NECATİ
( Doğumu bilinmeyen şairin ölümü 1509 dur. (1) XV. yüzyıl Anadolu Divan Şiirinin, Bursalı Ahmet Paşa'dan sonra en ünlü şairidir.
Asıl adı İsa Necati Bey olan şair, Edirnelidir. Fakir bir aileye mensup olduğu ve yetim kaldığı için Edirneli bir hanım tarafından büyütülmüştür. Kaynaklara ve Tezkireci Âşık Çelebi'ye göre doğum yeri ve tarihi kesin olmayan şair Edirneli bir hanım tarafından köle olarak alınmış sonra da evlatlık edinilmiştir. [1]Kaynakların birçoğuna göre gerçek ismi "İsa"dır. Fakat bazı kaynaklarda ismi "Nuh" olarak da geçmektedir. [2]
Ondaki zekâ ve kabiliyeti gören şair Sâilî, Necati’nin öğrenimini üzerine almış, iyi bir eğitim ve öğretim görmesini sağlamıştır. Öğrenim derecesi, Medresenin yüksek kısımlarına kadar varır. Âşık Çelebi, eğitiminde yüksek kademelere gelince ergenlik yıllarında eğitimden vazgeçip şiir ve nesre yönelmiştir. Onu bu yola sev eden olayın yaradılışı dolayısıyla olduğu, eğitimini tamamlamadan hemen Edebiyata, şiir ve inşaya yönelmiş ve bu yolda yürümüş olduğu belirtilir. Bu bilgilerden yola çıktığımızda şairin diğer birçok divan şairinden farklı olarak, kendi kendini yetiştirmiş, kısa zamanda şiirleri ile ilgi ve beğeni kazanmış, üne kavuşarak dönemin ünlü isimleri tarafından övülmüş olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bir ara Kastamonu'da da bulunan Necati, şiir söylemekte üstün başarıya Kastamonu'da ulaşmıştır. Edirne'de doğmakla beraber, asıl yetiştiği ve üne kavuştuğu yer Kastamonu'dur. Atasözü gibi beyitlerle dolu olan gazelleri sebebi ile Kastamonu'ya gelip gidenler tarafından ünü yayılmış ve sonunda ünü İstanbul'a kadar ulaşmıştır. [3]Latifi’nin tezkiresine göre Kastamonu’da edebi muhiti genişler. Latifi’nin yazdıklarına göre Kastamonu’da hattatlık da yapan şairimiz, kendini Kastamonulu göstermek için şiirlerinde buradan sıkça bahseder.[4] Bunun yanında tezkiresine müracaat ettiğimiz Latifi, eserinde şairlerin çoğunu Kastamonulu göstermekle eleştirmiştir.[5] Latifi’den öğrenildiği gibi Necati, önemli şair olmasının yanı sıra devrinin önemli hattatlarından da biri sayılmaktadır.
Şöhretinin İstanbul’a ve Fatih’in hocası olan Ahmet Paşa’ya kadar ulaşması “ Döne döne” adlı gazeli sayesinde olduğu rivayet edilmektedir. Şairin ünü İstanbul’a kadar ulaştıktan sonra İstanbul’a geldiği ve Fatih’in huzuruna çıktığı anlatılmaktadır. [6]Necati’nin Fatih Sultan Mehmet ile tanışması ilginç bir olayla anlatılmaktadır. Fatih’in satranç arkadaşı olan Trabzonlu Yorgi Amiruku, Necati’nin “ Eser İtmez nidelim ah-ı seher gah sana “ beytiyle başlayan gazelini yazarak sarığına sokuşturur. Bunu merak eden Avni Fatih Sultan Mehmet alıp şiir okuyunca şiiri çok beğenir ve Necati’yi meclisine çağırır. [7]Ve şairi 17 akçe ulufe ile divan kâtibi yaparak taltif eder. Bu olaydan sonra şair Fatih’e üç, Karamanlı Mehmet Paşa’ya da bir tane kaside yazmıştır.
Önceleri şiir alanında, Kasîde-i Şitâiyye'siyle Avni Fatih Sultan Mehmet 'in dikkatini çekmiştir. Sonra padişahın Dîvân Kâtipliği'ne tayin edilmiş ve himayesini görmüştür. Fatih Sultan Mehmet ölünce, II. Bayezid'in himayesini girer. Bayezid'in büyük oğlu. Şehzade Abdullah, Karaman sancağına atanınca, Necati de divan kâtibi olarak onun yanında Karaman'a gitmiştir. Karaman valisi Şehzade Abdullah'ın Dîvân Kâtipliği'nde bulunmuş, onun 1484 de ölümünden sonra İstanbul'a gelmiştir. Yirmi yıl İstanbul'da kalmış, bir ara çok sevdiği II. Bayezid'in oğlu Şehzade Mahmud'a Saruhan (Manisa) Sancağı'nda Nişancılık görevinde bulunmuştur. Nitekim Şahzade Mahmut’un yanındaki Nişancılık görevi 3- 4 yıl sürecektir. Burada 'Bey' unvanını alarak, Necati Bey diye anıla gelmiştir.
1504 yılında Şehzade Mahmut Saruhan (Manisa) sancağına tayin edilmesi Necati Bey’in de nişancılık vazifesiyle Şehzade Mahmut’un maiyetine girmesi Necati için bir nevi terfi etmekten ziyade İkbal günlerinin parlaması demek oluyordu. Şair Necati, Şehzade Mahmut’un meclisine girerek Şair Sun’i, Tali’ ve divan katibi olan Şevki’ ile birlikte Şehazade Mahmut’un şair meclisini oluşturuyorlardı. Necati’in Şair Sun’i ile dostluğu uzun müddet devam edecek Necati’nin ölümü üzerine Şair Sun’i ona tarih düşürecektir.
Necati Şehzade Mahmut’a olan bağlılığının nişanesi olarak ona yedi adet kaside sunmuştur.[8]Necatî, Şehzade Mahmut’un maiyetinde iken oldukça mesut günler yaşamaış, şairlik hayatının en verimli çağını bu yıllarda geçirmiştir. Divanını bile bu sıralarda yazmış Kadı-asker Mü’eyyedzâde namına divanını tertib etmiştir. Ve yine şehzadesinin emriyle Gazâlî’nin Kimyâ-yı Saâdet, Afvî’nin Câmiü’l-hikâyât, Mihr ü Mâh adlı telif eserlerini de yazmıştır. [9]
Necati, Şehzade ölünce İstanbul'a gelmiş (1507) artık devlet görevi kabul etmeden bir çeşit inziva yaşamıştır. “ Kendisine “sadakat-ı padişahi” den ayda bin akçe tahsis etmişti. Şeyh Vefa zaviyesine yakın bir yerde bir ev almıştı. Orada sadece yakın dostlarından Sehi Beğ, damadı Abdülaziz Çelebi ve Nakkaş Bayram’ın ziyareti ve sohbetleri ile vakit geçirmişti. Bu bir nevi inziva hayatı idi onun için. Dışarı pek çıkmazdı. Sadece Hamisi Kadı-asker Mü’eyyedzade Abdurrahman Çelebi’yi ziyaret etmek maksadıyla dışarı çıkardı. “[10]
Ve geri kalan ömrünü Vefa’daki evinde kadim dostu Müeyyizade Abdurrahman Çelebi ile geçirir. Zaten iki yıl sonra da 17 Mart 1509 tarihinde Vefa'daki evinde vefat etmiş ve İstanbul Vefa’daki Şeyh Vefa Türbesinin yanına defnedilmiştir.[11]
Aşık Çelebi , onun vefatı şöyle anlatır.
“914 senesinde hastalandı ve ölümüne yakın bütün dostlarını etrafını topladı. Size ve şiirime vedamdır diyerek son yazdığı gazeli onlara verir. Rüyasında Hz. Peygamberi görüp peygamberin “son şiirin benim için olsun” buyruğu üzerine;
Şu söz kim ola misâl-i kelâm-ı ehl-i kemâl
Selasetinden hacil ola Selsebil ü Zülâl
İle başlayan gazeli okunduktan sonra hayata gözlerini yummuştur. [12]Yaşamının son zamanlarında İstanbul Vefa semtinde bir ev satın alarak kendisine bağlanan bin akçe ile geçimini devam ettirip, 1509 yılında vefat eden Necatî Bey evinin önüne gömülmüştür. Fakat günümüzde mezarı kaybolduğundan yeri bilinmemektedir. [13] Şairin birçok oğlu olduğu halde onlar bir varlık göstermemişlerdir. Yavuz Sultan Selim 'in de dikkatinden kaçamayan şair son demlerinde Yavuz Sultan Selim’in de ihsanlarına nail olur. Şairin Kölelikle başlayan, ikballe noktalanan ilginç bir yükselme süreci ve yaşamı olmuştur.
Necati Bey Divanından : Kynak : DİA
Edebî Kişiliği
Necatî Bey, Türkçe’yi; açık, yapmacıksız kullanmış, yabancı asıllı sözcüklere çok da rağbet etmeden taze hayaller, derin anlamlara, darb-ı meseller, Türkçe deyimler ve atasözlerini kullanarak Türkçe söylemeye değer vermiş şairlerimizdendir. Mahallileşmenin ilk habercisi olarak nitelendirebileceğimiz XV. asır şairi Necâtî Beğ, Divan şiirinin en önemli şairlerinden biridir. ( BKZTürkî Basit Mahallileşme ve Yerlileşme Düşüncesi ile Şairleri )
“Türk şiir güzeline İran elbisesi” giydirmesiyle meşhur olan Ahmet Paşa ’dan farklı kılan özellikler onun sadece Türkçeye hâkim olması değildir. O, aynı zamanda şiirleriyle mahallileşme cereyanına da önayak olmuş, bir devşirme olmasına rağmen Türkçenin bütün ahenk ve büyüsünü iliklerine kadar sindirmiş ve her asırda mensubu olduğu toplumun sesini, soluğunu yaşatan büyük şairlerden biri olmuştur.”[14]
Necatî Bey, kendine özgü zengin hayalleri ile süslü Şiirlerindeki rindâne üslûp ve nükteli anlatımıyla övünür. Eşsiz cinasları, anlamca yeni ve dillerde gibi dolaşan şiirleri, Ahmet Paşa'nın şiirlerine yakın; sanat gösterişinden uzak, tabiî oluşu nedeniyle de Zati 'nin şiirlerinden üstündür. Türk Edebiyatı'nın İran etkisinden uzaklaştırılmasında büyük katkılarda bulunmuş, şiire canlılık kazandırmıştır. “Necâtî Beğ’in edebiyat sahnesine çıkmasıyla Türk şiiri yeni bir istikamete doğru hareket etmiş ve Türk millî ruhunu ve yaşam tarzını esas alan şiirler yazılmıştır.”[15]
Şöhretini henüz Kastamonu'da iken yapan, şiirleri daha o tarihlerde İstanbul edebiyatçevrelerinde, bu arada Ahmed Paşa tarafından pek beğenilen Necati, Şeyhi 'nin şöhretini unutturmuş, Ahmet Paşa'dan sonra XV. yüzyılın en ünlü şairi olmuştu. Şeyhi ve Ahmet Paşa, , İran şairlerinin geniş ölçüde etkisi altında kaldıkları halde, Necati, şiirlerine yerli motifler katmasını bildi; atasözleri ve deyimleri şiirlerinde kullanarak “Türkçe Suhan’e” önem veren bir şair olarak dikkatleri üzerine çekmiştir.
Necatî Bey, Şeyhi ‘yi, İran şâirlerinden Kemalüddîn İsfahanî, özellikle Genceli Nizamive Selmân-î Sâvecî'yi takdir etmiş, başkalarının şiirlerinden anlam çalanları acı bir dille yermiştir. Bu yergilerinde bile özgün olmaya ne denli önem verdiği anlaşılır.
Şiirinde az ve öz anlatım yolunu seçmiş, zaman zaman kendi şiirini de övmüştür. Anlatımı atasözü tarzındadır. Anlatımının el değmemiş, yani başka şiirlerden çalma mazmunları olmadığını açıkça söylemektedir. Necati, teknik yönleri ve söyleyiş biçimiyle kendi yolunu çizmiş ve kişisel üslubunu oluşturmuştur.
Kasidelerinde medhiyelere önem vermiş, sık sık tegazzül ve Cinas yapmıştır. Bu nazım türlerindeki asıl başarısı, tasvirlerinde hayal unsurunu ikinci planda tutarak, gözleme büyük yer vermesinden ileri gelir. Bu Şiirlerinde oldukça sade bir dil kullanmıştır. Gazel tarzına önem vermiş, gazellerinin dünyayı tuttuğunu söyleyerek onlarla övünmüştür. Bu nedenle de kasidelerinde sık sık tegazzül yapmıştır. Özellikle gazelleri sadedir. Bu mahallilik yalnız dilde değil, teşbihlerinde, özellikle kendi hayatını yansıtan tabiat, av sahnelerine ait tasvirlerinde, atasözü kullanmasında veya bu nitelikteki mısralarında kuvvetle hissedilir. Kimsesiz büyüyen Necati’nin şiirlerinde sık sık “kimsesizlik parasızlık, yoksulluk, kölelik, gariplik, yalnızlık, yetimlik temalarına da rastlanılır. “ [16]
Gönül kâküllerinden oldı gam-gîn
Garîb âdem gibi ahşama karşı “
…..
Gözüm ağlar o sîm-endâma karşı
Yetim oğlan gibi bayrama karşı
…..
Yetîmler gibi şâhâ iki gözüm bebeği
Mahallen içre oturmuş turâb ile oynar
Necati'nin kendine hayran olan Şevkî, Sun'î, Talî, Rıza'î, Üsküplü Zahrî, Sehî, Mihri Hatun ,Sûzî-yi Nakşibendî, Vâlihî gibi XV-XVI. yüzyıl şairleri üzerinde özellikle etkileri görülür. Ayrıca birçok şair, şiirlerine nazireler yazmıştır. Necati Bey, Türkçe söz ve ibareleri şiire sokarak bir çığır açmış. Türkî Basit mahallileşme akımının ilk öncülerinden olmuştur. Divan Şiirine, adeta bir kişilik kazandırmış, millî ruh ve zekâmızın mührünü vurmuştur.
Ünü ve etkileri Tanzimat 'a kadar devam eden Necatî Bey, yazdığı Farsça şiirlerinde de başarılıdır. Necati’ye kadar İran şiirinin gölgesinde kalan Türk Divan şiiri onun ve Ahmet Paşa’nın sayesinde artık İran şiiri ile boy ölçüşebilecek düzeye erişmiş kabul edilmektedir. Necati şiirde mahallileşme akımının en güçlü şairlerinden birisi olarak görülür. Şiirlerinde halkın diline ve kültürüne önem vermiş, bunu da şiirine yansıtmıştır. Kullandığı yalın dil ile halka ve yaşama yakın bir tavır sergilemiş, süslü üsluptan kaçınmış, şiirlerinde halk deyişlerine atasözlerine deyimlere yer vermiş yalın ve anlaşılır olmaya özen göstermiştir.
Necatî, mersiyeleri, âşıkçasına gazelleri, canlı tabiat tasvirleri anlamca yeni şiirleriyle Divan Şiirimizin unutulmaz şairlerinden birisidir. Necati Bey Divanı, Prof. Ali Nihad Tarlan tarafından bastırılmış (1963), Necati Bey Divanının Tahlilini de Dr. Mehmet Çavuşoğlu yayımlamıştır. (1971).
Âşık kaçan ki nâvek-i âh-ı seher çeker
Göklerde mihr ü mâlı yüzine siper çeker
Gâhî kemân-ı mihnet ü gâhî hadeng-i âh
Meydân-ı gamda âşık-ı miskin neler çeker
Bir gün sen âfitâba mukaarin olam diyu
Mâlı-ı felek yıl on iki aydur sefer çeker
As bari dâr-ı zülfüne bir kezden it halâs
Cellâdı gamze bizi nice bir iler çeker
Zülfün ki arifane eğilüb öper lebün
Bir rinddür ki câm-ı şarâbı çöker çeker
Râz-ı lebini mest gözinden sorar gönül
Nâzüglük ile ağzını arar haber çeker
İtme igende dîde vü dilden şikâyeti
Kim cevr-i ışkı pâdişeh-i bahr ü ber çeker
Râgıb görür kaşun ile zülfün kemendini
Ânım içün Necâtî bu denlu gerer çeker
Mef'ûlü fâilâtii mefâîlü fâilün
NECATİ BEY’İN DİVANI
Necâtî Bey’in günümüze ulaşan yegâne eseri, Türkçe Dîvân’ıdr. Kaynaklardan da bilindiği gibi bu eserini Şehzade Mahmut’un himayesindeyken ölümünden beş altı sene önce Manisa’da iken, Müeyyed-zâde’nin talebi üzerine Şehzade Mahmûd’un yanında bulunduğu sırada tertip etmiştir.
Manzum-mensur bir dîbâce ile başlayan divanda 25 kasîde, 3 mersiye, 1 tercî-i bend, terkib-bend, 1 murabba, 1 tarih, 2 mesnevi,70 kıt’a, 10 müfred, 7 ferd, 3 matla, 2 rubaî ve 650 gazel bulunmaktadır. Farsça şiirleri de olan Necâtî Bey’in Türkçe Dîvân’ında Farsça 5 gazel, 1 kıt’a ve 3 tarih vardır.
Necâtî Bey Dîvânı’ı Ali Nihad Tarlan yayımlamıştır (Necati Beg Dîvânı, İstanbul 1963,1997; Ankara 1992). Mehmed Çavuşoğlu divanın tahlilini (Necâtî Bey Divanı’mn Tahlili, İstanbul 2001), Ahmet Atillâ Şentürk ise Sultan Bâyezîd Methiyesi ile üç gazelinin şerhini neşretmiştir.
Gazâlî’nin Kimyâ-yı Saâdet,
Afvî’nin Câmiü’l-hikâyât,
Mihr ü Mâh
Münâzara-i Gül ü Husrev adında henüz ele geçmemiş bir mesnevisi vardır. Kaynaklar bu eserleri yazdığını belirtmekle beraber bu eserleri günümüze kadar ulaşamamıştır.
Sīnem üzre zaẖm·ı ġamzeñ rāḥat·i cāndur baña
Geh cefā geh cevr geh nāz oldı çün kim ẖū saña
ʿĀşıḳ olmışdur güneş ey dil-ber·i raʿnā saña
Şol yār çünki ʿāşıḳa bīgāne olmaya
Çün nev-bahār·ı devlet·i Şāh·ı cihān ola
Lâle-hadler yine gülşende neler etmediler
Çıkalı göklere âhum şereri döne döne,
Dil kişverine zülf·i siyāhuñ belā yeter
Halk-ı alem aşkımı ah u figanımdan duyar
'Âşık olduğum tuyaldan yüzüme bakmaz habîb
Câm-ı hecrün nûş ider mestâneler gördin mi hiç
Dağları Ferhâd anunçün hâk ile yeksân ider
Bir gün ölmelü dirilenlere cânân görinür
Dimez nice sürinürsin kapumda sen de garîb
Eser itmez nidelüm âh-ı sehergâh sana
Çünki yar ağyar ile dem-sazdır
Tutalum zenbil ile gökden iner meh-pâreler
Beni cevrile öldürse dimen ol yâra kanludur
Dünyayı bir yana kosalar bir yana seni
Âşık kaçan ki nâvek-i âh-ı seher çeker
Pāre pāre eyler ise baġrumı peykān·ı dōst
Gel ey ġamze kerem eyle raḳīb·i pür-fitenden geç
Eşiginden gider oldı dil·i āvāre meded
Zībā ruẖuñdan oldı lebüñ ey ḳamer leẕīẕ
Ol perī perçemlerinden çengine çevgān alur
İşi altun iden sāḳī gümiş peymānedür dirler
Bir alay oldı perī şīveli āhū begler
Bir dem iken devlet·i dünyāyı bir dem ṣandılar
Cedvelden iñen çıḳma ki pergāra çekerler
Revā mıdur ki güneş yüzüñe ḳamer diyeler
Zülfüñe kimdür diyen kim ẓulme şimdi başlar
Zülfüñ altında siñüb ẖaṭṭ·ı muʿanber gizlenür
Şol dil-rübā ki ʿāşıḳa yüzbiñ cefāsı var
Şīve·i reftāruña serv·i ẖırāmān imrenür
Şevḳuñle yanan dillere pervāne disünler
KAYNAKÇA
[1] Mehmet Çavuşoğlu,Necattti Bey Divan'ı , 1001 Temel Eser, Tercüman Gazetes
[2] https://tr.wikipedia.org/wiki/Nec%C3%A2t%C3%AE
[3] Mehmet Çavuşoğlu,Necattti Bey Divan'ı , 1001 Temel Eser, Tercüman Gazetesi
[4] Eyüp AZLAL, NECATİ BEY'İN EDEBİ MUHİTLERİ, ayvakti.net/ayvakti-arastirma/item/necati-bey
[5] Eyüp AZLAL, NECATİ BEY'İN EDEBİ MUHİTLERİ, ayvakti.net/ayvakti-arastirma/item/necati-bey
[6] Mehmet Çavuşoğlu,Necattti Bey Divan'ı , 1001 Temel Eser, Tercüman Gazetesi
[7] Mehmet Çavuşoğlu,Necattti Bey Divan'ı , 1001 Temel Eser, Tercüman Gazetesi
[8] Mehmet Çavuşoğlu,Necattti Bey Divan'ı , 1001 Temel Eser, Tercüman Gazetesi
[9] Eyüp AZLAL, NECATİ BEY'İN EDEBİ MUHİTLERİ, ayvakti.net/ayvakti-arastirma/item/necati-bey
[10] Eyüp AZLAL, NECATİ BEY'İN EDEBİ MUHİTLERİ, ayvakti.net/ayvakti-arastirma/item/necati-bey
[11] Mehmet Çavuşoğlu,Necattti Bey Divan'ı , 1001 Temel Eser, Tercüman Gazetesi
[12] Aşık Çelebi, Âşık Çelebi, Meşair-üş Şuarâ, (yayına hazırlayan G.M. Mercdith-Chvens),n London ,Luzac, 1971
[13] Sevim BİRİCİ, “KİMSESİZLİK DUYGUSU VE NECATÎ BEY’İN BİR GAZELİ,” Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Cilt: 19, Sayı: 1, Sayfa: 1-10, ELAZIĞ-2009
[14] Dr. Pervane Bayram,NECTÎ BEĞ’İN “GAYRI” REDİFLİ GAZELİNE XVI. ASIRDA FUZÛLÎ’NİN VE XIX.ASIRDA SEYYİD NİGÂRÎ’NİN NAZİRELERİ, ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ,
[15] Dr. Pervane Bayram, agy
[16] Yrd. Doç. Dr.Sevim BİRİCİ, “KİMSESİZLİK DUYGUSU VE NECATÎ BEY’İN BİR GAZELİ,” Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 1, Sayfa: 1-10, ELAZIĞ-2009