12.09.2011
Bekir Sıtkı Erdoğan ( d. 9 Eylül 1926, Karaman- ö. 24 Ağustos 2014 ), Askeri okul çıkışlı Türk şairi, öğretmen ve hattat.
8 Aralık 1926 Karaman’da doğan şairin babası Karamanlı din âlimi Yahya Bey, annesi Adviye Hanım’dır. Babası 1936 yılında vefat edene kadar huzurlu bir çocukluk süreci yaşamıştı. İlk ve ortaokulu Karaman’da bitirdi. Ama daha ilkokulda iken babası öldükten sonra onun için sıkıntılı günler başlamıştı. Dört kardeşin en büyüğü olduğu için bir an evvel iş sahibi olabilecek bir mesleğe atılmak istemişti. İlk önce öğretmenlik sınavına girmeyi düşündü ama sınavı kaçırmıştı. Bu sırada I. Dünya Savaşı çıkmış Kuleli Askeri Lisesi Konya’ya taşınmıştı. Bu olay onun için mühim bir şans olmuştu.
Küçükken de zaten asker olmak istiyordu bu yüzden de Kuleli Askeri Lisesine gitti ve Askeri Liseyi bitirdikten sonra 1946. 1948’de Kara Harp Okuluna devam etti. Ankara'da ve Kara Harp Okulunda iken alt devreleri olan Gültekin Samanoğlu ve Mustafa Necati Karaer ile tanışır. Bu tanışma sayesinde ömür boyu devam edecek iki dsıt sahibi olur..
Kara Harp Okulunu bitirdikten sonra Kıta subaylığı yaptı. 1949 yılında Kara Harp Okulu’ndan piyade subayı olarak mezun olup ilk görev yeri olan Çankırı’ya tayin oldu. Çankırı Bekir Sıtkı’nın hem ilk görev yeri hem de evlendiği şehir oldu. Bir yıl sonra teğmen olarak Erzurum’a tayin edildi. Erzurum’da dünyaya gelen ilk oğluna Yahya Kemal’e olan hayranlığı nedeni ile Yahya adını vermişti. Bekir Sıtkı, tayininin, İstanbul veya Ankara’ya çıkmasını istiyor, edebiyat bölümünü bitirmeyi hayal ediyordu.
Rüyası gerçek olmuş 1953 yılında Ankara Askerî Ekmek Fabrikası İnzibat ve Takım Komutanlığı’na atanmıştı. Bu sayede askeri personel olarak görev yaparken DTCF Edebiyat bölümüne kayıt yaptırdı. Üstelik Ankara’ Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nden de mezun olmayı da başarmıştı [1] Böylece Edebiyat tahsili görmek ve Öğretmen olmak hevesini de gidermiş oluyordu. 1957. Edebiyat bölümünü bitirdikten sonra Askeri Okullarda öğretmenlik yapmaya başladı. Astsubay ve Heybeliada Deniz Harp Okuluna 1963 yılında atandı ve uzun süre edebiyat öğretmenliği yaptı. Askeri okullarda öğretmenlik yaparken edebiyata olan ilgisini somutlaştıracak olan çalışmalar yapmak fırsatını bulmaya başlamıştı.
Bekir Sıtkı Erdoğan; Şadırvan” dergisinde çıkan “Binbirinci gece” diğer adıyla “ Hancı” şiiri ile dikkatleri üzerine çekti; daha sonra Çağrı, Hisar dergilerinde şiirleri peş peşe yayımlanmaya başladı. “Marya”, “Kışlada Bahar” şiiriyle dikkatleri üzerine çekmeye ve şairler dünyasında adını duyurmaya başlamıştı.
1973 yılında Cumhuriyetin ellinci yıl dönümü münasebetiyle 50 yıl marşının söz yazarı oldu. Daha sonra İstanbul Alman Lisesinde ve Marmara Koleji'nde edebiyat öğretmenliği görevlerinde de bulundu.1974 yılında Albay rütbesi ile Heybeliada’daki görevinden emekli oldu. [2]
Bekir Sıtkı Erdoğan, emekli olduktan sonra yazları Heybeliada’da, kışları Erenköy’de öğretmenlik yaparak geçirmişti. Emeklilik yıllarında Marmara Koleji, İstanbul Atatürk Kız Lisesi, Alman Lisesi gibi birçok okulda çalıştı. En son öğretmenliği 1991 yılında Alman Lisesi’nde yaptı. Sonraki yıllarını şiir yazarak geçirdi. ( Saltık, Eylem (Nisan-2002). "Bekir Sıtkı Erdoğan ile Ropörtaj". Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi. S. 342. s. 24-27.)
Şiirlerinden bazıları bestelendi. Rubai türündeki Şiirleri Hisar Dergisi’nde yayımlandı.50 yıl marşının söz yazarıdır. (1973).Türk Şiirine, müzikalitesi bol, âşık şiirlerine yatkın ahenkli ve ritmik özellikleri ile dikkat çeken, asker, er, kışla, memleket, vatanseverlik konulu şiirleri tanındı. Aruz ve hece ölçüsü ile azdığı şiirlerinde halk şiirini çağdaş şiirler ile bağdaştırmaya çalıştı. Serbest ölçü, Aruz ve hece ölçülerini kullandığı şiirleri Şadırvan, Hisar, Çağrı (1949-1971) dergilerinde yayınlandı. Milli Edebiyat” akımı, beşe hececiler ve Hisarcıların şiir görüşlerini ve konularını taşıyan bir çizgi ile şiirler yazdı.
Hisar dergisi şairlerinden olan Bekir Sıtkı Erdoğan’ın adı Hisarcılar arasında da zikredilmiştir. Cumhuriyetin 50. Yıl Marşı Yarışması'nı kazanan şiiri Necil Kâzım Akses tarafından bestelendi.[3]"Karagözlüm Efkârlanma Gül Gayrı" ve "Gurbetten Gelmişim Yorgunum Hancı" gibi şiirleri de bestelendi.
Adını yaşatmak amacıyla ülkenin birçok yerlerinde adı okullara verildi. 24 Ağustos 2014 yılında İstanbul GATA’da gördüğü tedavi esnasında 88 yaşında iken vefat etti.
BEKİR SITKI ERDOĞAN'IN EDEBİ KİŞİLİĞİ
Berceste Dergisinde B. Sıtkı Erdoğan'ın " Aşk yollarında adlı Şiirini inceleyen Dr. Rıfat Araz onun edebi yönü ve Şairliği hakkında şu tespitlerde bulunmuştur."Bekir Sıtkı Erdoğan, geleneğe bağlı klasik ve Heceli Şiirimizi çağdaş, yerli ve millî bir söyleyişle günümüze taşıyan şairlerimizden birisidir. Şiirlerinde genellikle aşk, sevgi, hasret, hüzün, gurbet, vatan konularını işleyen şairin yalın, samimi, rahat ve ahenkli bir söyleyişi vardır. Aruz ve hece ölçüsünü şiirlerinde ustalıkla kullanmıştır. dili, bugün artık tamamen Türkçeleşmiş diyebileceğimiz bir kısım Arapça ve Farsça kelimelerle birlikte temiz, akıcı ve anlaşılır bir Türkçedir. Şiirin bazı mısralarında, bu mısraların yüklendikleri anlam ile ortaya çıkan ahengin birleştirip kaynaştırılmasındaki dil ustalığı takdire şâyandır .“ Alıp Yunus'tan Yunus’u / Maksadı manaya götür”; “Saç gönül saç ışığını / Yaklaştır dost eşiğini”[4]
Şairin şiirlerinde geleneksel şiir unsurlarımıza yabancı kalmadan Divan ve Hece şiirinden gelen esintilerle yeni bir şiir soluğu yakalamak istediği anlaşılmaktadır. Ahenk, ritim, geleneksel şiirimizin biçim, kafiye ve birimlerine sadık kalan bir anlayışta olduğu yeniliklere ve yenileştirmelere açık olduğu anlaşılır. Sehli mümteni mısralar ve beyitler arayışında olan şairin, hece ile aruza çok saygı duyduğu yenilikçi şiire de bigâne kalamamaya gayret ettiği gözden kaçmaz. Şiirde anlamı ve anlam zenginliğini önemseyen şairin şiirlerinde kafiye ahenk, ritim, derinlik ve uyum göze çarpar. Klasik Türk şiirinin ve Tasavvufun kaynaklarından faydalanmayı özellikle arzu ettiği hatta bu unsurları kullandığı dikkati çeker. Serbest Şiirde yazılmış şiirlerinde de bu gayelerden kopmadan Serbest Şiire yakın durduğunu belli etmektedir.
Halk Ozanlarımızın diline yakın bir üslup geliştirdiği Aşık Ömer H (17yy) gibi halk Ozanları ile Nedim ‘den etkilendiği şiirlerinden sezilmektedir. Rıza Tevfik Bölükbaş ile Faruk Nafiz Çamlıbel’in şiirlerindeki tarza yakın bir iç Ahenk arayışında olduğu görülür. Şiirlerinde, dostluk, vefa, gönül, Millet devlet, tarih, din, kültür ve medeniyet, sıla, aşk, ölüm, gibi sevinç ve kaygı temalarını işlemeyi sevdiği fark edilir. [5]
“Bekir Sıtkı Erdoğan’ın şiirinde; Anadolu’nun folklor edebiyatında, halk hikâyelerinden, efsane ozanlarına, türkülerden ninnilere, atasözü, deyimlerden masallara kadar pek çok unsurun izlerini bulabilirsiniz. Anadolu insanının gelenekleri, görenekleri, manevi değerleri, tarihi; hâsılı bütün kültür varlığı onun şiirlerinde nefes alıp verir. “[6]
Altındağ Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Altındağ’da kültür sanat ve edebiyat söyleşileri gecesinde şiirle ilgili görüşlerini şu şekilde dile getirmiştir. "Şiirin bir zevktir ve ruhu terbiye eder. Bir ruhun incelmesini, zarifleşmesini istiyorsak onu ya müzikle ya şiirle terbiye etmeliyiz” diye konuştu. Şiir yazmanın sanıldığı kadar kolay olmadığını dile getiren Erdoğan, “Herkes şiir yazabilir. İçinizden geçenleri kâğıda dökebilirsiniz. Ama bu sizin şiiriniz olur halkın şiiri değil. Bu nedenle halkın olacak bir şiir yazmak sanıldığından çok daha zordur ve hem büyük özveri hem de sabır ister."
Bir kelime bile şiirdeki tüm anlamı değiştirebilir. “O bir kelimenin peşinde saatler, hatta günler geçer. Ben, “Hakk her şeyi hakkınca nasip etti meğer / Tırtıl iki diş bulsa bütün ormanı yer/ Kaç gün dayanır zavallı kuşlar acaba? / Bir furya kanatlansa şu haydut kediler” dörtlüğümde geçen “furya” kelimesini o kadar uzun zaman aradım ki. Nihayet bir gün güya balık avlarken, ama aslında Marmara’da kelime avına çıkmışken bir balıkçı teknesinden geldi cevap” [7]
Şiirde anlamın, şiirin amacının ne olduğunu aktaran bu sözlerinden şiiri, ince bir kelime mimarisi şeklinde düşündüğü anlaşılan şairin bu görüşleri Mallarme' ve Yahya Kemal 'in şiir görüşlerine çok yakın durduğunu belli eder." Şiir, kelimelerin dinidir." diyen Öz Şiire Baudlaıre ve Mallarme ile , Yahya Kemal 'in " Hafız'ın kabrinde... Serin selviler " selviye sıfat olarak " serin" sözcüğünü bulana dek arayışına benzer bir arayış anlatılmıştır.
Şair, şiirde modernize ararken geleneklerden kopmamak taraftarı olduğunu hem şiirleri ile hem de fırsat buldukça yazdığı makaleler ve edebi mektuplarda dile getirmiştir. Aruzdan ve Hece ölçüsünden kopmamak taraftarı olmasına rağmen kendisin yazdığı serbest şiirler de bulunmasına rağmen yazdığı serbest şiirlerde geleneksel şiirin tatlarını serbest şiirlerine aktarmaya çalıştığı görülür. B. Sıtkı bir dostuna yazdığı mektubunda serbest şiir ve şiir hakkındaki görüşlerini şu şekilde özetlemiştir. " “Şiirin eskimeyeceğine, hatta bir mimari eser, bir heykel, bir sini harikası gibi değerinin artacağına inandığım için bütün kültür miraslarımıza veraset yoluyla hissedar olmaya çalışıyorum. "
Yunus Emre’den, Aşık Veysel ’e, Fuzuli ' den Yahya Kemal'e ulaşan halk ve aydın edebiyatımızı kesintisiz benimseyip, bütünüyle seviyorum. Onların yoluna onlara lâyık olmaya özeniyorum. Koşmalarımda güçlü olmasına çok emek verdiğim için şiirlerim çok çabuk sempati kazandı. Halkımız bizim olanı, bizi ifade edip bize benzeyeni seviyor. Şiirin ele alınması, onu en güzele götüreceği için topluma mal olacaktır. Şu halde toplumcu şiir olacaktır. Şiirin en güzel faydası şiir olacaktır. Şiirin en güzel faydası şiir olmasıdır. Gülün, karanfilin, menekşenin çiçek olarak değeri, ilaç olarak değerlerinden herhalde öndedir. Şarkının faydası da öyle. En faydalı şarkı, en büyük nasihatleri söyleyen şarkı değil, ruhumuza işleyen en güzel nağmelere sahip olan şarkıdır. Şiirde tıpkı bir çiçek gibi, kanımızı değil, ancak ruhumuzu doyurur."
1940’tan sonra Aşırı moda haline gelen, Batı şiiri örnekleri ile kolay yenilik yapma ve Türk şiiri geleneğinden kopmak tutumlarını da kınıyor. Bu yola açılmış olan kişi ve grupların ettiklerinden şöyle yakınıyor:
“Günümüzde şiirimizle genç kuşak arasında ciddi kopukluklar meydana getirildi. Altı yüzyıldan fazla süren geleneğimizi bir çırpıda silip atmak istediler. “Gâvur İcadı” diye bir takım gelişmeleri reddedenleri kınayanlar, aynı hataya kendileri düşmüşlerdir. “Bu İran icadıdır, bu Arap icadıdır diye” aruzu kullanmayanlarla birinciler arasında zihniyet olarak ne fark var?"
"Atalarımızın kullandığı hece ölçüsüyle daha geliştirdikleri aruzu neden kullanmayalım? Bunu tam altı yüz yıl kullanmış, sonrada yerine hiçbir şey bırakmadan altı günde terk etmişiz. Bu garip geliyor bana. Aruza yetişemeyenler, ona “koruk” diyerek kötülemeye çalışıyorlar. Bana kalırsa, şiirimizi sevenlerin hem halk şiirimize, hem de Divan Şiirimize çıraklık yapması gerekiyor. Ben şahsen Divan Şiirimize ait bir şiiri alıyor ve okuya okuya meşk ederek iki günde bitiremiyorum. Şimdi yazılanlara bakıyorum, âdeta bizim zevkimizle alay ediliyor gibi, kahroluyorum. Âdeta asırlardır inşa edilen sanat harikalarının enkazı altında kaldık. Günümüzde şiir devam ediyorsa, bu Heceli Şiirin desteğiyle ayakta duruyor. Ölçü, kafiye bir yana, yazıları şiirden manayı da attılar. Yüzyıllardan beri süzülerek gelen nadide şiiri bir yana atıvermek bize ne kazandıracaktır? Maalesef yaşı ilerlemiş bazı şiirler bu anlamsızlıkta hâlâ ısrar ediyor. Çocuklarımız bu yüzden şiir okumayı seviyorlar. 1940’tan beri âdeta şiirde karikatür havası estirildi. Belki buna zamanla alışırız diye düşündük; fakat düşündüğümüz gibi olmadı.
Yeni akımlar, belirdi mihrakların mesaj vasıtası haline geldi. Yaptıkları tek şey eskiyi yıkmak, güzeli yok etmekti. Bunlar yok olunca kendileri de yok oldular. Etrafındaki payandalar yıkılınca bina çöker. Şiirimiz bu kadar taarruza rağmen yine de iyi dayandı. Bunda halk şiirimizin desteğini de unutmamak lâzımdır. Orhan Veli K ’nin bazı şiirlerinde gürül gürül halk şiirinin havasını hissetmem mümkündür. En son şunu söyleyeyim: Allah’ın yarattığı güzelliklerden ilham alarak şiir yazmayanlar gerçek manadan şair değildirler. Bu ilham işini Yunusvâri yapmak lâzımdır." [8]
Şairin bu görüşlerinden şiirin bir ses mimarisi olduğu fikrinde bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Bu düşünceleri ile şairin Öz şiir anlayışına sahip olduğu geleneksel şiirde geleneksel unsurlardan vazgeçmeyen, ahenge, sese, ritme, kafiyeye, anlam derinliğine, anlam zenginliğine önem veren şiirde emeğe ve özene rağbet eden bir anlayışta olduğu tespit edilebilir. Tüm bu görüşleriyle Öz şiir anlayışına yakın duran bir çizgidedir.
Orhan Seyfi Orhon , Yusuf Ziya Ortaç , Faruk Nafiz Çamlıbel H ve Mehmet Akif Ersoy idi. Sonra bunlara Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Kutsi Tecer , Arif Nihat Asya , Zeki Ömer Defne , Mustafa Seyit Sutüven , Yahya Kemal ve Ahmet Haşim gibi şairlerin popüler olduğu dönemlerde şiir hayatına atılmıştır.
Ödülleri:
1973'te Cumhuriyet'in 50. Yılı Şiir Yarışmasını Ellinci Yıl Marşı
Eserleri
· Bir Yağmur Başladı (1949-1957)
· Dostlar Başına (1965)
· Kışlada Bahar (1970)
· Binbirinci Gece
· Şarkı Türünde
· kara gözlüm efkarlanma gül gayri (1963)
· Hancı
Şiirleri
FAYDALANILAN KAYNAKLAR
· [1] DR. EYLEM SALTIK, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/erdogan-bekir-sitki
· [2] Dr Aslan Tekin, Edebiyatımızda İsimler, Elips yayınları, Ankara, 2005, shf198-199
· [3] https://www.msxlabs.org/forum/edebiyat-tr/15781-bekir-sitki-erdogan.htl son erişim, 21-12-2012
· [4] Dr.Rıfat ARAZ,Bekir SıtkıERDOĞAN’IN “Aşk Yollarında” Adlı Şiirinde DiniTassavvufi Esintiler ,Berceste Dergisi, 2007,s.60, shf 14-
· [5] https://www.facebook.com/pages/BEKIR-SITKI son erişim, 21-12-2012
· [6] AHMET ÖZDEMIR BEKIR SITKI ERDOĞAN?IN İNSANI NITELIKLERI VE SANATI, sanatalemi.net/kose_ son erişim, 21-12-2012
· [7] https://www.tumgazeteler.com/www.gundem.info/ son erişim, 21-12-2012
· [8] (Anonim, https://mevlana1.dostweb.com/siir/bekir , son erişim, 21-12-2012
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın