Hiciv Hicviye Taşlama ve Enfes Örnekleri

05.05.2013



 

HİCİV NEDİR.

Hicivlere, Hicviye veya hecâ  da denmiştir. Tahir’ül Mevlevi,  eskilerin deyimi ile hicivi : “ Teşrih-i rezâil, teşhir-i erazil “ olarak tarif eder. Yani rezil onları açıklamak, rezilliği ortaya dökmek, birinin kusurunu ve ayıbını meydana çıkarmak manasında kullanılır [1]  “kişiyi, bir toplumu, bir âdeti, kişi veye toplumda görülen kusur ve eksiklikleri, gülünç hâlleri, açık veya kapalı olarak yeren, alaya alan söz ve yazılar” şeklinde de tarif edilebilir.   “Bir kimseyi ya da bir düşünceyi sanat kuralları içerisinde incitmeden yerme”  şeklinde yapılan tarif ise beliğ ve nezih hicivler için uygun bir tarif olur.
Bir kişi, olay, durum, iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle manzum yolla eleştirilmesine hiciv ya da, yergi adı verilir.  Toplumun ya da kişilerin kusurlarını, hoş olmayan tutum ve tavırlarını, sosyal hayattaki aksamaları, rüşvet yolsuzluk, kötü yönetim aşırı taassup, boş inanç gibi zaafları veya tavırları alaycı, iğneleyici ve eleştirici bir tutumla ele alan nazım ve nesirlerdir

Nesir hicivlere de rastlanılsa bile hicivler genellikle, manzum olarak yazılmışlardır. Bu açıdan Methiyenin zıddı sayılır. Divan şiirinde hiciv ve yergi denilen bu kavrama halk şiirinde taşlama adı verilir.  Batı edebiyatında ise bu türe satir, satirik adı verilir.

Hiciv esasında edebi bir tür değildir. Hiciv edebi türlerin herhangi birinde ortaya konulan bir tavır ve tutumdur. Kaside ve koşma türlerinin birisini değil şairlerin herhangi bir şiirde yaptıkları bir konu ve yaklaşım tercihidir.   Amaç, ortaya çıkan bir tersliği, çelişkiyi, gülünç veya düşündürücü bir tezadı ifade edebilmektir. Nükte ile hiciv arasında ayrılmaz bir bağ bulunur. Hiciv ile nükte birçok yönden iç içe bulunmaktadır. “ İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz, esprili, anlamlı, idraki ve anlaşılması nezaket ve zarifliğe dayanan nazik husus” şeklinde tarifleri olan nükte ile hicivim farkı nüktelerin illaki alaya almak veya rezilliği ortaya çıkarmak gibi bir amacının olmamasından kaynaklanır.  
Nüktelerde ortaya konulan ibarenin asıl manasından başka olan nazik ve lâtif bir manası daha ortaya çıkar. Nükteli manalarda ilk anlaşılan anlamın altında dikkatle incelendiğinde ortaya çıkan zarif ve ince bir mana daha vardır. En başarılı heccavlar nükteli söz söyleyebilen heccavlardır. Alay, küfür, garez,  kin, küfür, argo ve kabalıktan ayrılmış, zarif nüktelerle süslenmiş hicivler en makbul hicivlerdir.  

Hicivlerin makbulleri nüktedan heccavların söz ve yazılarından çıkarılan ince alaylı, narin mizahlı, zarifçe güldürten anlam oyunlarındadır.  Hicveden anlamına gelen heccav bir nüktedandır. Nüktedan ise, ince, anlamlı güldürürken düşündüren, latif manalı sözler söyleyen kimselerdir

Nükte her şeyden önce : “ Kendimizde, etrafımızda ve toplumda cereyan eden tuhaf ve eğlendirici şeyleri görebilme “ ve bunlar arasındaki çelişkiyi güldürürken düşündürten,  görünür manası altında düşününce fark edilen nezih ve latif manayı ifade etme kabiliyetidir. Bir tarife göre nükte , "insandaki bütün melekelerin tam bir dengesidir. Beşerî varlığın iniş ve çıkışlarını akıllı bir sabırla karşılamamıza yarayan bir vasıta, bilgili olmaktan mütevellit gurura karşı en iyi i   bir emniyet supabıdır. “ Nükte ve nüktedanlığa çıkan yol insanın kendisine de güle bilmesiyle başlar Bu kabiliyet hiciv için de geçerlidir. 

Uzaklaşmaz hep yakında gezerdim
Güçlü idim domatisi ezerdim
Diz boyu göl bulsam iyi yüzerdim
Nerde kaldı benim hızlı gençliğim [2]                                 

Hicivler çağımızdaki karikatürlerin şiirde yazılmış halidir. Hicivlerde ironi ve alegori her zaman bulunmuştur. Hicivlerde belli tutumlar, nesneler, belli düşünceler de yerilebilir.  Şair kendisini de eleştirip yerebildiği gibi,  çeşitli zümrelere de eleştiri ve yergi yapabilir.
 
Eylemem ölsem de kizb'i ihtiyar
Doğruyu söyler gezer bir şairim
Bir güzel mazmun bulunca Eşrefâ
Kendimi hicveylemezsem kâfirim.                Eşref'
 
Hicivler eleştirisini doğrudan doğruya eleştirerek de yazmayabilir. Bazı hicivler muhataplarını övüyormuş gibi bir ironi içinde ve nükteler ve imalarla hicveder. Övgüye benzetilerek yapılan yergilerin sayısı az değildir

Sözcük anlamıyla, sitem, iğneleme, dokundurma", "taşlama", "taş atma" demek olan Tariz sanatı bir anlamda hicviyelerin amacıdır. Tariz sanatı b ir sözün görünürdeki anlamının tam tersi amaçlanarak kullanılmasıyla gerçekleştirilen mecazlı anlatımdır. Kinayedekinden daha keskin alay ve eleştiri içerir. Birçok hiciv bu yöntemle yazılır. Birisi övülüyormuş gibi anlatılırken aslında yerilmektedir. Veya yergisi yapılan kimse aslında övülüyor olabilir.

Fahr-i âlemsin velâkin fa sı yok
Gevheri Kaansın velâkin ra sı yok
Dilerim Hak’tan bunu rûz u şeb
Sana bir merkep vere lâkin ba sı yok

Fahri sözcüğünden fa yok olunca geriye eşek anlamına gelen har kelimesi kalır ve sözcük âlemlerin eşeği manasına dönüşür.  Gevher kelimesinden ra yı çıkarınca geriye kalan gever sözcüğü hem geviş getiren hem de kene anlamıyla kenelerin kaanı şekline dönüşür. Merkep sözcüğünden ba yı çıkarınca  merk kelimesi kalır kı bunun anlamı da ölüm demektir. [3]

Aferin oğlum Ahmet / sen bu yolda devam et
Herifçioğlu Sen Mişel'de koyuvermiş sakalı
Neylesin bizim köyü / Nitsin Mahmut Makal'ı.

Her nere gidersen eyle talanı
Öyle yap ki ağlatasın güleni,
Bir saatta söyle yüz bin yalanı,
El, bir doğru söz söylerse inanma

Hicivde mübalağalı, aşırı bir üslup vardır. Yergi, ince mizah, gülünç ironi, güldürürken düşündürten, alaycı, iğneleyici,  aşağılayıcı, küçük düşürmeye çalışan tavırlar vardır. Hicvedilen kişinin şahsiyetini aşağılamada veya alaya almada aşırıya kaçıldığı çok sık görülmektedir.

Hiciv şairler tarafından birinin kusurunu, ayıbını meydana çıkarmak, kötü ve çirkin yanlarını, açıklamak ve göstermek, toplumun acıklı ve gülünç yönlerini alaylı bir ifade ile ortaya koymak şeklinde anlaşılmış ve yazılmıştır. Hicivler, nazım veya nesir olarak yazılabilmektedir. Yani nesir türünde de hicivler vardır.


Divan edebiyatında hicivlerin Halk edebiyatındaki karşılığı taşlamadır. Çağdaş edebiyatımızda ise hiciv kelimesinin karşılığı olarak yergi kelimesi kullanılmaktadır. Didaktik şiirlerin bazı amaç ve özelliklerini de taşıya yergilerde açık bir eleştiri ve mizah da söz konusudur. 
Divan edebiyatında Bağdatlı Ruhi ve Nef'î, Tanzimat edebiyatında Ziya Paşa, Abdülhamit devrinde Eşref, Milli Edebiyat döneminde ise Neyzen Tevfik, Halit Nihat Boztepe, İhsan Hamami hiciv dalında önemli eserler vermişlerdir.

Halk edebiyatındaki "taşlama"ya denk düşen divan edebiyatı şiir türü. Hicviyeler gazel, kaside, murabba, muhammes gibi nazım biçimleriyle yazılabilirler.
 
Hiciv, her ne kadar alaya, almak, ironi eleştiriler ortaya koymak, güldürürken düşündüren zıtlıkları ortaya koymak için yazılsa da inceliği, adabı ve edebi ahlakı bozmadan yazılması ile makbul sayılır.  Doğuştan gelen, sakatlık,  eksiklikler ve engelli olma durumları hicivlerde bahis konusu edilemez ve edilmemelidir.  İğneleyici, güldürücü olmak amacıyla, heccavın bayağılığa, küfre kapılması hoş karşılanmaz. Hicivlerde zekâ ve anlam oyunları başlıca maharetlerden sayılır.  Zekâya dayanan bu sanatta başarılı olmanın yolu hicvedilenin beklenmedik bir şekilde alaya alınmasına bağlıdır.  Hicivler Kabalığa ve argoya kaçmamak şartıyla yazılmalıdır.  Hicivlerde nezih anlatıma, saygılı olmaya,  edebi ve edepli olmaya uymak zaruri kabul edilir. Rezilliği ortaya dökmek yerine rezalet ortay koymak heccavın edepsizliği veya rezalet çıkarması kabul edilir. Rezilliği ortaya koymak için yazan heccav ortaya koyduğu rezillikten daha beter rezil kabul edilir.  “  Nezih olmak kaydıyla  hiciv hak ve hakikatin müdafaiî , gadr ( Kötülük ) ve fezahatin maniidir. “ [4]Hicivler, hakkın ve hakikatin savunucusu, haksızlığın, adaletsizliğin ve rezilliğin karşısında olan, toplumsal veya kişisel kusurların, kötü huyların veya davranışların karşısına çıkan yaklaşımlar için tercih edilir. .Fakat bunlar yapılırken, kabalığa düşülmesi, edebi ve ahlaki değerlerin göz ardı edilmesi hicvedenin terbiyesizlik ve haksızlık yapmasına dönüşmemelidir. Hicivlerde edep dışı ifadeler kullanılması da mevzu bahistir. Edep dışı ifadeler kullanarak hicivler yazanların konuyu tamamen şahsileştirdikleri hicvettiklerinden de daha adileştikleri söylenebilir.  Edep dışı üslup kullanılması hicvi bir sanat olmaktan çıkarır ve hiciv için hoş bir durum sayılamaz. Bu yüzden hicivci,  küfrü ve argoyu birbirinden ayırmak gerekir. Hicivlerin makbulleri beliğ ve edepli olanlardır.
 
Bir asra geldik ki bu bazar-ı fenâya
Sermâye- yi irfanı olanlar zarar eyler.      Nefi
Örneklerinde olduğu gibi akıl ve edep dolu olan hicivler makbul, edepli ve edebi sayılmışlardır. Örneğin pek çok şiirinde edebi aşan hicivler yazan Eşref’in Maarif Encümeni için yazdığı bu hiciv beliğ ve edebi bir hicivdir.
 
Alel’amya  çizerler her kitaptan bir takım yerler
Edibim, sanmaki senin kitaptan divanı çizmişler
Geçen gün divanda yok imiş hayret bütün hey’et
Arapça bir iabre sanıp Kur’anı çizmişler [5]                      Eşref,
 
Nükte yapmak hicivlerin başlıca özelliği, heccavların başlıca maharetidir.  Bu bakımdan hicivlerde gerçeği tersinden göstermek de çok kere karşımıza çıkan bir özelliktir, Bu yönüyle hicivlerde tevriyeli, ihamlı, kinayeli, mübalağalı ve tezatlı söyleyişlere çok sık başvurulmuştur.
 
Hasırcızade’den yeni Müslüman olmuş yoksul bir gayrimüslim için yardım istemişler. Mehmet Ağa da o zamanın en değerli parası olan iki tane “El-Gâzi” altın vererek yardımda bulunmuş. Fakat arkasından bir nükte savurmadan edememiş:
“Müslüman oldu bir Kâfir, şehit oldu iki Gâzi “

Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler
Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus dediler.
Künyeni almak için partiye ettim telefon,
Bizdeki kayda göre, simdi o mebus dediler.            Neyzen Tevfik
 
Mizah, hiciv ve yergi gelenek ve kuralların sorgulanmasında önemli bir rol oynar. İki amacı vardır, saldırma ve savunmadır. Mizah ve Hiciv n kaba şakadan en ince espriye kadar birbiri ile uyum içindeki olaylar arasında ortaya çıkan bir çelişkinin ortaya çıkarılmasına dayanır.

Millete erbâbı mansıptan biri eşek demiş,
Reddedilmez böyle bir söz, amma ki pek can sıkar...
Olsa da millet eşek, eşek diyen bilmez mi ki:
Sadrazamlarla vâliler de milletten çıkar...              Eşref
 
(makam sahibi bir kişi, millete eşek demiş, bu söz reddedilmez ama çok can sıkar... Eğer Millet eşek ise, eşek diyen kişi bilmez mi ki; sadrazam ve valiler de milletin içinden çıkar...)
 
Hiciv, divan edebiyatında en çok kaside nazım şekliyle yazılmıştır. Fakat kıt'a, terkîb-i bent nazım türleri ile de hicivler yazılmıştır. Hatta gazeller de bile yer yer hicviye örneği beyitlerin yazıldığı görülmektedir.
Eski Yunan ve Lâtin edebiyatında ilk örneklerine rastlanan tarz, Batı edebiyatında bir şiir türü olarak gelişmiştir.  Yunan Arkiholokhos, Dıogenes, Latin edebiyatında, Lucılıus, Haoratıus, Fransız Du Belley, Matburin Begnier, Bolieau,   hiciv türünde başarılı olan şair, yazar ve filozoflardır. [6]


 HİCİV İLE TAŞLAMA

Taşlama divan edebiyatındaki hicivlerin halk şiirindeki karşılığıdır. Taşlamalar: toplumdaki aksayan yönleri, bireysel yanlışlıkları, devlet yönetimindeki hataları, toplumdaki gülünç yönleri, aksamaları, batıl itikatları haksızlıkları, çelişkili durum ve tavırları eleştirel bir yaklaşımla yeren ve hicveden manzumelerdir.  Taşlama halk edebiyatında yermek-hicvetmek sözcüklerinin karşılığıdır.
Taşlamalar; semai ve koşma nazım biçimleriyle yazılır. Bu nazım şekilleri dörtlüklerden olup, durak ve kafiye sistemine de dayanır.
 
Şu berbat dünyada delicesine
Gülmemiz kötü şeydir emmeoğlu
Kaç vicdan eğilmez para sesine
Bilmemiz kötü şeydir emmeoğlu           Abdürrahim Karakoç
 
Seyrani, Dertli, Kazak Abdal, Mahzuni Şerif, Ruhsati, taşlamaları ile dikkat çeken halk ozanlarımızdır.


EDEBİYATIMIZDA HİCİV YAZAN ŞAİRLER VE YAZARLAR
 
Hiciv yazan şaire HECCAV denir. Edebiyatımızda sivri dilli heccavların başında Nefi gelmektedir. Nefi övgü ve yergilerinde aşırıya kaçan bir heccavdır. Heccav hiciv yapan anlamına gelmektedir. Divan Edebiyatı’nda Bağdatlı Ruhi  Nef’i, Şeyhi, Ziya Paşa, Koca Rağıp Paşa, Şeh’ül İslam Yahya, Haşmet, Sururî, Vehbi, Aynî, hiciv türünde örnekler vermiş şairlerdir.  Anekdotlarından ve bazı şiirlerinden Fitnat Hanım’ın da bir hiciv şair olduğu söylenebilir. Bu şairler arasında Haşmet, Sururi Vehbi ve Ayni’nin şiirlerinde zaman aman küfre varan ifadelere de rastlanılmaktadır.
Edebiyatımızda hiciv türünün en başarılı örnekleri Nefi’inin “ Siham’- Kaza” adlı eserinde, Şeyhi’nin “ Har namesinde “ görülmüştür
Şair Eşref ( 1846- 1912), Şair Neyzen Tevfik  (1879- 1953) Namık Kemal,  Refik Halit Karay, Necip Fazıl, Arif Nihat Asya’nın da hiciv örnekleri vardır. Son dönemlerde Abdurrahim Karakoç, İhsan Hamami, başarılı hiciv şairlerimizdendir.
Refik Halid Karay, Ercümend Ekrem Talû, Osman Cemal Kaygılı, Fâzıl Ahmed Aykaç, Orhan Seyfi Orhon, Yûsuf Ziyâ Ortaç, Halil Nihad Boztepe, Haldun Taner, Aziz Nesin,  hiciv türünü mizaha dönüştüren yazarlardır
Hicivlerin Divan edebiyatındaki en önemli temsilcisi Nef'i'dir. Siham-ı Kaza Nef'i'nin hicviyelerinden oluşan ünlü eseridir. Son derece sanatlı ve zekâ mahsulü hicviyeleri olduğu gibi galiz küfürler içerenleri de vardır ve bu nedenle eserler edebi bir bütünlük arz etmez.


DİVAN ŞİİRİNDEN HİCİV ÖRNEKLERİ
 
Şeyhülislam Yahyâ Efendi ile Nef'i arasındaki aşağıdaki atışma  hiciv sanatımızın başyapıtlarından sayılır.
 
"Tâhir Efendi bize kelb demiş
İltifâtı bu sözde zâhirdir
Mâlikî mezhebim benim zîrâ,
İtîkâdımca kelb tâhirdir.          Nef'i
(  Kelp aynı zamanda köpek anlamına da gelen bir sözcüktür. Tahir ise hem özel isim hem de temiz anlamındadır. Köpek Şafi mezhebinde dokunulunca abdest bozan hayvanlardan biri kabul edilir. Ama Hanefi ve Malikilerde abdest bozmaz.  Nefi ben malikiyim inancıma göre köpek tahirdir ( temizdir abdest bozmaz) derken Tahir Efendi’nin bu yönden kendine iltifat ettiğini anlatıyor; hem de “İtikadımca kelp tahirdir” diyerek Tahir Efendinin köpek olduğunu ima etmiş oluyor, kinaye 

"Şimdi hayli sühan-verûn içre
Nef’î mânendi var mı bir şair
Sözleri Seba-i Muallâka’dır
İmrülkays kendidir kâfir"
 Şeyhülislam Yahyâ
 
"Bize kâfir demiş mütfî efendi
Tutalım ben anca diyem Müselmâ
Vardık da yarın Rûz-i Cezâya
İkimiz de çıkarız anda yalan"   Nef'î
 
( Müfti efendi bana kâfir demiş, ben de ona Müslüman diyeyim ama yarın mahşere gittiğimizde ikimiz de yalan çıkarız. Mütfü kâfir, Nefi’nin Müslüman olduğu anlaşılır)
 
Alçaklara yumruk gerekir, fiske gider,
Sulh uğruna Kıbrıs diye bir ülke gider..
Her gün yıkılır binamızın bir köşesi,
Gönlüm yine köşkten gelir, köşke gider...  Arif Nihat Asya  


Gündüzlere taç giydirecek akşam yok,
Her gün arefeymiş, ne yazık bayram yok
Mevzu sayısız, model bol, eller fırça,
Bez var, boya var bizde fakat ressam yok...  Arif Nihat Asya                            

Allah'ın on pulunu bekleyedursun on kul,
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul!...
Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa
"Yaşasın kefenimin kefili, karaborsa!.."                Necip Fazıl Kısakürek
 
Ya baş derdi konuşun yahut hiç toplanmayın
Kurultay kapısında tokaları neyleyim?
Bahsetme sayın bayım, beş yıllık planlardan,
Iki ucu kavuşmaz yakaları neyleyim?                       (Necip Fazıl Kısakürek, Öfke ve Hiciv)
 

Abdülhamit'i ve onun Mabeyncisi Arap Izzet Pasa'ya Şair Eşref’in hicvi
 

Besmele gûseyleyen seytan gibi
Korkuyorsun höt dese bir ecnebi
Padisahim öyle alçaksin kî
Izzetin nefsin Arap Izzet gibi              Şair Eşref
 
Padişahım bir dirahta döndü kim guya vatan,
Her gün bir baltadan bir şahı hâli kalmıyor.
Gam değil amma bu mülkün böyle elden gitmesi.
Git gide zulmetmeye elde ahali kalmıyor              Şair Eşref
 

Siham’ı Kaza’dan
 
Ne gune kaldi meded devlet-i Al-i Osman 
Hey yazuk hey ne musibet bu ne matem a köpe
 
Ne ihanetdür o sadra bu zamanda ki anun 
Olmaya sahibi bir Asaf-ı kerem a köpek             Siham’ı Kaza’ ( Nefi ) 


Hârname’den 


Gördü otlukta yürür öküzler
Odlu gözler ü ger(i) lü göğüsler


Boynuzu bazısının ay bigi
Kiminün halka halka yay bigi


Ne yular derdi ne gam-ı pâlân
Ne yük altında haste vü nâlân

Acebe kalur tefekkür ider
Kendi ahvalini tasavvur ider.

Ki biriz bunlar hilkatte
Elde ayakta şekl ü sûrette

Bunların başlarına taç neden
Bizde bu fakr ü ihtiyaç neden  Şeyhi
 
 
HALK ŞİİRİMİZDEN TAŞLAMA ÖRNEKLERİ 
 
“Evde çıktı iki meydan savaşı,
Biri bitti, biri bitti bitecek.
Gelinle kaynana tuttu güreşi,
Biri yattı, biri yattı yatacak.
 
Ben de duyamadım sözün başını,
Gıcırdattı anam sıktı dişini,
Yerden kalkmayan o eğri kaşını,
Biri çattı, biri çattı çatacak.

Havayı sarınca savaş kokusu,
Başladı hanımın kuru sıkısı.
Denizli horozu gibi ikisi,
Biri öttü, biri öttü ötece
 
Aracının dayak yemek kaderi,
Ara yere saldık yine pederi,
Garibi ortada ileri, geri,
Biri itti, biri itti itecek


Çekilmiyor bunların gayri kahiri,
Terk eylesem derim köyü, şehiri,
Gizlice yemeğe fare zehiri,
Biri kattı, biri kattı katacak
 
Ben giderim odun ile kömüre,
İkisi de bakmaz aşa, hamura,
İtişe kakışa varıp çamura,
Biri battı, biri battı batacak.
 
Kim demiş hanımın gözleri şaşı,
Üç yerden yarıldı anamın başı,
Gördünüz attığı son iki taşı,
Biri tuttu, biri tuttu tutacak
 
Adım Rasim, ben de attım havamı,
Zor aldım elinden bakır tavamı,
Karakolda biter maçın devamı
Biri gitti, biri gitti gidecek.”                 Rasim KÖROĞLu
 


Ormanda büyüyen adam azgını
 
Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda insan beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermeğe dervişan beğenm
 
Alemi tan eder yanına varsan
Seni yanıltır bir mesele sorsan
Bir cim bile çıkmaz karnını yarsan
Camiye gelir de erkan beğenmez
 
Elin kapusunda kul kardaş olan
Burnu sümüklü gözü yaş olan
Bayramdan bayrama bir tıraş olan
Berber dükkanında oğlan beğenmez
 
Dağda bayırda gezen bir yörük
Kimi tımarlı sipahi kimi bir bölük
Bir elife dili dönmeyen hödük
Şehristana gelir ezan beğenmez
 
Bir çubuğu vardır gayet küçücek
Zu’mü fa’sidince keyf getirecek
Kırık çanağı yok ayran içecek
Kahveye gelir de fincan beğenmez

Yaz olunca yayla yayla göçenler
Topuz korkusundan şardan kaçanlar
Meşe yaprağını kıyıp içenler
Rumeli Yenice’si dühan beğenmez
 
Aslında neslinde giymemiş hare
İş gelmez elinden gitmez bir kare
Sandığı gömleksiz duran mekkare
Bedestene gelir de kaftan beğenmez

Kazak Abdal söyler bu türlü sözü
Yoğurt ayran ile hallolmuş özü
Köyden şehre gelse bir Türk’ün kızı
İnci yakut ister mercan beğenmez              Kazak ABDAL
 

BELLİ DEĞİL

 
Bir vakte erdi ki bizim günümüz,
Yiğit belli değil, mert belli değil
Herkes yarasına derman arıyor,
Devâ belli değil, dert belli değil
 
Fark eyledik ahir vaktin yettiğin,
Merhamet çekilip göğe gittiğin,
Gücü yeten soyar gücü yettiğin,
Papak belli değil, börk belli değil.
 
Adalet kalmadı, hep zulüm doldu,
Geçti şu baharın gülleri soldu
Dünyanın gidişi acayip oldu,
Koyun belli değil, kurt belli değil.

Başım ayık değil kederden yastan,
Ah ettikçe duman çıkıyor baştan,
Harâba yüz tuttu bezm-i gülistan,
Yayla belli değil, yurt belli değil

Çark bozulmuş, dünya ıslah olmuyor,
Ehl-i fukaranın yüzü gülmüyor,
Âşık Ruhsatî dediğin bilmiyor
Yazı belli değil, hat belli değil…RUHSAT
 

Eşeği saldım çayıra
 
Eşeği saldım çayıra
Otlaya karnın doyura 
Gördüğü düşü hayra
Yoranın da avradını…
 
Münkir münafıkın soyu 
Yıktı harap etti köyü
Mezarına bir tas suyu 
Dökenin de avradını…

Derince kazın kuyusun 
inim inim inilesin 
Kefen dikmeye iğnesin 
Verenin de avradını ….

Dağdan tahta indirenin
İskatına oturanın
Hizmetini bitirenin 
imamın da avradını

Müfsidin bir de gammazın
Malı vardır da yemezin
İkisin meyyit namazın 
Kılanın da avradını…
 
Kazak Abdal nutk eyledi 
Cümle halkı dahleyledi
Sorarlarsa kim söyledi
Soranın da avradını….       kazak abdal


TOKTUR BEY

 
Verdiğin berize budur gayratı
Bundan başka uyamayon toktur be
Üç sepet yumurta sabah kayfaltı
Teker teker sayamayon toktur be
 
İki lehen pilaf bir yannık ayran
İster yağlı olsun isterse yavan
Yanına kesiyon beş kilo sovan
Yeyon yeyon doyamayon toktur be
 
Üç çencere bamya yerin bişince
Yirmi tas su içip birez koşunca
Her yanı sökülür karnım şişince
Sağlam göynek geyemeyon toktur be
 
Hindiye acımdan çoktan ölürdüm
Sağ olsun konşular ediyo yardım
Bir koyundan fazla yemem söz verdim
Ayıp olur cayamayon toktur be
 
Günde iki çuval unum gediyo
Avradım her sabah ekmek ediyo
Bir kazan fasille gönül ye dey
Artırmaya kıyamayon toktur be
 
Bazı az geliyo beş kasa fırma
Yedi ilahnadan yapıyoz sarma
Onu  da mı yedin deye hiç sorm
Utanıyon deyemeyon toktur be
 
Senede kırk dönüm bostan ekerin
Benden başka kimse yemesin derin
Kavını karpızı kabıklı yerin
Acelemden soyamayon toktur be
 
Bilmem Kara Mehmet nereye geder
Buyumuş kısmetim buyumuş gader
Bir günde yediğim işte bu kada
Taha fazla yeyemeyon toktur be             Âşık Kara Mehmet [7]


KAYNAKÇA 

 

  • [1] Tahir’ül Mevlevi,Edebiyat Lügati, Enderun Kitabevi,1973, shf3
  • [2] Prof. Dr. Erman Artun ,Günümüz Adana Âşıklık Geleneğinde Mizah,turkoloji.cu.edu.tr/CUKUROVA/makaleler
  • [3] Mehmet Ali Özçamur, Hiciv edebiyatı ve  Örnekleri,arguvanhaber.com/hiciv-edebiyati-ve-hiciv-ornekleri-
  • [4] Tahir’ül Mevlevi,Edebiyat Lügati, Enderun Kitabevi,1973, shf3
  • [5] Tahir’ül Mevlevi,Edebiyat Lügati, Enderun Kitabevi,1973, shf3
  • [6] Dr Aslan Tekin, Edebiyatımızda Terimler,Epsilon Yayınları, Ankara, 2006, shf, 14
  • [7] Mehmet Siligünlü: 1934, Adana, Ceyhan,Gümürdülü Köyü (Kara Mehmet); E.A.Ö. Arş. (Erman Artun Özel Arşivi): MehmetSiligünlü, No.20; Artun, a.g.e.,

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar