KategorilerEDEBİYATEdebiyat Terimleri MazmunlarEski Edebiyatta Giysiler ve Tarifleri

Eski Edebiyatta Giysiler ve Tarifleri

28.11.2015

Eski Edebiyatta Çeşitli Giysiler

 

Dibâ- yı Çini : Çin ipeğinden dokunmuş zarif, latif desenli atlas kumaşlar ve bu kumaşlardan  yapılmış elbiselerdir.  ( bkz Eski Edebiyatta Giysiler 1 Arakiye Arşın Atlas)

Fermayiş: Farsça kökenli bu kelimenin sözlük anlamı  Emretmek. Buyurmaktır. Fakat  eski devirlerde şal kumaşlarına da fermayiş dendiği şiirlerimizden de anlaşılır.  “ halk dilinde şal kumaş yerindedir.”[1]

O yılan mavili fermayişi dün ben aldım
Taze semmur için etrafa haber saldım.     Vasıf

Gülgüli:  . Gül sözcüğü dilimize Farsçadan geçmiştir. Gülgüli ise gül renkli, gül desenli, anlamına gelir güllü, anlamındadır. "Gülgûn gül renkli., pembe., ,

Serv-i bâğun korkarum başında bir gavgâ kopar
Gülşen içre neydi mürgânun seher-geh gulguli            Şeyhülislâm Yahyâ,

Gerden-i berrâkı üzre dest-mâl-i gülgülî.         Nâşid
Bülbülem bir gülgülî rengi çuka şeydâsıyam

Sîne uryân eylerem ahşama dek efgân-ı îd    Ahmed Bedrî Efendi


Gül-i Hurşid:  Divan şiirinde adı geçen elbise veya kumaş adlarından biridir. İsminden dolayı düşünürsek sarı, turuncu veya kırmızı renkle ilişkili bir kumaş veya elbise olmalıdır.  Cem Cemşid-i Hurşit’in kırmızı renkli  mücevherlerle süslenmiş elbisesi manasında da kullanılıyor olabilir.

Kabâyı sürhile şah ı gülün zuhurundan
Acep değil  gül-i hurşid  olursa reng – pezir    Sabit

Der anun âb-ı şâdırvân-ı kasrına gül-i hurşîd 
Seni ben sînem içre perveriş kıldım gül-âbımsın  Nedim

“Güneşin gülü onun köşkünün şadırvanındaki suya, seni ben koynumda besledim, sen benim gül suyumsun” der.

Bu beyitte de görüldüğü gibi gül- i hurşit bir kumaştan ziyade  kırmızı ile ilgili renk ve ışık oyunlarıdır.

 

Hare: Hareli: A. Talat Onay   bu kumaşı “ Bir çeşit kumaştır ki sûf gibi ( tiftikten dokunmuş hareli kumaş)   mevçli ( dalgalı ) ve ülkerli olur” [2]şeklinde ifade eder.  Hareli kumaşlarının Ankara keçilerinin kıllarından dokunduğu ve Ankara harelilerinin çok meşhur olduğu bilinmektedir.

Bu kumaş Nedim’in bir şiirinde geçer.

Sinemi deldi bugün bir âfet-i çar-pareli
Gül yanaklı gülgüli kerrakeli mor hareli

Nedim’in bu şiirinden hareketle  Kerrake’nin İnce soft yün kumaştan  yapılmış  hafif ve dar bir üstlük ince gömlek veya dar cübbe benzeri bir üst  giysisi olduğunu bildiğimizden  hareli kumaşlardan dört parçalı elbiseler yapıldığını  da anlamış oluyoruz.

Dü menguşun kalender rûy-ı bed fercame uydurmuş
Şarabi sûfı Engüriden almış came uydurmuş             Nabi

Eski dervişlere Sufi denmesinin sebebi  sûf tan yapılmış hırkalar ve cübbeler giydikleri olduğuna dair rivayetler de vardır.

 

Harir: İpek, ipekli kumaş, ipekli elbise anlamlarına gelir. İpekten dokunmuş kumaşlara ipek, ipekli ya da harir denir. Harir aynı zamanda ipekten yapılan bir cins kâğıdın da adıdır.

Zülf-i siyehün çıkmadı dîbâ külehünden
Zîrâ ki harîr içre olur misk-i ter ey dost Ahmed Paşa (Tarlan 1966: 134)

“Ey dost (sevgili, güzel)! Ziba külâhının (altından) siyah saçın çıkmadı. Oysa ipek içinde taze misk bulunur.

 

Hırka :

Eski edebiyatta hırka  daha çok  dervişlerin giydiği yakasız, kollu veya kolsuz  üst giysisi olarak karşımıza çıkar. Hırka  sözcüğü Arapça’da, yamalı ve yırtık manasına gelirHırka, eski edebiyatta  “peşmine” olarak da bilinir. ( bkz Eski Şiirde Hırka Hilat ve Kaftan )

Zâhidâ âlâyiş dâmânın eyle şüst ü şû
Yalnız hâlet bulunmaz hırka-i peşmînede          Nedim

 

Hil’at  ve Kaftan

Hil’at, Kaftanın kaftanın diğer adıdır. Kaftandan farkı  taltif, hediye  ve üst bir makama gelenlere üst makama geldiğinin ifade edecek bir kostüm, nişane olarak verilmesidir. ( bkz Hilat ve Kaftan Nedir)  Kaftan (Farsça ), üste giyilen,  Kumaş tan yapılan, uzun, süslü ve astarsız elbise, hilat manasına gelir. ( Bkz Kaftan Osmanlıda Kaftan Geleneği ). Kaftan Çoğu ipekten yapılan, bir çeşit uzun, süslü üst giysisidir. (  bkz Eski Şiirde Hırka ve Hırka-ı Tecrid Nedir.)

 

Hulle

Belden aşağı ve belden yukarı olmak üzere  iki parçadan oluşan astarlı elbiselerdir.  Hulle cennet elbisesi,  Cennette hurilerin giydiği elbise olarak bilinir.  (Köse 1998: XVIII/475-477).

Geydirür cânına zevk ile safâ hullelerin
Her kim ol sîm-teni bir gice ‘uryân eyler         Fatih Sultan Mehmet

 

Kepenek: Çobanların giydiği kalın keçeden yapılmış, kolsuz, ayaklara kadar uzayan geniş ve  bol  çoban cübbesidir. Kepenek Omuzlara takılarak giyilen soğuktan korumak amaçlı  bir üst giysisidir.( bkz Kebe ve Keçe Nedir Eski Şiirde Kebe Keçe Nemed )

Abdâl-ı gamam yok felegün farkı yanumda
Bir köhne kebûdî bıragılmış kepenekden             Hâletî

“Gam abdalıyım, benim yanımda feleğin, eski kebudî kepenekten bir farkı yoktur

 

Kerrake: İnce dar anlamından  hareketle kadınların sokakta giydikleri, ince yün veya pamuklu kumaşlardan yapılmış, arkası bol, yakasız, çoğu kez eteklere kadar uzayan hafif ve dar bir üstlük ince gömlek veya dar cübbe benzeri bir üst  giysisidir.

Kadınların elbise üzerine giydikleri  ince kumaştan yapılmış bele kadar uzanan   yakasız  üstlük biniş benzeri cübbe   veya gömlektir. “  

 

Derviş Kerrakesi:  Dervişlerin giydiği, bol bir tür hırka... 

 

Şair Vehbi’nin Kerrakesi:  Söylentiye göre  Vehbi'nin cübbesi  çok eskimiş ve giyilemez hale gelmiş, yeni bir cübbe de alamayınca bir gün işe karısının kerrakesini giyinip gitmiş. İş yerindeki arkadaşları bunu fark edince  şu meşhur söz söylenmiş:

"Anlasildi Vehbi'nin kerrakesi

Zügürtlükten cübbe oldu karinin feracesi." 

 

Müluki: Kaynaklarda hakkında bilgi geçmeyen ama bir tür kumaşın adı veya padişahlar için özel dokunmuş kumaşların genel adı  olduğu anlaşılan bir kelimedir. Kelime anlamı ile padişaha uygun, yaraşır anlamına geldiğinden   muluki kumaş ile zerbaft, kemha, seraser gibi  padişaha özel dokunmuş kumaşların kastedilmiş olması da çok mümkündür.

Ne müluki idi gül penbe kumaş-ı izzet     Sabit

Pastav:   A. Talat Onay bu kumaşı şu şekilde açıklar. “ Pastav  Macarca üç tarafı yıldızlı bir top çuha demektir.  Muhterem Ferid Kam’ın Beyanına göre müdevver hareli bir kumaştır[3] Çuha son derece sağlam ve çok yumuşak yoğun dokunmuş kumaş türüdür. Eski devrin hayatında oldukça çok yer alan çuha,  kelime olarak Farsçadan dilimize geçmiştir.  Bir kumaş türü olarak çuha tüysüz, ince, sık dokunmuş yün bir kumaş türüdür. [4] (bkz Eski Edebiyatta Giysiler Canfes Çatma Çuha)

Bizi ey gonca kabâ pastavla aldatma
Sana kim etti o gül – penpe kabâyı biliriz       Sabit

Bir keramet satamaz pastav ise almazlar
Satmayıp bar-ı riya nişlesin ol delk beduş           Sabit

 

Pelas :

Türk edebiyatında eski püskü giysi “pelaspare”  “Çul “ anlamına gelen  bir kelimedir.

Ey felek yohdur pelâs-i fakrdan ârum menüm
Atlasundan bilmişem üstün muhakkar şâlümi    Fuzûli

Ey felek! Fakirlik çulundan utandığım yoktur. Ben, değersiz şalımı senin atlasından üstün bilmişim.


Perniyan : Farsça  nakışlı atlas anlamına gelir.  Perniyan işlemeli nakışlı atlas kumaş ile   dokunmuş, kumaş veya elbisedir. Perniyan, Çin’de dokunan ince ipekli bir kumaşların  ortak adı olarak da kullanılır.

Fakat Perniyan kelimesi Cem ile birlikte kullanıldığında  özel günlerde giyilen, altın sırmalarla işlenmiş düğmeleri mücevherlere dolu üzerine zümrütler yakutlar dizilmiş  elbise olarak  düşünmek daha doğru olacaktır. Bu gibi beyitlerde  perniyan elbiseyi Cem’in tahta çıktığında giydiği elbise [5]ve benzerleri olarak düşünmek gerekir. Cem Nevruz günü  perniyan kaftanının giyip tahta çıkmış, elbisesinin ışıltısından herkesin gözleri kamaşmıştır. ( Bkz Şehname ve Taberi'de Cem Cemşit-i Hurşit,)

Rize-i seng-i deri iklil-i ruhbaya gevher
Perniyan’-ı nazar- ı duş –ı ikbale iğsün   Münif

 

Rida: 

Boyuna takılan kaşkol  benzeri amaçla kullanılan bir kumaş parçasıdır.  Elbise üzerine bir aksesuar olarak kullanılır.   Divan şairleri  rida’dan bilhassa boyuna  dolanması, gerdana dokunması, gerdanı kapatması ile ilgili olarak bir takım hayaller kurmuşlardır.

Kol tolayımaz boynuna bir kimse ridâ-veş
Yokdur bu cihân içre bir anun gibi ser-keş             Zatî

 

Sündüs :

Altın veya gümüş tellerle işlemeli ve nakışlı olarak dokunmuş ipek kumaşlara denir. Nakışlı oluşu sebebiyle “nakışlı diba” (dîbâ-yı münakkaş) adıyla da anılır. Bu kumaştan dikilen elbiseye de sündüsî denir. Çok makbul olan bu kumaşlardan elbise ve kaftanlar yapılırdı.”[6]

Servler mi turan çevre temâşâya yahud
Hulle-i sündüs ile geldi mi havrâ bu gice       Cafer Çelebi


Turalı ( Tugralı) Elbise:  Eski devirlerde  benekli kumaşlarla yapılan elbiselere denirdi.

Yeldari:  Yeldari  kelimesi  Farsça’da  en uzun gece anlamına gelen Yelda kelimesinden türemiş olmalıdır.  Şeb-i yelda ise  21 Aralık'ı 22 Aralık'a bağlayan gecedir.

Yeldari kelimesi büyük bir ihtimalle uzun  örtü anlamına gelecek şekilde ve   eski devrilerde pelerin  vazifesi gören giysiler için kullanılmıştır. Yeldari kelimesi  eski şiirin bazı dizelerinde  de geçer.

Pek yakımış sevdiğim ol mai yeldari sana    La edri
Kumaş-ı vaz’ı yeldarın revacı şimdi kasiddir.       Gülşen


Vala (Vâlâ, vâle) Vala:

“Çok ince ipekten dokunan bir cins kumaştır. Vale şekli de vardır. Yeni gelinlerin peçe, yüz örtüsü ve rakkasların tenliği ondan yapılırdı. Hanım mendili olarak da kullanılan kumaşın genellikle kırmızısı tercih edilirdi.”[7]

Lâleler goncalarun dâğ ile her dem ki görem
Al vâlâya sarılmış sanuram müşk-i tatar          Vasfî

 
Zer -niğar Kumaş:  A. T. Onay “ zer-niğar için “bir kumaş adı olduğu anlaşılıyor “ olsa diye bir açıklama getirmiştir.  Kaynaklarda zer- niğar türünde bir kumaşa rastlayamadığımızdan   sözcüğün kelime anlamından hareketle zerbaft, kemha, sera ser gibi  altın klaptanlar veya ipliklerle örülmüş kumaşlar için kullanılan bir tabir olduğu kanaatindeyiz.

Zamane giydi narenc-i kabâyı zer- niğar üzre
Cevahir düğmelerle bir ipekli anberin hârâ     Sabit

Bu beyitten  hareketle zer- niğar diye bir kumaş türü de varsa  bu kumaşın ipekli mücevher düğmeli, turunç renkli giysilerle ilişikli olması gerekir.  Nitekim bu tarifler padişahlar için  altın teller, klaptanlara dokunmuş, üzerlerine sırma çekilmiş  kumaşlardan yapılmış kaftanlara ve elbiselere  çok uygun düşmektedir.

 

 İLGİLİ LİNKLER

 

Eski Edebiyatta Giysiler Aba Aseli Abani

Eski Edebiyatta Giysiler Ahmediye Alaca Asumani

Eski Edebiyatta Giysiler 4 Basma Beledi Biniş Cübbe

Eski Edebiyatta Giysiler Canfes Çatma Çuha

Eski Edebiyatta Giysiler Çitari ve Diba

Eski Edebiyatta Giysiler Futa-Harir ve İhram

Eski Edebiyatta Giysile


KAYNAKÇA


[1] A.T. Onay, Edebiyatımızad Mazmunlar, MEB , 1996- s. 205

[2] A.T. Onay, Edebiyatımızad Mazmunlar, MEB , 1996- s. 205

[3] A.T. Onay, Edebiyatımızad Mazmunlar, MEB , 1996- s. 205

[4] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/eski-edebiyatta-giysiler-canfes-catma-cuha/86188

[5] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/sehname-ve-taberi-de-cem-cemsit-i-hursit/74366

[6] NİHAT ÖZTOPRAK, Divan Şiirinde Giyim Kuşam Üzerine Bir Deneme, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 4, İstanbul 2010, 103-154.

[7] A.T. Onay, Edebiyatımızad Mazmunlar, MEB , 1996- s. 205

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da