Hz Hasan Hayatı ve Halifeliği

06.05.2017

 
 

 Hz Hasan Hayatı ve Halifeliği

 

Hz. Ali’nin, Hz. Fatıma'dan doğan büyük oğlu, Peygamberimizin torunu, Hulefâ-i Raşidîn ( ehl-i beytin)`in beşincisi olarak kabul edilir ve Şiilere göre on iki imamın ikincisidir.   Hz Muhammed`in  abası altında bulunduğuna inanılan  ( AL-İ ABA (Ehl-i Kısa , Pençe-i Al-i Aba, Hamse-i Ali Aba) Ehl-i beyt`tendir.  Hz Hasan’ın lakabı;  Müctebâ’dır.

Hz Muhammet en küçük kızı Hz. Fatıma’yı, Bedir Harbi’nden sonra Hicret’in ikinci yılında Hz. Ali ile evlendirmişti.  Bu evlilikten,  Hasan, Hüseyin, Muhassin, Ümmü Gülsüm ve Zeynep dünyaya gelmişti. (İbn Sa’d, Kitâbü’t-Tabakâti’l-Kebîr, X, 27) [1]

Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in aralarında sadece bir yaş olduğundan birlikte büyümüşlerdi. Rivayetlere göre Hz Hasan,  Şaban ayının, 3.  4. veya 5. hicrî senesinde doğmuştur. Fakat Hicretin 3. Senesinde doğmuş olması diğerlerinden daha kuvvetli bir ihtimal olarak görülür. İslami kaynaklar, Hasan ve Hüseyin’in doğumundan sonra Hz Muhammet’in, torunlarının kulaklarına ezan okuduğu ve her biri için de kurban kestirdiğini nakleder.

Hz Hasan’ın adını bizzat Hz. Muhammet koymuştur.  Hz. Peygamber (asv) bir torununun olduğunu duyunca hemen Hz. Ali'nin evine giderek ". Adını ne koydunuz?" diye sormuş, . "Harb" ismini koyduklarını duyunca, , cahiliye döneminde pek bilinmeyen "Hasan" ismini koymuştur. [2]

Büyüdükçe dedesine benzemişti bu nedenle, Hz. Ebû Bekir onu, "Ey Nebî'ye benzeyen, Ali'ye benzemeyen" diye  çağırıyordu.

Hz Hasan, Kerbela’da şehit edilen  Hz. Hüseyin’in ağabeyidir. İslami kaynaklara göre Hz Muhammet,  Hz Hasan’la çok ilgilenmiş torunun yetişmesi hususunda çok ihtimam göstermiş, onu  yanından hiç ayırmamıştır.  Hatta Hz Muhammet’in her iki torununu da sırtına alıp namaza geldiği,  Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin i kucağına alarak hutbe dahi okuduğu,  birini sağ diğerini sol dizine oturtarak sahabeler ile sohbet ettiğini, her iki torununun “Cennet ehli gençlerin efendileri”  olduğunu da söylediği [3]hadis kitaplarında yer almaktadır.  ( Tirmizî, Menâkıti, 31; Ahmed b. Hanbel, III, 3; el-Hatîb el-Bağdadî, Târihu Bağdad, Beyrut (ty), I,140)[4]

Hz Muhammet, Hz Hasan yedi sekiz yaşlarında iken vefat etmiş, Hz Hasan, babası Hz Ali’nin himayesinde büyümüş, Cemel Vakası ve Sıffîn Savaşı'nda da babasının yanında bulunmuştu. Hz Ali ölünce Kufeliler  ve ordusu  Hz. Hasan’ı halife ilan etmiş, Müslüman halkların çoğunluğu da  halifeliğine rıza göstermiş , fakat,  Suriye ve  Mısır’daki Müslümanlar Hasan’a biat etmemişlerdi.

Hz Ali’nin 661 de Kufe’de şehit edilmesinden sonra İslam devletinin idaresini ele geçiren Muaviye, ölümünden sonra tahta Hz Hasan’ın geçeceğini ilan etmiş, Muaviye, Şam’da vefat edince, Şamlılar ise Muâviye ‘nin oğlu Yezid'e biat etmişlerdi.  ( Taberî, Târihu'r-Rusül ve'l-Mulûk, Dâru'l-Meârif 1963, IV, 158).  37 yaşında iken Halife ilan edilen Hz. Hâsan ,  "el-Mescidü'l-Camiye" çıkıp, bir hutbe okuduktan sonra babasının katili Abdurrahman b. Mülcem'i ölümle cezalandırmıştı. Hz Hasan, harp taraftarı ve babasının da ordu komutanı olan büyük savaşçı Kays’ın yerine, Ubeydullah B. Abbas’ı getirmiş, esasında sulha taraftar olduğunu da böylece göstermişti. Fakat yine de Şam’da hükümranlığını ilan eden Muaviye’nin üzerine yürümüştü. 

Muaviye’nin üzerine yürüdüğü halde diğer her eylemi ile Hz Hasan “ Ümmetin felahı için “ sulha taraftar olduğunu belli ediyor, hatta  bir yandan da Muaviye ile elçiler yoluyla müzakereler yapıyordu. Bu durumdan haberdar olan ordusunun huzuru bu nedenle de bozulmuş, Iraklılar cepheden ayrılmıştı.  Çok akıllı bir adam olan Muaviye, ordusu içerisine  “ Kays öldürüldü” gibi birçok fitne ve kargaşa da sokarak Hz Hasan’ın ordusunun dağılmasını, paniğe kapılan ordunun Hz Hasan’ın çadırının yağmalanmasını, hatta Hz Hasan'ın sakalının dahi yolunup, seccadesine varana kadar eşyalarının talan edilmesini de sağlamıştı. [5]  

Güvenemeyeceği bir ordusunun olduğunu anlayan ve zaten her hareketiyle sulhu aradığını belli eden Hz. Hasan,  hilafeti Muaviye’ye bırakmaya mecbur kalmış ve onunla bu hususta anlaşmıştı.  İçeriği çok da net olmayan ve hakkında daha birçok söylentinin de ortaya atıldığı bu anlaşmaya göre, şayet, Muaviye, Hz. Hasan'dan önce ölürse, Hz. Hasan Muaviye’nin yerine halife olacak veya yeni halife oylama ile seçilecek Muaviye ise ölene kadar halife kalacaktı.  Küfe, Beytül’- mal’i Hz Hasan’a verilecek ( beş milyon dirhem) , Darabcerd bölgesinin haracı Hz. Hasan’a kalacak, Hz Ali lanetlenmeyecekti. [6]  Hakkında bir hayli başka dedikoduları da çıkan bu anlaşmaya itiraz eden Hz Hüseyin,  ağabeyi Hz Hasan’a karşı çıkarak hilafet iddiasını sürdürürken, Hz Hasan’ın komutanları ise Muaviye’nin saflarına katılmaya başlamışlardı.  Bu anlaşmalara uymak istemeyen Kays da en sonunda  Muaviye’ye biat etmek zorunda kalmıştı.

 

Bazı kaynaklara göre bu anlaşma sonrasında Muaviye Hz Hasan 400.000 (dirhem) vermiş, (el-İsâbe, I, 327-328). Ayrıca her sene bir milyon dirhem maaş da bağlamıştı.  Anlaşmanın sağlanmasından sonra Muaviye,  Kufe’ye gelmiş,  Hz Hasan da halkın huzurunda Muaviye’ye biat etmişti. Fakat İslami kaynaklara göre Muaviye bu taahhütlerinin de pek çoğuna uymamış veya anlaşmanın hükümlerini kısıtlayarak yerine getirmişti.  Hz Hasan da bir daha güvenemeyeceği Küfelilerden ve Küfe’den ayrılarak Medine’ye göçmüştü.

Muaviye’nin ölümünden sonra babasının yerine tahta geçen Yezid, iktidarını pekiştirmek için önce Hz Hasan’ı ortadan kaldırmak zorundaydı. İspatı mümkün olmadığı veya kanıtlanamadığı halde Muaviye ölünce babasının yerine Hz Hasan’ın halife olacağını bilen Muaviye’nin oğlu I.Yezid,  Şam'dan Medine'ye zehir göndermiş ve Hz. Hasan'ın hanımını çeşitli vaatlerle kandırtmıştı.

Rivayetlere göre son zehirlenmesinden daha önce iki defa daha zehirlenen fakat bunlardan kurtulan Hz Hasan , kanıtlanamayan baska rivayetlere  göre, karısı Cade binti el-Eşas b. Kays tarafından zehirlenmişti. Yezid, Hz Hasan’ın zehirlenmesi karşılığında Cade binti el-Eşas b. Kays’a 10 bin veya yüz bin dirhem gümüş vermiş, Irak’ta 10 pare köy vereceğini ve kendisini de zevce olarak alacağını vaat etmişti.

 

 Yezid’in vaatlerine kanan Hz Hasan’ın karısı da Hz Hasan’ı zehirlemişti. [7]  Zehirlendiğini ve öleceğini anlayan Hz. Hasan, Hz. Aişe (ra)'ye haber göndererek, Hz. Peygamber 'in yanına defnedilmek istediğini söylemiş. Hz. Aişe de bu isteği kabul etmişti.  Fakat Hz Hasan’ın vasiyeti dahi yerine getirilememiş, fitneden çekinen Hz Hüseyin, Medine Valisi Mervan’ın da  baskısı ile  onu sahabelerin mezarlığına defnettirmek zorunda kalmıştı.[8]  Hz Hasan 7 Nisan 669’da vefat ettiğinde 46 yaşındaydı. ( BKZ  HZ. HASAN BİN ALİ ( RA )

Bunun üzerine Yezid, Hz. Hüseyin ’in de kendisine biat etmesini sağlamak için Şam’a çağırmıştı.  Şam’a gelen Hz Hüseyin,  Yezid’e biat etmeyi reddedip, Küfe’ye  gitmek  istemişti. Bunun üzerine Yezid et-Temimî'nin kumandasındaki bin kişilik  süvari birliği, Hz. Hüseyin’i takip etmeye başlamış ve Hz. Hüseyin ile yanındakileri Kerbelâ’ya doğru sürüklemişti. ( BKZ Hz. Hüseyin ( Edebiyatımızda Hz. Hasan ve Hüseyin)

En sonunda Kerbela’da  kıskaca alınan Hz Hüseyin ile yanındaki yetmiş  iki kişi  Emeviler tarafından şehit edilmişti.[9][10] Bu hadise sonrasında Müslümanlar Hariciler, Sünniler ve Şiiler olarak üçe bölündü ve bu vaka tarihe Kerbelâ Vakası olarak geçti. [11] (Kerbelâ Vakası ( Şiirlerde Kerbelâ )

Hz. Peygamber (asv)'in soyu  Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin  (ra)'in çocukları vasıtasıyla devam etmiş, Hz. Hüseyin'in soyundan gelenlere "seyyid" Hz. Hasan'ın soyundan gelenlere de "şerîf" veya "emir"  denmiştir.

Hz Hasan, divan edebiyatında adı sık sık geçen dini şahsiyetler arasındadır. Daha çok küçük kardeşi Hz Hüseyin ile birlikte anılmıştır.  Hz Hasan en çok tekke ve tasavvuf şairlerinin şiirlerinde, Hz Hüseyin de Hz Ali, Hz Muhammet,  Kerbela ile birlikte geçer.  Hz Hasan’ın Hz peygamberin ayakucuna gömülmesini engelleyen Mervan,   ölümüne neden olan Yezid  ile birlikte Hulefâ-i Raşidin ( ehl-i beyt), ve Âl-i aba  ile birlikte de anılır.

Getirip yâda Hasan ila Hüseyin kıssasını
Başla feryâda dilâ cümleden akdemdir bu    Şeref Hanım

Zehre çalınmış meğer tiryâk-ı ekberdir Haşan
Zehri tiryâk eylemiş kand-i mükerrerdir    Hüseyn Aş kî

Hasan hecrindesin ey müdde’î var zehr-i gam nûş it
Visâli bâdesin içer Hüseyn’üñ dem-be-dem ‘âşık    Ravzi Hayatı ve Edebi Yönü ( Edincik- 16. Yy )

Bir minnet eyledim perverdigare
Hasan ile Hüseyin'in aşkına
Müşerref eylesin ol Hub didare
Hasan ile Hüseyin'in aşkına            Tercanlı Âşık Daimi 

Alemlerin serverisin
Ah Hüseyin, vah Hüseyin
Şehitlerin serdarısın
Ah Hüseyin, vah Hüseyin               Pir Sultan Abdal

Ey nur-i çeşm-i Ahmed-i Muhtar ya Hüseyin
Ey yadigar-ı Haydar-ı kerrar ya Hüseyin        Tekirdağ Türküleri

Kerbela'nın önü yonca
Boyu uzun beli ince
Şah Hatay'ım katarınca
Ah Hasan'ım vah Hüseyin'im
Şehit düşmüş şahı merdan vah Hüseyin'im  Aşkale Türküleri

Gidi Yezit elimize düştünüz
İmam Hüseyin'in hali nice oldu
Ol şehitler başına üşüştünüz
İmam Hüseyin'in hali nice oldu       Kofçaz Türküleri

Yükletin barhanem develer ile
Beni İmam Hüseyin'e gönderin
Yoldaş olup gitmen iller ile
Beni İmam Hüseyin'e gönderin             Pir Sultan Abdal

KAYNAKÇA 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar