Sultan Veled Hayatı Şiirleri

24.06.2012

 

Sultan Veled (1226 - 1312)

Sultan Veled (24 Nisan 1226, Larende (Karaman )- 11 Kasım 1312, Konya) Mevlana’nın büyük oğlu Mevlevi Tarikatının teşkilatlanmasını temin eden ikinci piri ve kurucusu şiirlerinde Veled mahlasını kullanan bir şairimizdir. 

Mevlana'nın oğlu olan Sultan Veled’in tam adı Muhammed Sultan Bahaeddin Veled'dir24 Nisan 1226’da Karaman’da - eski adı Larende - doğan Veled’in babası Mevlana Celâleddin Rumi, annesi Semerkand’lı Şerafeddin Lala’nın kızı Gevher Hatundur. Annesinin Harezm prenslerinden olması dolayısıyla, Sultan Veled diye anıldığı rivayet edilir.

MEVLAN bu büyük oğluna babası Bahaeddin Veled’in adını vermiştir.  Tam adı “Bahâeddîn Muhammed Veled”dir. Kaynaklara göre Sultan Veled, fizikî yönden de, manevi bakımdan da babasına çok benzeyen birisidir.[1]

Sultan Veled ilköğrenimin babası Mevlana’dan almıştır. Babasının yanında yetişmiş onun toplantılarında bulunmuş,  babasının ve arkadaşlarından aldığı bilgiler ve terbiyeler altında büyümüştür. Babası Mevlana onun yetişmesi üzerinde, edebi yönü, tasavvufçu kimliği, düşünceleri ve edebi yönü üzerinde büyük etkileri olmuştur. [2]  Sultan Veled, bir mürit gibi babasına ve Şems-i Tebrîzî’ye hizmet etmiş onların dediklerinden çıkmamıştır.

Sultan Veled, küçük yaşta annesini kaybedince onun yetişmesi için üvey annesi Kira Hatun ile Kira Hatun’un annesi Büyük Kira Hatun meşgul olmuşlardır.[3] Gençliğinin ilk yıllarında babasından Arapça dersleri almış ve ondan Hanefi fıkhının meşhur eseri Hidaye’yi okumuştur.  Mevlâna, oğlunun eğitim ve öğrenimini erken bir yaşta başlatarak, küçük kardeşi Alâeddin ile birlikte, dedesi Şeyh Şerefeddin’in idaresi altında  onları Halep ve Şam’a göndererek  dinî ilimleri tahsil etmelerini sağlamıştır. Tahsilini bitirdikten sonra Konya’ya dönmüş, babasının bulunduğu her toplantıya katılmış, bilgi ve görgüsünü arttırmıştır. 

Mevlâna, Sultan Veled'e küçük yaşından itibaren ilim öğretmeye başladı ve onu zâhirî ve bâtınî ilimlerde yetiştirmiştir. Tasavvuf yolunda mârifet, Allahü teâlânın zâtı ve sıfatlarına ait bilgiler verdiği de ortaya çıkmaktadır. Sultan Veled, bu eğitimleri sayesinde henüz genç bir insan iken devrinin pek çok ilmine vakıf birisi olmuştur. Bununla ilgili olarak Mevlâna, oğluna: "Ey oğlum Sultan Veled! Benim dünyaya gelmemin sebebi, senin dünyaya gelmen içindir. Kalbim mârifetler, Allahü teâlânın zâtı ve sıfatlarıyla ilgili bilgilerle doludur. Bu bilgilerin cümlesini sana öğretmekle vazifeliyim." Bir defa da; "Oğlum Sultan Veled, çok talihli ve bahtiyar biridir. Ömrünün, hep rahat ve huzur içinde geçeceğini ümid ediyorum." diye hitap etmiştir. [4][5]

Sultan Veled, her hususta babasına uymuş, onun sözünden hiç dışarı çıkmamış, onun sevdiklerine sevgi ve hürmetle bağlanmış, onun yolunda yürümüştür.  Oysaki diğer kardeşi Alâeddin’in Sultan Veled’den farklı olduğu babasını Şems-i Tebriz’i gibi diğer dostlarından kıskandığı hatta bazı entrikalara da karıştığına dair emareler mevcuttur. Babasının tavsiyesi ile önce Şems-i Tebrizî’ye, onun şehadetinden sonra Selâhaddin-i Zerkûbî’ye samimiyetle tâbi olmuştur. [6]Mevlâna’nın rağbet etmemesine ve buna lüzum yok demesine rağmen ısrarla kırk günlük bir halvete girmiş olduğu gibi hayatı boyunca birkaç defa daha halvete girmiş birisidir.

Sultan Veled, Mevlâna’nın en çok sevdiği talebelerinden Selâhaddîn-i Zerkûb'un kızı, Fâtıma Hâtun ile evlendirilir ve bu evlilikten Ulu Arif Çelebi, Âbide Mutahhara Hatun ve Saraf Arife Hatun dünyaya gelmiştir. Bu eşinden en büyük oğlu olan Ulu Ârif Çelebi ileride büyük bir evliya olacaktır.

Sultan Veled, diğer kardeşi Alâeddin ile öğrenim için Şam’a gitmiştir.  Ahmet Eflaki Dede ve Ariflerin Menkıbeleri isimli eserinin yedinci bölümünü ona tahsis etmiş ve pek çok kerametinden bahsetmiştir.  Ahmet Eflaki Dede bu eserinde Sultan Veled'i, “ yakın sırlarının mahzarı ve hakikatleri arayanların sultan”ı olarak vasf etmiştir. Sultan Veled, Çelebi Hüsameddin’i babasının halifesi olarak bilmiş ve 11 yıl ona bağlı kalmıştır.

Sultan Veled’in ilk hanımının vefatından sonra iki kere daha evlenmiş ve bu evliliklerden de üç oğlu daha olduğu, bu oğullarının isimlerinin Şemseddin Emir Abid, Selahaddin Emir Zahid ve Hüsameddin Emir Vacid olduğu kaynaklarda belirtilmiştir. Bunlardan Ulu Arif Çelebi, Abid Çelebi ve Vacid Çelebi şeyh olmuşlardır. [7]  (Hatice Özçelebi,agy.  ) Sultan Veled'in üçüncü eşinin adı ise Sünbüle Hâtun'dur. ( Sahîh Ahmed Dede, Mevlevîlerin Tarihi, İnsan Yayınları, İstanbul, 2011, s, 209-211 )

Rivayetler ve Menkıbelere göre Mevlana  ağır hasta bir halde yatarken, oğluna hitaben bu son şiirini söylemiştir: “Yürü, başını yastığa koy, yat. Bırak beni; vazgeç geceleri dönüp dolaşan, yanmış yakılmış şu dertliden. Biz geceleri ta sabahlara dek yapayalnız, sevda dalgaları arasında bocalar dururuz. Kuvvetli biri var, bizi çekip götürmede; mermerden, granitten bir gönül var onda. Adamı öldürür de kimsecikler, bari kanının pahasını ver, diyemez ona. Bir dert var ki, ölümden başka devası yok. Artık ben nasıl olur da bu derde çare bul diyebilirim?” (Hatice Özçelebi,agy) 

Sultan Veled,  İlk olarak Burhaneddin Muhakkık-i Tirmizi’ye bağlanmış; onun 638/1241’de ölümünden sonra beş yıl babasının hizmetinde bulunmuş; Şems-i Tebrizî’nin 642/1244’de Konya’ya gelip Mevlânâ’nın da ona bağlanmasıyla babasını takip ederek Şems’e bağlanmıştır. Şems’in, müritlerin davranışlarından ve kötü sözlerinden incinerek 645/1247 yılında ikinci defa Konya’dan ayrılarak kaybolmasından sonra, 652/1254 yılına kadar tam yedi yıl, babasıyla birlikte kararsızlık ve çaresizlik içerisinde bir hayat sürmüştür. Sonunda Mevlânâ’nın, 652/1254’de Şeyh Selahaddin’i halife ve şah olarak seçmesi ve Sultan Veled’e “Bundan böyle Selahaddin’e o padişahlar padişahına uy; çünkü o can âleminin kendisine uyulacak zatı ve mekânsızlık saltanatının sahibidir; Şemseddin budur” demesi üzerine, o da, bunu kabul ederek Şeyh Selahaddin’in hizmetine girmiştir. 

Hz. Mevlâna. O’nun Hakk’a vasıl olmasından kırk gün kadar sonra Çelebi Hüsameddin, Sultan Veled’e: “Babandan sonra uyulacak adam sensin. Çünkü senden daha arif, yol-iz bilen yok” diyerek tarikatın başı olması için ona bir davet sunmuştur. ((Hatice Özçelebi,agy) ) Fakat Sultan Veled bunu kabul etmeyerek babasının postuna  Çelebi Hüsamettin'in geçmesini istemiştir. Sultan Veled, Mevlânâ’nın Çelebi Hüsameddin’i halife seçmesiyle birlikte Çelebi’ye bağlanmış; Çelebi Hüsameddin’in vefatıyla, Mevlâna'nın ve dergâhın müritleri Sultan Veled’in etrafında toplanıp, babasının makamına geçmeye mecbur etmişlerdir. 1284. Buna rağmen Sultan Veled,  gerçek halifenin Kerimeddin b. Bektemur olduğunu ilan etmiş Bektemür’ün ölümüne kadar (1291) ona saygı göstermiş, [8]yedi yıl boyunca ve Bektemür ölünceye kadar dergâhın postnişini o imiş gibi davranmıştır.

Sultan Veled, 1284 yılında dergâhın Şeyhi olmuş, 1312’de hayatını kaybedene kadar Mevlevi tarikatının şeyhi olarak bu makamda kalmıştır. Postnişin olduktan sonra Mevlâna’nın düşüncelerini sistemleştirdiği ve tarikat biçiminde örgütlendirdiği için Mevlevilik'in asıl kurucusu ve ikinci piri sayılır. Sultan Veled, Anadolu’nun pek çok yerine halifeler yollamış insanların inanç ve hoşgörülerinde derin izler bırakmıştır.

Mevlana'nın Tasavvufla ilgili görüşlerini sistemli hale getirerek Mevleviliğe bir tarikat olarak gerçek biçimini kazandırmış olması onun en büyük başarılarından birisidir. Sultan Veled, Mevlevi dergâhının ilk kurucusu olarak tarihe geçen bir isimdir[9]

Mevlana'nın hayatı boyunca tarikatlara özgü birtakım kurallara uymadığı, kendisine bağlananlar için özel kurallar koymadığı bilinmektedir. Sözgelimi kendisine bağlananlar için ne bir giriş töreni düzenler, ne de belli bir zikir öngörürdü. Diğer tarikatlar gibi özel giysilerle ayrılma yoluna da gitmemişti. Bilinen başlıca uygulaması müritliğe kabul edilenlerin saç, sakal, bıyık ve kaşlarından birkaç kıl kesmek, kendisine halifelik verilenlere de bugün hırka denilen geniş kollu, yakasız, önü açık bir giysi olan fereci giydirmek, halkı aydınlatma görevini simgelemek üzere bir çerağ vermekti. Mevlevilik'in başlıca kurallarından birisi olan semayı da yalnızca aşk ve cezbe için yardımcı bir öğe sayardı. Ancak oğlu Sultan Veled, halifeliği döneminde Mevlana'nın düşüncelerini temel olarak Mevleviliği kendine özgü kuralları, törenleri olan bir tarikat durumuna getirmiştir.

Sultan Veled, şeyhliği süresince Anadolu’nun çeşitli şehirlerine halifeler göndermiş, Meveleviliğin Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yayılmasını sağlamıştır. Kırşehir’ de Süleyman Türkmânî,

Erzincan’da Hüsâmeddin Hüseyin, Amasya da ise Amasyalı Alâeddin bu şehirlerde Mevlevî zâviyeleri kuran Sultan Veled’in halifelerinden bir kaçıdır. [10]

Sultan Veled, 11 Kasım 1312 Cumartesi gecesi, seksen altı yaşında Hakk’a yürümüş, cenaze namazını, vasiyeti üzerine, Mecdüddin Aksarâyî kıldırmış ve Kubbe-i Harda altında babasının yanına ve sağ tarafına sıralanmıştır. Vefatından evvel şu rubaiyi ve beyti okumuştur: “Benim gibi ruh âlemine bakınız. Aczi bırakınız, kuvvetli olunuz. Zarif insanlar birer birer gittiler. Sıra bize geldi, hazır olunuz.” “Bu gece, mutluluğa erdim ve kendi benliğimden kurtulduğum gecedir.”

EDEBİ YÖNÜ


Sultan Veled, babası Mevlâna Celaleddin-i Rumî ile beraber insanlara doğru yolu gösteren ve nasihat veren eserlerini Farsçanın yanında Türkçe olarak da kaleme almıştır. Sultan Veled, Farsça eserlerinin içinde bazen Gazel, bazen da Mesnevi biçiminde söylenmiş Türkçe beyitler bulunmaktadır. Bunlar konuları bakımından Farsça manzumelerinden ayrılmayan dinî, tasavvuf, ahlâkî akidelerle babasının şöhretini Türk halkı arasında yaymak için yazılmış şiirlerdir. Bu Türkçe beyitlerin Türk dili tarihi bakımından değeri oldukça fazladır.

Eserlerine ve şiirlerine baktığımızda Sultan Veled’in, Farsça ve Arapçanın yanında Türkçe ve Rumca da bildiği ve  bu dört dilde şiirler yazdığı ortaya çıkmaktadır.  Dinî bilgisi, âyet ve hadis kültürü, Tasavvuf yönü ve diğer bilgileri yanında, edebî birikimi de oldukça iyi durumdadır.

Sultan Veled'in bu güne kadar tespit edilebilen Türkçe beyitleri­nin sayısı 367'dir. Bunlardan 76 tanesi İbtidanâme âz (690/1291), 162 tanesi Rebâbnâme'de, (700/1301), 129 beyit ise Divanında bu­lunmaktadır. Divanında Farsça 826 gazel, 32 kaside, 9 kıt’a, 10 terci-bend ve terkib-bend, 23 musammat, 454 rubaî, 129 beyit Türkçe bunların dışında ise Arapça şiirler ile Rumca beyitler de vardır. [11]

Gerek Mevlânâ'da gerekse oğlu Sultan Veled'de Türkçe, bazı kelime ve beyitlerden ibaret dağınık ifadeler şeklinde kendini göstermektedir. Fıkıh alanındaki bilgi ve yorumlarıyla, Hanefi fukahasına dair yazılan tabakât kitaplarında Mevlânâ’nın yanında fukahanın en meşhurları arasında yer almıştır. Sultan Veled, bu ilimlerin yanında marifet, velâyet ve sırları da, Ahmet Eflaki Dede'nin: “Veled’in babasının verdiği bilgi ve velilikten başka, bilgi ve veliliği yoktur” dediği gibi ilk olarak babasından almıştır ((Hatice Özçelebi,agy) [12]

Sultan Veled, Konya şehrinin yetiştirdiği büyük şahsiyetlerden birisidir. Babası Mevlana’dan sonra Mevlevilik tarikatının en önemli isimlerinden diğeri de Sultan Bahaeddin Veled'tir. Sultan Veled, Konya'da yetişmiş olmasıyla Konya'yı da çok seven bir şairdir. Bir şiirinde Konya ve Konyalılarla ilgili olarak şöyle demiştir. 

“Ey Konya halkı, bilin ki siz, can şehrinden doğmuşsunuz.
Değil mi ki bu şehir, o Hümâ kuşunun yuvasıdır, artık siz de zamane kuşlarına benzemeyin" 

Sultan Veled, eserlerinde mevzu bakımından olduğu gibi, fikir, eda ve ifade bakımından da Mevlâna’yı örnek alır, ondan iktibaslarda bulunur, onun gibi tekrirler yapar. Fakat Mevlâna’daki heyecanı ve aşkı, onda bulamayız. Hikâye hemen hemen yok gibidir, Sultan Veled, mantıkî silsileden ayrılmaz, bilgiye dayanır, halktan ziyade bilgiliye hitap eder.(Hatice Özçelebi,agy) 

Sultan Veled, eserlerinde mevzu bakımından olduğu gibi, fikir, eda ve ifade bakımından da Mevlâna’yı örnek alır, ondan iktibaslarda bulunur, onun gibi tekrirler yapar. Fakat Mevlâna’daki heyecanı ve aşkı, onda bulamayız. Hikâye hemen hemen yok gibidir, Sultan Veled, mantıkî silsileden ayrılmaz, bilgiye dayanır, halktan ziyade bilgiliye hitap eder. (Hatice Özçelebi,agy)

 

Şairliği bakımından babası kadar başarılı olmasa da Mevlana'nın izleyicisi olan Sultan Veled, buna rağmen 13.Yüzyıl Divan Edebiyatı nın ve dini Tekke ve Tasavvuf Şiiri ve Edebiyatının önde gelen isimlerinden birisidir. Çok sayıda derviş yetiştiren Sultan Veled, Mevleviliğin yayılması için çok çaba sarf etmiş Anadolu’ya pek çok mürid yetiştirip yollayarak görüşlerinin yayılmasında ve düşüncelerinin yaygınlaşmasında çok başarılı olmuştur. Tasavvufun ilkelerini öğretmek maksadıyla yazdığı eserlerinde Türkçe yazdığı şiirlerinde sade samimi sıcak ve anlaşılır bir dil kullanmıştır. Sultan Veled'in yazdığı bu Türkçe şiirler Eski Anadolu Türkçesinin 13. Yüzyıl Divan Edebiyatındaki bilinen ilk örnekleridir. Bu bakımdan 13 yy Anadolu Türkçesinin dil hususiyetlerinin ortay konulmasında bu şiirlerin çok önemli katkıları olmaktadır.

Fakat Sultan Veled az sayıda Türkçe şiir yazmış olmasına rağmen devrin eğilimleri gereği eserlerinde daha çok Farsçayı kullanmış ve o da bu modaya uymuştur.

ESERLERİ

Sultan Veled'in bilinen beş eseri vardır. Dîvân'ından başka İbtidâ-nâme, Rebâb-nâme, İntihâ-nâme adlı üç mesnevisi ile Ma'arif adlı bir de mensur eseri elde bulunmaktadır.

DİVANI

Sultan Veled, Mevlâna’nın Divân-ı Kebîr’ine mukabil, yirmi dokuz küçük divânını bir araya toplayarak kendi divanını oluşturmuştur. Kaside, gazel, terci’, kıt’a ve rubailerden meydana gelen [13]divan, yirmi dokuz vezinle yazılmış, alfabetik tertiple toplanmış, 12.719 beyitten meydana gelmiştir. Gazellerinin çoğu, Hz. Mevlâna’nın gazellerine nazîredir.

Divanının gazeller bölümünde Türkçe, Farsça ve Rumca yazılmış mulemma manzumeler de vardır. [14]Divanındaki Türkçe gazelleri ve beyitleri Veled Çelebi ile Feridun Nafiz Uzluk Divan-ı Türkî Sultan Veled- İst.,1925'te yayımlamışlardır. Bu kitabı daha sonra Mecdud Mansuroğlu, Sultan Veled'in bütün Türkçe beyitlerini ilave ederek genişletip yeniden yayımlamıştır. Mecdud Mansuroğlu,  Sultan Veled'in Türkçe Manzumleri , İst., 1958 


İBTİDANEME:

İbdidaname adlı eseri Sultan Veled'in yazdığı ilk mesnevidir. Veledname adıyla da anılan bu eser. 1291 yılında yazılmıştır ve içerisinde 76 tane Türkçe beyit vardır. Dibâcesinde Mesnevî-i Veledî ismi ile anılır. Mevlâna’nın Mesnevî’de adı geçen erenlerin, kendisinin ve şeyhlerinin ahvalini anlatan bu eser, Mevlâna ve onunla münasebetleri hakkında en doğru bilgileri vermesi bakımından oldukça önemli bir eserdir. İlk baskısı Veledname adıyla Tarhan'da basılan bu eseri Abdülbaki Gölpınarlı Türkçe'ye çevirmiştir. (  Abdülbaki Gölpınarlı, Sultan Veled, İbtidaname, Ank. 1976 ) 


REBABNAME: 

Yazılış sırasına göre Sultan Veled'in ikinci mesnevisidir. Mevlana'nın mesnevisinin etkisinde yazılmış, failatün/ failatün/ failün vezniyle yazılmış bir mesnevisidir. 162 adet Türkçe beytin bulunduğu  bu eserde işlenen konular bakımından İbdidanamenin konularına benzeyen konular işleyen Farsça yazılmış bir eserdir. Rebâbın, Hz. Mevlâna’ya mensup bir çalgı olması ve onda deri, kıl, demir, tahta gibi birçok gariplikler toplandığı için ney gibi bir tek feryâdı değil, birçok feryâdı şâmil bulunması sebebiyle bu Mesnevîye rebâb ile başlanmıştır.


İNTİHANAME

Rebabname ile benzer konular işleyen tamamı Farsça olarak yazılan bir eserdir. Tarikat ehillerinin nefse ve şeytana uymamaları için nasihatleri ihtiva etmektedir.

MAARİF

Mensur olarak yazılmış bir eserdir. Konuları bakımından dini tasavvufi, ahlaki öğütler veren bir eserdir. Mevlâna’nın Fihi-Mâfih’ine mukabil yazılan Maarif, elli altı fasıldan meydana gelen mensur bir eserdir. Dili açık ve tam konuşma dilidir. Sultan Veled’in bazı hususiyetlerine ve tarihi vakalara temas edilir. Melika Tanrıkahya bu eseri mensur olarak çevirip Türkçe olarak yayımlamıştır. [15]

 TÜRKÇE ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

Senün yüzünğ güneşdür yoksa aydur
Canum aldı gözünğ dakı ne aydur

Benüm iki gözüm bilgil canımsunğ
Beni cansuz koyasunğ sen bu keydür

Gözümden çıkma kim bu yir senünğdür
Benüm gözüm sanğa yahşı saraydur

Ne okdur bu ne ok kim değdi senden
Benim boyum süngüydü şimdi yaydur

Temâşâ çün berü gel kim göresünğ
Nite gözüm yaşı ırmak u çaydur

Senünğ boyunğ budağdan ağdı geçdi
Cihan imdü yüzünğden yaz u yaydur

Bugün ışkunı odından ıssı alduh
Bize kayu degül ger kar u kaydur

Banga her gice senden yüz binğ assı
Benüm her gün işüm senden kolaydur

Veled yohsulıdı sensüz cihanda
Seni bildi bu kezden beg ü baydu

**
Mademki benim derdimin dermanı sendedir, sen öldürme. 
Ey can! Bu âşığı ayrılıkla öldürme. 
Beni vuslatla öldür; ayrılıkla öldürme. 
Sen, beni öyle öldür, böyle öldürme 

*** 
Eğer sen, Âdem’in cevherini biliyorsan, 
Âdemoğullarından o demden başkasını arama. 
Tere ve ekmekle yetindin mi, 
Dünyanın palavralarına tere kadar (bile) değer verme. 

*** 
Balgam ve kanla dolu bedenleri bırak. 
O (İlâhî) nefesi daima Âdem (oğlunda) ve melekte ara. 
Adem’den maksat o nefestir; 
Âdem değildir;maksadı ara, Âdem’i arama. 

*** 
Ey dost! Eğer onu bir bilsen, ona bağlanır, 
Hemen bedenini ve canını feda edersin; 

Taşlanmış şeytandan ve inkârcı nefisten kurtulur, Rahman’ın sıfatlarına bürünürsün. 

*** 

Her alçağı gördüğün o gözle, 
Senin canın, eşsiz ay (yüzlü güzel)i nasıl görebilir? 
Kârun’un sözüne kulak verdiğin vakit, Kelim’in sözünden nasıl tat alabilirsin? 

*** 

(Ey sevgili!) Mahmur gözünle gönlümü çaldığın zaman, 
Onu bazen parça parça ediyor, bazen de (ağ-zınla) çiğniyorsun. 
Gönül kalmayıp mahvolduğu zaman, 
Ona (tekrar) varlık verip (ömrünü) uzatıyorsun. 

*** 

Bazen seninle ayığım, bazen seninle sarhoşum; 
Bazen seninle yücedeyim, bazen seninle alçakta. 
Can, beden, gökyüzü ve yeryüzü yok olup gitseler de şikâyete gerek yok; 
Çünkü sen varsın (ya), hepsi vardır. 

*** 
Bizim yönlerin dışında başka bir yolumuz vardır. 
Biz, sıfatlar şehrinde asla konaklamayız; 
Biz, mutlak varlıktan gelmişiz ve mutlak varlığa doğru gidiyoruz. 
Ey dostlar! Bizim gidişimize salavat getirin. 

*** 
Aşk meyhanesinde benim gibi sarhoşu kim gördü? 
Kapağı açılmamış küplerin hepsini içeni kim gördü? 

Gökyüzünü ve yeryüzünü şarapla dolu bir kadeh gibi 
Eline alanı kim gördü?

 

Sultan Veled Hayatı ve Şiirleri 13. yy

Yunus Ve Sultan Veled

Sultan Veled ve Rebâbname Mesnevis

Şiirleri

·         Benüm iki gözüm bilgil canumsunğ ,

·         Senin yüzünğ güneşdür yoksa aydur ,

·         Hem sen göresün beni ilden varayum bir gün

·         KARNUM AÇ

·         Bakma bana, bakma bana

·         Gönlü dilemez / ben edeven?

·         Senin yüzün güneştir yoksa aydır

·         Senin evin bu gece nûr tuttu

·         İBTİDÂNÂME’DEN

·         REBABNÂME’DEN

·         “Şaha zikerem ber meni derviş niger

·         “Ya rab zi du kevn-i bi niyazem gerdan

·         Mesnevi : Tanrı didi “Sayru oldum” Mus

·         Gazel . Ey, Ay u güneş aldun canumu bu gün

·         Mesnevi : Tanrı didi “Sayru oldum” Musa’ya

·         Destur Ey ki hezar aferin bu nice sultan olur


KAYNAKÇA

[1] Anonim, Sultan Veled kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=2753, son erişim 11-12-2-12

[2] Prof. Dr. Mine Mengi, Eski, Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ, Ankara, 1997, shf. 54-55

[3] Hatice Özçelebi, SULTAN VELED HAZRETLERİ,.mekder.org/index.php?option son erişim 11-12-2-12

[4] Hatice Özçelebi, SULTAN VELED HAZRETLERİ,.mekder.org/index.php?option son erişim 11-12-2-12

[5] Hatice Özçelebi, SULTAN VELED HAZRETLERİ,.mekder.org/index.php?option son erişim 11-12-2-12

[6] Hatice Özçelebi, SULTAN VELED HAZRETLERİ,.mekder.org/index.php?option son erişim 11-12-2-12

[7] PROF. DR. AHMET KARTAL, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/veled-sultan-veled-bahaeddin-muhammed

[8] VEYİS DEĞİRMENÇAY, https://islamansiklopedisi.org.tr/sultan-veled

[9] Prof. Dr. Mine Mengi, Eski, Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ, Ankara, 1997, shf. 54-55

[10] VEYİS DEĞİRMENÇAY, https://islamansiklopedisi.org.tr/sultan-veled

[11] Değirmençay, Veyis (1996a). Sultan Veled ve Rebabnâme. Doktora Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi, s. 52

[12] Değirmençay, Veyis (hzl.) (1996b). Sultan Veled, Rubailer. Erzurum: AÜFEF Yay.

[13] Prof. Dr. Mine Mengi, Eski, Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ, Ankara, 1997, shf. 54-55

[14] Prof. Dr. Mine Mengi, Eski, Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ, Ankara, 1997, shf. 54-55

[15] Sultan Veled, Maarif, Çev. Meliha Tanrıkahya, Ank., 1949 )   

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar