26.06.2013
Mersiye,
Önemli bir devlet büyüğünün, ulu bir kişinin, topluma mal olmuş bir önderin, ölümünden duyulan üzüntüyü dile getiren, o kişinin iyi taraflarını anlatmak için yazılan lirik şiirlerdir. Kelime anlamı olarak ağlamak, sızlamak, giryan olmak, ahenk ve tağanni etmek, mersiye söylemek, gözyaşı dökmek, akıtmak, ağıt okumak anlamlarına gelmektedir.
Mersiye esasında nazım şekli itibarı ile değil konusu yönünden ele alınan ve konusu yönünde diğer nazım şekillerinden ayrılan bir şiir türüdür. Divan ve halk şiirimizde mersiyeler şeklen değil konusu ile diğer şiirlerden ayrılır. Hem halk şiirinde hem de divan şiirinde özel bir nazım şekli bulunmaz. Halk şiirinde koşmanın veya diğer nazım şekillerinin özellikleri ile divan şiirinde ise daha çok Kaside, muhammes, müseddes, kıt’a, Terkib-i Bend , Terci-i Bend biçiminde yazılırlar.
İzahlardan da anlaşılacağı gibi Mersiye hem divan şiirinde hem de halk şiirinde görülen bir şiir türüdür. Mersiyenin halk şiirimizdeki karşılığı ağıttır.[1] Ağıtların İslami Dönemden önceki adı ise bilindiği gibi sağu dur.[2] Sagular İslamiyet öncesi dönemde Koşuklar gibi başlı başına bir türdü. ( bkz Agıt ve Sagu Nedir Agıt ve Sagu Örnekleri ) Eski Türk edebiyatında sagu önemli bir türdü. Alp Er Tunga sagusu halk şiirindeki ağıtlar konusu bakımdan mersiye türü şiirlerdir. ( bkz Destan Sav Sagu Koşuk Örnekleri ) Ağıt yakma geleneği İslamiyet öncesinden beri var olan ve İslami dönem de devam eden bir gelenektir. Hem âşık edebiyatımızda hem de anonim edebiyatımızda binlerce yıllık bir gelenekle beslene binlerce ağıt örneği vardır. ( Bkz: Ağıtlarımız ve Ağıt Yakma Geleneği)
Mersiyeler İslamiyet’in ortaya çıkmasından hemen sonra Kerbela vakası üzerine Ehlibeyt ve On İki İmamlara bağlılığı, sevgiyi dile getiren bir şiir türü olarak sık sık görülmeye başlamıştır.
Mersiye divan şiir türlerinden biri olarak belli bir nazım biçimi olmadan yazılan şiirlerdir demiştik. Bu bakımdan divan şiir sisteminde mersiyeler hangi nazım şekli ile yazılırlarsa yazılsınlar yine de belli bir konu ve içerik şablonlarına sahipti. Mersiyeler Divan Edebiyatı klasik çağında orta uzunlukta ve tamamı beyitlerden oluşan bir şiir iken; daha sonraları 8 beyitten ve bunu tamamlayan bentlerden oluşan terkib-i bent şeklinde yazılan bir yapıya dönüşmüştür
Mersiyeler başlangıcında dünyanın boş ve geçici olduğunu, aldatıcı güzelliklerle dolu olduğu vb ifade ederek başlar. Daha sonra ölen kişinin ardından duyulan üzüntüler dile gelir. Ölen kişinin yiğitliği, karamanlığı, cömertliği, ululuğu vb ifade edilir. Yaptığı iyililer sıralanır. Daha sonra ölenin arkasından üzülen insanlar, kurtlar kuşlar ve hüzünlenen tabiat vb dile getirilir. “ Sular başını taştan taşa vurur, yağmur gözyaşı saçar, kuşlar inler, Şebnem saçlarını döker vb “ [3]
Cafer GARİPER “Akif Paşa ve Torunu İçin Yazdığı Bir Mersiye” adlı yazısında mersiye hakkında şöyle bir tanım ve açıklama yapmıştır. “Klasik Türk şiirinde mersiyeler, halk şiirinde ise ağıtlar ölüm hadisesi ve kavramından daha çok ölen kişinin şahsi hususiyetleri etrafında teşekkül eder. Ölen kişinin iyilikleri, güzel yanları bir bir sayılır; genç ise erken ölümünden dolayı duyulan üzüntü dile getirilir. "Mersiyelere bu açıdan bakılacak olursa genelde dünyanın geçiciliği, gaddarlığı ve zalimliği, feleğe sitem, yas, övgü, olayın tasviri ve dua, temenni olmak üzere başlıca beş bölümden meydana geldiği görülecektir. Şair ilk bende (veya beyitlerden meydana geliyorsa şiirin giriş kısmında) şiirine bu dünyanın geçici olduğunu, bu güzelliklere kanmamak gerektiğini ve kainatın aslında ne kadar zalim olduğunu vurgulayarak başlar. Daha sonraki bendler kahramanın övgüsünü ve bu arada böylesine değerli bir kişinin kaybından doğan üzüntüyü dile getirir.”[4]
Cafer GARİPER’in de belirttiği gibi klasik mesnevilerde, 1. feleğe sitem,2. yas, 3.övgü, 4.olayın tasviri ve 5.dua, bölümleri olmak üzere beş bölüm vardır.
Mersiyeler genellikle insanlar ve ölümleri üzerine yazılmışlardır. Böylece, padişahlar, şehzadeler, devlet ileri gelenleri din ululuları diğer devlet büyüklerinin ölümleri üzerine ve onlar için yazılmışlardır. Taşlıcalı Yahya,( 15- 16 yy) , Sami, Fünuni, Rahmi, Fazli, Nisayı, Müdami'nin yazdığı mersiyeler bu tip mersiyelerdir. Buna mukabil mersiyeler savaşlarda kaybedilen yerler için, ehli beyt ve cihar yar-ı güzin için, Hasan ile Hüseyin ve Hz Ali için de yazılmışlardır. Hatta mersiyelerin pek çoğu ve en güzelleri Hasan ile Hüseyin, ehli beyt ve kerbela için yazılmış olanlarıdır.
Namık Kemal ’in "vatan mersiyesi" gibi kaybedilen topraklar, şehirler veya vatan için de mersiyeler yazılmıştır. Kaybedilen topraklarımız için yazılmış pek çok mersiye vardır.
Buna mukabil divan şiirimizde hayvanların ölümü için yazılmış mersiyeler de bulunmaktadır. [5]
Divan şiirinde mersiyelerin Arap ve İran şiirlerinde önceden beri olduğu söylenebilir. Arap Şiirinde İslamiyet’ten sonra Hz. Hasan Hüseyin ve Hz Ali’nin ölümleri üzerine söylenmiş mersiyeler ile geliştiği veya ortaya çıktığına dair görüşler de vardır.
Kutsal günlerde, ölüm törenlerinde mersiye okuyan kişiye de mersiyehan denir. Taşlıcalı Yahya Bey, BAKİ , FUZULİ (16 yy), NABİ, Şeyh Galip, Kemal Paşazade-, (Yavuz Sultan Selim iMersiyesi) İbnürreşit Ferruh, Muallim Feyzi, Osman Şems, Sami, Fünuni, Rahmi, Fazli, Nisayı, Müdami' divan şiirinin önemli mersiyeler yazan şairlerdir.
Taşlıcalı Yahya , Fuzuli L (16 yy), ( bkz Fuzuli Hadikatü's Süeda Hakkında Bilgi Özet) Muallim Feyzi’nin Nitemanames, Osman Şems’in Mersiye’i Şehid’üs Süeda, İbnürreşit Ferruh’un Kerbela, M. Asım’ın Nale’i Uşşak adlı eserleri Kerbela ve şehitleri için yazılmış mersiyelerdir. [6]
Nabi ‘nin ve Baki ’nin “Kanuni Sultan Süleyma, Taşlıcalı Yahya’nın Şehzade Mustafa Mersiyesi devlet büyükleri için yazılmış mersiyelerin divan şiirindeki en güzel örnekleridir.( bkz Şehzade Mustafa Mersiyesi Açıklamalı Kısmı Metin) - Kanuni Mersiyesi V: Gün)
Mersiye Tanzimat Dönem inde de devam etmiştir. Namık Kemal ’in Vatan Mersiyesi, Recaizade Mahmut Ekrem’in oğlu Nijat için yazdığı mersiyeler, Abdülhak Hamit Tarhan’in eşi ve çocukları için yazdığı mersiyeler bulunmaktadır.
Prof Dr Mustafa Isen, Acıyı Bal Eylemek, Türk Edebiyatında Mersiye, 1994, adlı çalışması ile mersiye konusunda önemli bir eser yazmıştır.
MERSİYE ÖRNEKLERİ
Esrar Dede Mersiyesi (Şeyh Gâlip )
Kan ağlasın bu dide-i dür-bârım ağlasın
Ansın benim o yâr-ı vefâ-dârım ağlasın
Çeşm ü dehân u ârız u ruhsârım ağlasın
Baştan başa bu cism-i siyeh-kârım ağlasın
Ağyârım ağlasın bana hem yârim ağlasın
Gûş eyleyen hikâyet-i Esrâr'ım ağlasın
Nâ-dide bir güher telef etdim dirîg u âh
Hâk içre defnedüp gerü gitdim dirîg u âh
Zât-ı şerifi âleme bir yâd-gâr idi
Fakr u fenâ vü aşk u hüner-ber-karâr idi
Her şeb misâl-i şem' benim ile yanar idi
Sâye gibi yanımda enis-i nehâr idi
Hakkaa tamâm âşık idi yâr-ı gaar idi
Birkaç zaman muammer olaydı ne var idi
Allah verdi aldı yine kurb-i Hazrete
Biz kaldık intizâr ile rûz-i kıyâmete
Âhir nefesde sohbeti oldu mahabbet âh
Bir yâre urdu bağrıma âh derd-i firkat âh
Gelmezdi hiç kalb-i fakire bu sûret âh
Ey kâş etmeyeydim o âşıkla sohbet âh
Yakmazdı belki cânımı bu nâr-ı hasret âh
Telh etdi kâmımı o zehr-nâk şerbet âh
Eyvâh elden o gül-i handânım aldı mevt
Esrâr'ım aldı cümle dil ü cânım aldı mevt
Olsun mübârek ol mehe kabr-i saâdeti
Mevlâ müyesser ede makaam-ı şefâati
Bitmiş ne çâre dâne vü gelmişdi sâati
Dehrin budur hemişe muhîbbâna âdeti
Tefrik içündür etse de izhâr vuslatı
Zehri yutulmaz ağza alınmaz harâret
Ben gördüğüm bu dâr-ı fenânın fenâsıdır
Baakî Hûudâ rızâsı bekaa Hâk bekasıdır
Meydân-ı Mevlevide nişân âşikâr edip
Pervâz ederdi şevk ile Ankaa şikâr edip
Eylerdi nây u defile semâ' âh u zâr edip
Bulmuşdu kân-ı matlabı Hak'da karâr edip
Almışdı müjde kûyuna yârın güzâr edip
Gitdi ne çare Gaalib'i hasretle yâr edip
Olsun visâl-î Hazret-i pirânla kâm-yâb
Kıldı karîn'i kabri Fasîh-i felek-cenâb
(Esrâr Dede'nin ölümü üzerine yazdığı mersiye)
Kanuni Sultan Süleyman Mersiyesi / Baki
Mersiye-i Hazret-i Süleymân Hân aleyhi'r-rahmetü ve'l-gufrâ
(Birinci bend)
Ey pây-bend-i dâm-geh-i kayd-ı nâm ü neng
Tâ key hevâ/yi meşgale-i dehr-i bî-direng
An ol günü ki âhir olub nev-bahâr-ı ömr
Berg-i hazana dönse gerek ruy-ı lale-reng
Âhir mekânının olsa gerek cür'a gibi hâk
Devrân elinde irse gerek câm-ı ayşa seng
İnsân odur ki âyine veş kalbi sâf ola
Sînende n'eyler âdem isen kîne-i peleng
İbret gözünde niceye dek gaflet uyhusu
Yetmez mi sana vâkıa-i şâh-ı şîr-çeng
Ol şeh-süvâr-ı mülk-i saâdet ki rahşına
Cevlân deminde arsa-i âlem gelürdi teng
Baş eğdi âb-ı tîğına küffâr-ı Engerüs
Şemşîri gevherini pesend eyledi Freng
Yüz yire kodu lûtf ile gül-berg-i ter gibi
Sanduka saldı hâzin-i devrân güher gibi
(İkinci bend)
Hakka ki zîb ü ziynet-i ikbâl ü câh idi
Şâh-ı Skender-efser ü Dârâ-sipâh idi
Gerdûn ayağı tozuna eylerdi ser-fürû
Dünyâya hâk-ı bâr-gehi secde-gâh idi
Kem-ter gedâyı az atâsı kılurdu bây
Bir lûtfu çok mürevveti çok pâd-şâh idi
Hâk-ı cenâb-ı Hazreti der-gâh-ı devleti
Fuzl u belâgat ehline ümmîd-gâh idi
Hükm-i kazâya virdi rızâyı egerçi kim
Şâh-ı kazâ-tüvân ü kader-dest-gâh idi
Gerdûn-ı dûna zâr ü zebûn oldu sanmanuz
Maksûdu terk-i câh ile kurb-ı İlâh idi
Cân ü cihânı gözlerimiz görmese n'ola
Rûşen cemâli âleme hurşîd ü mâh idi
Hurşîde baksa gözleri halkın dolagelür
Zîrâ görünce hâtıra ol meh-likaa gelür
(Beşinci bend)
Gün doğdu şâh-ı âlem uyanmaz mı hâbdan
Kılmaz mı cilve hayme-i gerdûn-cenâbdan
Yollarda kaldı gözlerimüz gelmedi haber
Hâk-i cenâb-ı südde-i devlet-meâbdan
Reng-i izârı gitdi yatur kendü huşk-leb
Şol gül gibi ki ayru düşübdür gül-âbdan
Gâhî hicâb-ı ebre girer Husrevâ felek
Yâd eyledikçe lütfunu terler hicâbdan
Tıfl-ı şirişki yerlere girsün duâm odur
Her kim gamından ağlamaya şeyh u şâbdan
Yansun yakılsun âteş-i hecrinle âftâb
Derdinle kara çullara girsün sehâbdan
Yâd eylesün hünerlerüni kanlar ağlasun
Tîğın boyunca kara batsun kırâbdan
Derd ü gamınla çâk-i girîban idüb kalem
Pirâhenini pâralesün gussadan âlem
(Altıncı bend)
Tîgın içürdü düşmene zahm-ı zebânları
Bahsetmez oldu kimse kesildi lisânları
Gördü nihâl-i serv-i ser-efrâz-ı nizeni
Ser-keşlik adın anmadı bir daha bânları
Her kande bassa pây-semendin nisâr içün
Hânlar yolunda cümle revân etdi kanları
Deşt-i fenâda murg-ı hevâ durmayub döner
Tîgın Hudâ yolunda sebîl itdi cânları
Şemşîr gibi rûy-ı zemine taraf taraf
Saldın demür kuşaklı cihân pehlevânları
Aldun hezâr büt-kedeyi mescid eyledin
Nâkuus yerlerinde okutdun ezânları
Âhir çalındı kûs-ı rahîl itdin irtihâl
Evvel konağın oldu cinân bûstânları
Minnet Hudâya iki cihânda kılub saîd
Nâm-ı şerîfin eyledi hem gaazi hem şehîd
Mef'ûlü fâilâtü mefâilü fâilün
Yavuz Sultan Selim Mersiyesi, Kemal Paşazâde [7]
1
Çözdi saç açtı baş tuğ u âlem
Bükdi bil dökdi yaş tığ u kalem
Kana boyandı bayrağın yüzi
Beli büküldi yayun oldı hâm
Urdı göksini gök gök eyledi mâh
Oldı yıldızların gözi pür-nem
Şafak ol denlü dökdi kanlu yaş kim
Dâmen-i çarhı eyledi pür-dem
Subh-dem derdile bir ‘âh’ itdi
Kim söyündürdi mâh şemin o dem
Giceden dehr giydi kara palas
Tutdı şâh-ı cihan içün mâtem
Nice şeh mihr-i âsumân-dergâh
Nice sultan meh-i nucûm-haşem
Azmde mihridi hazmde sipihr
Rezmde Rüstem idi bezmde Cem
Çarh-ı bî-rahm ana bir zahm
Urdı ki bulmadı kimseler merhem
Gör ne acıyla eyledi teslim
Cân-ı Şirin’i Hüsrev-i âlem
Öldi Sultan Selim hayf ü diriğ
Hem kalem ağlasun ana hem tiğ.
2
Kaldı yerli yerinde hayl-ü-sipâh
Yalınuz eyledi sefer ol şâh
Bunca yüzbin nûkerden ve kuldan
Birisi olmadı ana hem-râh
O gice kim yıkıldı serv-i sürûr
Vâki oldı bu vakia nâ-gâh
Göğe çıktı yir ehlinin âhı
Düd-ı âhiyle toğdı rûzen-i mâh
Beli bükildi pir-gerdûnun
Mâder-i dehr itdi derd ile âh
Âhiyle boyandı rûy-ı cihân
Döndi zengi yüzine oldı siyah
Bürüdi yer yüzini göz yaşı
Göğe çıktı figân u nâle vü âh
Bağrı oldı delü delük otağun
Kara çul giydi hayme vü hargâh
Çoktan urmuşdı terkini tâcun
Tahtını dahi itdi terk ol şâh
Oldı zâil irüb zalâm-i adem
Nûr-ı hurşid-i felek u zill-i ilâh
Öldi Sultan Selim hayf ü diriğ
Hem kalem ağlasun ana hem tiğ.
3
Bezm eyvânınun Süleymânı
Rezm meydânınun Nerimânı
Dâsitânı okunsaydı anun
Kim anar idi Pür-i Destânı
Tahtına çıksa tutsa divânı
Heybet alurdı görse div anı
Nice sâhib-kırandı ol kim
Bir kuluydı Mısır Sultânı
Bendesiydi şimdi Tatarun
Deşt-i Kıbçak ilindeki hânı
Bunca yıllardır intizar çeküb
Göz açub gözleridi devr anı
Erdi anir-bahâr-ı devleti lîk
Gül gibi taze geçdi devrânı
Gülşen itmişdi külhân-ı dehri
Yiri olsun cihan gülistânı
Hani ol leşker temâşâyı
Hani ol kişver-sahâ hani
Kani ol şah deya âh itsün
Yaş yirine kara ciğer kanı
Öldi Sultan Selim hayf ü diriğ
Hem kalem ağlasun ana hem tiğ.
………………..
Mersiye-i Şâh-ı Şehid-i KerbelâMersiye-i Hazret-i Süleymân Hân TERKÎB-İ BEND
Yavuz Sultan Selim Mersiyesi’nde
KAYNAKÇA
[1] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/agitlarin-yapilari-turleri-ve-konulari-ve/113590
[2] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/destan-sav-sagu-kosuk-ornekleri/73990
[3] Dr Aslan Tekin, Edebiyatımızda Terimler, Elips Yayınları, Ankara, 2005, shf 220
[4] Cafer GARİPER, AKİF PAŞA VE TORUNU için YAZDIGI MERSİYE ÜZERİNE BiR DEĞERLENDİRME, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Hacettep Ünvers. Cilt,3, Sayı : 5, 2005
[5] Dr Aslan Tekin, Edebiyatımızda Terimler, Elips Yayınları, Ankara, 2005, shf 220
[6] Dr Aslan Tekin, Edebiyatımızda Terimler, Elips Yayınları, Ankara, 2005, shf 220
[7] Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil, .ahmetsimsirgil.com/siirler/126-mersiye.html
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın