Eşeğin Gölgesi Oyunu Üzerinden Haldun Taner'in Oyun ve Öykü Yazarlığını Anlamak

21.11.2019

 
 
EŞEĞİN GÖLGESİ OYUNU VE HALDUN TANER'İN ÖYKÜ VE OYUN YAZARLIĞ
 
Yazıda “Haldun Taner   EŞEĞİN GÖLGESİ”  hakkında bilgiler, özeti,   konusu, ana fikri, kahramanları, olay örgüsü,   yazarı,  “Haldun Taner EŞEĞİN GÖLGESİ  ” hakkında bilgiler şahıs kadrosu  , “Haldun Taner   EŞEĞİN GÖLGESİ “   adlı eserden alıntılar yer alır.  Eser hakkında yorumlar,   anlatım tekniği, yazarın bakış açısı, tekniği, romanın türü, çevrildiği diller, eserin basım yılı, basım hikâyesi, yazar ve eseri arasındaki, eserle yazarın biyografisi arasındaki alakalar incelenmiştir.
 
EŞEĞİN GÖLGESİ , [1]Haldun Taner’in   1965 yılında yazdığı Türk Edebiyatının ilk epik tiyatro örneklerinden birisi politik ve sosyal taşlamalar içeren bir oyunudur.
 
Haldun Taner bu eserini M.S. 2. yüzyılda yaşamış olan Lucianus’un yazmış olduğu bir fıkrasından esinlenerek yazmış,  [2] Samsatlı Lukianos’un fıkrasında Abdera' olarak geçen mekân ismini  "Abdalya" olarak değiştirmiş,  bu eserini Türk insanının Türkiye tipi kapitalist sistemini, Türk toplum ve devlet yapısını hicvedecek göndermeler ile tezyin etmiştir.  ( Bu fıkranın içeği için bkz:  Erhan Tığlı, EŞEĞİN GÖLGESİ! [3])
 
Oyun bu hali ile demokrasiye geçiş dönemimizde yaşadığımız sorunları hicveden, toplumsal hayatımızdaki ağlanacak halimize güldüren mesajlar ve göndermelerle doludur. Oyundaki Abdalya Ülkesi ve  Şabaniye Kasabası ile  o ülkede ve kasabada yaşanan ironik ve  kara mizahi vakalar  1960 yılların Türk devlet yapısını  ve  sosyal bünyenin halini ortaya koyarken günümüze kadar da hemen hiç değişmeyen düşünme, davranış ve teki verme eylemlerimiz ile yanlışlarımızı pek çok yönden ortaya koymaktadır.
 
Oyun bu hal ile: “Düş ve gerçeğin birbiri içine girdiği, birbirini yabancılaştırarak ironik bir anlatımla buluşturduğu, söylenen ile söylenmek istenen arasındaki karşıtlık bağlamında masal ülkesi Abdalya, Türkiye’nin toplumsal bir karikatürüne dönüşür.” (Tekerek, 1993: 243)[4][5]
 
Bu oyun,  edebiyatımızda epik ve politik tiyatro türündeki en güzel örneklerinden biridir.  Her bir öyküsünde ve her bir oyununda her biri diğerinden daha özgün bir yöntem bulmayı başaran Haldun Taner’in öykü ve oyunlarındaki teknikler ve yöntemler biri diğerinden çok farklı olsalar da ilettikleri mesajları bakımlarından ortak nitelikler taşırlar.  Ağlanacak hallerimizi bize güldürerek göstermek konusunda uzman olan Haldun Taner,  halimizi ifşa etmekte çok maharet göstermiş,  her öyküsünde ve her oyununda  daha önceden kimsenin  bilmediği  yollar, yöntemler teknikler icat etmişse de her bir eserinde aynı mesajları vermiştir.
 
Tiyatroyu, “içinde türlü türlü oyunlar oynanan bir yer, bir mektep, bir ibret ” olarak gören Haldun Taner’in tüm eserlerinde  iki yüzlülerin maskesini düşürtme, toplumsal ahmaklıklarımızı faş etme, Türkiye tipi kapitalist sistemin iç yüzünü ortaya koyma,   ahlaklı sanılanların ahlaksız, namuslu sanıların namussuz, kahraman zannedilenlerin uydurma kahraman  olduklarını tersinden gösterme çabası vardır.  Haldun Taner’in oyun ve öykülerinde sistemi, bireyleri ve toplumu kara mizah yoluyla eleştirmek ana konular ve amaçlar olmaktadır.
 
Haldun Taner, ortak aklın ve çoğulcu kabullenmelerin peşinden ahmakça koşmanın eleştirilerini yapmış, doğru kabul edilen her önermenin doğru olamayabileceğini, ortak kararların yanlış olabileceğini, peşin hükümlerin yanılgı getireceği,  bunlara karşın akıllıca ve bilgece davranmanın gerektiği önerilerini veren bir yazar olmuştur.
 
Sınıf ve statü atlamak hevesindeki boş kafalı, ikiyüzlü,  cahil ve ikiyüzlü karakterler üzerinden toplumdaki ahlaki yozlaşmayı mizahi yönden eleştiren[6] Haldun Taner, eğitimsiz toplumların cahil ve boş insanlardan ürettikleri sahte kahramanlar üzerinden de cehaleti, bağnazlığı, sürü psikolojisini alaya almış, ters bir istikametten giderek bu tip komedilerin bizim toplumumuza yakışmaması gerektiği mesajını iletmiştir.
 
Haldun Taner’in eserleri  ”toplumun beklentilerine uygun kimliklerle görünür olmak isteyen bireylerin maskeledikleri gerçek kimliklerin”  ortaya çıkmasını sağlayan vaka düzenleri üzerine kurgulanmıştır.   Onun oyunlarındaki kara mizah konusu olan karakterler, konumları ve cehaletlerinden farklı kimliklere bürünen ve yapay kimlikleri ile “ görünür olmak isteyen bireylerin kimlik kaygıları[7]” üzerine kuruludur.
 
Haldun Taner’in eserlerinde, sistemin eleştirisi, ikiyüzlü cahil karakterlerin maskelerinin düşürülmesi, aşk, kültürel ve sosyal yozlaşma, Avrupai yaşantı özentisi, sosyal-ekonomik eşitsizlikler, doğanın tahribi başlıca konular olmaktadır.
 
Haldun Taner gerek öykü gerekse oyunlarını genellikle karşılıklı konuşma yani her şeyi diyalog tekniği ile anlatmak yöntemini seçmiş,  mecazlı, sanatlı benzetmeleri, tasvirleri göz ardı etmiş öykülerini de tiyatro metinleri gibi yazmış bir yazardır.  Eserlerinde mesaja önem veren Haldun Taner, edebiyat yapmaya heves etmemiş,  sanatı yapmak yerine vaka içinde mesaj vererek göstermeye önem vermiştir.
Haldun Taner’in eserlerindeki en belirgin yön,  zekice kurgular, mesajlarını en iyi şekilde yansıtacak karakterler , ibretlik  oylalar ve sonuçlardır.  Her eserinde aynı iletilerin farklı cephelerini ortaya koyan Haldun Taner konu, güldürü unsuru, özgün ve farklı bir yöntemle anlatma tekniği, bulmakta ve üzerinde kurmaca oluşturmakta hiç zorlanmayan çok zeki bir yazardır.
 
Haldun Taner’in eşeğin Gölgesi adlı oyun üç perdeliktir.  Olayın mekânı ise Abdalya ülkesinden Şabaniye kasabasıdır.  Olyaın kahramanları ise Abid ile Zahid Ağa ve bu ağaların çırakları olan Şaban ile Mestan’dır.   Abid ile Zahid, Mestan ile Şaban ikilemeleri büyük ölçüde Karagöz ile Hacivat, Kavuklu ile Pişekâr ikilemelerine benzer. Karakaçan ise bir ölçüde Nasrettin hoca ile eşeğini anımsatmaktadır.
 
OYUNUN ÖZETİ
 
Abdalya ülkesinin Şabaniye kasabasında yaşayan zatlar olan Abid ve Zahid Ağaların Şaban ve Mestan adlı çırakları vardır.  Berber çırağı olan Şaban çok zengin ve birçok dükkân sahibi olan Abid’in, Mestan ise Hoşafi tarikatına mensup binek hayvanları kiraya veren Zahid’in eşekçi çırağıdır.
 
 Şaban ve Mestan patronları gibi Ağa olmak istemekte ve tanınmadıkları yerlerde onların taslakları gibi davranmaktadırlar. Hiçbir çaba ve başarı göstermeden sadece patronluk taslayarak patron olacaklarını sanan Şaban ve Mestan patronluğa soyunmuşlardır.
İkisi de kendi ağalarını rol model seçmişler ve patronları gibi olmak ve patronluk taslama hevesleri yüzünden başlarına gelmeyen komik olay kalmamıştır.
 
Pilavi tarikatında bir berber çırağı olan Şaban, daha çok müşteri bulmak ve patronu Abid Ağa gibi büyük bir iş adamı olduğunu herkese kanıtlamak umuduyla bir panayıra gitmek için yola çıkar.  Hoşafi tarikatından eşekçi çırağı olan Mestan ile eşeği kiralamak amacıyla pazarlığa tutuşur.
Mestan da patronu gibi olmaya çalışan Zahid Ağa’yı kendine model seçmiş bir ahmaktır.  Bu nedenle Şaban ve Mestan birbirlerine patronları gibi davranmakta her iki şapşal da böyle davranarak kendilerine patron süsü vermektedirler.
 
Mestan’ın eşeğini kiralayan Şaban, kiraladığı Karakaçan ve eşeğin sahibi gibi davranan Mestan ile birlikte panayıra gitmek üzere yola çıkarlar.  
 
Yolda mola verdikleri yerde ağaç ve kaya dibi de yoktur. Sıcaktan bunalan Şaban, eşeğin gölgesinde uyumak isteyince Mestan müdahil olur. Çünkü kendisi de eşeğin gölgesinde dinlenmek istemektedir.  Bu nedenle Mestan ile Şaban tartışmaya başlar. Mestan, sadece eşeği kiraladığını ve gölgesini kiralamadığını bu nedenle eşeğin gölgesinin kendine ait olduğunu söyler.  
Şaban ise eşeği kiralayanın gölgesini de kiralamış olacağını iddia etmektedir. Netice de eşeğin gölgesinde kimin dinleneceği ve eşeğin gölgesinin kimin hakkı olduğu konusu her iki şapşalın kavga çıkarmasına neden olmuştur.  
 
Tartışma en sonunda mahkemeye taşınır ve konu Türkiye’nin adalet mekanizmasının hal-i pür melalini ortaya çıkaracak mesele haline gelir. Bir birlerini mahkemeye veren Şaban ve Mestan ödemek zorunda kaldıkları mahkeme masrafları karşısında şaşkına dönmüş ve davadan çark etmek için çarelere başvurmak zorunda kalmışlardır.   Bu masraflar eşeğin gölge kirası meselesinde birkaç yüz kat yukarıya çıkmaktadır ama bu defa da yakalarına yapışan kadı,  avukat ve adalet mekanizmasından kurtulmaları mümkün olmamaktadır.  İşleme alınan dava geri alınamayacağından dava iptal edilemez.  Paragöz adalet mekanizması ve çıkar savaşı eşeğin gölge kirası davasını içinden çıkılmaz bir hale sokmuştur. Abid ve Zahid  ise  olanlara müdahale etmemekte hatta  sürecin uzaması için çalışmaktadırlar.
 
Her ikisi de davadan az zararlı çıkmak için çevresi geniş olan kişileri yanlarına çekebilmek için mücadeleye başlar. Kadı davaya son veremez. Şaban ve Mestan, Yüksek Kadılar Katına sevk edilen davanın masraflarından kurtulmak için eşyalarını satıp, karılarını da işe göndermeye başlar.   Şaban’ın karısı Boncuk temizlik işlerine Mestan ise karısı Güllübahar’ı    Pilavilerin şeyhi, şehvet ve şarap düşkünü Aygır Hoca’yı yanlarına çekebilmek için rakkase kılığına girmeye zorlamaktadır.
 
Çırakların avukatları, süper bilgin Büzürkmürç’ün desteğini alabilmek için, onu paraya boğmaya başlamıştır. Büzürkmürçü ile Aygır Hoca işin içine girince olaylar daha da büyür.  Bu dava en sonunda Yüksek Yüzler Meclisine havale edilir. Şaban ve Mestan mahkeme kararına itiraz edince tutuklanır. En sonunda mesele Abdalya ülkesinin en büyük sorunu haline gelir. Abdalya ahalisi de bu çekişmeye katılır ve ülke Eşekçiler ve gölgeciler olarak iki kutba bölünür.
Şaban ve Mestan olayların son bulması için eşeği öldürmeyi düşünürler, ama yürekleri el vermez buna. Abdalya’daki kutuplaşma devam etmekte para babaları Abid ve Zahid bu çatışmalardan kazançlı çıkmaktadırlar.
 
Yaşanan olaylar neticesinde ağaların istediği ortam oluşmuş, ağalar daha çok silah satarak ve tiraj arttırarak para kazanmaya başlamıştır. Zahid ile Abid daha da zengin olmuşlardır. Oyun bir ozanın   bu olaydan ders çıkarılmasını istemesiyle biter.
“Yedi günün biri salı
Kesme bindiğin dalı
Dinle de bak ibret al
Bu geceki masalı
Ne maval ne martaval
 İşitilmedik bir masal
Böyle biter masalımız
Onlar ermiş muradına Biz… Çıkalım kerevetine
 Ve kafa kafaya Verip düşünelim
Biz çözüm bulalım bu Derde.” [8]
 
 
KAYNAKÇA 
 
[1] Taner, H. (1995). Eşeğin Gölgesi, Ankara: Bilgi Yayınevi.
[2] Yüksel, A. (1986). Haldun Taner Tiyatrosu, Ankara: Bilgi Yayınevi.
[4] Tekerek, N. (1993). Popüler Halk Tiyatrosu Geleneğimizden Çağdaş Oyunlarımıza Yansımalar, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları
[5] Özcan BAYRAK, TARİHTEN MODERN DÜZENE YANSIYAN POLİTİK BİR ELEŞTİRİ: “EŞEĞİN GÖLGESİ”, YAMAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Yıl : 5 Sayı : 8 Ocak 2012
[7] Beyhan KANTER,HALDUN TANER’İN ÖYKÜLERİNDE KİMLİK KAYGISI
[8] Taner, H. (1995). Eşeğin Gölgesi, Ankara: Bilgi Yayınevi.

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar