Süheyl ü Nevbahar Konusu ve Özeti

19.03.2022

 

Süheyl ü Nevbahar'ın Konusu ve Eser Hakkında 

 

Süheyl ü Nevbahar,   adı bilinmeyen İranlı bir şairin aynı adlı eserinden Hoca Mesud tarafından 1350 yılında Türkçeye çevrilmiş bir mesnevidir.  Eserin kimi nüshalarındaki beyit sayısı  5568 beyitten oluşurken[1] kimi nüshalarındaki beyit sayısı  5703 [2] beyittir. Eserde, İranlı şair Sadi’nin Bostan adlı eserinden seçtiği şiirleri de  Türkçeye çevirmiştir. ( BKZ FERHENGNÂME-I SADÎ HOCA MESUT )

 

Bu eseri Hoca Mesud’un yeğeni  İzzeddîn Ahmed yazmaya başlamıştır. Bu nedenle ilk bin beyt  İzzeddîn Ahmed’e aittir.  Ancak yarım kalan eser Hoca Mesut tarafından tamamlamıştır. İlk bin beytini yeğeni İzzeddîn Ahmed, geriye kalan 4661 beyt ise Hoca Mesud tarafından yazılmıştır.  Eserin başında yer alan tevhid, münacat, na’t, medh-i çâr yâr, hikmet ve nasihatten başka telif sebebini anlatan kısım ile hatime kısmının Hoca Mesud’a aittir. ( HOCA MESUT'UN HAYATI VE ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER )

 SÜHEYL Ü NEVBAHAR , Hoca Mesud’un ilk eseri olduğu gibi Türk edebiyatında beşerî aşk konusunda yazılmış ilk mesnevisi olmak özelliğini taşır. [3] Eser aşk ve macera konuludur.   Eser, Şehname vezni olarak bilinen faulün / fa’ûiün / fa’ülün / fa’ûl kalıbıyla yazılmıştır ve  eser toplam olarak 5669 beyittir. [4]

 

Eserde Süheyl ile Nevbahâr ın ağzından söylenilen gazeller gazellerin vezni eserin asıl vezni ile aynı değildir. [5]  Fars edebiyatından alınan eserin aslına rastlanılamamış, eserin hangi İranlı şairin, hangi  eserinden esinlenerek yazıldığı tespit edilememiştir.   Farsçadan tercüme edilmiş olmasına rağmen  Fars edebiyatında bu isimde bir eser olmadığı gibi, bu eseri yazan bir başka Fars şairi de yoktur.  Kısaca Süheyli Nevbahar adlı ve konulu elde olan tek eser Hoca Mesud’a aittir.

 

Eserin konusu LEYLA İLE MECNUN, VAMUK U AZRA gibi beşeri aşk konuludur. Eser,  Yemen hükümdarının oğlu Süheyl ile Çin hükümdarının kızı Nevbahar arasında geçen romantik  bir aşk öyküsünü anlatır. Bu yapısı ile klasik aşık hikayelerine benzer. Ancak Süheyl i Nevbahar’ın klasik aşk konulu hikâyelerden bazı farkları da vardır. Örneğin  âşıklar birbirlerine kavuşmuşlar, kötüler cezalarını görmüş, iyiler ödülünü almış,  ama hikâyedeki olaylar yine de devam etmiştir.

Hoca Mesud, eserinde kahramanların ağzından gazeller de söyletmiş  ve eserine bir canlılık getirmeye çalışmıştır. Bu gazellerin sayısı on beşi bulmaktadır ve bu gazellerin on birini  Süheyl, dördünü de Nevbahar söylemiştir. Eserdeki  gazellerin vezinleri mesnevinin vezninden farklıdır.

 

Bazen didaktik unsurlara değinen bu eserde, masal unsurları da bulunmaktadır. [6] Eser konusuna rağmen masalları aratmayan bir yapıya da sahiptir.

 

Eserde İran destanlarında görmeye alıştığımız Nakkaş MANİ  ve ÇİN'İ FAĞFURû ( bkz - KASE-İ FAĞFUR) gibi efsanevi motiflere de rastlanılır.  Doğu kökenli hikâyelerde görmeye alıştığımız ana öyküye bağlı birkaç yan hikâye özelliği bu eserde de bulunur.  Öyküde özellikle nakkaşların çizdiği suret ve bu suretleri görüp bayılan âşıklar motifleri oldukça önemlidir. Bu durum ise Nakkaş Mani ve KİTAB-I ERJENG  ’un efsanevi öykülerini anımsatmaktadır.  ( BKZ ERJENG ENGELYUN KİTAB-I ERJENG VE MANİ )   Hikâyedeki bu tip unsurlar bu öykünün İran kökenli olduğuna dair işaretleri güçlendirir.  Acem destanlarında görülen birçok unsurun bu hikâyeye sızmış olmasına rağmen çok daha meşhur Acem esatirleri konu ve kahramanlarının bu hikâyeye etki etmemiş olmaması da manidardır.

 

Süheyl ü Nevbahâr ın  asıl özelliği içeriğindeki şiirlerden ve yer verdiği masal unsurlarından ziyade, eserin saraylara yer vermesi,  idare sistemi ve tebaayı ele alması, devrine göre bir nevî siyâset tarzını da ortaya koymasıdır. Eser, esas konusunun yanı sıra dini ve ahlaki düşünceleri de  ele alan, toplum hayatı ile  ilgili kimi konuları,  kimi gelenek ve görenekleri de yansıtmış olması bakımından önem kazanmaktadır.

 

Eser, dili bakımından mühim,  Eski Anadolu Türkçesini ortaya koyan kelime hazinesi bakımından da oldukça zengindir. Eserde  3300 den fazla eski sözcük ve deyim yer alırken eserde çok sayıda hayvan adı da kullanılmış,   toplamda 96 hayvanın adı da eserde yer almıştır. [7]

 

 

 

SÜHEYL İ NEVBAHAR  ÖZETİ [8]

 ( Özet Remzi Soytürk'ün yazısından faydalanılarak hazırlanmıştır )

 

Yemen ülkesinin Bahr ünlü bir kralı vardır.  Bu akıllı kralın kırk hazinesi, kırk karısı ve  iki yüz cariyesi olmasına rağmen çocuğu yoktur.   Böyle giderse tacı tahtı serveti başkasına kalacaktır. Bu nedenle malını mülkünü  fakirlere dağıtır. Aldığı dualar sonrasında da nihayet bir oğlu olur ve adını Süheyl koyar. Süheyl, “on dadının sütüyle beslenip” yedi yaşına girdikten sonra çok iyi eğitilir.  Artık çok hünerli, bilgili, savaşçı biri olmuştur. En sonunda tahta geçer. Kırk hazinenin de sahibi olur.

 

Süheyl bir gün bu kırk odadaki hazineyi görmek ister. Yirmi-otuz oda geçtikten sonra,  kilitli bir odanın kapısını açamaz ve bu odanın sırrını merak eder.  Babası hamama gidince anahtarı alır ve bu kapıyı da açar. Kapı açılınca Cennet gibi bir bahçe içinde “kiremitleri altından, direkleri gümüşten” bir köşk önüne çıkar.  Bu köşkün “yakuttan bir havuzu” , altın bir tahtı, tahtın yanında da üzerinde bir kopuz, bir içki ve mezeler durmaktadır. Süheyl, içki içip mezelerden yedikten sonra havuzun  suyu üstünde bir suret görüp, bayılır. Bu surete âşık olur.

 

Günlerce kendisine gelemez.  Padişah bu duruma çare arayıp oğlunu ayıltmak için ülkeye ilan çıkarır. En sonunda o sureti yapan nakkaş ortaya çıkar. Nakkaş bu suretin Çin Fagfuru’nun kızına ait olduğunu söyler.   Bunun üzerine Süheyl nakkaş ile birlikte  “altı bin asker, altın bin köle, iki yüz cariye, iki yüz katar deve yükü altın ve kumaşlar”  ile Çin’e doğru yola çıkar.

 

Çin’e geldiklerinde Süheyl, Fagfur Şah adamlarına büyük bir ziyafet çeker. Süheyl herkese armağan verir. Fagfur Şahın kızı Nevbahar da rüyasında bir doğanın gökten inip, göğsüne konup, pençesiyle yüreğini kaparak uçup gittiğini görür. Dadısı bu rüyayı, “güzel yüzlü, iyi huylu, ulu ve cömert bir padişahın onun resmini görüp ona âşık olduğunu ve onu aramak için yollara düştüğü” biçiminde yorumlar.

 

Daha sonra da Nevbahar, Süheyl adlı bir şehzadenin, dünyayı gezerek Yemen’den Çin’e geldiğini herkese ziyafet çektiğini de öğrenir.  Nevbahar, yine bir rüya görür.  Bu rüyasında doğan kılığında havada uçarken ovada atlı bir yiğit onu görmüş ve o yiğit, Nevbahar’ı yanına çağırmıştır.  Nevbahar havadan inmiş, yiğidin eline konmuş sonra da uçup gitmiştir.

Bu rüyada gördüğü  kişinin Süheyl olabileceğini düşünür ve âşık olur. Fagfur Şah ile Süheyl bir gün yiyip içerler.  Süheyl’den çok hoşlanan Fagfur Şah,  ona bu şehirde bir saray yapması için izin verir. Bunun üzerine Nakkaş,  Nevbahar’ın sarayına yakın bir yeri seçip güzel bir saray yaptırır.

 

Üstelik Nakkaş öyle bir havuz yapar ki Nevbahar camdan bakınca, onun aksini havuza yansıyacak ve Süheyl bu aksi görebilecektir.Süheyl kopuz çalıp, şiirler söyledikçe, Nevbahar dama çıkar. Süheyl bir gün başını kaldırıp bakınca Nevbahar, yüzünden peçesini açarak elindeki turuncu Süheyl’e atar. Süheyl o günden sonra, iyice kötüye gider.  Nevbahar bir gün cariyelerden birini Süheyl’e göndererek sarayın kapısında buluşmayı teklif eder.  Süheyl oraya gelince Nevbahar, saçlarını iki bölük edip damdan aşağı sarkıtır.  Süheyl, bu saçlara tutunup yukarı çıkar. İki sevgili  yiyip içip, sabaha kadar sevişir.

 Sabahleyin Süheyl saraya döner ama akşam yine buluşurlar.  En sonunda iki saray arasına yer altından bir tünel kazarak odalarını birleştirmek kararını da alırlar.  Bu düşüncelerini de gerçekleştirip her gece birlikte olmayı başarırlar.  

Ama Süheyl bir gün anasını ve  babasını özlediğini, artık ülkesine dönmek istediğini söyler. Nevbahar, beni de götür der. Ancak, babasının razı olmayacağı da bellidir.  Süheyl, nakkaş aracılığıyla Fagfur Şah’tan izin ister ama Fagfur Şah izin vermez.  Bunun üzerine Nevbahar bir plan yapar.  Süheyl, babasının onuruna büyük bir şölen düzenleyecek Nevbahar da babası ve kardeşlerinin içkisine ilaç atıp onları uyutacaktır. Bu şölen düzenlenir ve köle kılığına giren Nevbahar babasını ve kardeşlerinin içkisine ilaç atıp onları uyutur.

 

Süheyl, kaçmak için şehrin kapısında İki at ile Nevbahar’ı beklerken  yorgunluktan uyuya kalır. Fagfur Şah’ın, haydutlukla geçinen Saluk adındaki zenci bir  düşmanı iki atın yanında uyuyan Süheyl’i görür.  Saluk, bir yere gizlenip beklemeye başlar. O arada Nevbahar gelip Saluk’ı  Süheyl sanarak atına biner. Önde Saluk, arkada Nevbahar yola devam ederler. Tanyeri ağarınca Nevbahar, peşinden gittiği kişinin Saluk olduğunu anlar. Saluk’un Süheyl’i öldürmüş olabileceği kaygısına düşer.

 

Nevbahar, Saluk’un elinden kurtulmak için, onun bahadırlığını ve yiğitliğini işittiğini, bu nedenle ona teslim olacağını ama bir yelkenliye binmeleri lazım geldiğine ikna eder.  Bir planla Nevbahar Salur’un elinden kurtulmayı başarır.Nevbahar bu sefer bir Yahudi’nin eline düşer ancak, Nevbahar karaya çıkıp bir pınar suyuyla yıkanıp temizlendikten sonra onun olacağını söyler.  Nevbahar’ın yıkanacağı pınarın üzerine subaşındaki perilerden korunmak bahaneli bir çadır serilir.  Bunu fırsat bilen Nevbahar, atına atlayıp kaçar.

 

Yine üç gün aç susuz yol aldıktan sonra deniz kıyısında bir yere varır. Burada Cinnîlerin şahının karısı Kaytas’ın kız kardeşiyle karşılaşır ve ona başından geçenleri anlatır. Cinnîlerin şahının karısı Nevbahar’a iki tane elmas verir.  Nevbahar, oradan erkek kılığında ayrılıp Tûfan şehrine gelir.  Bu şehrin Şah’ı ölmüş, şehir halkı yolda gördükleri ilk kişiyi Şah seçmeye karar vermiştir. Bu nedenle  Nevbahar’ı şah yaparlar. Nevbahar,  saltanat sürerken de Süheyl’i düşünmektedir.

 

Birgün, nakkaş çağırarak sırrını ve nikabını ona açar. Nakkaştan şehrin dört kapısına dört “saka-hane” ve her birine büyük birer havuz yapmasını, kubbeye çizeceği suretini, havuzun suyunda yansıtacak biçimde resmetmesini ister. Böylece kendini tanıyanlardan haberdar olacaktır.  Saluk, Nevbaharı aramak için dağ taş dolaşırken  Tufan şehrine de uğramıştır. Bu havuzda Nevbahar’ın suretini görünce düşüp bayılır.  Nevbahar’ın adamları Saluk’u zindana atar ve Nevbahar onu sorgulatıp Süheyl’in hayatta olduğu haber alır.

 

Kaytas da Nevbaharı ararken Tufan şehrine gelmiş ve  su içerken Nevbahar’ın suretini görüp şehirde onu aramaya başlamıştır.  Aynı şekilde Yahudi de, gemisini emanet ederek, Tufan şehrine gelir ve o da sureti görür.  Muhafızlar, Yahudi’yi de Nevbahar’ın yanına getirip başından geçenleri anlattırırlar.

Süheyl,  uyanıp Nevbahar’ı göremeyince Çin şehrine geri dönmüş Nevbahar’ı orada da bulamayınca gece gündüz yol alıp büyük bir kaleye ulaşır. Bu kalenin hakimi olan Calus,Süheyl’in hikayesini dinledikten sonra   Nevbahar’ın akıbetini öğrenmek  için Çin şehrine casus gönderip  Nevbahar’ın Çin’den kaçtığını haber alır.

 

Bir gün Calus, Haveran şehrine giden bir Çin kervanını soymak isteyince bu soyguna Süheyl de katılır.  Ama  Haveran Şahının adamları  Süheyl’i  ele geçirirler.  Süheyl, Haveran şehrinde gezerken sahilde gördüğü bir gemide bezirgân kılığındaki nakkaşını görmüştür. Süheyl ve nakkaş birbirlerine sarılıp kavuşurlar. Daha sonra şahtan izin isteyerek Nevbahar’ı aramaya koyulurlar.Sonunda Yûn şehrine ulaşırlar. Ancak Yûn şehrinin hâkimi, bunları  casus sanarak zindana attırır. Fakat iki arkadaş zindandan kaçarak Tufan şehrine varırlar. Süheyl, sakahanedeki sureti görünce ah edip, düşer bayılır. Böylece o da Nevbahar’ın huzuruna çıkarılır. Nevbahar, nakkaştan bütün maceralarını dinler, Nevbahar, tellal çağırtarak bütün ahaliyi toplatır. Nevbahar altından iki taht kurdurup birine kendi oturur.  Diğerine de Süheyl’i oturtur.

Şehir halkına başından geçenleri anlatıp Salur, Kaytas ve Yahudiye de tasdik ettirerek bakire kaldığını kanıtlar. Süheyl, Nevbahar’ın yerine tahta geçer. Nakkaş da veziri olur.Saluk’un başı kesilir. Yahudi’ye iki yüz kırbaç vurdurulur. Kaytas’a da Nevbahar’dan ümidi kesmesi, babasının yanına dönmesi, yoksa sonunun hiç iyi olmayacağı anlatılır.

 

Yedi gün, yedi gece düğün yapılır ve  muratlarına ererler. Süheyl, Nevbahar’ın babası Fagfur Şah’a, Haveran şahına ve Calûs’a mektuplar yazdırarak durumları bildirir. Yûn şehri hâkiminin de  boynu vurulur.  

 

Süheyl ile Nevbahar’ın o yıl bir oğulları dünyaya gelir ve adını Hümâm koyarlar. Süheyl, delikanlılık çağına gelen oğlu olan Hümam’a tahtını ve bırakarak, Yemen’ e gider. Yemen padişahı, oğluna yaptığı iyiliklerden dolayı nakkaşa ödüller verir.  Bir süre sonra Yemen Süheyl tahta geçer ve babasının vasiyeti doğrultusunda adaletli bir padişah olur.


KAYNAKÇA 

 

[1] K.Rıfat Bilge Süheyl ü Nev-bahar’a Dair, Türkiyat Mecmuası.

[2]  Zeliha GADDAR, Ömer KARPUZ, SÜHEYL Ü NEVBAHAR’DA HAYVAN ADLARI,4 karpuzgaddar.pdf

[3] Özkan Ciğa, SÜHEYL Ü NEV-BAHAR ÜZERİNE DÜZELTMELER, Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 2/4 2013 s. 230-239, TÜRKİYE

[4] K.Rıfat Bilge Süheyl ü Nev-bahar’a Dair, Türkiyat Mecmuası.

[5] İ.Bilgen: Süheyl ü Nev-bahar(Metnin yazı çevirisi yazılış ve dil özellikleri)Hacettepe Ünv. Edb. Fak. Türk Dili ve Edb. Mezuniyet Tezi,1980.

[6] Selami Ece, Mensur Süheyl ü Nevbahar İnceleme Metin Sözlük, Aktif Yayınevi; İst, 2003

[7]  Zeliha GADDAR, Ömer KARPUZ, SÜHEYL Ü NEVBAHAR’DA HAYVAN ADLARI, 4karpuzgaddar.pdf

[8]  Remzi Soytürk, DİVAN EDEBİYATI LİSANS ÖDEVİ: SÜHEYL Ü NEVBAHAR ve SEVMEK ZAMANI’NDA RESİMDEN ÂŞIK OLMA MOTİFİ, https://www.academia.edu/10101894/DB0VAN

0

0

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar