Gılınçoğlu Hikayesi ve Oluşumu Hakkında Düşünceler

11.06.2013

 

 

GILINÇOĞLU HİKÂYESİNİN OLUŞUMU İLE İLGİLİ BİR KAÇ SÖZ

 

Kilis civarında derlenen bu halk hikâyesinin yörede yaşayan Barak Türkmenleri arasında teşkil etmiş olması ihtimal dâhilindedir. Halk kültürü özelliklerini büyük bir tutuculukla muhafaza etmeye devam eden Barak Türkmenlerinin hayatında halk hikâyeciliğinin hala canlı olarak yaşadığı ve yaşatıldığı söylenmektedir. Konuyla ilgili olarak Kilis İl Kültür Müdürlüğü Web Sayfasında şöyle bir bilgi geçmektedir.

 

"Kilis ve yöresinde (özellikle Tilhabeş,Yavuzlu ve Aşağı Çakallı köylerinde) pek çok halk öyküsü anlatılır. Başlıcaları: “Firuz Bey, Firuz Beyin oğlu Mahmut Bey (Horasan’dan gelen Cola-ba oymakları), Bumuçlu İlbeyoğlu, İlbeyoğlu ve amcası oğlu Ali Kadı, İlbeyoğlu’nun Elbübenne Arap aşireti üstüne gidişi, lbeyoğlu Kul Haydar’ın maceraları, Mahımihri ile Hurşit, Kerem ile Aslı, Aşık Garip, Şahmayıl, Kılınçoğlu adlı halk öyküleri olup; bunları en iyi anlatan da Hafız Mehmet Ağadır. Hatta Aşağı Çakallı Köyünde masal, destan anlatımında ustalaşmış yetkin kişilerden bile söz edilir."[1]

 

Barak Türkmenleri arasında bilinen ve derlenen bu halk hikâyesinin yörede meşhur olmuş ve yüzyıldan fazla yaşamış olduğu söylenen Kılıçoğlu adlı bir ozanın tasnif etmiş olabileceği de ihtimal dâhilindedir.

 

Maraş, Antep ve  Kilis civarını iskân tutan Barak Türkmenlerinin Tüm Barak oymaklarına “Bey” olmuş olan Muhammet Bey adında bir bey'in namının da Kılıçoğlu olduğundan da söz edilmektedir. Hatta Ozan Kılıçoğlu ile Kılıçoğlu Muhammet Bey yanı dönemlerde yaşamışlar ve birbirleri ile de tanışmışlardır.  Baraklar arasında anlatılanlardan yola çıktığımız vakit, konuyla ilgili anlatılar şu şekildedir. “Bizim ötemiz, aşiret reisimiz Kılıcoğlu, o zaman orta yaşlarında iken Mürsel Beylerinden bir kız ister. Mürsel Beyleri Kılıçoğlu’nun yaşlı olduğunu söyleyerek kızı kendisine vermezler. Bunun üzerine Türkmenlerin reisi olan Firuz Bey’in oğlu Muhammet Bey’in yanına gider ve misafir olur. 3 gün sonra Muhammet Bey kendine “Hayırdır Kılıçoğlu. Hayır mı şer mi?” diye sorar. Kılıçoğlu yeğeni olan Muhammet Bey’e “Muhammet Bey’im, Mürsel Beylerinden bir kıza gönlüm düştü. Gittim istedim ama yaşlıyım diye vermediler. Sen araya girer benle birlikte gidersen umuyorum ki bu işim olur” der. [2] Alıntıdan da anlaşıldığı gibi Barak Türkmenlerinin Hem Kılıçoğlu adında bir beyleri hem de şairleri vardır.

 

Murat Bekfilavioğlu’nun “Barak Ozanlarından KILIÇOĞLU” adlı yazısında Kılıçoğlu Halk ozanı İle Kılıçoğlu sanıyla nam kazanan Kılıçoğlu Muhammet Bey aynı tarihlerde yaşamış oldukları belirtilir. Sözlü gelenekteki bilgilere göre  Muhammet Bey o yıllarda Barak Aşireti ve oymaklarının En büyük beyidir. Âşık Kılıçoğlu ise Barakların " Eseli Oymağından yetişmiş bir halk ozanıdır. Analatılara ve türkülü hikâyelere de bakılırsa Kılıçoğlu Muhammet Bey de namlı şanlı bir şairdir.

 

Kılıçoğlu halk ozanı hakkında sözlü gelenekteki anlatılar şu bilgileri vermektedir. “ İsalı (Eseli) Oymagı’nın Adaklı koluna bağlı olan şairin, yüz yıldan fazla yaşadığı rivayet edilmektedir. _ Kılıçoğlu adlı Halk Ozanı-  Aynı zamanda Barakların önderi Firuz Bey’in kayınıdır ve torunları halen Karkamış İlçesine bağlı Büyükşemik Köyünde yaşamaktadırlar. Barakların son yüzyıl şair ve saz ve söz üstatlarından olan rahmetli Mehmet KILICOĞLU (Mahkul) da onun soyundandır.” [3] Alıntıdan da anlaşıldığı kadarı ile Muhammet Bey de bir şairdir ve Âşık Kılıçoğlu ile rekabet edebilecek düzeyde bir saz ve söz ustasıdır.

 

Murat Bekfilavioğlu’nun “Barak Ozanlarından KILIÇOĞLU” adlı yazısında Âşık Kılıçoğlu ile Kılıçoğlu Muhammet Bey arasında geçmiş olduğu söylenen bir rivayete değinilmiştir. Bu rivayet şöyledir:  “Kılıçoğlu, şairlikte kendine karşılık vere bilecek usta bulamaması üzerine Firuz Bey’den sonra bütün Barak Türkmenlerine “Bey” olan Muhammet Bey’in pişerek usta bir şair olduğunu duymuş, misafir olarak Muhammet Bey’e giderek, [4] Muhammet Bey’e misafir olmuştur. Muhammed Bey’in şairlikten ve saz çalmaktan hiç bahsetmemesi üzerine sıkıntıya giren Kılıçoğlu 3 . Günün sabahında atına binip gitmek üzereyken, Muhammet Bey görür ve nereye gittiğini sorar.

Kılıçoğlu “Hoşcakal Muhammet Bey. Ekmeğin, etin, kahven her şeyin bol olsun. Allah daha cok etsin ama keyifte ve sazda merakın az veya hiç yok” diye sitem eder. Bunun üzerine Muhammet Bey “dur o zaman bir türkü söyle yalnız sonunu “hey” getir” der.

 

Kılıçoğlu hemen sazını eline alır ve söylemeye başlar;

 

Gönül kalktı arz eyledi sılayı
Döne döne biz kılalım zarı hey
Ağladıkça gözlerimden yaş geldi
Sağlık ile yarı görsek bari hey
 
Ağcakale iskan yurdun otursun
Nice aşıkların kahrın getirsin
Kugum gelmiş beyler bazın götürsün
Bir sulakta avladalım yari hey
 
İskan beyi aşk oduna yanıyor
Şema vurmuş pervaneler dönüyor
Sabah olmuş ağcakugu iniyor
Bir sulakta avladalım bari hey
 
Ağcakale iskan yurdun beklesin
Kadir mevlam hak nazardan saklasın
Kılıçoğlunu sağlık ile yoklasın
Cümlenizin gönlüm görmek karı hey”

 

Murat Bekfilavioğlu bu anlatıyı Aşık Kılıçoğlu’nun torunu Mehmet KILICOĞLU (Mahkul)’dan aldığını da belirtmiştir. [5]

 

Tüm bunları bir araya getirdiğimizde Barak Türkmenleri arasından derlenen bu halk hikayesinin Barak Ozanı Aşık Kılıçoğlu ile  Barak Bey’i Kılıçoğlu Muhammet’in kişilikleri etrafında teşekkül etmiş  olabileceğini veya bu hikayeyi bu ozanlardan birisinin bizzat oluşturmuş olabileceğini tahmin edilebiliriz.  

 

Aşağıdaki halk öyküsü, Tilhabeş Köyü sakinlerinden Hafız Mehmet Dayı’dan alınmıştır.

 

 

KILINÇOGLU (GILINÇOĞLU) HAKETİ ( Hikayesi) [6]

 

(  Aşağıdaki halk öyküsü, Tilhabeş Köyü sakinlerinden Hafız Mehmet Dayı’dan alınmıştır.kiliskulturturizm.gov.tr/belge/1-66480/destanlar-anlatilar---efsaneler.html  ) 

Vağdı zamanında Gılıçooglu deye bir beg varmış. Zamanıg hökmüne göre odası olan, güçlü kuvvetli, varlıklı bir adammış. Halindebn aciz kalan Mıstıfa Beg adında bir adam, altı oğluyla barabar gidekte bu adamdan yardım alak deyi Gılınçoglunug yanına gelmişler.

 

Gılınçoglunung yanına gelip odasına misafir olduklarında, durumlarını altı aya gadar kısılı-büzülü

söylüyememişler. Böylelikle de aradan tam altı ay geçmiş getmiş. Soona Mıstıfa Beg denen adam: ‘Begim biz buraya geleli ne zaman oldu. Ne zamandır odagdayız. Bizden heç bişey sormadıg’ demiş. Gılınçoglu da, ‘Neblim’ demiş. ‘Derdini söylemeyen derman bulamaz. Söylemedigiz gi ben de söylüyüm.’ deyince, Mıstıfa Beg, ‘Begim’ demiş, ‘Altı oglum ve ben geçimizden aciz galdık. Senig yanıga bir parça ekmek bulmak için geldik acep bu sualıma ne dersigiz.’ deyince: Gılınçoglu da, altı oglunug her birine bir iş vermiş. Aradan bir zaman geçmiş. Mıstıfa Beg demiş gi: ‘ya begim, altı olguma iş verdig, ya ben’. ‘Canım’ demiş; altı oglung çalışır, sen de oturur yirsig.’ Mıstıfa Beg ‘Olmaz begim’ demiş. ‘Bana da iş ver.’ Gılıçoglu bakmış gi olacak kimi degil, ‘Öyleyse madam sen de durmuyorsug, sen de benim gahvecim ol’ diyerek recasını yerine getirmiş.

 

 

Aradan bir zaman daha geçmiş. Gılınçoglunug hanımı bir gün ‘Senig şu gahvecigini pek medhediyola, bi habar gönder de, bir de biz içeg’ demiş. Bunu duyan gahveci Mıstıfa Beg ‘Begim’ demiş; ‘Beni salma, ben gadınlara gahve pişrimege getmem.’ Gılınçoglu da ‘Get gardaş’ demiş. ‘Sankilem gadınlara gahve pişirmegle nolur? Demiş ve onu göndermiş. Gittiginde Gılınçoglunug ailesine bir gahve pişirmiş. Gadın o gahveyi içtikten sonra demiş gi: ‘Ya gahveci Mıstıfa Beg, eger sözümü tutarsag Gılınçoglunu sana gahveci ederim.’ demiş. Ne yapsın serde fukaralık var ganıng şarını kabul etmiş. Bundan sonra gadın Gılınçoglunun varından yogundan bir kenara galdırmaya başlamış.

 

Gel zaman get zaman sonra da, Gılınoglunung gonagının garşısına Gılınçoglununginden de gözel bir gonak yaptırmış. Cerbi şekilde de giderek altı işçi çocugu olan Mıstıfa bege varmış. Onların hepisini başına toplamış. Bir zaman da beylece getmişler. Artık Gılınçoglunung odasına gelip gidenler azalmış. Perperişan olmuş. Bunu gören gadın ‘Bu Gılınçoglunu gaçıralım… olup buradan getsin’ demiş. ‘Gılınçoglu pislikten ğuylanır.’ Dedikten sonra ne kadar üleş varısa hepsini önüne, yanına, çevresine yığmışlar. Vaziyeti gören Gılınçoglu perperişan galmış. Getmiş bir başga adamıng yanına gendisi gahveci durmuş. Gahveci dudugu adamıng da bi dügünü varımış. Oraya esgi garısı ile barabar Mıstıfa Beg de misafir gelmişler. Gılınçoglunu gahveci gören garısı yakınlarına ‘Ben bu gahveciyi nasıl alırsam siz de ögle alıng’ dedikten sonra, ayagını üst üste galdırıp arkaya yaslanıp fincanı ayagınıng üstüne goydurmuş. Demiş hele şu itig yanına gidelim. Bu gadın Ali Osman Paşanıng emmisi gızıymış.Gidelim emmisi olguna söyleyelim deyip diline dolanı Ali Osman Paşanıng sarayına varmış. Sarayın gapıcısı Gılınçogluna bakınca onu böyle bir şeye benzetememiş. Kendisini içeri sokmadıglarını gören Gılınçogluna’da,Gılınçoglu geldi diye habar göndermiş. Paşanıg gelsin demesi üzerine de içeri giren tanınmaz haldakı Gılınçoglu girer girmez, orada bir türkü tutturmuş.

 

‘Gılınçoglum tarikette yerig va / Halk içinde namusug va arıg va / Şeyh Muhammed Ali derler pirig va / Dünya sende bir murazım galmadı

Ücesine ben yayla mı yayladım / Engininde ben göynümü egledim / Tor guşunan yeşilleri avladım / Dünya sende bi murazım galmadı.

Gılıçogluyum da ben yara erdim / Gününü gördüm de cefasını çektim / Bugün düşümde de bi aslan gördüm / Dünya sende bi murazım galmadı

Yaşa Gılınççoglum sen binler yaşa / Her nereye varsan da yolug dolaşa / Hızır Aleyhülselam sana ulaşa / Dünya sende bi murazım galmadı,dime.’

 

Bundan sonra bir türkü daha çığıran Gılınçoglu durumu iyice anlatıp, türkününg sonunu ‘Ulu gudurdu itigiz de taladı bizi’ deyip bütün hak etini anlatmış. Durumu anlayan Paşa adamlarına emir verip hamama göndermiş,at verip silah guşattırmış, Soğna da asker verip yolcu etmiş.

 

Ayrılırken Gılınçoglu demiş gi: ‘Paşam bana bi sual sorma. Ben nerede bir fahiş işlersem bil gi emmin gızınıg yanındayım.’ diyerek düşmüş yollara. Var varanıg sür sürenig günün birinde esgi konagınıg yanına ulaşmış. Bunu duyan Mustıfa Beg ogullarıyla barabar gaçmış. Gılıbnçoglu da onlardan bi gadınıg gılıçala donunu tırtıp Saraya girmiş ,geni yani eski garısını öldürdükten soğna gören ibret alsın diye bi agacın başına dikmiş.”

 

Mesel: "Hay dedik da gahdı bir tilki / Tüfengimiz osaydı vururduh belki/ Suku sultan bazarında satılan kürkü I Paramız ossaydı alırdık belki / Eşeyi yitirdik bendin başında / Gokm kuskunu yanu başında / Yaşını sorsan otuz üç yaşında / Bir sümbül (yörede kullanılan tahıl, hububat ölçüsü) arpadan ürkmez boz eşek I Gizin adı Emine eyildlk bakdtk / Bir yanı sazhk, bir yara tozluk, bir yanı dumannık / Bir yaranda demirciler demir ööyer dengile I Bir yanında boyacılar boya boyar yetmiş iki rengile / Bir hali yer, Jıaîi boş durur / Denize bastık kurudur deyi / Camıların minarasmı beh'mize koyduk bal arısı deyi I Eşeye vurduk palanı I Yeddi yerden çektik kolanı / Minaradan yoğun mumbarı yidik karnımız doymadı / Yüzümüz gülmedi, içimiz ıslamadı dişimizin dibi dolmadı I Yereni sefa, Bekir Mustafa seleyle sen gir, sepete ben / Anasını sen al, gizini ben / bin deynrek sen yi, bir de ben / Canın sıkıhrsa bir kuruş cezayı hak diye sen ver, bir kuruş da ben. "

 

 

İlgili Linkler


KAYNAKÇA

 

[1] Bkz:kiliskulturturizm.gov.tr/belge/1-66480/destanlar-anlatilar---efsaneler.ht

[2] Murat Bekfilavioğlu, “Barak Ozanlarından KILIÇOĞLU” barakturkmenleri.org/index.php?Cuma, 19 Mart 2010 17:21

[3] Murat Bekfilavioğlu, “Barak Ozanlarından KILIÇOĞLU” barakturkmenleri.org/index.php?Cuma, 19 Mart 2010 17:21

[4] Murat Bekfilavioğlu, “Barak Ozanlarından KILIÇOĞLU” barakturkmenleri.org/index.php?Cuma, 19 Mart 2010 17:21

[5] Murat Bekfilavioğlu, “Barak Ozanlarından KILIÇOĞLU” barakturkmenleri.org/index.php?Cuma, 19 Mart 2010 17:21

[6] Dr. Ahmet Caferoğlu, Güneydoğu İllerimiz Ağızlarından Toplamalar, -Kilis Ağzı Mesel - .kiliskulturturizm.gov.tr/belge/1-66480/destanlar

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar