Âşıklık Geleneğimiz ve Özellikleri
Edebî ürünler yaşayan bir kültürün din, dil, inanç, dünya görüşü, ahlak, yaşama biçimi, hayat anlayışı ve gelenekleri ile şekillenen dil ile ifade edilen kültürel varlıklarıdır. Dolayısı ile edebi ürün her şeyden önce dil esasına dayanır. Sadece canlı dilde üretilmesi veya yazıya geçirilmesine göre de yazılı ve sözlü edebiyat olarak en başından iki türe ayrılır. Böylelikle edebi ürünler sadece canlı dilde oluşan veya yazıya da geçebilen hali ile iki kolda gelişir.
Yazı bulunmadan önce sadece canlı dilde oluşan edebi mahsuller yazı bulunduktan sonra yazılı edebiyatta daha çok dallanıp budaklanmış daha kalıcı ürünler oluşmaya başlamıştır. İslamiyet öncesindeki dönemim nazım türleri sav, sağu, koşuk ve destanlar iken; İslami dönemde bu türler gelişip şekillenerek dallanıp budaklanarak Koşma türüne dönüşen koşuklardan varsağı, koçaklama, güzelleme, semai, türkü gibi yeni türler geliştirmiştir. İslamiyet’le beraber ozan geleneğimiz dini, anonim ve din dışı halk edebiyatı ve şiir şeklinde kollara ayrılıkken her kolun içeriğinin ve tür zenginliğinin arttığı görülür. Anonim edebiyatta, türkü, mani, ağıt, dindışı âşık geleneğinde, koşma, güzelleme, varsağı, koçaklama, lebdeğmez, atışma gibi türler oluşmuştur. İslami dönemde, İslamiyet öncesi döneme ait her türün korunduğu gibi zenginleştirildiği bu dönemde geleneksel konularının, şekil özelliklerinin ölçü, kafiye sisteminin dörtlük biriminin aynen muhafaza edildiği hatta çağın gereklerine uygun olarak gelişim ve değişiminin sürdürüldüğü dikkati çeker. [1]
Âşıklık geleneğimiz yazı olmadan önce şekillenmeye başlayan ve günümüze kadar da varlığını sürdürün bir gelenektir. Âşıklık geleneği, kültür varlığımızın önemli bir parçasıdır. Geçmişten bu güne nazım şekli, ölçü, kafiye, nazım birimi, ahenk, konu, durak vb yönlerden biçimlenerek gelmiş, âşıklık yaşantısı olarak da kendine özgü biçimlenen özellikler kazanmıştır. Bu gelenek başlangıçtan beri oluşan her gelişmeyi bu güne kadar taşımadığı gibi, sürekli aynı anlayışta kalmamış girip çıktığımız medeniyet ve kültür dairelerine bağlı olarak değişimler yaşamıştır. İslamiyet öncesinde şekillenen âşıklık geleneği İslamiyet’le birlikte bazı özelliklerini kaybederken bazı özellikleri de yeniden üretmiştir. Bu bakımdan âşıklık geleneğini başlangıçtan bu güne belli bir kalıba girdikten sonra hiç değişmeyen yapısal özelliklere sahip bir gelenek olarak düşünmemek lazımdır.
Âşıklık geleneğinde sazlı veya sazsız, doğaçlama söyleyerek veya yazarak ya da birkaç özelliği birden taşıyıp dil, şekil konu vb bakımlardan geleneğe bağlı şiir söyleyenlere âşık veya ozan denir. Âşıkları yönlendiren kurallar bütününe ise âşıklık geleneği denir. Âşık geleneği kendine özgü töresi, geleneğe dayalı yapısı, âşık olmak, âşıklığı sürdürmek, belli konularda söylemek, belli nazım şekilleri ve türleri dâhilinde ürünler oluşturmak, kendine özgü, söyleyiş ve dil dünyası vücuda getirmek gibi için uyulması gereken kurallar oluşturmuş bir gelenektir. Ozan geleneğimiz iç Asya’dan Balkanlara kadar uzanan geniş coğrafyada yörelerin özelliklerine göre şekillenmiş olarak geleneği devam ettirmektedir.
Günümüzdeki Âşık edebiyatı, İslamiyet öncesindeki ozan - baksı geleneğinin İslamiyet’le birlikte bu günkü halini alan şeklidir. Temellerini ozan- baksı - kam geleneğine dayandırmış, o temellerin üzerinde İslami dönemdeki âşıklık geleneği kurulmuştur. Esasında İslami dönemdeki âşıklık geleneği pek çok açıdan İslamiyet öncesindeki ozan geleneğinin bir devamıdır. Değişen şeyler İslamiyet’in seçimiyle ve yerleşik hayata geçilmesi üzerine konu, dil, nazım şekilleri açısından oluşan gelişmeleri barındırır. İslami dönem âşık edebiyatı " Ozan-baksı, destan geleneğine bağlı şiirler İslami öğelerle örülerek yeni bir biçime dönüşmüştür. Her edebî gelenek kültür birikimi dünya görüşü ve yaşam biçiminin değişmesiyle özgün anlatımlara kavuşur. Âşık tarzı edebiyat, ozan -baksı geleneğinin Anadolu'da yaşama biçiminin değişimiyle ortadan kalkması üzerine oluşmuştur." [2]
İslamiyet’in kabulü ile Âşıklık geleneğimizi konularının dini oluşu veya olmayışı yönünden kendi arasında başlıca iki ana kola ayrılır.
Dini tasavvufi âşık edebiyatı kolu ile dindışı âşıklık geleneği arasında nispeten birçok fark olmakla beraber, bu iki kol arasındaki farklar genellikle içerik yönünden değişmektedir. Dini tasavvufi âşık edebiyatındaki nazım şekilleri çok farklı ve çeşitli adlar alıyor olmasına rağmen temelde dindışı aşık edebiyatının tüm biçimsel özelliklerine tıpkısının aynısı ile sahiptir.
Âşıklık geleneğinde saz ile çalarak şiir söylemeye telden söyleme, sazsız söylemeye dilden söyleme denir. Âşıklar ya doğaçlama ta kalemle yazarak, ya da her ikisini de kullanarak şiirler oluşturur. Kalemle (yazarak) veya birkaç özelliği birden taşıyan geleneğe bağlı olarak şiir söyleyenlere "âşık", bu söyleme biçimine "âşıklık - âşıklama", âşıkları yönlendiren kurallar bütününe de "âşıklık geleneği" adı verilir."
Âşıkları tasnif etmeye kalkıştığımızda telden söyleyen ve dilden söyleyenler olmak üzere iki gruba ayırabildiğimiz gibi badeli, badesiz ve hikâye de anlatan âşıklar olarak da üç gruba ayırmamız mümkündür. Hikâye de anlatan âşıklar bildikleri hikâyeleri anlatanlar ve Kendileri de hikâye oluşturan " Musannif" âşıklar olmak üzere de ikiye ayrılabilir. Âşıklarımızın pek çoğu sadece telden ve dilden söyleyen âşıklar arasındadır. Bir kısmı hem telden, hem dilden hem de hikâyeli şiirler söyleyen âşıklardır. Musannif hikâyecilerimizin sayısı oldukça azdır.
Âşıklarımızı Badeli ve Badesiz, gezgin veya yerel âşıklar olarak da gruplara ayırmamız mümkündür. ( bkz BADE İÇME RÜYADA AŞIK OLMA GELENEĞİ VE ÖZELLİKLERİ ) Âşıklar gezgin ve yerel âşık olarak da sınıflandırılabilir. Gezgin âşıklar ellerinde sazı ile diyar diyar gezen âşık tipidir. Kahvehanelerde, meyhanelerde, hanlarda, kervansaraylarda, âşık kahvelerinde, köy odalarında, ağa ve bey konaklarında hatta Padişah meclislerinde dahi saz çalıp şiir söyleyebilirler. Yerel âşıklar ise yalnızca bulundukları yörede sanatını icra eder.
Âşıklar genel olarak yörelerindeki bir âşık’ın yanına çırak olarak girerek usta aşığın gözetiminde yetişen kimselerdir. Bazıları da bu işi kendi kendilerine öğrenmekte veya yapmaya başlamaktadır. Çırak olarak yetişmeyen âşıkların pek çoğu saz çalmayı da bilemez. Ve sadece dilden söylemektedirler. Şiir şekillerini ve kurallarını ise kulaktan dolma bilgilerle kendi kendilerine öğrenmişlerdir. Âşıklarımızın bir kısmı, sadece duyarak kuralları sezerek veya deneme yanılma usulü ile kaideleri kavrayıp öğrenerek aşık olan kimselerdir. Âşıkların bir kısmı ise işe çırak olarak başlayan bir aşığın yanında yıllarca bulunarak âşıklık geleneğini, türlerini, kaidelerini, saz çalmayı vb öğrenen kişilerdir. Ne biçimde olursa olsun âşıklık mesleğine başlayan kişi herhangi bir şekilde geleneğin özelliklerini öğrenmek zorunda kalır ve öğrenmektedir. Âşıklar, kendilerinden önceki usta âşıkların deyişlerini ezgilerini şiirlerini duya duya ezberleye ezberleye yetişen kimselerdir. Ozanlığın en takdir edilen yetişme biçimi âşık çırak geleneği içerinde yetişmiş olmasıdır. " Birisine âşık denebilmesi için önce Tavuk Pazarındaki Âşık Cemiyetine “çerağ” olması gerekirdi. Kabiliyeti olan sonra kalfa, ardından “ehliyetname” alarak “âşık” olurdu" [3]
Telden söyleyen âşıklar saz adı verilen bir çalgıyı çalarlar. Saz ise, boyutuna sapının uzunluğu veya kısalığına perdelerine göre çeşitlerine Bağlama, Divan, Bozuk, Çöğür, Cura, Ruzba gibi değişik adlar alır. [4]Saz dışında kemençe, kaval, tulum, sipsi gibi çalgılar çalan âşıklar varsa da en yaygın kullanılan müzik aleti sazdır. [5]
Âşıklık geleneklerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
Çıraklık veya hazırlık dönemi:
Âşıklar köylerde, kasabalarda ve şehirlerde, tekkelerde, medreselerde, asker ocaklarında vb yetişebilir. Nerede yetişirse yetişsin bir kişinin ozan sayılabilmesi için gereken vasıfları ne şekilde olursa olsun öğrenmesi zorunludur. Âşık edebiyatımızda âşıklığa meyleden birisinin aşık olabilmesi için geçirdiği çıraklık veya hazırlık safhası iki türlüdür. En yaygın olan şekli çıraklık safhasıdır Bu safha da âşık adayı yöresindeki usta bir halk ozanının yanına çırak olarak girer yıllarca onun yanında bulunur. Ustaların şiirlerini ezberler, ustalarından geleneğe dair her bilgiyi, ayak, durak, ölçü, nazım biçimleri, saz çalma, atışma söyleme ve dinleme vb öğrenir. Ustasından icazet alana dek ustasının meclislerinde bulunur. Eğitiminden geçirilir, onunla birlikte gezer ve meclislere katılır, ustasının sazını taşır ve ona yardım eder. Çıraklık sürecinde pek çok âşıkla tanışır, önceki âşıkların şiirlerini ve saz çalma stillerini, usul ve yöntemlerini vb öğrenir. Bunları öğrendikten sonra ustasından icazet alarak kendisi de âşık olarak kendini tanıtmaya başlar.
Çıraklık eğitimini görmeden âşıklığa başlayan bir kimse ise bu bilgileri bir ustadan değil kendi kendine öğrenek zorundadır. İzlediği, dinlediği, gözlediği bu geleneği sezerek duyarak, sorarak deneme yanılma usulü ile kavrayarak vb öğrenmiş olmak zorundadır. Bu tip âşıklar genellikle, saz çalmayı da öğrenememiş belirli bir âşıklık dersi almamış ozanlardır.
Mahlas Alma
Mahlas, ozanların şiirlerinde kullandıkları takma ada denir. Âşıkların çoğunun asıl ismi unutulmuş, mahlasları isim olarak kullanılır olmuştur. Örneğin Dadaloğlu'nun asıl adı Veli, Sümmani’nin asıl adı Hüseyin, Köroğlu'nun asıl adı Ruşen Ali, Gevheri'nin Mehmet vb.'dir. Bir aşığın mahlasını alması şu yöntemlerden birisi ile olmaktadır
a)Mahlasını Kendi Seçer:
-Adını, soyadını mahlas olarak kullanır.
-Yöresine, yaşayışına, hayat anlayışına, karakterine veya sevdiği içeriklere uygun bir ismi mahlas olarak seçer. Pek çok âşık çıraklıktan ustalığa geçene kadarki sürede bir kaç maslak değiştirebilmektedir.
b)Usta'sından, babasından, Pirinden veya yöredeki birinden mahlas alma
- Ustası aşığına bir mahlas vererek senin mahlasın bu olsun deyip ustalık izni verir. Bu mahlası babası, piri veya yöredeki birinden tavsiye üzerine de alabilir.
- Usta âşık çırağının durumuna göre bir mahlası uygun görür.
- Şeyh ve pirin manevi tesiriyle mahlas alır.
Bazı âşıklar mahlaslarını rüyalarına girerek onlara bade içiren pir, derviş veya Hızır’dan aldıklarını söyler.
Rüyada Bade İçme- Badeli Âşık olma
Halk hikâyelerinde de sıklıkla yer alan yer alan bu motife göre bazı âşıklar âşık olma yeteneklerini ve mahlaslarını rüyalarına giren bir ulu kişinin elinden aldıklarını söyler. Bu tip âşıklar kendilerini " Hak aşığı " olarak ilan eder. Bu motifin devamında âşık uzak bir yerdeki bir kıza da âşık olmuştur. Badeli âşıkların genellikle bu olaya dayalı olarak oluşturdukları manzum nesir karışık bir de aşk hikâyeleri olur. Badeli âşıklar genellikle aynı zamanda halk hikâyeleri de anlatan âşıklardır. Bu âşıkların hayatları etrafında hikâyeler de oluşmuş veya kendileri bu hikâyeleri oluşturmuştur. Emrah ile Selvihan, Sümmani ile Gülperi, Şahsenem ile Âşık Garip bu şekilde oluşmuş hikâyeler ve âşıklardır. Emrah, Âşık Garip, Sümmani, Ercişli Emrah bade içtiklerini iddia eden âşıklardır. Bu âşıkların hayatları etrafında da hikâyeler oluşmuştur. Badeye bazı yerlerde " Dolu " adı da verilmektedir. Azerbaycan edebiyatındaki karşılığı ise “ buta” dır.
Bade, dolu veya buta bir ulu kişinin elinden içilmektedir. Genellikle üç kez içirilir. Bade, şerbet, su gibi içilecek bir sıvı şeklinde tasavvur edilir. Badeyi içiren kişiler değişik adlar ve sıfatlarla betimlenir. Bu bir Pir, Derviş, Ermiş, Veli, Aksakallı biri, Hızır, Üçler, Yediler, Kırklar olabilir. Bade içme sonrasında âşık bir hak aşığı olmuş olur.
Halk hikâyelerinde âşıklık yeteneği bade içme sonrasında elde edilir. Badeyi içen aşığa uzak yerde olan sevgilisi de rüyada gösterilir. Aynı anda sevgili de badeyi içmektedir. Sevgililer badeyi içiren bu ulu kişinin sayesinde rüyalarında birbirlerini görüp âşık olurlar. Bade içen kahramanlar birbirlerine aşık olur. Rüyadan uyanmaları bazen bir kaç günü bulur. Bu süreç içerisinde baygın olarak yatarlar hatta ağızlarına kanlı köpük gelebilir ve yakınları ölüyor diye başında feryat ederler. Uyanma faslı saz, sesi, bülbül sesi veya bir dervişin nefesi sayesinde olabilir. Âşıklar uyanınca aniden saz çalma ve şiir söyleme yeteneğine sahip olurlar.
GEZGİN VEYA YEREL ÂŞIK
Âşıklar gezgin ve yerel olmak üzere iki tiptir. Gezgin aşık, şanını arttırmak, ününü yaymak, hatta geçimini sağlamak için diyar diyar dolaşır, Bey konakları ağa konakları, köy odaları, evler, kahvehaneler, köy meydanları hatta saray salonlarına kadar gezip dolaşıp şiirler söyler. Gezgin âşıklar badeli veya badesiz olabilir. Fakat gezgin âşıkların manzum nesir karışık hikâye anlatıcıları olup olamadıkları kendileri için önemli bir yarımdır. Hikâye anlatabilen âşıklar rağbet gördükleri yerde hikâye anlatmalarını sürdürerek uzun süre kalabilme, izzet ve ikram görme şansını elde edebilen bir âşıktır. Bir hikâye anlatıcısı âşık bir hikâyeyi haftalar boyunca uzatıp anlatabilir.
Hikâyeci ve Musannif Âşıklar
Hikâye anlatma âşık edebiyatının önemli bir özelliğidir. Pek çok gezgin âşık aynı zamanda hikâye anlatıcısıdır. Bu tip âşıklar kendilerinin oluşturduğu veya ustalarından öğrendikleri bir ya da bir kaç halk hikâyesini ezbere bilir. Bu hikâyeleri gezdikleri yerlerde dinleyicilere anlatırdı. Kendi hikâyelerini kendileri oluşturan veya hikâye tertip eden âşıklara ise Musannif adı verilmektedir. Bazı musannifler âşık olmasalar bile hikâye tertip eden kimselerdir. Hikâye alalatıcılığı âşıklık dışında da gelişebilen işi sadece hikâye anlatmak olan profesyonel anlatıcılar da türetmiştir. Bu kişiler kendilerini âşık olarak değil hikâyeci olarak tanıtır ve sadece hikâyeler anlatırlar. Buna rağmen hikâyelerimizin manzum nesir karışık olması hikâye oluşturan kişinin de şiir söyleme kabiliyetinin olmasını zorunlu kılmaktadır.
Hikâye anlatıcılığı başlı başına ayrı bir yetenek isteyen bir özelliktir. Bu konuda uzmanlaşan anlatıcılar dinleyicinin nabzına göre davranmayı bilmesi gereken yerine göre öyküyü kısaltıp uzatabilen günlere yayabilen, saz da çalabilen, doğaçlama şiir de söyleyebilen anlatma yeteneği yüksek düzeyde olması gereken kimselerdir.
Ermişli Emrah, Posoflu Müdami, Erzurumlu Sümmani, Erzurumlu Emrah, Âşık Şenlik, Dadaloğlu, hikâye anlatma yeteneğine sahip hatta hikâyeler tasnif eden yetenekli ozanlardır.
Âşık Karşılaşmaları:
Âşıkların karşılaşmaları ve bir meclis önünde yarışma benzeri şiirler söylemeleri önemli bir gelenektir. Atışmalar dinleyenler karşısında âşıkların birbirini iğneleyen içerikte şiirler söylemesidir. Bir çeşit mizahi şiir yarışması halinde seyreden bu gösteride âşıklar doğaçlama şiir söyleme ve iğneleyici söz söyleme yeteneklerini sergilemiş olurlar. Karşılama, âşıkların rakibine üstün gelmek için soru cevaplı tarzı seçmesi ya da onu mat etmenin yollarını araması şeklinde cereyan eder. Doğaçlama olarak ve karşılıklı olarak yapılan bu söyleşmelere "atışma" denir. Atışma, en az iki aşığın dinleyici huzurunda birbirlerini saz ve söz ile mat etme veya birbirlerine galebe yarışması şeklinde yapılmaktadır.
Bazı âşıklar, pek çok çırak yetiştirir veya sazı ile sözü ile birçok aşığı etkiler. Böylece o tarzda çalıp söyleyen pek çok âşık yetişirse buna âşıklık kolu denir. Yakın dönemde âşıklık kolu oluşturan âşıklar ve kolları şunlardır: Erzurumlu Emrah, Deliktaşlı Ruhsati , Aşık Dertli, Erzurumlu Aşık Sümmani , Aşık Yemini Derviş Muhammet, Aşık Huzuri ve Aşık Şenlik , Aşıklık Kolları oluşturan şairlerimizdir
Önemli Halk Ozanlarımız ( İlgilendiğiniz isme tıklayınız )
Kayıkçı Kul Mustafa , Katib , Erzurumlu Emrah , Erzurumlu Aşık Sümmani , Divriğili Deli Derviş Feryadi , Aşık Yemini Derviş Muhammet ( Malatya- Arguvan) , Aşık Ferrahi , Kağızmanlı Hıfzı , Musa Merdanoğlu , Posoflu Aşık Müdami , Deliktaşlı Ruhsati , Âşık Zülali, Âşık Şenlik, Ercişli Emrah , Âşık Ardanuçlu Efkari, Şarkışlalı Âşık Şarkışlalı Talibi Çoşkun ,Kaygusuz Abdal , Kul Himmet Üstadım , Arapgirli Aşık Fehmi Gür
KAYNAKÇA
[1] Şahamettin Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/asik-edebiyati-asiklar/bade-icme-ruyada-asik-olma-gelenegi-ve-ozellikleri/786
[2] Dr. Erman Artun,Günümüzde Yeniden Yapılanan Âşıklık Geleneğinin Sosyo- Kültürel Boyutu https://turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM/9.php
[3] Âşık Mustafa Sayılır, OZANLIK(AŞIKLIK)GELENEĞİ VE HALK OZANI KİMDİR,https://ozanmustafasayilir.blogcu.com/
[4] Melih Duygulu, AŞIK MÜZİĞİ ANADOLU'DA AŞIKLIK GELENEĞİ VE AŞIKLARDA MÜZİK,https://www.turkishmusicportal.org/page.php?id=52&lang2=tr
[5] Melih Duygulu, AŞIK MÜZİĞİ ANADOLU'DA AŞIKLIK GELENEĞİ VE AŞIKLARDA MÜZİK,https://www.turkishmusicportal.org/page.php?id=52&lang2=tr
Not: Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, Resim,Tablo, kaligrafi, ebru, Fotoğraf, minyatür, hat, sedef, el işi, oya, bezeme, Telkari, kazaziye benzeri çalışma ve araştırmalarınızı, sitemize üye olarak , bize başvurarak ESA'da paylaşarak kültürümüze katkıda bulunabilir, kendinizi ve ürünlerinizi tanıtabilirisiniz.
BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM veya s_kuzucular@hotmail.com