ŞEHNÂMECİ NEDİR OSMANLI ŞEHNAMECİLERİ

05.07.2023

 

 

ŞEHNÂMECİ

Şehnameci sözcüğü lügatlerde “sultanın kitabını yazan kimse” olarak da tarif edilir. Genel anlamı ile düşünürsek şehnameci  “ tarihe ait muharebeleri, tarihi olayları yazması için sultan veya devlet tarafından görevlendirilen yazar, şair” , devletin resmi tarih yazarı olarak tarif edebiliriz.

Şehnamecilik, özellikle Ön Asya ve İslam devletlerinde bir memuriyet olmuş, tarihi hadiseleri kaleme alması için görevlendirilen memurlara şehnameci denmiştir.   Bu memuriyete veya şehnameciliğe Şehnâme-gûy, Şehnâme-nüvîs, Şehnâme-hân’da denmiştir. 

Şehnâme-hân tabiri daha ziyade Firdevsi’nin Şehnamesini ezbere kıyan anlamında kullanılırken, Şehnâme-gûy ve Şehnâme-nüvîs, tabirleri daha ziyade tarihi olayları yazan anlamı ile kullanılmıştır.

İran edebiyatında ortaya çıkan Şehname yazma geleneği tarihi olayları ve kişileri gerçekte olduğu gibi yazmak yerine destan, esatir, efsane hatta masal karışımı bir şekilde yazmaya yönelmişti.   Şehnameciler Osmanlı padişahlarının zamanında meydana gelen tarihi olayları Türkçe Farsça olarak mesnevi tarzında  veya nesir olarak kaleme almışlardır. Osmanlı şehnameciliğinin hareket noktası her ne kadar Firdevsî’nin Şâhnâme’si  olsa da Osmanlı tarih yazıcıları  eserlerini Şehname gibi destansı  olaylara, efsanelere dayandırmadan gerçekçi bir şekilde yazmaya çalışmışlardır.  

Şehnamecilik İstanbul’a gelen ve padişahın himayesine girmek isteyen İranlı şairlerin getirdiği bir edebî tarz olmasına rağmen Osmanlılarda şehnamecilik tarih yazıcılığı ve vakanüvislik mantığı ile yer zaman, tarih, kaynak göstererek bizzat şahit olunarak yazılan tarih kitapları şeklinde hazırlanmıştır.

Önceleri daha ziyade manzum halde ve mesnevi tarzında yazılmaya gayret edilen Osmanlı şehnameleri özellikle Seyyid Lokman döneminden sonra nesir tarzında ve Türkçe yazılmaya yönelmiştir.

Bu nedenle tarih yazıcılığı, vakanüvislik ile İran edebiyatındaki şehnamecilik anlayışını bir diğerinden ayırmak gerekir.

Osmanlı devrinde  resmi şehnamecilik Fâtih Sultan Mehmed ve II. Bayezid dönemlerinde başlamıştır denilebilir.  Fâtih Sultan Mehmed ve II. Bayezid  kendi zamanlarının  tarihini anlatmalaı için şehnameciler görevlendirmişler ancak by yazarlar  görevlerinin tamamlayamadan vefat etmişlerdir.

Kâşifî’nin Fâtih Sultan Mehmed’in 1451’e kadar olan hayatını konu alan Gazânâme-i Rûm adlı eseri ve Meâlî’nin 1473’e kadar gelen daha geniş Hünkârnâme’si ilk örneklerdendir. Âşık Çelebi bir Türk şair olan Şehdî’nin bu dönemde kaleme aldığı, fakat tamamlayamadığı bir şehnâmeden bahseder.

 Türkler şehnameciliği daha ziyade tarihi olayları gerçekçi bir şekilde anlatmak yani vakanüvislik olarak anlamış Kanuni devrinde Şehnamecilik memuriyeti tahsis edilene kadar yazılan bazı eserlerde de bu mantık gözetilmiştir.

Osmanlıda Şehnamecilik Makamı

Osmanlı devrinde şehnameci vazifesi verilen ilk kişi Fatih’in görevlendirdiği Şehdi’dir. Lakin Şehdi bu vazifesini tamamlayamadan ölmüştür

Şehnamecilik memuriyeti 1550 yılında ve Kanûnî Sultan Süleyman zamanında tesis edilir. Daimi ve maaşlı bir memuriyet haline getirilen   şehnâmecilerin görevi,  o dönemi veya Osmanlı tarihinin yakın geçmişini edebî şekilde tasvir etmek anlatmak rapor etmek, nakkaşlar ekibi ile birlikte minyatürler ile de süslemektir.

Devletin ilk resmi şehnamecisi ise Kanûnî Sultan Süleyman’ın Osmanlı tarihini  yazmakla görevlendirdiği Ârifî Fethullah Çelebi’dir. (ö. 969/1561-62 ) Ârifî, beş cilt olarak planladığı Şehnâme-i Âl-i Osmân adlı eseri yazmaya başlar.  Ancak Arifi, çok güzel minyatürlerle süslenen Şehnâme-i Âl-i Osmân’ı bitiremeden ölmüş bu eseri Şirvani tamamlamaya çalışmış ancak Şirvani sadece üç fasıl yazabilmiştir. Eseri tamamlayabilmek ise Seyyid Lokman ve ekibine düşer.  

Ârifî’nin eseri 30.000 beyte ulaşmış, eseri Kanuni’nin vazifelendirdiği nakkaşlar tarafından minyatürlerle süslenmiştir.  Arifi’nin ölümünden sonra Eflâtûn-i Şirvânî’nin şehnâmeci  olarak atanmış ancak Şirvani’nin kayda değer bir çalışmasına rastlanılmamıştır.  Şirvani’den sonra saray şehnamecisi Seyyid Lokman olmuştur (23 Mart 1569)

Tâlikîzâde Mehmed Subhi, Farsça şehnâme yazma görevini yürüten Lokmân’ın azli üzerine  (20 Eylül 1595)

sarayın dördüncü şehnamecisi - vekāyi‘nüvisi olmuştur.

Hasan Hükmî, 1601 Tâlikîzâde Mehmed’in yerine tayin edilir. [1] Bu görevinde iken Cigalazâde Sinan Paşa’nın 1604-1605 İran seferine şehnâmeci olarak katılır. Ancak bu sefer diğer konularda  da herhangi bir şehnâme veya diğer eser yazamamıştır. Hasan Hükmî’nin azlinden sonra şehnamecilik memuriyeti kaldırılmış, Padişahlar şehnâme türü eserler hazırlatmak için geçici komisyonlar oluşturmaya başlamıştır. 

Osmanlıda şehnamecilik memuriyeti Kanuni zamanında başlamış 1550 ve 1601 yılına kadar elli yıl devam etmiştir. Kanuni ve II. Selim zamanlarında şehnameciler yıllık 30. 000 akça maaş ve zeamet alabilecek seviyede önem gören bir memuriyet olmuştur.  Bu eserlerin hazırlanması için sarayda sayıları otuz kişiye kadar ulaşan yazıcılar ve minyatürcüler ekibi kurulmuştur.  Seyyid Lokman ve Nakkaş Osman ile Talikzade ve ve Nakkaş Hasan ekiplerinin hazırladıkları eserler ve yaptıkları minyatürler oldukça önemlidir. Bu eserlerin hazırlanması için muazzam emekler ve masraflar edilmiştir. Öyle ki Siyer-i Nebi için yapılan masraf 284.930 akçedir.[2]

KAYNAKÇA 

[1] CHRISTINE WOODHEAD, ŞEHNÂMECİ, https://islamansiklopedisi.org.tr/sehnameci

[2] ŞAHAMETTIN KUZUCULAR, SEYYID LOKMAN AŞURI ZÜBDET ÜT TEVARİH, Osmanlı Minyatür Gravür Resim, https://www.edebiyatvesanatakademisi.com/

0

0

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar