Romantizm Özellikleri Tarihçesi Sanatçıları Edebi Eserleri
Romantizim Sözcüğünün Kökeni
Fransızca ( romantisme). Romantizm Fransızca kökenli ve romance sözcüğünden +ikos sonekiyle türetilen [1]bir sözcük olarak edebiyatta ve sanatta terim bir anlam da kazanmıştır.
Fransızca romantique sözcüğü, “halk dilinde yazılmış şiir veya öykü, duygusal aşk veya kahramanlık öyküsü , “ anlamına gelen romance sözcüğünden türetilmiştir.
Romantizmin Sözlük Anlamları
Romans sözcüğü Fransızcada “ halk dili, halk dilinde yazılmış şiir veya öykü, duygusal aşk veya kahramanlık öyküsü ” anlamlarındadır. [2] Bu sözcük aynı zamanda “tiyatro oyuncularının repliklerinin yazılı olduğu kâğıt rulosu” anlamında da kullanılmıştır. Romantizm sözcüğü Romanesk sözcüğü ile de anlamca ilişkilidir. Romanesk sözcüğü edebiyatta romana özgü roman ile alakalalı bir anlamdadır. Edebiyat dışındaki diğer sanat dallarında ise romanesk sözcüğü “ Romalılar ile ilgili” anlamlarda olmaktadır. [3]
Romantizm sözcüğü çağdaş sözlüklerde “ davranışlarında duyguların, düşlerin ve coşkuların aşırı biçimde etkisi bulunan (kimse). Gerçekçi olmayan, düşçü (kimse, görüş” manalarında tarif edilir.
Romantik ve Romantizm sözcükleri edebiyatımıza Fransızcadan girmiş ilk kez de Tanzimat I. Kuşak ediplerinin kullandığı bir sanat akımı terimi de olmuştur. Romantizm sanat akımı Klasisizm ile birlikte edebiyatçılarımızın bildikleri ve ilk kez tanıştıkları bir sanat akımı olmaktadır. Pozitivizm, Realizm ve Natüralizm terimleri de Tanzimat I. Kuşak sanatçılarımızın kamuoyuna tanıştırdıkları sanat akımları olmaktadır.
Romanesk sözcüğünün edebiyattaki anlamı diğer sanat dallarındaki anlamlarından farklı olarak romana özgü roman ile alakalalı bir anlamdadır. Edebiyat dışındaki diğer sanat dallarında ise romanesk sözcüğü “ Romalılar ile ilgili” anlamlarda olmaktadır.
Romantizimin Ortaya Çıkış Nedenleri
Tiyatronun yansıra 18 Yy da Novella ve Novellete roman ve hikâye türleri de şekillenmeye başlamıştı. Bu yüzyıla kadar edebiyat ve diğer sanat dalları Latin Roma ve Yunan kültüründen beri devam eden geleneksel bir kalıpçılık, anlatım, bakış açısı, Hristiyanlığın dini ve ahlaki kuralları ile bütünleşen klasik bir yapıya bürünmüştü. Antik Yunan ve Roma medeniyetlerindeki tanrı, tanrıca, kral ve soylulardan söz eden esatiri konuları işlemeye mecbur bırakan anlayışlar, yüksek zümre zevkine ve adabına hitap eden diğer mevzular Hristiyanlık ile birlikte dinsel bir kalıba da girmişti. ( bkzTragedya Trajedi Nedir ve Özellikleri )
Epik konularda ürünler veren ve adlarına Şanson ( chanson) , Truver ( Thruvere) Trubadur ( Troubadour) adı verilen halk ozanları bile Klasisizm dolayısı ile kilisenin hoşuna gidecek tarzlarda söylenip yazılıyordu.
Bu kalıplar Reform hareketleri ile klişenin etkisinin kırılması sonrasında biraz daha halka inmeye ve kilisenin egemenliği dışında özgür konulara doğru da ilerlenmesine yol açmış, Klasisizmin katı kuralcılığı sarsılmaya başlamıştı. ( Bkz Şeyh Bedrettin'in Fikirleri T. Münzer Hegel ve Reform Hareketlerine Tesirleri)
Martın Luther’ ve Reform hareketlerinin oluşturduğu “dinsel hoşgörü, toplumsal ve siyasal eşitlik, birey haklarına ve düşünce özgürlüğüne saygı “ düşünceleri ve sonuçta Fransız İhtilalini de ortaya çıkarmış monarşi büyük bir darbe yemiş, ekonomik, ticari ve bilimsel gelişmeler derebeyliği ve soylular hegemonyasına son vermeye başlamış soylulara karşı burjuva alternatifi güçlenmeye başlamıştı. Tüm bu gelişmeler, Romantizmin de ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştı.
Yunan ve Roma tarzlarını benimseyen Klasisizm, özellikle ahlaki kaidelere sıkı sıkıya bağlı, soyut etik değerler, kilisenin önerilerine göbekten bağlıydı. Soyluların değerlerine ve zevklerine düşkün, histen ziyade akla ve fikre değer veren, milli değerlere değil evrensel insani değerlere önem veren, bireyleri önemsizleştirip insaniyete hitap eden, süslü ve aristokrat kesitin zevkine uygun anlatım alışkanlığı ile aşırı kuralcı bir stil geliştirmişti.
Bu nedenle romantizm akılcılıktan ziyade duyguya, coşkuya, heyecana, doğaya bağlı bir sanat akımı olarak şekillendi. Doğu kültürüne de meyleden romantizm bir yandan oryantalizme değer verirken diğer yandan özgürlüğe ve sanatın bağımsızlığına önem veren bir anlayışa da yöneldi. Heyecanlı, gizemli, maceralı, abartılı olaylar, karakterler ve duygular tercih edilir hale gelmişti.
Romantizim kendisini Lord Byron, Walter Scott gibi İngiliz şair ve yazarları ile hissettirdi. Ama önemli derecede, Victor Hugo’nun ( 1802 – 1885) 21 Şubat 1830’da sahnelenen Hernani adlı beş perdelik bir dram ile kendini belli etmişti. Bu oyun sahnelendikten sonra klasik tiyatrolar üç perdelik oyun olduklarından Hernani adlı piyes ise beş perdelik olması nedeniyle tartışmalar yaratmıştı.[4] Romantizm anlayışı ile yazılan bu oyun tiyatroların üç perdelik olması zorunluluğuna karşı çıkan bir başkaldırıyı temsil ediyordu. Böylece Romantizmin başlangıcı “Hernani’ adlı oyuna bağlanmış oldu. Huga ve Hernani’si ile başlayan belli olma süreci Lamartin, Vigny ve Musset ile perçinlenir bir hale dönüştü.
( bkz) Hernani Hakkında Özet ve İnceleme Victor Hugo Buna rağmen tiyatro, romantizm akımın en az kullandığı bir edebi tür olmuştur. Romntizim akımı tiyatro türünde eserler verseler de en çok dramı tercih etmişler, Komedya Komedi ve Tragedya Trajedi türlerinde hiç eser üretmemişlerdir.
Romantizm ’in Özelikleri
Romantizm ilk önce Klasisizmin akla, sağduyuya ve aşırı kuralcılığa önem veren kalıplarına karşı çıkmış, Shakespeare’nin izleğinde duyguya ve hisse önem veren, bireye odaklı bir anlayışa meyletmişti. Romantizm “Deha akıldadır.” Diyenlere karşı “Deha yürektedir.” Savını ortaya atıp insana ve bireye odaklı, duyguya, coşkuya, hassasiyete, hayal gücüne, abartılı olaylara, iyi, kötü, güzel, çirkin, aşırı uçta olan karakterlere vb yer vermeye başlamışlardı.
Franszı İhtilali sonrasında, kiliseye göbekten bağlık monarşi baskıların karılması, sanatçıyı özgür hissettiren bir ortamın oluşması, sanatçıların yaratıcılık yönlerini, duygu, coşku, özlem gibi duygularını yansıtabilme hürriyetine kavuştuklarını hissetmeleri onların yaratıcı yönlerini de harekete geçirmişti.
Arzu ettiğimce yazarım serbestliği Yunan ve Latin edebiyatlarına verdikleri değere zarar vermese de çağlarında olan bitenleri anlatmayı tercih etmişlerdi. Bu nedenle, gündelik hayata daha yakın, soyut olmayan, aşırı uçlardaki, tiplere meyletseler bile canlı bireylerin iç dünyalarına, çeşitli duygularına, zaaflarına, hırslarına vb odaklı olmayı istemişlerdi.
Romantizm, soyut insanlardan koparak gerçek insanlar yönelmiş, onları kendi muhitlerinde ve sosyal çevrelerinde, ruhi ve fiziki yönleri ile belli insanları ve yaşadıkları olayları anlatmışlardı. Ancak gerçeğe yakın bu canlı tipler genellikle ya tamamen iyi, ya tamamen kötü, tek yönlü ele alınan; iyiyse en ideal iyi, kötü ise, en kötü, çirkinse en çirkin ve ucube yani tek yönlü kişiler oluyorlardı. Çatışmalar da her biri kendi yönü ile uçlarda olan bu kişilerin karakter ve duygusal çatışmalarından ortaya çıkıyordu. Romantik eserler bu nedenle iyiler ile kötülerin çatıştığı, ucubelerin de zarar gördüğü, çoğu kez hazin sonla biten, kötülerinde mutlaka cezasını çektiği bir format da kazanmış oldu.
Romantizm, esatiri olmaktan ziyade gerçeğe yakın olmayı tercih etmişlerse de sıra dışı olaylara ve kişilere daha düşkün olmuşlar düşkün olaylar ve kişileri çatıştırmaktan hoşlanmışlardı. Romantizm her tür insanı kahraman olarak ele almışlar, sıradan veya soylu olmalarına önem vermemişler ancak onları en iyi, en kötü, en güzel, en çirkin şekillerinde tek yönlü ve saplantılı olarak işlemişlerdi.
Bu nedenle romantizm, karakter tahlillerinde insanı her yönden irdeleyecek gerçekçi ve nesnel bir bakış açısına sahip olmayı başaramadı.
Romantizmde Anlatıcı Tipleri Dil ve Üslup
Romantik yazarlar, soyluların ve klişenin hoşlanacağı dil ve anlatımı terk edip halkı muhatap seçmişti. Bu nedenle süslü, aşırı titiz, kuralcı, etik değerlere düşkün, aristokrat zevke uygun anlatımı terk etmişler, halka yönelik bireylerin duygu, düşünce ve anlatım şekline yönelen bir anlatımı tercih etmişlerdi.
Romantik yazarlar, ilahi anlatıcıdan ziyade gözlemci anlatıcı olmayı tercih etmişler, ancak olayları yorumlayan, kendi duygu ve düşüncelerini de kurmacaya dâhil eden tipte bir gözlemci anlatıcı olmayı seçmişlerdi. Romantik yazarlar, anlatıcı olarak kendilerini gizlemeyen, hatta yorumları, duyguları akışa müdahil olacak şekilde açıklayıcı bilgiler de veren bir anlatıcı tip geliştirmişlerdi.
Romantik yazarlar, “İnsan başkasına yükleyerek, ancak kendi kalbini tasvir eder; deha anılardan oluşur.” Diye düşünen bir anlatım yolu oluşturmuşlardı. Romantik eserlerin dili kuralcılıktan kopmaya çalışırlarken aşırı iyi, güzel çirkin, kötü insanların hissiyatlarını hem taraf tutacak şekilde hem de onların aşırılıklarını ortaya koyacak biçimde anlatacak bir üsluba yönelmişlerdi. Bu üslup ve dil, duygu ve hayallerin coşkunluk haline paralel vaziyette aşırı duygusal, dağınık ve düzensiz olabiliyor, sözcüklerin seçiminde de titiz olmamalarına yol açıyordu.
Üslupları halka yönelik olmakla beraber, aşırı uçlarda yer alan karakterlerin kimliklerine uygun süslü, etkili, coşkulu, duygulu konuşmalar yapmaları gerekiyor, bu nedenle süslü sanatlı betimlemeler, benzetmeler, mecazlar anlatımda önemli hale de geliyordu.
Romantizmin Akım Haline Gelişi
Romantizm, edebiyatta ortaya çıkmış, İngiltere ve Fransa’da evrimini tamamlayan bu akım bu iki kültürden diğer kültürlere, 1870 ‘li yıllardan itibaren Türk Edebiyatına girmeye başlamıştı. Edebiyatta başlayan bu akım, resim, müzik heykel gibi diğer sanat dallarına da sıçrayarak edebi duyarlılıktan edebi akıma sonra da sanat akımı haline geliverdi.
Romantiizm edebiyatta kendisini daha ziyade roman ve şiirde belli etti. Özelikle lirik şiirde romantizm oldukça etkili eserler oluşturdu. Tiyatro alanında ise trajedi ve komediyi dışlayarak dram türünde serler vermişlerdi. Romantizm aslında ilk önce konu ve yaklaşım yönleri ile Shaksepera ile işaret vermiş Almanya’da Geothe ve Schiller ile başlamış, İngiltere’de Lord Byron ile şiirde hissettirmiş kurallarını Fransa’da Hugo ve ardılları ile kuralları belirlenmiş önce edebiyat alanında sonra da diğer sanat dallarına ve kültürlerine sirayet eden bir sanat akımı olmuştur.
Romantizmin Temsilcileri ( Dünya Edebiyatı )
Victor Hugo: Hernani , Cromwell, Kral Eğleniyor, Ruy Blas, (Dram) Akşam Şarkıları, Işıklar ve Gölgeler, Sonbahar Yapraklan (Şiir); Sefiller , Notre Dame'ın Kamburu (Roman);
Montesquieu : Kanunların Ruhu (Felsefe)
Jean Jacques Rousseau : Toplum Sözleşmesi, İtiraflar, Emile
Lamartine : Bir Meleğin Düşmesi, Şairane Düşünceler (Şiir); Graziella, Rapheal (Roman)
Voltaire : Şiirde Henriade adlı destanı ünlüdür; Candide , Zadig (Roman)
Goethe: Divan (Şiir); Faust , Egmont (Dram); Genç Werther' in Acıları (Roman)
Schiller: Haydutlar, WILHELM TELL (Dram)
Lord Byron: Childe Harold’un Gezisi (Gezi); Kaabil, Sardanapal (Dram)
Puşkin: Kafkas Esiri, Çingeneler (Şiir); Yüzbaşının Kızı (Roman)
Türk Edebiyatı
Namık Kemal : İntibah , Cezmi ( roman) Akif Bey , Gülnihal , Vatan Yahut Silistr ( tiyatro )
Ahmet Mithat, ( İlk romanları )
Abdülhak Hamit, Duhter-i Hindu , Târik yahut Endülüs Fethi , Eşber , İçli Kız , Macera-yı Aşk ( Dram )
Romanesk Nedir Romalı ve Roman Alakası
KAYNAKÇA
[1] https://www.etimolojiturkce.com/kelime/romantik
[2] https://www.etimolojiturkce.com/kelime/romans
[3] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/romanesk-nedir-mimari-de-romanesk/137024
[4] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/hernani-hakkinda-ozet-ve-inceleme-victor-hugo/110310