KategorilerEDEBİYATEdebiyat Terimleri MazmunlarMizah Edebiyatımız Tarihçe Mizah Türleri Eserler

Mizah Edebiyatımız Tarihçe Mizah Türleri Eserler

04.12.2019

 

 

Türk edebiyatında mizahın kökeninin İslamiyet öncesine kadar dayanması gerektiğini biliyoruz lakin yazılı eserlerin o günlere kadar uzanamamamsı nedeni ile o dönem bu açıdan da karanlık kalmaktadır. İlk İslami eserlerde bulunan bilmeceler, bulmacalardan da Türk Mizahının o dönemlerindeki seviyelerinden haberdar olamıyoruz.

Buna rağmen göçer Türklerin mevsimsel göçleri esnalarında göç ateşleri yakıp, bir takım eğlenceler düzenledikleri, oyunlar oynadıkları Köy seyirlik oyunlarının ‘nın geçmişinin de o dönemlere kadar uzandığını biliyor veya tahmin ediyoruz.

Buna mukabil Türk mizahının bilinen ilk somut örneklerinin Köy seyirlik oyunları, Karagöz, masallar fıkralar,  Ortaoyun , Meddah ile Divan edebiyatı döneminde yazılmış mizah konulu eserler olarak gösterebilmekteyiz. Fakat köy seyirlik oyunlarıKaragöz , Meddah vb’nin hangi yüzyılda ortaya çıktığına dair kesin tarihler vermekten de aciziz.

Mizah edebiyatımızın tarihsel süreçlerini en kesin verecek deliller ise Nasrettin Hoca ile dini tasavvufi âşık şiirimizdeki örnekler olmaktadır. Nasrettin Hoca’nın 13. Yüz yılda yaşadığı, fıkralarını yazıya döken ilk eserlerin de 14. 15. Yy da yazıldıklarını da biliyoruz. Nitekim 14. Yy da yaşamış olan Kaygusuz Abdal’ın güldürücü şiirleri de mizah edebiyatımızın bilinen ilk şiir örnekleri olmaktadır.

Sekizimiz odun çeker
Dokuzumuz ateş yakar
Kaz kaldırmış başın bakar
Kırk gün oldu kaynadırım kaynamaz    Kaygusuz Abdal
……….
Bir karınca devenin
Tepmiş oyluğun ezmiş
Bir budunu götürmüş
Dönüp ister kaçmağa     Kaygusuz Abdal

Bu açıdan Türk mizah edebiyatının ilk örneklerinin halk edebiyatında Âşık edebiyatında ortaya çıktığını söylememiz mümkündür. İlk örnekler olarak Nasrettin Hoca ve Kaygusuz Abdal’ı vermiş olsak bile onlardan önce mizahi şiirler yazılıp söylenmedi, Nasrettin Hoca’dan öncesinde fıkra kültürümüz yoktu vb demek de mümkün değildir.

Bir başka açıdan halk şiirimiz, taşlama, atışma, deyişme, destan (Mirasyedi, Esnaf, Uyuz destanları gibi destanlar) tamamıyla mizaha dayalı türlerin ilk önce ne zaman şekillendiklerini ve hangi yüzyılda ortaya çıktıklarını net bir şekilde söyleyemiyoruz.


Divân Edebiyatında Mizah

Divan Edebiyatında mizah latife ve hezl olarak ifade edilmiştir.  Divan edebiyatçıları latife’yi:  “insanları güldüren, neşelendiren hoş ve güzel söz, şaka, nükte, espri, fıkra” olarak anlamışlar, hezl’li ise : “şaka, mizah, latife, alay ve eğlence” olarak kabul etmişlerdir. ( bkz  Hezl Nedir Hezli Hezliye Hezliyat Tehzil Nedir ve Örnekleri  )

 Divân edebiyatında gazellerde, kasidelerde, rubai, tuyug, mesnevi, şehrengizler, seyehatnameler de vb de bir çeşni olarak karşımıza çıkabilmektedir.  Örneğin, Necati Bey, Nedim, Ahmet Paşa, Hayreti gibi şairlerin çeşitli şiirlerinde latife  çeşnili beyitler bulunabilmektedir. Şeyhi ‘nin Harname’si  mizahi unsurlar da taşıyan bir mesnevi olarak kabul edilebilir. Buna rağmen divan edebiyatında sadece güldürme amacı taşıyan eserler de yazılmıştır.  Güldürme maksatlı yazılmış olan letaifname ve hezliyat türlerindeki eserler de kendi aralarında gruplandırılabilmektedir.

Letâif-nâme latifeler içeren eserlerin adıdır. Letaifnameler Divan edebiyatında manzum ve nesir ama daha ziyade mensur yazılmış eserlerdir. Letaifnameler hezl ,hiciv, tehzil, mizah  türünden müstehcenlik  konularına da giren eserlerin adları olmuşlardır.  [1] Letâif-nâmelerin  klasik tertiplerinde münacaat, naat, dört halifenin methi,  tercüme-i  kitap, mucizat ı nebi ve miraciye gibi bölümler de bulunur. 

Letâif-nâme Türleri: [2]

1. Manzum latîfeler: "Latîfe" ve "hikâye" başlığı altında yazılan küçük manzumelerdir.
2. Nesir fıkralar:  letâif mecmualarında görülen fıkralardır.  
 3. Mizahî mektuplar: latife maksatlı mektuplar olmaktadır.  
4. Arzuhaller: Divân şâirlerinin başkaları ağzından yazdıkları alaysı arzuhallerdir.[3]
5. Mizahî şerhler: Başkasına ait bir manzûme veya yazının alaylı biçimde açıklanmasıdır. Nedim'in Nigârnâmesi buna örnektir.[4]
6.Tehziller: Başka bir şâirin şiirini  gülünç hale getirmek.[5]
7.  Münazaralar : Bir olay veya latifeyi münazara şeklinde mizahî hale getiren eserlerdir. [6]Molla Lutfi‟nin mensur Har-nâme‟si bu tür örneklerdendir (Levend 1984: 522, 531-533).

Letaifname türündeki eserler  divan edebiyatında 16. Yy başlarından itibaren görülmüştür. Çağımızda Letaifnamler hakkında bir çok çalışma yapılmıştır.   Hanife Dilek BATİSLAM ve İskender Pala , Letaifnamlerin konuları türleri vb hakkında tasnif çalışmaları yapan akademisyenlerden bazılarıdır.  ( Geniş Bilgi için bkz : Letâifnâme Nedir Özellikleri ve Letaifnameler )

HEZLİYAT

Hezliyat kelimesi  Arapça hezl kökünden gelir. Hezl kelimesinin sözlük anlamları ise  “şaka, latife yapmak, eğlenmek”   anlamlarına da geldiği gibi “Ciddi olmayan söz. Saçma, uydurma, yalan konuşmak “ manalarında gelmektedir.  Hezl ve hezliyat edebi anlamda daha ziyade alaylı, ağır şakalı, hatta küfür ve hakarete kadar ulaşan mizahi şiir anlamına gelmektedir.  Şu halde letaifnameler hem manzum hem nesir olabilecekken;  hezl türündeki yazılar manzume şeklindedir.

Sözlük anlamaları ile düşünülünce hezliyat ile letaifnamelerin anlamları ve amaçları aynı imiş gibi görünür. Lakin divan şairleri bunu bu şekilde uygulamamışlar, hezliyat veya hezl adını verdikleri şiirlerde küfre, ağır alaya, incitecek sözler söylemeye, şakada ağıra kaçan deyişlere hatta , küfre ve hakarete kadar işi uzatmışlardır.

Hezl kaynaklarda verilen bilgilere göre sınırları tam olarak çizilmese de latîfe ile hiciv arasında bir yerde görülmektedir. Latifede şaka hezlde daha çok alay ve incitme ön plana çıkmaktadır.”[7]

Divan edebiyatının mizahî ürünleri arasında yer alan latife, hezl, mülatafa, mutayebe, hiciv, tehzil vb. birbirinden kesin çizgilerle ayrılmamıştır. Divan şiirinde, ince bir nükteye ve alaycılığa dayanması gereken hezlin sınırları genellikle aşılmış, kaba şakaya, sövgüye gidildiği de olmuştur. Bu nedenle benzer özellikler gösteren ürünler çoğunlukla hiciv ve hezl başlığı altında verilmişlerdir[8]

Nev’izâde Ataî, Sururî, Kani, Küfrî, Bahayî gibi şairler hezliyat konulu şiirler yazmış olan şairlerdir.  Bu şairlerin şiirlerinde küfür, ağır alay, ağır şaka, hakarete kadar varan mizahi unsurlar çoğunluktadır.

ÇAĞDAŞ EDEBİYATTA MİZAH

Tanzimat döneminden sonra edebiyatımızda latifeler, mizahi eleştiriler,  hafif şakalar, komik oylalar, nükteler, komedi türünde oyunlar, öne çıkarken hezliyat türünden   küfür, hakaret, ağır alay içeren mizahi konular terk edilmiştir.

Tanzimat ile birlikte sosyal konulu güldürüler öne çıkmış,  mizah unsuru daha ziyade komedi tarzındaki oyun ve oyun türlerinde işlenmiş Moliere’nin tesiri ile sosyal hayattaki gülünç adetler, tavırlar, sosyal ve toplumsal çarpıklıklar, kıskançlık, özenti, takit etmekten kaynaklanan gülünçlükler vb ele alınmıştır. Tanzimat an bu güne  Teodor Kasap   ,  Direktör Ali Be  , Ahmet Vefik Paşa  , Recaizade Mahmut Ekrem’ , Hüseyin Rahmi Gürpınar     , Ömer Seyfetti,  Rıfat Ilgaz   ,  Haldun Taner , Aziz Nesi, Muzaffer İzgü  mizahi yönleri güçlü yazarlar olmuşlar,  çoğu toplumsal taşlama içerikli, oyunlar, öyküler romanlar yazmışlardır.

Halk şiirimizde ise maniler, kimi türküler, alaycı ve mizah konulu manzum destanlar, atışma, taşlama, deyişme tüleri mizahı öne çıkaran halk şiiri türleri olmaktadır. 

KAYNAKÇA

[1] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/letaifname-nedir-ozellikleri-ve-letaifnameler/96603

[2] Hanife Dilek BATİSLAM, DİVAN EDEBİYATINDA LATİFE VE HEZL, Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 22, Sayı1, 2013, Sayfa 229-242

[3] İskender Pala,  Ansiklopedik Divan Şiiri,

[4] İskender Pala,  Ansiklopedik Divan Şiiri,

[5] İskender Pala,  Ansiklopedik Divan Şiiri,

[6] Hanife Dilek BATİSLAM, DİVAN EDEBİYATINDA LATİFE VE HEZL, Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 22, Sayı1, 2013, Sayfa 229-242

[7] Hanife Dilek BATİSLAM, DİVAN EDEBİYATINDA LATİFE VE HEZL, Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 22, Sayı1, 2013, Sayfa 229-242

[8] Hanife Dilek BATİSLAM, DİVAN EDEBİYATINDA LATİFE VE HEZL, Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 22, Sayı1, 2013, Sayfa 229-242

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da