Koca Rağıp Paşa Divanı ve Diğer Eserleri

14.03.2015

Koca Rağıp Paşa Kütüphanesi 

Koca Ragıp Paşa Divanı ve Diğer Eserleri

 

Râgıp Paşa, başarılı bir devlet adamı ve devrinin önde gelen bilgin kişilerinden olmasının yanı sıra,  Nedîm  ve Şeyh Gâlip 'ten sonra 18. Yy.ın en önde gelen şairidir. Bilim çalışmalarını desteklemiş ve kütüphane kurdurmuş olması, Hat Sanatı ve hattatlığının yanı sıra, kitaba, okumaya düşkünlüğü onun kültür adamı olduğunun göstergesidir.[1] 18. yüzyılda Nabi 'nin açmış olduğu Hikemi Tarzı ını devam ettiren en önemli şairdir.  Nabi yolunda yürümekle birlikte kendine özgü bir Üslup yaratabilmiştir. Şiirleri didaktik ve ahlâkî içeriklidir. Eserleri lirik edalı değildir. Halk arasında Ragıp Paşa'nın ününü sağlayan mısra-ı berceste örneği olan dizeleridir. Bu dizeler halk arasında atasözleri gibi dilden dile dolaşmıştır. [2]Şiirlerinde ağırbaşlı bir devlet adamı ve bilge kişiliğin izleri hâkimdir. Çağının modası olan Sebk-i Hindi ’ye fazla rağbet göstermeyen paşanın eserleri, düşünceyi mazmunlar ardına gizlemek yerine doğrudan doğruya söylemeyi tercih eden bir anlayışın ürünüdür. [3]Bu tip beyitlerine örnek verecek olursak:

 

Nâdir bulunur tıynet-i kâmilde kusûr
Kem mâyeden eyler ne ki eylerse zuhûr

Turfa dükkân-ı hikemdir bu köhen tâk-ı felek
Ne ararsan bulunur derde devâdan gayrı

Miyân-ı güft u gûyda bed-meniş îhâm eder kubhın
Şecâat arz ederken merd-i kıbtî sirkatin söyler.

 

( Alçak adam sohbet arasında kabahatini açığa vurur. Çingene yiğitlik arz edeyim derken hırsızlığını söyler.)

 

Sağlam, güzel ve Hikemi Tarzı şiirler yazan Paşa, Kasidede  Nefi  ‘nin, gazelde  Nabi  ‘nin yolunu izlemiştir.“ NABİ mektebi” olarak adlandırılan, görgü, bilgi ve düşünce unsurlarını didaktik bir yaklaşımla hikmet oluşturmak üzere aktarma amaçlı şiirler yazma geleneği¬nin, kendine has üslubuyla XVIII. yüzyıldaki en büyük temsilcisidir. Olaylara hikmet gözüyle bakan Râgıb Paşa, bunları tasannudan uzak güçlü, sade ve pürüzsüz bir dille ifade etmeyi başarmıştır.  Bilime ve edebiyata büyük kıymet veren ve kendisi de önemli bir şair olan Paşa, Lalelide halkın yararlanması için bir kütüphane yaptırmıştır. Onun kitaba edebiyat şiire ve şairlere olan düşkünlüğü devrinin ileri gelen şairleri ile dostluklar kurmasını da sağlamıştır.  Paşa,  Fitnat ve  Şair Haşmet arasında bu vesile ile kıymetli bir dostluk oluştuğu haklarında oluşan fıkralara da yansımaktadır. [4]Nitekim bu dostlukların neticesinde Fitnat Hanım ve Haşmet'in Koca Ragıp Paşa ile muhabbetlerini ortaya koyan şiirler yazmalarına vesile olmuştur. (Şair Haşmet ve Fıkraları )  Bu üç şairin bu dostlukları adına oluşan fıkralardan birisi de şudur: [5]

 

Bir Ramazan günü III. Mustafa'nın veziri Koca Ragıp Paşa'nın konağında yapılan sohbet esnasında Ragıp Paşa Paşa Şair Haşmet'e hitaben: "Senin de borcun var mı Haşmet," diye sormuş ve ondan şu cevabı almış: "Evet Efendim, var."

"Ne kadar?" diye sorunca da: "Mahalle bakkalına bin kuruş, kasaba beş yüz kuruş..." şeklinde cevap almış. Ragıp Paşa sorusunun anlaşılmadığını düşünerek şu açıklamayla birlikte tekrarlamış sorusunu: "Ben onu sormuyorum, oruç borcun var mı onu soruyorum." Şair Haşmet, bu soruyu da şöyle cevaplamış: "Paşam oruç borcunu Allah sorar. Sizin soracağınız kul borcudur." ( bkz  Şair Haşmet'ten güldüren düşündüren fıkralar )

 

Osmanlı Tarihçisi Hammer, Koca Ragıp Paşa'nın kişiliği hakkında şunları yazmaktadır. "Ragıb Paşa bir general değildi; kalemi gibi kılıcı yoktu; her ikisini de maharetle kullanmasını bilen kâmil bir sadr-ı âzam değildi; hele hiç de kâmil bir insan olmamakla beraber Ragıb Paşa büyük Osmanlı devletinin büyük sadrâzamı olarak tarihte yer tutmuştur" [6]

 

Şair Haşmet, Koca Ragıp Paşa ile birlikte gezinirlerken Şair Fitnat Hanımı hizmetçisiyle birlikte giderken görürler. O sırada kocakarı soğuğu( berdelacuz) olduğu için hava çok soğuktur. Şair Haşmet, Koca Ragıp Paşa'ya, önlerinde yürüyen Fitnat Hanım’ ı kastetmezmiş gibi

“Şu kocakarı yüzünden ortalık çok soğudu” der.

Fitnat Hanım bu lafın altında kalmaz. Kocakarı soğuğunun arkasından gelecek öküz fırtınasını kasteder gibi yaparak taşı gediğine kondurur:

“Merak etmeyin efendim arkasından öküz gelir” der. [7]

 

İmar işlerinde de titiz bir yol izleyen Ragıp Paşa`nın Laleli`deki kültür sitesine bir sübyan mektebi yaptırmıştır. Bu mektebin müştemilatı personel evi, banisi ve kızının açık türbeleri ve haziresi, dışta bir sebil çeşmesi, avlu içinde bir çeşme ve tuvaletlerden oluşmuştur. Ayrıca türbeler ve hazireler de yaptırmış İstanbul’a güzide mimari eserler de kazandırmıştır.  Aynı zamanda hattat olan Paşa'nın sülüs ve nesih yazıları ile yazdığı hat yazıları çok meşhurdur. Kaynaklar onun çok hoş sohbet ve nüktedan bir kişiliğe sahip olduğundan söz ederler.

 

Koca Rağıp Paşa Türbesi- Fatih / İstanbul

 

DİVANI

Koca Mehmet Ragıp Paşa’nın bir Divanı vardır. Dîvanı Müstakimzade S.Sadeddin tarafından tertip edilerek ve  şiirleri bir araya divan haline getirilmiş ve  devlet adamıyken yaptığı yazışmaları not ettiği Münşeat adlı eseri birlikte, Münşeât’ı ile birlikte basılmıştır (Bulak 1253 ) 1837 yılında Mısır. [8]

Eserde devrin büyükleri için yazılmış birkaç kaside yanında birçok tahmîs ve gazelden meydana gelen şiirler yer almaktadır. Bilhassa gazeller kısmı daha çok hikemî özelliğiyle tanınmış ve sevilmiştir. Divanın yazma nüshaları dünyanın pek çok kütüphanesine yayılmıştır. Eser üzerinde Ömer Demirbağ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde bir doktora tezi hazırlamıştır (1999)

 

Fethiyye-i Belgrad.

Avusturya ile 1151 (1739) yılında yapılan savaş neticesinde Belgrad Muahedesi ve bu muahedeyi imzalayan Sadrazam Hacı Mehmed Paşa’nın iktidar ve ehliyetine ait bilgileri ihtiva eden eser I. Mahmud adına yazılmıştır. Belgrad antlaşmalarını müteakip bir fethiyye-zafernâme şeklinde pek çok ülke ve vilâyete gönderildiğinden esere birçok yerde rastlanmaktadır. Bazı nüshaları Fethiyye-i Râgıb adıyla da geçmektedir. Eser üzerinde Fatma Çiğdem Uzun Sakarya Üniversitesi’nde bir yüksek lisans tezi yapmıştır (2000). [9]

 

Tahkik ve Tevfik İran Hükümdarı Nâdir Şah ile Osmanlı Devleti arasında meydana gelen barış müzakerelerinin geçmiş devirlere göre emsali görülmemiş bir keyfiyet arz etmesi sebebiyle I. Mahmud bu konuların müstakil bir eser halinde yazılmasını istemiş ve bu iş için olayların içindeki Râgıb Efendi’yi görevlendirmiştir. Nâdir Şah’ın ortaya çıkışından itibaren İranlılarla yapılan bütün görüşmeleri detayıyla anlatan Ragıp Efendi bu eserin Sünnî ve Şiî mezhepleri arasındaki anlaşmazlıkların ortadan kalkmasına, her iki İslâm devletinin birbiriyle yakınlaşmasına, hatta tek devlet halinde birleşmesine vesile olmasını temenni etmiştir. Eser üzerinde Ahmet Zeki İzgöer tarafından bir yüksek lisans tezi hazırlanmış ve basılmıştır (İstanbul 2003).[10]

 

Mecmua-i Râgıb Paşa:

Arapça, Farsça, Türkçe manzum ve mensur edebî yazılarla Râgıb Paşa’nın kendisine ait resmî ve gayri resmî yazıları içine alır. Baş tarafında alfabe sırasıyla değişik konularda mısra ve beyitlere yer verilmiştir. Ardından çeşitli nazım şekillerinde yazılmış altmış beş kaside gelir. Bunlar genellikle devlet ileri gelenlerine hitap etmektedir. Müellif hattı nüshası Murad Molla Kütüphanesi’nde (nr. 1468) kayıtlı olan eser edebiyat araştırmacıları için önemli bir kaynak olup paşanın divanından sonra üzerinde durulması gereken en önemli kitabıdır.

 

Sefînetü’r-Râğıb ve defînetü’l-metalib. Çeşitli fenlerden bahseden Arapça ansiklopedik bir eser olup müsveddesi kendi el yazısı ile Râgıb Paşa Kütüphanesi’ndedir (nr. 1489). Bulak’ta basılmış olan (1282) eser üzerinde Lübnan’da bir çalışma yapılmış ve karışık bir düzenle üç cilt halinde basılmıştır (bk. bibl.).

 

Aruz Risâlesi (Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 740). Aruz ismindeki risalesi, aruzun kavaidinden bahseder. Tahkik ve Tetkik  adlı eserinde ise Sünnî, Şiî mezheplerini birbirine yaklaştırmak için münazaalı bir takım meseleleri halletmek üzere yazılmıştır.

 

Tercüme-i Matla-ı Sa‘deyn. Abdürrezzâk es-Semerkandî’nin 704-874 (1305-1470) yıllarını içine alan İran Moğollarına ait Farsça tarihinin dörtte birinin çevirisidir; ancak bu tercüme kayıptır. [11]

 

Ragıp Paşa boş vakitlerinde Abdürrezzak Semerkandî'nin Malta us Sâdeyn isimli 704 ten 854 hicret senesine kadar olan Farsça İran Moğolları tarihinin dörtte bir kısmını ve yine Mirhond'un Ravzatu's-Safa'sıran bir kısmını Türkçeye çevirmiş ise de her ikisini de tamamlayamamıştır. [12]Abdürrezzak Semerkandî’nin Farsça tarihinin tercümesi. Olan bu eser Moğol Hanı Ebû-Said Bahadır ile Timur‘un ilk devirlerinden bahseder.

 

Tercüme-i Ravzatü’s-Safâ. Mîrhând’ın meşhur eserinin çevirisi olup eksik kalmıştır ve kayıptır. Bazı yerlerde Râgıb Paşa’nın Çin tarihini anlatan bir kitap üzerinde çalıştığı belirtiliyorsa da bununla ilgili henüz ciddi bir kayıt bulunamamıştır.

 

 

KAYNAKÇA

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar