29.06.2015
Zenenname
Enderûnlu Fâzıl
(Akka d. 1757 – ö. İstanbul. 1810) Osmanlı divan şairi ve yazarı
Enderunlu Fazıl Akka'da doğmuş, İstanbul'a getirilerek Enderun’da yetiştirilmiştir. Asıl adı Hüseyin’dir. [1] Dedesi Akka’da devlete isyan eden Kaptanı deryâ Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından yakalanarak öldürülen Akkâ muhafızı Zâhir Ömer, babası ise isyana devam ederek Akkâ’yı geri almak için harekete geçtiği sırada Şam Valisi Mehmed Paşa tarafından ortadan kaldırılan Ali Tâhir’dir. [2] isyanları bastırıldıktan sonra dedesi ve babası öldürülmüş, kendisi d[3] kardeşi Hasan ve amcaları ile birlikte İstanbul’a getirilmişler, kardeşi Hasanla birlikte saray okulu olan Enderun’a verilmiştir. 1775 Bu yıllarda küçük kardeşi Hasan 15, kendisi de 17- 18 yaşlarında olmalıdır.
Enderun’da sekiz yıl eğitim görmüş, iyi düzeyde yetiştirilir. Bu yıllar arasında kardeşi Hasan ölür ve onun ölümüne bir tarih düşürmüş tür. Bu tarih düşürme beyti ile de 1756 veya 1757 yılında doğmuş olabileceği ortaya çıkmıştır. [4] Saray okulu olan Enderun’da çok iyi bir öğrenim görmektedir.
Zenanname' den bir sayfa
Fakat hocaları onun zevk ve eğlenceye aşırı düşkün ve çapkın bir genç olduğunu düşünmektedir. Kaynaklar onun saray okulunda iken bir takım yaramazlıklar yaptığı maceralar çevirdiği konusunda hem fikir olmalarına rağmen bu maceraların ayrıntılarına girmemişler fakat şair bu yıllarda çevirdiği dolapları Defter-i Aşk' adlı eseri ile diğer eserlerinde tüm detayları ile anlatmıştır.
Şair Enderun’daki bazı delikanlılara âşık olmuş, bu ilişkiler ortaya çıkınca da kovulmuştur. Bu gibi eğilimleri nedeni ile sekiz sene eğitim görmüş olduğu Enderun’dan ve Saraydan çıkarılmış, “ aşk ve sefahat hususundaki aşırı temayüllerinden dolayı “ atılmıştır. Enderun’daki hocaların bu konuda haklı oldukları sonraki hayatından ve yazdığı eserlerin içeriğinden de belli olmaktadır. Enderun’da yetiştiği için iyi bir eğitim alan Hüseyin şiirlerinde Fazıl mahlasını kullanmakta Enderun’da yetiştiği için ona Enderunluı Fazıl denmektedir. Enderunlu Fazıl devrin şartları ve eğilimleri gereği ile yüzünden de olsa da cinsel sapkınlıkları olan bir şair olarak tanınmaya başlar.
Enderun’dan atıldıktan sonraki günleri oldukça zor geçecektir. Bundan sonra kendini kapıp koyuveren Şair on iki yıl boyunca İstanbul sokaklarına serserice yaşayıp sefalet için kalmıştır. [6]
Bu yıllarını anlattığı Defter-i Aşk adlı eserinde bir Çingene genciyle gönül ilişkisine de değinmiştir. Yine de sefalet içinde yaşadığı bu günler içinde şiirle olan alakasını kesmemiş serseri gibi yaşadığı bu yıllarda şiirlerini yazmayı sürdürmüştür. Sürekli olarak serseri hayatından kurtulmak için devlet büyüklerine kasideler yazıp yollamakta, onlardan medet beklemekte, övgü dolu kasideler yazarak memurluk talep etmektedir. Üstelik bu günlerde yaşadığı olaylar sonraki dönemlerde eserleri için oldukça zengin bir malzeme sunacaktır.
En, sonunda yaşadığı sefil durumu anlatan Kasideleriyle dönemin padişahı III. Selim'in dikkatini çekmeyi başarmış ve kendisine Rodos'taki vakıfların idaresiyle ilgili bir görev verilmiştir. Ama bu görevini ve gelirini beğenmemiş olacak ki hâcegânlık rütbesini istemiş ve bu isteği de kabul edilerek bir süre Halep defterdarlığında bir memuriyete atanır. Maden emirliği de yapar.[7]Bir müddet sonra da Erzurum ve yöresini teftişle görevlendirilmiştir.
Ardından görevli olarak Halep ve Erzurum'da bulunmuştur. Şiirlerinde hemen daima kendi hayatını anlatan Şair Erzurum ve çevresinde başından geçenleri iki Kasidesinde dile getirmiş, III. Selim’e sunduğu kasidelerde, söz konusu görevlerinden dolayı sefalet çektiğini ve İstanbul'a borç içinde döndüğünü anlatmıştır.
Erzurum dolaylarına yaptığı teftişten dönen şair İstanbul'a geldiğinde devrin ileri gelenlerine hicivler yazmaya başlar. Bu hicivler çevresindekileri rahatsız etmiştir. İstanbul’da bulunduğu bu günlerde hicivleri dolayısıyla yapılan şikâyetler üzerine 1214’te (1799) Rodos’a sürülür.
Rodos’ta iken Reîsülküttâb Ebûbekir Râtib Efendi’nin idamını duyunca büyük bir şok yaşayıp gözlerini kaybeder. Bu söylenti Saray’a ulaşınca İstanbul'a dönmesine izin verilmiştir. Daha sonraki on yılını yatakta geçiren şiar caize sağlamak için devlet adamlarına ve padişaha kasideler yazmayı sürdürmüş tür.
Fakat sefalet içinde yaşamaya devam ettiğine göre de bu çabalarından çok da olumlu neticeler alamadığı ortaya çıkmaktadır. Kaynaklar ölümünden bir iki yıl önce gözlerinin açıldığını belirtilmektedir. Kör olan gözlerinin neden ve niye açıldığı hususunda kaynaklar pek bilgi vermemektedir.
Ömrünün İstanbul’daki son günlerini de sıkıntılı ve maceralı geçiren Fâzıl, 1810 yılında İstanbul 'da ölmüştür. Mezarı Eyüp’tedir.
Enderûnlu Fâzıl, Felemenk (solda) ve İngiliz (sağda, elinde çiçek sepetiyle) hanımlar.
EDEBİ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ
Düzensiz, sıkıntılı, maceralı ve çoğunca da derbeder bir hayat sürmesine rağmen Fâzıl, Divan Şiirinin bol eser veren Şairlerinden bir olmuştur. Oldukça hacimli bir divan ile divan edebiyatında derin izler bırakan mesneviler yazmıştır.
Enderunlu Fazıl, Nabi , Nedim ve Şeyh Galip etkisi altında kalmış, şairlik yönünden onların izinden gitmiştir.
Enderunlu Fazıl 'ın en önemli özelliği hemen bütün eserlerinde kendi yaşadıklarını ve gördüklerini dile getirmiş olmasıdır. Genellikle soyut ve kalıp konularda yazan diğer şairlerin aksine onun eserlerinde somut, doğal ve yaşanmış olaylardan ve konulardan söz edilmiştir. Usta kabul ettiği Galip, Nedim ve Nabi kadar büyük bir şair olamamış ama yaşadığı hayatı, toplumu ve anılarını şiirlerinde ve eserlerinde malzeme olarak kullanması ile dikkat çekmiştir.
Enderunlu Fazıl bu yönü ile Nedim , Bosnalı Sabit ve Hayreti gibi şairlerin izlerinden gitmiş, hayata ve çevreye yönelen, ama zaman zaman divan edebiyatı geleneklerinden bir hayli koparak laubaliliğe hatta bayağılığa kadar ulaşan örnekler de vermiştir. Bu şiirleri “sanatkâr zevkine ve seçimine tabi olmayan, sevimlilikten ve cazibeden mahrum kalmış şiirler” olmuşlardır. Fazıl’ın eserlerinde gündelik hayatın sahneleri, günlük olaylardan söz etmiş, kasidelerinde Sabit’in yolundan gitmiştir.
Enderunlu Fazıl’ın Divan Şiiri teknik ve estetiğine bağlı kalarak şiirde mahallileşme yolunu izlediği Nedim’in tesirinde olduğu ve gazellerinden onun izinden gitmeye çalıştığı açıkça görülür. [8]Ancak, bu amaçla yazdığı şiirlerinde Nedim’in zarafetini gösterememiş, bazı şiirlerinde şiirlerinde laubalilik ve basitlik göze batacak kadar öne çıkmıştır. Bazı gazellerinde de Nabi’yi andıran gururlu ve ağırbaşlı bir eda sezilir. Buna rağmen gazellerinde de çok başarılı olamamıştır.
Vasfi Mahir K’e göre esasında şairlik kumaşı iyi olmasına rağmen bu yeteneğini kullanmayı bilmeyen daha doğrusu o titizliği göstermeyen bir şairdir. Biraz cinsel eğilimleri, biraz da yaşadığı olumsuz şartlar ve kişiliği nedeni ile basit ve sıradan şeylere fazla meyletmesi; seçici ve titiz olmaması, adileşecek derecede sefahate düşen yönlere kayması; onun daha iyi bir şair olmasına engel olmuştur.
“Fâzıl'dan sonra kısa bir süre daha devam eden bu zevk düşkünlüğü klasisizme dönüş şeklinde bir tepki hareketi doğurarak sona erer”[9]
Eserleri: ( Bzk) Dîvân, Defter-i aşk, Hûbân-nâme, Zenân-nâme, Çengi-nâme dir.
Enderunlu Fazıl Hayatı Edebi Kişiliği
Hubanname Güzeller Kitabı Enderunlu Fazıl
· Kiside-i Ramazaniyye Be-Rikib-ı Sultan Selim Han
KAYNAKÇA
[1] Mengi, Mine, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Basımevi, Ankara 2002.
[2] Sabahattin Küçük, ENDERUNLU FÂZIL, TDV İA, cilt: 11; sayfa: 188
[3] V. Mahir Kocatürk, Türk Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Yayınevi, Ank. 1970, shf 541
[4] Sabahattin Küçük, ENDERUNLU FÂZIL, TDV İA, cilt: 11; sayfa: 188
[5] Mahir Kocatürk, Türk Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Yayınevi, Ank. 1970, shf 541
[6] Mahir Kocatürk, Türk Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Yayınevi, Ank. 1970, shf 541
[7] Mahir Kocatürk, Türk Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Yayınevi, Ank. 1970, shf 541
[8] Mengi, Mine, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Basımevi, Ankara 2002.
[9] Mengi, Mine, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Basımevi, Ankara 2002.
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın