Güneş Şiirimizde Şems Mihr Afitâb Hurşid

04.06.2016
 
 

 Güneş Şiirimizde Şems Mihr Afitâb Hurşid

 

Güneş,  Divan şiirinde Şems, Mihr, Afitâb, Hurşid kelimeleri ile eş anlamlı kullanılır. Esasında bu elimlerin hepsi de Güneş anlamındadır. Divan şiirinde Güneş, pek çok mecaz, benzetme,  gerçek ve eski devre ait astrolojik anlamları ile karşımıza çıkar.Güneş dördüncü göktedir ve dördüncü feleğin kürsisidir.  Hz. Îsâ göğe yükseltilince  dördüncü feleğe kadar çıkmıştır. Dördüncü felek (çarh-ı çârüm, âsumân-ı çârüm) gibi adlar alır.  Güneş, doğru mitlerinde  Tanrı kabul edildiği gibi  Ö Asya  uygarlıklarının hükümdarları Mısır, Sümer,  Babil, Asur, Pers- kendilerin güneşin oğlu kabul etmişlerdir. . 
 
Mısır’da Ra, Sümerlerde İştar, Babillilerde Marduk,  Zerdüştlerde Ehrimen, Yunanlılarda Ares ( bkz Ares Nedir ve Kimdir ( Harp Tanrısı) , Romalılarda  Apollon, Hintilerde Mitra …  Güneş tanrılarıdır.  Divan şiirinde de  güneşin padişahla ilişkilendirilmesi söz konusudur. İran minyatürlerinde de güneş, elinde  terazi  ve kılıç tutan kral gibi tasavvur edilmiştir.  ( bkz  Ehrimen Ehremen Angra Menyu-Zerdüşt İblisi )Eski devir islam Astrolojisine göre “ Güneş, tabiatı  üzere sıcak ve kurudur.  Erkek olup gündüze nispet edilmiştir. Sa’d-ı evsat diye de isimlendirilmiştir. Vasıfları kuvvet, şiddet, kahr, zor yatışan öfke, rağbet, his, rikkat, hayâ ve iffet bulunmuştur. Pazar günü ve Perşembe gecesine hâkim bulunmuştur “ (Erzurumlu İbrahim Hakkı 1983: 118-119) Nücüm ilmine göre  kuvvet, şiddet, kahır gazap, rağbet,  his, iffet, hayâ ve rikkat sıfatlarına  sahip bir erkek olarak düşünülür. 
 
Hz. Muhammed, Hz. Yusuf, Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Süleyman gibi peygamberler ile   Cem (Cemşid-i Hurşit), İskender ( bkz AYİNE- İ İSKENDER ve AYİNE-İ ALEM NÜMA)  , Nuşinrevan, Züleyha gibi mitolojik şahıslar güneşle alakalandırılmışlardır.   Güneş dördüncü felekte elinde adaletin terazisini turan  bir kral olarak tasavvur edildiğinden adalet, cömertlik, şöhret-i âfâk, sultân-ı hâver, âlem, tâc, taht, sorguç, mühür, tuğra gibi  unsurlar güneşi simgelerler. [1]Güneş, eski edebiyatta tâbnâk, tâbân, tâbende, âlem-sûz, rahşân, dırahşân, pür-nûr, münîr, münevvir, şuledâr, ziyâ-güster, ziyâ-efrûz, pür-envâr, nûr-efşân, âlem-ârâ, âlem-efrûz, âlem-tâb, cihân-ârâ, cihânefrûz, felek-ârâ, zerrîn..gibi sıfatlarla da anılır [2]Güneş aynı zamanda parlaklığından ve yüzüne bakılmaz oluşundan dolayı sevgili ile  ilişkilidir. Aşığı başka hiçbir şeyi göremez hale getiren, aşığın gözlerini kamaştıran bir varlıktır. ( bkz Göz Kamaştıran Sevgili)  Sevgilinin yüzü, yanağı, kendisi güneşe benzetilir.
 
Ey Necati  o güneş çehreli çok sevdiğimin
Döyemez göz kamaşır  yüzüne bakmağa biraz.         Necati Bey               

Hûrşîde baksa gözleri halkuñ tola gelür
Zîrâ görince hâtıra ol meh-likâ gelür                Baki'

Sen yüzünden âlemi rûşen kılup saldun nikâb
Yazıya salsun bugünden böyle nûrın âf-tâb         Fuzuli                  

Hayâl-i ârızun cevlân eder bu çeşm-i pür-nemde
Nicük kim mevclenmiş suda aks-i âftâb oynar                Fuzûlî,

“Ayrılık acısıyla  ağlayan âşığın gözünde sevgilinin yanaklarının hayali durur. Onlar sanki dalgalanmış suya güneşin aksetmesi gibi görünür.”

Sevgilinin yüzünü kapatması veya yüzüne saçlarının dökülmesi güneş tutulması gibi düşünülür

Ay u güneşde çün gözüm gördi küsûf ile husûf
Âyîne yüzüñi niçe güneş ü aya beñ- zedem        Zati

Güneşin batması  zindana atılan Hz. Yûsuf’u hatırlattığından  kuyu ve zindana benzetilir.  Güneşin doğup batması hayatın gelip  geçici oluşuna  bir misal gösterilir.  Güneş feleği  dünya kuruldu kurulalı  oluşa tüm hadiselere şahit olduğundan bir pîr veya kocakarı  (bîve, pîrezen) sayılır. Güneş, Ay ve yıldızlar birbiri ardınca doğup battığı, ay bir şekilden başka bir şekle girdiği için felek “mukalleb-ahvâl” (ikiyüzlü) kabul edilirler.

Gördi dünyâya sıgışmaz hüsn ile ol mehlikâ
Kodı iy Yahyâ el arkasını yere âfitâb                          Yahya Bey
 
Çün cihân ol meh-likâya müşterîdir ey güneş
Satamazsın hüsnünü germ olma kim bâzâr yok         Ahmet Paşa              

Ankâ’nın güneşi simgeleyen efsanevi bir varlıktır.  Yanarak küllerine ayrılan ama küllerinden yeniden doğan bir kuştur. Divan şiirinde güneş padişah, sultan olarak da karşımıza çıkar. “Güneş karanlıklar ülkesini zapt eden altın kılıçlı bir hükümdardır. Onun gökyüzündeki gücü ve hâkimiyeti, ışıklı padişah, doğunun hükümdarı, altın sırmalı kaftan giymiş sultan gibi ifadelerle anlatılır. Güneş, başında zerrinden bir tâc, ipek elbiseli, cömerttir, adil ve lütufkâr bir padişahtır[3]

Pâyına yüz süren o şehün kâm-yâb olur
Bir zerre ise mihri ile âftâb olur                     ŞeyhülislamYahya,

Ola adûlarunun sâye gibi yüzi siyâh
Sen oldugunca cihânda güneş gibi meşhûr       Hayali Bey             

O dil ki dâg-ı mahabbet şerâre-efgen olur 1a
Felek-sitâre vü hurşîd ü meh nişîmen olur    Semerkândî-i Âmidî Âgâh

Tâb-bahş oldukda hurşîd-i dırahşân-ı ferah
‘Arz-ı dîdâr eyler ol dem verd-i handân-ı ferah   BEYÂNÎ - Enfî Ahmed Efendi ( - Şuhut- Ö. 1665 İstanbul)
 
İLGİLİ LİNKLER
KAYNAKÇA
  • [1] ÜMRAN AY, “Divan Şiirinde Güneşin Sevgili Tipine Yansıması Hakkında Bir Değerlendirme”, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 2, İstanbul 2009, 117-162.
  • [2] Küçük, Sabahattin(1988), “Divan Şiirinde Güneş Üzerine Bir Deneme”, Mehmet Kaplan İçin, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yay
  • [3] ÜMRAN AY, “Divan Şiirinde Güneşin Sevgili Tipine Yansıması Hakkında Bir Değerlendirme”, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 2, İstanbul 2009, 117-162.
  •  

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar