Serveti Fünun Şiir ve Dil Anlayışı

24.08.2016

 

Serveti Fünun'da Şiir ve Dil Anlayışı 

Servet-i Fünûn şair ve yazarları, Ekrem ve Hamit’in dil ve sanat anlayışları etkisinde yetişen genç bir kuşaktır. Onlar Ekrem ve Abdülhak Hamid'in eserlerindeki göz alıcı Osmanlı Türkçesini ve sanatkârane üslubu beğenmişlerdi.  Bu nedenle Servet-i Fünûn edebiyatının dili Ekrem ve Hamit’in dilinden de külfetli, süslü, ağdalı ve ancak ele sözlük alarak anlaşılabilecek aristokrat bir dil haline gelivermişti.   Bu topluluk üyeleri yazılarında süslü cümleler kullanarak, zarif, ahenkli,  işitilmemiş kelimeler sıralayarak sözlüklerden pek az kullanılmış sözcükler bularak üstelik de onların üçüncü dördüncü dereceden anlamlarını kullanarak tumturaklı bir anlatım dili icat etmişlerdi.

 

Özellikle Farsça kelimelerin söylenişinde şiirsellik olduğuna inanmışlar, Farisî terkiplerle birleşik sıfatları, Fransızca söyleyişleri andırdığını düşünüyorlar, böylesi bir dil kullanmayı alafranga bir tutum olarak görüyorlardı. Üstelik seçtikleri Farsça sözcüklerin pek çoğu edebiyatımıza hiç girmemiş veya çok az bilinen sözcük ve tamlamalardı.  Herkes tarafından bilinmeyen bu tamlama ve sözcükleri kullanmak onlara göre yenilikçi bir yaklaşımdı.

 

Fransızcada rastladıkları Neige d'or (Altın kar) terkibini Farsça, berf-i zerrîn ifadesiyle, Frisson iamineux (Işıklı titreyiş) terkibini, lerze-i rûşen şekliyle Fârisîleştirmekte özel ahenk buluyorlardı.

Bu dil, aşırı bir şekilde Farisî terkipleri ve birtakım Edebiyat-ı Cedîde vasf-ı terkibîleri ile yani Fars kaidesiyle yapılan birleşik sıfatlarla süsleniyor, kolaylığını, ahengini ve akıcılığını bu güzel, fakat yabancı unsurlardan alıyordu. Zaman zaman: Sâât-ı semenfâm = Yasemin renkli saatler gibi, devrin klasik lisan kurallarına ve klasik söyleyiş mantığına aykırı olarak yapılan bu yabancı terkiplerin Servet-i Fünûn diline -bütün itirazlara rağmen- bir vecize zarifliği ve bir vecize zenginliği verdiği meydandadır.”

 

Yukarıda değinildiği gibi bu dil bir nevi salon edebiyatı diliydi ve halkın anlaması için kullanılan bir dil değildi. Sanat sanat içindir zihniyetini bu şekilde anlayan Servet-i Fununcuların en önemli başarısı, edebiyat türlerinde yaptığı yeniliklerde, yenilikçi bakış açılarında, roman ve öyküde ulaştıkları teknik mükemmeliyet de ve bu türleri Avrupai bir yaklaşımla ele almalarındaydı.  

 

Şiir Anlayışları ve Şiire Katkıları

 

  1. Fünun sanatçıları şiirde beyit hâkimiyetini yıkmışlar, şiiri beyit esasına dayalı bir sistem olmaktan çıkarmışlardı. Her beyitte bir konu olması yerine konuyu şiirin tümü yaymışlar ve şiirlerde konu bütünlüğü sağlamışlardı. Bu nedenle mısralara nidalar ile başlamaya heveslenmişler, dizeleri bir birlerine bağlaçlar ile bağlamak yoluna gitmişlerdi. Şiirdeki mısra ve söz dizinleri Fransızcanın dil mantığına dayanıyordu. Cümlenin dize ya da beyitte tamamlanması kuralı onlar ile yıkılıverdi. Böylece dizeyi veya cümleyi diledikleri kadar uzatıp istedikleri yerde bitirmiş oluyorlardı.

 

Divan şiirinde bir mısra, ya da bir beyitte tamamlanan manzum cümle an­layışı da onlar tarafından değiştirilmiş oldu.

Alternatif bulamadıkları için aruz ölçüsünü  kullanmayı sürdürmüşler ancak aruz hariç divan şiirinde her ne varsa onların hiç birisini şiirlerinde kullanmamak hususunda özel gayret göstermişlerdi.

Ancak aruzun kalıplarına da uymamışlar, bir şiirde birden çok kalıba yer verdikleri gibi kendilerine has kalıplar ve nazım şekilleri de icat etmeye kalmışlardı.  

Aynı şiirde değişik vezinlere yer verdikleri gibi (Cenap Sahabettin) serbest müstezat gibi nazım türleri de icat etmişler Batı şiirine mahsus nazım şekillerini de edebiyatımıza sokmuşlardı.Vezin ve şekil kusursuzluğuna önem vermişler, , ölçü, vezin, şekil, ahenk bakımlarından mükemmel şiire ulaşmaya çalışmışlardı.

 

Ede­biyat-ı Cedide şairleri, , uzun heceyi Türkçenin tabiî bir sesi gibi kullanmışlar, aruz kalıplarını musikiye uyacak şekilde seçmişlerdi.  Servet-i Fünûncular her veznin bir ruhu vardır düşüncesi ile davranıp aruz veznini geleneksel kalıpların dışına kullanıp, şiiri monotonluktan kurtarmak ve şiirde ritim oluşturmak için bir şiirde birden çok aruz kalıbını denemişlerdi.

Divan şirinin bilinen konularını kullanmaktan kaçınmışlar “her şey şiirin konusu olabilir” görüşünü benimsemişlerdi Ancak devrin şartları gereği şiirde işledikleri konular sınırlı kalmış,  aşk, doğa, aile hayatı ve gündelik yaşamın basit konuları dışına taşmayı da başaramamışlardı. Şiirde daha çok ferdi aşk, ayrılık, karamsarlık, tabiat karşısında duygulanışlar gibi mevzuları işlemişlerdi. Ancak ruh halleri nedeni ile sık sık hayâl ve hakikat çatışması yaşadıkları belli eden şiirler de yazmışlardı.  

 

Toplumsal faydadan uzak kalan Servet-i Funun şairleri içine kapanık, ferdi sorunları ile boğuşan dış dünyadan kopuk şairlerdi. Bu nedenle şiirlerinde karamsarlık, aşırı duygusallık, hayâl öne çıkıyordu. Bu yaklaşımları onları ferdiyetçi yapıyor bu nedenlerle de aşk ve tabiat konusuna ağırlık veriyorlardı.

 

Romantizmden sembolizme kadar açılan şairler, yeni bir duyuş, hayâl kuruş, yeni bil zevk ve estetik getirmişlerdi. Parnasizmin ve sembolizmin etkisiyle yazmışlar şiirde resim ve mûsikîye özel önem vermişlerdi.  (Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin). Şiire dış yapıya, vezin ve şekil kusursuzluğuna ve iç mûsikîye özel önem vermişlerdi. “Tevfik Fikret dili ve tekniğiyle dış mûsikîyi, Cenap Şahabettin ise ince buluş, parlak hayal ve mecazlarıyla iç mûsikîyi sağlarlar. Türk şiirinde insan, bilim, fen, teknik sevgisi Tevfik Fikret'ten sonra gelişir.”

 

Şiirde konu bütünlüğü sağlamışlar, ancak şiirde ele alacakları konuların bayağı olmamasına da çok dikkat etmişlerdi. Şiirde divan şiirine has manzumlar, teşbihler, telmihlere vb yer vermemişler özgün mecazlar, benzetmelere, istiareler ve hayaller kullanmışlardı.

Gerçek hayattan hayli kopuk ve melankolik bir ruh hali içinde olan Servet-i Fünûn şairleri, genellikle, gerçeklerden uzak, kötümser, buhranlı bir ruh hali içinde şiirler yazmışlardı.  Bu nedenle şiirlerinde doğa, hayal ve anılar öne çıkan konular olmuşlardı.

 

Sanat sanat içindir anlayışı ile  “sanatkârane bir üslup” ve yeni söyleyiş geliştirmek istemişler, bu nedenle de oldukça ağır bir dil kullanmışlardır. Divan şairlerinden bile daha ağır bir dil vücuda getirmişler sözlüklerden hiç kullanılmayan Arapça, Farsça kelime ve tamlamalar bulup kullanmayı marifet addetmişlerdir. Sanatkârane bir üslûp yaratmak amacıyla şiirlerinde ses, armoni, vezin, kafiye ile mısraların dizilişi arasında sıkı bir bağlantı kurmaya çalışmışlardır.

 

Şiirde yeni bir dil, yeni bir söyleyiş, yeni semboller kullanmayı hedeflediklerinden Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar kurmanın dozunu kaçırmışlardır. Üstelik kurdukları bu yapay şiir dili ile duygu ve hayallerinde de doğallıktan kopmakta te­reddüt etmemişlerdir.

 

Şiirlerinde o güne kadar kullanılmamış "Saat-i semen-fam, ud-i mükevkeb fakr-ı matemi, lerze-i rûşen, buse-i gülgun, heykel-i ikrar, nay-ı zümürrüd, tûf-ı tesliyet, zemzeme-fermayı ser-aheng-i sahar, nağme-i şeffaf..." gibi alışılmamış tamlamalara yer vermeyi marifet kabul etmişlerdir.

 

Fransız şiirinden öğrendikleri yöntemlerle birçok yeni hayaller kurmuşlar,  yeni izlenimler, mecazlar, benzetmeler istiareler, semboller bulmuşlardır. “Servet-i Fünûn şiirinde iç musikiye de çok önem verilmiştir. Bu şairler “metafizik âlemden çok, fizik âlemle; doğanın iç görünüşü ile değil, dış görünüşüyle”  ilgilenmişler;  gerçeklerden kaçarak daha çok hülyaya yönelmişlerdir.

 

“Kafiye kulak içindir” görüşünü benimseyerek kafiyeyi, ahenk unsuru olarak görmüşlerdir. Bu nedenle kafiye anlayışları şekilden çok ses benzerliğine ve Recaîzade Ekrem'in, kafiye göz için değil, kulak içindir anlayışına sahip olmuşlardır..

 

Şiirde üç değişik biçim kullanmışlardır.

  1. a) Batı’dan aldıkları “sone” ,”balad”, “terza-rima”
  2. b) Divan edebiyatından alıp, türlü değişikliklerle kullandıkları müstezat (serbest  müstezat)
  3. c) Bütünüyle kendi yarattıkları biçimlerdir. Avrupa şiirinin klasik bir nazım şekli olan sonnet'i aruz vezniyle yazılan serbest nazım biçimi haline getirmişlerdir. Divan şiirindeki müstezadı alıp "ser­best müstezat" biçimini geliştirdiler. Fransız ve Türk şiirinde olmayan kendilerin icat ettikleri nazım biçimleri de vardır.
  4. Fransız şiirinden "sone" ve "terzarima" gibi nazım türlerini alırlar. Müstezad (serbest nazım)ı, yaygın ölçüde kullanırlar. Kalıplaşmış vezinlerin dışına çıkarlar.
  5. Şairler, mısra bağımsızlığı anlayışına ve ifadenin bir beyitte bitmesi geleneğine karşı koyarlar. Bütün güzelliğine önem verirler..

 

 

SERVET-İFÜNUN ŞAİRLERİ YAZARLARI İLGİLİ LİNKLER

İLGİLİ BAŞLIKLARIMIZ VE LİNKLERİ 

 

 Üye olarak ESA şairi ve yazarı olabilir, yazılara katkıda bulunabilirsiniz.

0

0

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar