadim Divanı

·         Fehimi Kadim Şiirleri

Fehîm-i Kadim, 17. yüzyılın birinci yarısında yaşamış Sebk-i Hindî’nin gazel üstadı şairlerinden biridir. Gazellerinden başka en önemli şiiri ““rûz u şeb” redifli naat türündeki kasidesidir (Mengi 2010: 211).[6]

Doğum tarihinin bilinenden biraz daha eski olabileceğine rağmen Fehim genç ve yetenekli bir şairdir. İran edebiyatını yakından takip etmiş, Lirik ve karamsar bir şairdir. Şiirlerinde yaşadığı yılların  sosyal hayatının izleri gözükmektedir. Şiirlerinde beşeri konulara değinmiş tasavvufa meyletmemiştir. Genç yaşta olmasına ve yazmasına rağmen  “Rûzu Şeb” redifli naatı, divan şairleri arasında şöhret kazanmıştır.

Fehîm'in en büyük özelliği kendine has bir üslûba sahip olmasıdır. Divan şiirinde kalıplaşmış biçimde tasvir edilen çevre, onun gazellerinde resimleşen gündelik manzaralar şeklinde tasvir edilir.  Şiirlerinde gündelik olaylar ve durumlara değinmiştir.  Onun bu yaklaşımı bile divan şiiri için özgün bir yaklaşımdır.  Sebk-i Hindî’nin tesirinde olduğu anlaşılan Fehim’in şiirlerinde yeni bir anlatım şekli arama gayesi vardır.  Şiirlerinde halkın yaşantısından izlenimler gözükür. Halk söyleyişini şiire sokan bir ifade tarzı vardır.“Pek çok şiirinde görülen ıstırap terennümleri, divan şiirinin genel olarak benimsediği bir tutum veya sebk-i Hindî'ye has bir özellik değil mizacının ve kendi hayatının şiire aksetmesi şeklinde görülmektedir. Ayrıca şiirlerinde esas olarak kendi iç dünyasını anlatan şair düşünce yerine muhayyileyi, dış dünyadan çok insanın heyecan ve kederlerini esas temalar tarzında benimseyen Fehim, Sebk-i Hindi’nim divan şiirindeki İlk büyük temsilcilerindendir. “[7]

Şiirlerinde kişisel sorunlara değinmiş olması dikkat çeken bir özelliktir. Onun şiirlerinde tasavvuf konusu çok fazla üzerinde durulmayan bir konudur. Belki de çok genç bir yaşta iken şiirler yazmış olması ve “dünyadan genç yaşında ayrılmış olması, onun tasavvuf yoluna fiilen girmesine ve bu yolda aşama kaydetmesine engel olmuştur.”[8]Söz sanatlarının yerine mâna sanatlarını tercih eden anlam oyunlarına sık sık başvuran bir şair özelliği gösterir. “Fehîm şiirinde fazla sözden kaçınıp kısa ve dolgun söyleyişi tercih etmiş, aynı zamanda kafiye ve rediflerde de yenilikler ortaya koymuştur.”[9]

“Fehîm’in belirli bir amaca dayanmayan ve âdeta kendinden kaçmak için yaptığı seyahatleri,  sürekli olarak bir yerde yaşamaya tahammül edemeyen mizacı, dünya  ve ahiret hayatına karşı kayıtsızlığı da şiirlerinde “delilik”le ilgili kavramları sık sık tekrarlamasının, bu kavramlara karşı hissettiği özel bir yakınlıktan kaynaklandığını düşündürmektedir.”[10]

Şiirleri Keçecizade İzzet Molla , Nazîm ve Şeyh Gâlip  tarafından beğenilmiş, nazireler yazılmıştır. HERSEKLİ ARİF HİKMET, Namık Kema, Leskofçalı Galip  üzerinde tesiri vardır. Şiirinde ses güzelliği anlam inceliği vardır. 

Mısır, Kudüs, Mekke ve Medine’de bulunan Fehim-i Kadim  21 yaşında henüz çok genç yaşta vefat etmesine karşın Türkçe Divân’ı  oluşturabilmiş bir şairdir. Fehîm-i Kadîm’in divanından İran edebiyatını yakından takip ettiği ve Sebk-i Hindî şairlerinden etkilendiği görülmektedir. ‘Rûz u Şeb’ redifli na’tı, pek çok şair tarafından tanzîr edilmiştir. Bu şairler arasında Nazîm, Şeyh Gâlib ve Keçeçizâde İzzet Molla da vardır.  


İran şiirine meyletmiş Şirazlı Urfî'yi kendisine örnek almış, şiirlerinde de Urfî-yi Rum diye söz etmiştir.  

Bir hayât için kazâ bilmem ne sâz eyler bana 
Nen şehîd-i gamzeyim İsâ niyâz eyler bana

Fehîm-i Kadîm’in yazdığı  küçük  Dîvân’ının 20’ye yakın nüshası vardır. Bazı yazmaları karşılaştırılarak 1934’te yeni harflerle bir Fehîm Dîvânı neşredilmiştir. 

İran edebiyatını yoldukça iyi bilen Fehim genç yaşta ölmesine rağmen iyi bir şairdir. . Lirik bir söyleyişi olan şairin şiirlerinde yaşadığı hayattan ve talihsizliklerinden kaynaklanan karamsar bir yapısı vardır. Leskofçalı Galib, Namık Kemal, Hersekli Arif Hikmet, Kazım Paşa, Avni Bey, Üsküdarlı Hakkı Bey, Fehim-i Kadim’in takipçileri olmuşlar, onun şiirlerinin tesirinde kalmışlardır.

Dîvanı (S.N. Ergun tarafından, 1934′te yayımlan­dı),Divanında Kasideler, Musammatlar , Kıt'alar,  Gazeller,  Rubailer bulunmaktadır. 
Farsça Şiirler ve Tercümeleri 2. Şehrengiz (Dîvan üe birlikte basıldı). [Fehim Dîvanı Üzerinde Tanır Uzgör’ün doktora çalışması vardır (İstanbul, 1986).

Eserleri.  

1- Divan. Fazla hacimli olma¬yan eserde on yedi kaside, biri terciibend, üçü terkibibend, biri tazmin olmak üze¬re beş musammat. on altı kıta, 293 ga¬zel, elli altı rubâî ile Farsça üç gazel, iki kıta ve üç rubâî vardır. İlk şiiri olan "rüz u şeb" redifli elli İki beyitlik na'tı sözün ilk kısmında "mihr ü meh" kelimelerini, son kısmında da "rûz u şeb" redifini ih-
tiva eden ve Mehmed Çavuşoğlu'nun "çâr ender çâr" diye adlandırdığı bir teknikle yazılmıştır. Elli altıncı rubâîsi, Türk ede¬biyatında müstezad rubâînin nâdir ör¬neklerinden biridir. Divanın İstanbul kü¬tüphanelerinde otuzdan fazla nüshası bulunmaktadır [489]. İlk olarak Sadettin Nüzhet Ergun tarafından neşredilen di¬van üzerinde [490] Tahir Üzgör doktora çalışması yapmıştır. Fehîm'in hayatı ve şahsiyetinin ele alındığı bir incelemeyle birlikte divanın tenkitli metnini ortaya koyan Üzgör, şiirleri de günümüz Türkçe'siyle nesre çevirmiştir. [491] [11]

2- Şehrengîz. Fehîm'in, mesnevi kı¬sımları aruzun "feilâtün mefâilün feilün" kalıbıyla yazılan Şehrengîz'i İstanbul Üni¬versitesi Kütüphanesi'nde bir yazma içinde yer almaktadır [492]. Başta dört rubâî. 116 mesne¬vi beyti, ardından başka bir rubâî; son¬da kendisi dahil olmak üzere çeşitli ki¬şiler hakkında yazdığı genellikle beşer mesnevi beytinden ibaret yirmi parça¬dan meydana gelen 104 beyit, beş be¬yitlik bir gazel, mesnevi tarzında on se¬kiz beyitlik bir hatime, beş beyitlik bir kıta. beş beyitlik bir gazel, ayrıca yedi beyitlik bir başka gazel olmak üzere ter¬tip edilmiştir. Divanında Nedim'i müjde¬leyen bir çapkınlık sınırında kalan Fe¬hîm bu eserinde müstehcenliğin baya¬ğılığına iyice düşmüş görünmektedir. 

3- Bahr-ı Tavîl. Fehîm'in, doksan yedi "fei¬lâtün" tef ilesinden meydana gelen ilk bölümden sonra sırasıyla Arap, Arnavut, Ermeni, Rum, Yahudi, Tatar, Acem, Kürt, Türk ve kendi ağzından olmak üzere ellişer tef ileye yakın on bölümden İbaret bu eseri de Şehrengîz'lriın bulunduğu yazma içindedir (vr. 65"-66b). Eser onun bir devamı gibi olup hemen hemen aynı derecede müstehcendir. 

4- Tercüme-i Letâif-i Kümmeîîn . Eski büyüklerin söy¬lediği, saçma gibi görünen, fakat ibret verici mahiyette olan seksenden fazla latifenin bulunduğu eser dinî-tasavvufî nitelikteki latifelerle başlamakta, arada müstehcen latifelere ve Nasreddin Ho¬ca fıkralarına da yer verilmektedir. Bu eser de aynı yazmanın içindedir (vr. 66b-73°).
 
5- Durûb-ı Emsâl-ı Türk î. Yine aynı yerde bulunan eser (vr. 73b-79s) atasözlerini alfabetik sırayla vermekte ve yer yer müstehcenliğe kaçmaktadır. [12]

Fehim-i Kadim Hakkında Bibliyografya: 

Fehim-i Kadim , Tahir ÜZGÖR, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları,1991 
Fehim-i Kadîm: Hayatı, Sanatı, Dîvân't ve Metnin Bugünkü Türkçesi [493], Ankara 1991; 
Mücîb. Tezkire, İÜ Ktp., TY, nr. 6189, vr. 31; Rızâ. Tezkire. İstanbul 1316, s. 79-80; 
Safâyî. Tezkire, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2549, vr. 257°;
Şeyhî. Vekâyiu'l-fu-zalâ, s. 174; Ahmed Gülşenî. Şîue-İ Tarîkat-i Gülşeniyye, Millet Ktp., Ali Emîrî, nr. 990, vr. 29ft-31"; 
Evliya Çelebi. Seyahatname, Süley¬maniye Ktp., 
Pertev Paşa, nr. 458, III, vr. 459a-462"; Belîğ. Nuhbetü'l-âs&r, s. 419; 
Nâmık Ke¬mal, Tahrîb-i Harabat, İstanbul 1304, s. 76; Gibb. HOP, III, 290; Osmanlı Müellifleri, II, 365; 
Sadeddin Nüzhet [Ergun], Fehim, İstanbul 1934; 
Banarlı, RTET, bk. İndeks; 
Suzan Caferoğlu, XVII. Asır Şairlerinden Mustafa Fehîm-İ Kadîm: Ha¬yatı ve Eseri, Divânının Tenkîdli Neşri ilisans tezi, 1941). İÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, T, nr. 128; 
Mutemer Negüs. Fehîm-i Kadîm: Ha¬yatı ue Eseri, Gazelle rindeki İnsan Güzelliği-ne Ait Müşebbehünbihler (lisans tezi, 1947), İÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, T, nr. 261; 
Ha¬lûk İpekten. Naİli-i Kadîm: Hayatı ue Edebi Kişiliği, Ankara 1973, s. 77-87; a.mlf. v.dğr.. 
Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1988, s. 133; 
Ali Nihad Tarlan, "Şehri", TDED, 11/3-4 (1948), s. 228-229; 
Abdullah Öztemiz Hacıtahinoğlu, "Fehîm-i Kadîm", Diriliş, sy. 15, İstanbul 1975, s. 69-74; 
Sabahattin Küçük. "Fehîm-i Kadîm Başka Bir Mah¬las ile Şiirler Söyledi mi?", Kaynaklar, sy. 4, Ankara 1984, s. 90-92; 
Ali Canib Yöntem. "Fe¬hîm", İA, IV, 538-539; M. Cavid Baysun, "Mu-rad IV", a.e., VIII, 641; 
Ömer Faruk Akün, uSu-rûrî", a.e., XI, 249-250; 
Abdülbaki Gölpınar-lı, "Şeyh Galib", a.e., XI. 464.
Hayriye DURKAY,FEHÎM- KADÎM DİVANI’NDA HAYVANLAR ÜZERİNE BİR İNCELEME,Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi,Volume: 3 Issue: 1

Fehimi Kadim Şiirleri

·         Kaside: Mihr ü meh kim devr iderlerâlemi her rûz u şeb

·         Fârigüz kayd-ı cihândan ‘âşık-ı dîvâneyüz

·         Figan ey Mevlevî dilber ki çeşm-i fitne-engîzün

·         Beyitler

·         TEMMUZİYE’SİN DEN PARÇALAR

·         Cevher-i âyîne-i sırr- ı dü- âlemdür şarâb

·         Bâde-i ‘aşkuz dil-i Mecnûn’dur peymânemüz

·         Müdâm olur leb-i la’l-i şarâbdan mahzûz

·         Mihr ü meh kim devr iderler âlemi rûz u şeb

·         Sitem ben hâke hükm-i gerdiş-i eflâkdandur hep

·         Mutrîb-i bezm-i gam âheng nedür bilmez hîç

·         Ey kâr-ı kazâ gamze-i hûn-hâruna mahsûs

·         Garik-i lücce-i aşkam fenâ nedür bilmem


KAYNAKÇAMIZ

·         [1] Tahir ÜZGÖR, Fehim-i Kadim , , Atatürk Kültür Merkezi Yayınları,1991

·         [2] Tahir ÜZGÖR, Fehim-i Kadim , , Atatürk Kültür Merkezi Yayınları,1991

·         [3] Tahir ÜZGÖR, Fehim-i Kadim , , Atatürk Kültür Merkezi Yayınları,1991

·         [4] Anonim, Fehim’i Kadim,  .tarihbilinci.com/forum/kultur-sanat- son erişim, 21 -12-2012

·         [5] Tahir ÜZGÖR, Fehim-i Kadim , , Atatürk Kültür Merkezi Yayınları,1991

·         [6] MENGİ, Mine(2010), Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara: Akçağ Yay.

·         [7] Tahir Üzgör, Fehim’i Kadim Maddesi, TDV, İA, - İstn. 1995, C. 12, shf, 295-296

·         [8] Ayşegül AKDEMİR,” Divan Şiirinde “Cünûn” ve “Mecnûn” Kavramları ile Bu Kavramların Fehîm-i Kadîm Dîv ânı’ndaki Kullanımı”, https://yayinlar.yesevi.edu.tr/files/article/82.pdf

·         [9] Tahir Üzgör, Fehim’i Kadim Maddesi, TDV, İA, - İstn. 1995, C. 12, shf, 295-296

·         [10] Ayşegül AKDEMİR,” Divan Şiirinde “Cünûn” ve “Mecnûn… agy.

·         [11]  Tahir Üzgör, Fehim’i Kadim Maddesi, TDV, İA, - İstn. 1995, C. 12, shf, 295-

·         [12] Anonim, Fehim’i Kadim,  .tarihbilinci.com/forum/kultur-sanat- son erişim, 21 -12-2012

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar