Tiyatronun Tarihi Tragedyalardan Dramlara Kadar

23.06.2015



TİYATRONUN TARİHİ VE DRAMLARIN ORTAYA ÇIKIŞI

Tiyatro sözcüğü tüm dünya dillerine Yunanca asıllı bir sözcük olan “theatron” kelimesinden geçmiştir. “Seyirlik,  görme ,gösteri yeri” anlamına gelen “ gelen bu sözcük Latinceye  “teatro” olarak geçmiş, bizim dilimize de batı dillerinden girmiştir.

 

ANTİK ÇAĞ 

Tiyatro’nun ortaya çıkış yerlerinin Grek, Minos ve Miken uygarlıkları olduğu görülür.  Ege ve Yunanistan kökenli  geçmiş, MÖ. IO 6. Yüzyıla kadar uzanan bu uygarlıkların çok tanrılı dinleri tiyatro oyunu ve yazı türünün ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bu nedenle tiyatronun ve tiyatro oyunlarının bu uygarlıklardaki bereket, tabiat,  şarap ve tarım ile ilgili tanrılara yapılan şükran törenlerinden ortaya çıktığına dair görüşler oluşmuştur.

Tiyatronun özellikle şarap, bitkiler ve  bereket tanrısı  Dionysos'un adına tertip edilen hasat şölenlerinden oluştuğunu ifade eden görüşler hayli yaygındır.  Tiyatro’nun halk tarafından tanrılara şükran amaçlı düzenlenen şenliklerde ortaya çıktığına dair görüşleri aksi ispat edilene kadar onaylamak gerekir. Bu bilgiden hareketle tiyatronun bir çeşit dinsel ritüellere dayalı bir tür olarak geliştiği daha sonra bu gösterilerin edebi bir yazı türüne dayalı edebi maksatlı bir oyun haline geldiği söylenebilir.

 Yunan toplumunda Dionysos'un adına yapılan şenliklerde çeşitli oyunlar oynandığı bir koronun şarkılar söylediği sonraları ise bu tip eğlencelerin geleneksel hale geldiğini belirten kaynaklar vardır.

Kimi kaynaklara göre Yunanlı oyun yazarı Thespis’in bu oyunları tiyatro haline getirdiği görüşleri bulunur.  Batılı kaynaklar Dionysos şenliklerinde oynanan bu oyunları Aiskhylos adlı başka bir Yunanlı tarafından daha da geliştirildiğini vb. yazar. Kesin olup olmadığını bilemediğimiz bu görüşlerden hareketle tiyatronun başlangıcının Yunan Medeniyetidir diyebilmek mümkündür. Nitekim Minos ve Miken uygarlıklarından kalan kalıntıların içinde gülen, ağlayan, hüzünlü adamların masklarının çıkması, Yunan, Ege ve Helen uygarlıklarına ait antik kentlerdeki en önemli yapılardan birisinin anfi tiatrların olması tiyatronun bu uygarlıklar için ne derece önemli olduğunun somut göstergeleridir. Nitekim yapılan bu tiyatro binalarının on bin yirmi bin kişiyi alabilecek ölçülerde yapılmış olması, bu binaların muhteşem mimarisi ilk çağlarda tiyatroya ne kadar önem verildiğinin kanıtları olmaktadır. Günümüze kadar ulaşan  pek çok tiyatro binası ilk çağlarındaki görkemini koruyacak kadar muntazam ve çok sağlam yapılmışlardır.

Nitekim, Yunan, Minos, Miken, Helen ve Romalıların bu oyunları izlemek için yaptırdıkları muhteşem tiyatro binaları İtalya’dan başlayarak Anadolu ve Suriye’ye kadar uzanmıştır. Bu görkemli yapılarda soylular için yapılmış özel bölümler anfitiatırlardaki oynanan oyunların halk ve soylular tarafından birlikte izlendiğine de bir kanıt olmaktadır. Buna mukabil antik çağlarda ilk oyunlardan sonra tiyatronun halk için komedi, soylular için tragedya şeklinde türlere ayrıldığı da görülür. 
Nitekim tragedyalar, efsaneleri, mitleri, acıklı, hüzünlü olayları kral ve soylular için oyunlaştıran bir tür haline gelirken,  efendilerin zulmü altında inleyen köleleri ve ahaliyi bir nebze güldürüversin diye de komedilerin oluştuğu anlaşılmaktadır.

Soylu, orta ve köle sınıflarından oluşan ilk çağ ve ortaçağlarda tiyatro soyluların ve ahalinin oyunları olmak üzere ikiye ayrılmış, 16. Yy da aydınlanma çağının başlaması yani Rönesans ile dramlar ve operalar da ortaya çıkmıştır.  Netice de dramların ve operaların ortaya çıkacağı zamana kadar tragedya türündeki oyunlar, mitler, efsaneler,  dinsel ve siyasi mesajlar veren oyunlar olarak üst tabakanın beğenisine uygun konular, kostümler, kişiler, kahramanlar vb ile şekillendi. Komedi ise ahalinin ve kölelerin eğlencesi haline dönüşmüş, sıradan, basit, güldürücü konulara, kişilere, vb yönelmişti.

Tragedya, Sophokles ve Euripides gibi yazarlar tarafından daha da geliştirilerek tamamen tanrıların, tanrıçaların, efsanevi varlıkların konu edildiği bir oyun olmaktan çıkartılarak bir nebze de olsa hayatın gerçekliğine, siyasi konulara da temas edebilecek kadar yumuşatılmış oldu. Aristoteles'in "üç birlik" kuralını ortaya koyması ile klasik tiyatro şekil olarak da kendi özelliğini kazanmış oldu.  Euripides'in ölümünden sonra gerilese bile operalar ortaya çıkana kadar da soylu eğlencesi olarak kalmayı başarmıştı. “Eski Yunan oyunları, Sophokles'in trajedileriyle teknik yetkinliğe ulaşmış,  Sophokles oyunlarında dekor kullanan ilk tiyatro yazarı olmuştu.”

Yunanca “Komos” sözcüğünden türeyen komedya, Dionysos törenlerindeki kaynaklarına daha da bağlı kalmıştı.  Eğlence ve güldürü amacını öne çıkarmaya başlayarak köylülerin ve köleleri eğlendirmek amaçlı bir oyun haline dönüştü. Bu nedenle komedilerde soytarılık, hokkabazlık, şarlatanlık, kaba espriler, bel altı laflar da komedinin unsurları haline geliverdi. Böylece komedi sıradan insanları eğlendirecek öğelere yer veren,  ne şekilde olursa olsun izleyenleri güldürmeyi hedefleyen bir tür oldu. Soyluların zulmü altında ezilen köylüleri ve köleleri güldürmek çok zordu ve bu nedenle güldürmek için her şeyin mubah sayıldığı bir eğlence haline geliverdi.
.

Orta Çağ

William Shakespeare ile en muhteşem örneklerini verdiği varsayılan tragedyalar William Shakespeare’nin sayesinde tanrıların ve tanrıçaların rol aldığı bir oyun olmaktan çıkarak hiç olmazsa sadece insanların rol aldığı insanı ve insanlığı anlatan edebi eserler haline gelmeye başladı. Üstelik bu oyunlarda koroya da ihtiyaç duyulmamış, acıklı, erdemli yüksek duyguların yanı sıra basit duygular ve insanlar da yerleşmeye başlamıştı. Böylece William Shakespeare, hem tragedyaların zirvesi hem de dramların başlangıcı olan oyunlar yazıvermişti.

William Shakespeare’nin oyunları Antik Yunan ile bağlarını kopartacak derecede sosyal, toplumsal ve hayatın gerçeklerine yönelmişti. Böylece tiyatro oyunlarına olan yaklaşım da değişmeye başlamış oldu. William Shakespeare, tanrıların, tanrıçaların efsanevi kralların masalsı efsanevi ve de gerçek dışı hatta gerçekte olmayacak konuları yerine tarihsel olayları konu edinmeye başlamıştı.  Böylece, oyunlardan tanrılar, tanrıçalar, yarı tanrılar, efsanevi varlıklar vb çıkmış oldu. Onların yerini tarihte yaşamış krallar, soylular, prensler veya prensesler almaya başlamıştı. Hatta bu oyunların içine tefeciler, genç âşıklar, sıradan kişiler de yer alamaya başlamıştı.

Üstelik saraydan maddi destek de alan aynı zamanda kendisi de oyuncu, oyun yönetmeni, tiyatro topluluğu kurucusu ve oyun yazarı olan William Shakespeare, tragedyaların üç birlik kuralına da uymayan oyunlar yazıyor ve sahneliyordu.  Tiyatro artık "profesyonel" bir ekibin yazdığı oynadığı bir tür olmuştu. Üstelik masalsı, efsanevi, dünyevi gerçekliklerden kopuk bir tür olmaktan çıkarak, hayatı acı, tatlı gülünç her yönden ele alan, insanı insana anlatan, insanlık hallerini ortaya koyan doğal hayata bağlı bir oyun haline geldi. Shakespeare’in ardından gelenler de bu yoldan gidince tragedya ve komediden farklı olan bu türe dram adı verildi.

İLGİLİ YAZILARIMIZ

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar