Eski Edebiyatta Çeşitli Giysiler
Dibâ- yı Çini : Çin ipeğinden dokunmuş zarif, latif desenli atlas kumaşlar ve bu kumaşlardan yapılmış elbiselerdir. ( bkz Eski Edebiyatta Giysiler 1 Arakiye Arşın Atlas)
Fermayiş: Farsça kökenli bu kelimenin sözlük anlamı Emretmek. Buyurmaktır. Fakat eski devirlerde şal kumaşlarına da fermayiş dendiği şiirlerimizden de anlaşılır. “ halk dilinde şal kumaş yerindedir.”[1]
O yılan mavili fermayişi dün ben aldım
Taze semmur için etrafa haber saldım. Vasıf
Gülgüli: . Gül sözcüğü dilimize Farsçadan geçmiştir. Gülgüli ise gül renkli, gül desenli, anlamına gelir güllü, anlamındadır. "Gülgûn gül renkli., pembe., ,
Serv-i bâğun korkarum başında bir gavgâ kopar
Gülşen içre neydi mürgânun seher-geh gulguli Şeyhülislâm Yahyâ,
Gerden-i berrâkı üzre dest-mâl-i gülgülî. Nâşid
Bülbülem bir gülgülî rengi çuka şeydâsıyam
Sîne uryân eylerem ahşama dek efgân-ı îd Ahmed Bedrî Efendi
Gül-i Hurşid: Divan şiirinde adı geçen elbise veya kumaş adlarından biridir. İsminden dolayı düşünürsek sarı, turuncu veya kırmızı renkle ilişkili bir kumaş veya elbise olmalıdır. Cem Cemşid-i Hurşit’in kırmızı renkli mücevherlerle süslenmiş elbisesi manasında da kullanılıyor olabilir.
Kabâyı sürhile şah ı gülün zuhurundan
Acep değil gül-i hurşid olursa reng – pezir Sabit
Der anun âb-ı şâdırvân-ı kasrına gül-i hurşîd
Seni ben sînem içre perveriş kıldım gül-âbımsın Nedim
“Güneşin gülü onun köşkünün şadırvanındaki suya, seni ben koynumda besledim, sen benim gül suyumsun” der.
Bu beyitte de görüldüğü gibi gül- i hurşit bir kumaştan ziyade kırmızı ile ilgili renk ve ışık oyunlarıdır.
Hare: Hareli: A. Talat Onay bu kumaşı “ Bir çeşit kumaştır ki sûf gibi ( tiftikten dokunmuş hareli kumaş) mevçli ( dalgalı ) ve ülkerli olur” [2]şeklinde ifade eder. Hareli kumaşlarının Ankara keçilerinin kıllarından dokunduğu ve Ankara harelilerinin çok meşhur olduğu bilinmektedir.
Bu kumaş Nedim’in bir şiirinde geçer.
Sinemi deldi bugün bir âfet-i çar-pareli
Gül yanaklı gülgüli kerrakeli mor hareli
Nedim’in bu şiirinden hareketle Kerrake’nin İnce soft yün kumaştan yapılmış hafif ve dar bir üstlük ince gömlek veya dar cübbe benzeri bir üst giysisi olduğunu bildiğimizden hareli kumaşlardan dört parçalı elbiseler yapıldığını da anlamış oluyoruz.
Dü menguşun kalender rûy-ı bed fercame uydurmuş
Şarabi sûfı Engüriden almış came uydurmuş Nabi
Eski dervişlere Sufi denmesinin sebebi sûf tan yapılmış hırkalar ve cübbeler giydikleri olduğuna dair rivayetler de vardır.
Harir: İpek, ipekli kumaş, ipekli elbise anlamlarına gelir. İpekten dokunmuş kumaşlara ipek, ipekli ya da harir denir. Harir aynı zamanda ipekten yapılan bir cins kâğıdın da adıdır.
Zülf-i siyehün çıkmadı dîbâ külehünden
Zîrâ ki harîr içre olur misk-i ter ey dost Ahmed Paşa (Tarlan 1966: 134)
“Ey dost (sevgili, güzel)! Ziba külâhının (altından) siyah saçın çıkmadı. Oysa ipek içinde taze misk bulunur.
Hırka :
Eski edebiyatta hırka daha çok dervişlerin giydiği yakasız, kollu veya kolsuz üst giysisi olarak karşımıza çıkar. Hırka sözcüğü Arapça’da, yamalı ve yırtık manasına gelir. Hırka, eski edebiyatta “peşmine” olarak da bilinir. ( bkz Eski Şiirde Hırka Hilat ve Kaftan )
Zâhidâ âlâyiş dâmânın eyle şüst ü şû
Yalnız hâlet bulunmaz hırka-i peşmînede Nedim
Hil’at ve Kaftan
Hil’at, Kaftanın kaftanın diğer adıdır. Kaftandan farkı taltif, hediye ve üst bir makama gelenlere üst makama geldiğinin ifade edecek bir kostüm, nişane olarak verilmesidir. ( bkz Hilat ve Kaftan Nedir) Kaftan (Farsça ), üste giyilen, Kumaş tan yapılan, uzun, süslü ve astarsız elbise, hilat manasına gelir. ( Bkz Kaftan Osmanlıda Kaftan Geleneği ). Kaftan Çoğu ipekten yapılan, bir çeşit uzun, süslü üst giysisidir. ( bkz Eski Şiirde Hırka ve Hırka-ı Tecrid Nedir.)
Hulle
Belden aşağı ve belden yukarı olmak üzere iki parçadan oluşan astarlı elbiselerdir. Hulle cennet elbisesi, Cennette hurilerin giydiği elbise olarak bilinir. (Köse 1998: XVIII/475-477).
Geydirür cânına zevk ile safâ hullelerin
Her kim ol sîm-teni bir gice ‘uryân eyler Fatih Sultan Mehmet
Kepenek: Çobanların giydiği kalın keçeden yapılmış, kolsuz, ayaklara kadar uzayan geniş ve bol çoban cübbesidir. Kepenek Omuzlara takılarak giyilen soğuktan korumak amaçlı bir üst giysisidir.( bkz Kebe ve Keçe Nedir Eski Şiirde Kebe Keçe Nemed )
Abdâl-ı gamam yok felegün farkı yanumda
Bir köhne kebûdî bıragılmış kepenekden Hâletî
“Gam abdalıyım, benim yanımda feleğin, eski kebudî kepenekten bir farkı yoktur
Kerrake: İnce dar anlamından hareketle kadınların sokakta giydikleri, ince yün veya pamuklu kumaşlardan yapılmış, arkası bol, yakasız, çoğu kez eteklere kadar uzayan hafif ve dar bir üstlük ince gömlek veya dar cübbe benzeri bir üst giysisidir.
“Kadınların elbise üzerine giydikleri ince kumaştan yapılmış bele kadar uzanan yakasız üstlük biniş benzeri cübbe veya gömlektir. “
Derviş Kerrakesi: Dervişlerin giydiği, bol bir tür hırka...
Şair Vehbi’nin Kerrakesi: Söylentiye göre Vehbi'nin cübbesi çok eskimiş ve giyilemez hale gelmiş, yeni bir cübbe de alamayınca bir gün işe karısının kerrakesini giyinip gitmiş. İş yerindeki arkadaşları bunu fark edince şu meşhur söz söylenmiş:
"Anlasildi Vehbi'nin kerrakesi
Zügürtlükten cübbe oldu karinin feracesi."
Müluki: Kaynaklarda hakkında bilgi geçmeyen ama bir tür kumaşın adı veya padişahlar için özel dokunmuş kumaşların genel adı olduğu anlaşılan bir kelimedir. Kelime anlamı ile padişaha uygun, yaraşır anlamına geldiğinden muluki kumaş ile zerbaft, kemha, seraser gibi padişaha özel dokunmuş kumaşların kastedilmiş olması da çok mümkündür.
Ne müluki idi gül penbe kumaş-ı izzet Sabit
Pastav: A. Talat Onay bu kumaşı şu şekilde açıklar. “ Pastav Macarca üç tarafı yıldızlı bir top çuha demektir. Muhterem Ferid Kam’ın Beyanına göre müdevver hareli bir kumaştır” [3] Çuha son derece sağlam ve çok yumuşak yoğun dokunmuş kumaş türüdür. Eski devrin hayatında oldukça çok yer alan çuha, kelime olarak Farsçadan dilimize geçmiştir. Bir kumaş türü olarak çuha tüysüz, ince, sık dokunmuş yün bir kumaş türüdür. [4] (bkz Eski Edebiyatta Giysiler Canfes Çatma Çuha)
Bizi ey gonca kabâ pastavla aldatma
Sana kim etti o gül – penpe kabâyı biliriz Sabit
Bir keramet satamaz pastav ise almazlar
Satmayıp bar-ı riya nişlesin ol delk beduş Sabit
Pelas :
Türk edebiyatında eski püskü giysi “pelaspare” “Çul “ anlamına gelen bir kelimedir.
Ey felek yohdur pelâs-i fakrdan ârum menüm
Atlasundan bilmişem üstün muhakkar şâlümi Fuzûli
Ey felek! Fakirlik çulundan utandığım yoktur. Ben, değersiz şalımı senin atlasından üstün bilmişim.
Perniyan : Farsça nakışlı atlas anlamına gelir. Perniyan işlemeli nakışlı atlas kumaş ile dokunmuş, kumaş veya elbisedir. Perniyan, Çin’de dokunan ince ipekli bir kumaşların ortak adı olarak da kullanılır.
Fakat Perniyan kelimesi Cem ile birlikte kullanıldığında özel günlerde giyilen, altın sırmalarla işlenmiş düğmeleri mücevherlere dolu üzerine zümrütler yakutlar dizilmiş elbise olarak düşünmek daha doğru olacaktır. Bu gibi beyitlerde perniyan elbiseyi Cem’in tahta çıktığında giydiği elbise [5]ve benzerleri olarak düşünmek gerekir. Cem Nevruz günü perniyan kaftanının giyip tahta çıkmış, elbisesinin ışıltısından herkesin gözleri kamaşmıştır. ( Bkz Şehname ve Taberi'de Cem Cemşit-i Hurşit,)
Rize-i seng-i deri iklil-i ruhbaya gevher
Perniyan’-ı nazar- ı duş –ı ikbale iğsün Münif
Rida:
Boyuna takılan kaşkol benzeri amaçla kullanılan bir kumaş parçasıdır. Elbise üzerine bir aksesuar olarak kullanılır. Divan şairleri rida’dan bilhassa boyuna dolanması, gerdana dokunması, gerdanı kapatması ile ilgili olarak bir takım hayaller kurmuşlardır.
Kol tolayımaz boynuna bir kimse ridâ-veş
Yokdur bu cihân içre bir anun gibi ser-keş Zatî
Sündüs :
“Altın veya gümüş tellerle işlemeli ve nakışlı olarak dokunmuş ipek kumaşlara denir. Nakışlı oluşu sebebiyle “nakışlı diba” (dîbâ-yı münakkaş) adıyla da anılır. Bu kumaştan dikilen elbiseye de sündüsî denir. Çok makbul olan bu kumaşlardan elbise ve kaftanlar yapılırdı.”[6]
Servler mi turan çevre temâşâya yahud
Hulle-i sündüs ile geldi mi havrâ bu gice Cafer Çelebi
Turalı ( Tugralı) Elbise: Eski devirlerde benekli kumaşlarla yapılan elbiselere denirdi.
Yeldari: Yeldari kelimesi Farsça’da en uzun gece anlamına gelen Yelda kelimesinden türemiş olmalıdır. Şeb-i yelda ise 21 Aralık'ı 22 Aralık'a bağlayan gecedir.
Yeldari kelimesi büyük bir ihtimalle uzun örtü anlamına gelecek şekilde ve eski devrilerde pelerin vazifesi gören giysiler için kullanılmıştır. Yeldari kelimesi eski şiirin bazı dizelerinde de geçer.
Pek yakımış sevdiğim ol mai yeldari sana La edri
Kumaş-ı vaz’ı yeldarın revacı şimdi kasiddir. Gülşen
Vala (Vâlâ, vâle) Vala:
“Çok ince ipekten dokunan bir cins kumaştır. Vale şekli de vardır. Yeni gelinlerin peçe, yüz örtüsü ve rakkasların tenliği ondan yapılırdı. Hanım mendili olarak da kullanılan kumaşın genellikle kırmızısı tercih edilirdi.”[7]
Lâleler goncalarun dâğ ile her dem ki görem
Al vâlâya sarılmış sanuram müşk-i tatar Vasfî
Zer -niğar Kumaş: A. T. Onay “ zer-niğar için “bir kumaş adı olduğu anlaşılıyor “ olsa diye bir açıklama getirmiştir. Kaynaklarda zer- niğar türünde bir kumaşa rastlayamadığımızdan sözcüğün kelime anlamından hareketle zerbaft, kemha, sera ser gibi altın klaptanlar veya ipliklerle örülmüş kumaşlar için kullanılan bir tabir olduğu kanaatindeyiz.
Zamane giydi narenc-i kabâyı zer- niğar üzre
Cevahir düğmelerle bir ipekli anberin hârâ Sabit
Bu beyitten hareketle zer- niğar diye bir kumaş türü de varsa bu kumaşın ipekli mücevher düğmeli, turunç renkli giysilerle ilişikli olması gerekir. Nitekim bu tarifler padişahlar için altın teller, klaptanlara dokunmuş, üzerlerine sırma çekilmiş kumaşlardan yapılmış kaftanlara ve elbiselere çok uygun düşmektedir.
İLGİLİ LİNKLER
Eski Edebiyatta Giysiler Aba Aseli Abani
Eski Edebiyatta Giysiler Ahmediye Alaca Asumani
Eski Edebiyatta Giysiler 4 Basma Beledi Biniş Cübbe
Eski Edebiyatta Giysiler Canfes Çatma Çuha
Eski Edebiyatta Giysiler Çitari ve Diba
Eski Edebiyatta Giysiler Futa-Harir ve İhram
KAYNAKÇA
[1] A.T. Onay, Edebiyatımızad Mazmunlar, MEB , 1996- s. 205
[2] A.T. Onay, Edebiyatımızad Mazmunlar, MEB , 1996- s. 205
[3] A.T. Onay, Edebiyatımızad Mazmunlar, MEB , 1996- s. 205
[4] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/eski-edebiyatta-giysiler-canfes-catma-cuha/86188
[5] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/sehname-ve-taberi-de-cem-cemsit-i-hursit/74366
[6] NİHAT ÖZTOPRAK, Divan Şiirinde Giyim Kuşam Üzerine Bir Deneme, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 4, İstanbul 2010, 103-154.
[7] A.T. Onay, Edebiyatımızad Mazmunlar, MEB , 1996- s. 205