26.03.2012
Elif Naci
Elif Naci (d. 10 Ağustos 1898, Gelibolu, Çanakkale - ö. 8 Mayıs 1987, İstanbul), Türk ressam, yazar ve müzecidir. Çallı Kuşağı Resmi ve Türk İzlenimcileri ’nın yetiştirdiği ressamlardan ve İbrahim Çallı H ’nın öğrencisi ve D GRUBU kurucularındandır.
HAYATI
Babası Miralay Hüsnü Bey’dir. 10 Ağustos 1898’de Gelibolu’da doğduğu halde çocukluk yıllarını ve ilköğretimini Edirne 'de geçirmişti. Ortaöğrenimini İstanbul Ayasofya Rüşdiyesi si ve Vefa Sultanisi'nde yaptı. [1] Resme olan ilgisi lise yıllarında başlamıştı . Bu nedenle Vefa İdadîsi'ni bitirdi ve 1913 yılında Sanayii Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi) Resim Bölümü'ne kaydoldu.
1914’te Sanayi-i Nefise Mektebi'ne girdi ve İbrahim Çallı' nın öğrencisi oldu. [2] Bu atölyede Refik Epikman , Zeki Kocamemi, Hamit Görele , , Nurullah Berk, Şeref Akdik' , Hale Asaf , Cevat Dereli Zeki Kocamemi , Ali Avni Çeleb , Muhittin Sebati, Edip Hakkı Köseoğlu , Ratip Aşir Acudoğlu ve Turgut Zaim gibi isimlerle ders görmüştü.
Ama tahsilinin uzaması nedeni ile yaşça onlardan büyüktü. Lakin 1914’te I. Dünya Savaşı başlamıştı ve bu nedenle henüz 17 yaşında iken askere gitmek zorunda kalmıştı. Birinci Dünya Savaşı’nda yedek subaylık yapmıştı. I. Dünya Savaşı boyunca asker olarak hizmet etti. Askerlik dönüşünde yarım kalan eğitimine yeniden başlamıştı. Akademideki gün lerini şu şekilde anlatacaktı. “Akademiye gelir gelmez elimizden stompu ve ‘sauce’u bıraktırarak yanmış kömürü, füzeni veren hocamız Çallı İbrahim oldu, Varniya’nın aksine. Yağlı boya sınıfına geçince, Batı’da çoktan ömrünü tamamlamış olan empresyonist görüşü bize aşıladı ve biz hepimiz birer Çallı İbrahim, birer empresyonist olduk” [3]
Akademide iken Hocası Çallı’nın çok etkisinde kalmıştı. Bu etkilenmeyi bir sohbetinde şu şekilde anlatmıştır. “Çallı’dan etkilenmemenin mümkünü olamazdı. Çallı bize resim tekniğini büyük bir profesyonel ciddiyetle eksiksiz öğretmiştir.’ Ancak akım ve üslup olarak izlenimciliğe fazla inandırmıştır, fazla koşullandırmıştır bizi... Yurtiçinde kalan bizler de en aşağı bir yabancı dili öğreniyor, bu dilden yabancı sanat dergilerini izliyorduk. “[4]
Bu şekilde bölünen Sanayi-i Nefise öğrenimi yıllarında okuldaki pek çok arkadaşı burslu olarak Paris ya da Münih’te öğrenim görmüşlerdi. Parasal sorunlarını çözmek için bir yandan okuluna devam ediyor diğer yandan da arşiv memuru olarak gazetecilik yapıyordu. Gazete ressamı olmak istemediği için yen çeşitli sanat yazıları yazan ve bu konularda polemiklere katılan bir yazar haline gelecekti. 1918 veya 1919 ‘dan itibaren başladığı gazeteciliği İleri, İkdam, İfham, Milliyet, Tan, Son Telgraf ve en son olarak da Cumhuriyet gazetelerinde çalışarak 1937 yılına kadar devam ettirmişti.[5] 1937 yılından sonra ise Cumhuriyet Gazetesinde çalışmaya başlamış ve bu gazetenin arşivini 40 yıl boyunca yönetmişti. [6]
Bu yıllardaki gazeteciliği sırasında hem yurtdışındaki arkadaşlarıyla haberleşmekte, bir yandan da sanatla ilgili görüşlerini yazmayı ve yazıyla değerlendirmektedir. Bu yıllardaki gazeteciliği esnasında Çallı Atölyesi çıkışlı kuşağın vakanüvisliğini hem de sanat değerlendiricisi, sanat düşünürü şeklinde hareket ediyordu. Örneğin Hale Asaf ile Refik Epikman, Cevat Dereli , Mahmut Cuda, Nurullah Berk , Ratip Aşir Acudoğlu, Muhittin Sebati, Ali Karsan, İsmail Hakkı Oygar ,Ali Hadi Bara , Fahreddin Arkunlar, Şeref Akdik ’in Paris’ten mezun olarak yurda dönüşlerini haber olarak yayımlamıştı. [7]
Diğer arkadaşları gibi kendisi de yurtdışına gitmek istemiş ve bu şansı 1925’de kısa süreli de olsa bulmayı başarmıştı. Ancak döviz hesapları ile ilgi bir takım bürokrasi engeline takıldı. Ayrıca, hayatı boyunca mutlu bir evlilik yaşayacağı Makbule Hanım ile evlenmek zorunda kalmış,[8] bu burs ile yurtdışına gitme teşebbüsü bu yüzden ertelenmişti.
Bir yandan çalışıyor olması diğer yandan evlilik gibi sebepler nedeni ile Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun olması 1928 yılına kadar uzadı. Fakat okul hayatı sırasında ve sonrasında da Güzel Sanatlar Akademisindeki arkadaş çevresi ile bağını koparmamıştı. “Fransa ve Almanya’daki arkadaşlarımız da sık sık yazıyordu. Böylece daha yeni akımları, daha genç önemli ustaları tanıyabiliyorduk Ben Picasso’yu ta o tarihlerde keşfedip deşmişimdir. Sonra da hep dikkatle izlemişimdir. Ben kendim peyzaj yapıyordum. Canlı renkler yakalamış olduğum söylenirdi. Seyrek olarak ölü doğa ve biraz da çıplaklar üzerine çalışıyordum. Ancak bu yapılanları sadece hocalara ve birkaç meraklıya göstermekle yetinmeyip, daha geniş bir kamuoyuna gösterme arzusu hep kafamı, gönlümü tırmalardı.” ”.[9]
1933-1947 arası dönem ressam Elif Naci’nin gelişme, üslup ve yerleştirme yönünden önemli atılım ve değişim dönemidir. Bu dönem Elif Naci'nin hatırlarsında şu şekilde yansımaktadır. “Nükte adamı, kalem adamı, içki masası, adamı olarak kendine göre aranan, eh biraz da ün yapmış bir kişi olmuştum. Ancak, aklım fikrim fırça, tuval, renk, desendeydi. Çallı etkisi, arkasından Batı’dan yeni bilgilerin aktarılışıyla oluşan geçici, bütünleşmemiş etkiler beni tümüyle doyurmuyordu. Kuşak arkadaşlarımı, bazen Andre Lhote’nın minnacık tapınağının müridleri diyerek kızdırdığım olurdu. Ama yenilikçi resim üzerinde anlattıklarını da can kulağıyla dinlerdim. Peyzaj ve portreler yapmaya devam ediyordum. Ancak kendi kendimle bir bütünleşmenin daha doğru bütünleşmemenin sıkıntısını zaman zaman duyuyordum. Oysa resim tekniği yönünden yaptıklarımın oturduğunu hem arkadaşlar söylüyordu, hem de kendim hissediyordum. Sonra birden dünyama Selçuk halıları girdi. Kıvılcımlanma ve tutuşma aynı anda oldu. Boşluğum dolmuştu.” [10]
Okulunu tamamladıktan sonra çeşitli illerde resim öğretmenliği yaptı ve Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği 'ne katıldı. İlk sergisini 1930 yılında Alay Köşkü'nde açtı. Daha sonra yurt içi ve yurt dışında bir çok sergiye katılacaktı. 1933 yılında Nurullah Berk , Abidin Dino , Elif Naci , Cemal Tollu , Zühtü Müridoğlu , ,Cemal TolluBedri Rahmi Eyuboğlu, Halil Dikmen , Eşref Üren , Sabri Fettah Berkel , Hakkı Anlı ile birlikte D Grubu'nu kurdu. [11] D Grubu adını, açılan 4. sanat topluluğu olması dolayısıyla Latin alfabesinin dördüncü harfi olan D'den almaktaydı. [12][13]
Bu yıllar arasında geleneksel güzel sanatlarımıza ilgi duymaya başladı. Bu nedenle Yakut-ı Musta’sımi, Hafız Osman, Yesari Mehmed Esad gibi hat ustalarını inceledi.[14] Bu defa Selçuklu çinileri halıları ve Osmanlı hat sanatlarının inceliklerinden esinlenerek ve bu etkileri soyut bir şekilde ele alarak resimler yapmaya başlamıştı. Böylece Batı resminin teknikleri ile Türk kültürünün birikimlerini birlikte yorumlayan bir üslup geliştirmeye çalıştı.
Hasan Ali Yücel’in önerisi ile Türk İslam Eserleri Müzesi’ne Müdür Yardımcısı oldu. (1937-1956), 1962-1963) yılları arasında ise Topkapı Sarayı Müzesi müdür yardımcılığı yapmıştı. 1953’te Fatih Müzesi’ne atanmıştı. Beşindi sergisini ise Galatasaray Lisesi’nde açmıştı. Bağdat’ta resimlerini sergiledi ve Türk sanatı üstüne konferanslar verdi. 1963’te müzecilik görevinden emekliye ayrıldı. 1965’te bütün dönemlerine ait resimlerini sergilediği ayrıntılı bir sergi düzenledi.
1976 yılında basında ve sanatta 60. Yılını bir jübile ile kutladı. Eserleri, Devlet Resim ve Heykel Müzeleri ile özel koleksiyonlarda yer almaktadır. 1982’de Devlet Onur Plaketi ile onore edildi. 1984’te İstanbul Gazeteciler Cemiyetinden Bir Ömür, TGS’den Emek Şükranı ve Basın Yayın Genel Müdürlüğünden Hizmet Belgesi ödüllerinin de sahibi oldu.
Uzun bir ömür yaşayan Elif Naci 8 Mayıs 1987'de İstanbul'da hayatını kaybetti.
SANATÇILIK YÖNÜ
Resimleri, ressamlığı, müzeciliği yanı sıra nüktedanlığı, eğitimli, terbiyeli ve efendi kişiliği ile sevilen ve sayılan bir sanatçıydı. Elif Naci, tatlı sohbeti, renkli kişilik, espri gücü sayesinde pek çok dost edinmişti. İçki masalarını seven dostları muhabbetten hoşlanan[15] renkli bir kimliği vardı. Eşi ailesi, çocukları ve torunları ile mutlu bir aile hayatı vardı.
İlk resimlerinde soyut resme ilgi duymuş, Çallı Kuşağının etkisinde resimler yapmıştı. Daha sonra D Grubu ressamları ile benzer çizgiye gelmişti. “Yarı-akademik, yarı-empresyonist bir eğilimi akla getiren, peyzaj ve natürmort gibi klasik konuları içeren resimler”[16] yapıyordu.
1940 ‘a kadar yaptığı resimlerinde Çallı Kuşağının ve Batılı İzlenimci ressamların hatta Picasso’nun etkisi altındaydı. 1940'lardan sonra batı sanatının etkisinden sıyrılıp doğuya yönelerek hat sanatı soyutlamalarıyla ilgilendi.
Müze müdürlüğü yılarlından sonra Selçuklu, Osmanlı, minyatür motif ve figürlerine ilgi duymaya başlamıştı. Geleneksel resim, hat ve kaligrafi, halı[17], çini, desenleri ve minyatürlere yönelmesiyle resim sanatında yeni bir yön açmış oldu. İlk resimlerinde görülen izlenimci anlayıştan Türk ve İslam süsleme sanatlarından esinlendiği soyut düzenlemelerle bağımsız bir resim anlayışına ulaştı. 1940’lardan başlayarak 1970’lere değin resimlerine hat sanatının soyut özellikleri egemen oldu. Yaşamının son yıllarında “geometrik-soyut”a yönelmiş, Türk İslam eserlerin olan hat, kaligrafi, tezhip, halı ve minyatürlerden aldığı desenleri kompozisyonların içinde soyut bir şekilde ele almaya başlamıştı. “Selçuk halı deseni ve renkleriyle hat kaligrafisi öylesine etkilemişti ki beni, az ondan az diğerinden resmen kopya çektiğimi fark etmeksizin ardı ardına yarı soyut yarı mistik kompozisyonlar üretiyor ve mutlu oluyordum. Sanat kültürüne, yaratıcı duyarlılığına ve gerçek eleştirmenlik namusuna sahip can dostum Cemal Tollu bana yaptığımın sentezden çok kopyaya yakın olduğunu olabildiğince açıkgözlülükle, ama ikna edici biçimde anlattı. Aniden aklım suya ermişti. Kendi üslubumla soyutçuluğu o günlerde yakaladım. Kırk yıldır usanmadan yapıyorum. Çıplaklar, yağlıboyayla ve özgün baskıda ölü doğalar da yapıyorum, son yıllarda. Ama ben Selçuk halı hendesesinden onun ifade ettiği derinlikten abstraksiyona ulaşmış çağdaş Türk sanatçısı olmakla hep kıvanç duydum. Dünyaya kazık çakmaya gelmedik. Ama tanrının vereceği ömür boyunca kıvanç duymaya da devam edeceğim.”[18]
YAYINLANMIŞ ESERLERİ
On yılda Resim ( 1923-1933)
Şarkta Resim ( 1943)
Elif’in 60 Yılı Resimde ve Basında (1976)
Anıtlarından Damlalar 1981
Kaynak:
[1] ZAHİR GÜVEMLİ, ELİF NACİ(1898-1987), TDİA ,
[2] Elif Naci Kendini Anlatıyor”, Türkiyemiz, sy. 27, İstanbul 1979, s. 21-31.
[3] Elif Naci Kendini Anlatıyor”, Türkiyemiz, sy. 27, İstanbul 1979, s. 21-31.
[4] Erhan Karaesmen,Elif Naci, felsefeekibi.com/sanat/isimler
[5] Türkiye Ansiklopedisi (c. 2, s. 528-529, 1974),
[6]https://web.archive.org/web/20071024162041/http://www.ata.boun.edu.tr/chronology/kim_kimdir/elif_naci.htm
[7] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/kadin-ressam-hale-asaf-biyografisi-ve-sanatciligi/79226
[8] ZAHİR GÜVEMLİ, ELİF NACİ(1898-1987), TDİA ,
[9] Erhan Karaesmen,Elif Naci, felsefeekibi.com/sanat/isimler_)
[10] Erhan Karaesmen,Elif Naci, felsefeekibi.com/sanat/isimler_)
[11] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/d-grubu-resmi-ve-ressamlari-feray-serbetci/112631
[12] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/d-grubu-resmi-ve-ressamlari-feray-serbetci/112631
[13] Feray ŞERBETÇİ, D GRUBU SANATÇILARININ TÜRK RESİM SANATININ GELİŞİM SÜRECİNE KAZANDIRDIĞI FARKLI BAKIŞ AÇILARI, Edirne,Trakya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, YÜKSEK LİSANS TEZİ, Ocak, 2008,
[14] https://web.archive.org/web/20110912031039/http://www.guzelsanatlar.gov.tr/belge/1-1001/elif-naci.html
[15] http://www.turkishpaintings.com/index.php?p=37&l=1&modPainters_artistDetailID=252
[16] https://www.istanbulsanatevi.com/sanatcilar/soyadi-n/naci-elif/elif-naci-hayati-ve-eserleri/
[17] https://www.istanbulsanatevi.com/sanatcilar/soyadi-n/naci-elif/elif-naci-hayati-ve-eserleri/
[18] Erhan Karaesmen,Elif Naci, felsefeekibi.com/sanat/isimler
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın