Serveti Fünun Topluluğunu Oluşturan Siyasi ve Edebi Koşullar.

24.08.2016

 

Dönemin  Siyasi ve Tarihi Koşulları

 

Servet-i Fünun edebiyatı, Padişah II. Abdülhamit'in iktidar olduğu yıllarda ürünler vermiştir. Bu edebiyat, büyük oranda döneminin siyasal -toplumsal koşullarından etkilenmiştir.

 

Padişah II. Abdülhamit. 1876'da tahta çık­mış, Osmanlı Impartorluğu'nun çok zor yıllarında görev üstlenmiştir. İmparatorluk siyasal - sosyal bir çalkantının içindedir, imparatorluğu yıkmak için dışta çok yönlü politikalar üretilmektedir. II. Abdülhamit, iktidardan uzaklaştırılmasına kadar (1909) Osmanlı imparatorluğu'nun yıkılmaması için önlemler alır.

 

1877 Osmanlı-Rus harbinin kötü sonuçlanması üzerine,1876’da açılan Meclis-i Mebusan tekrar kapatılır. Devlet Rumeli’de istiklalini kazanmaya çalışan azınlıklar karşısında bile zayıf duruma düşer. Dünyayı kaplayan hürriyet, milliyet ve istiklal cereyanlarının, özellikle batılı büyük devletlerin gayretleriyle hızla gelişmesi, devlet yönetimini de bunaltır. Bu yüzden alınan tedbirlerin dozu biraz daha artar. Kendi tebası olan yabancı toplulukların dıştan desteli isyan teşebbüslerini önleme imkânı daralır. Büyük devletlerin her zengin coğrafyaya sahip olma istekleri gittikçe bir ihtiras halini alır. Kendi aydınları tarafından bile desteklenme talihini kaybeden imparatorluk yönetiminin alınan bu sıkı tedbirlerin sebebini açıklayamaması, yönetimi gençlerin gözünde tek suçlu durumuna düşürüyordu.

İdealist fikirlerle ortaya çıkan Jön Türklerin dış tehlikeler karşısında tam bir milli bütünlük içerisinde bulunulmak yerine, işi Ermenilerle iş birliği yapacak kadar ileri götürmeleri, yönetimin aldığı tedbirleri daha da arttırmasına yol açar.

 

Bu arada saray yönetimi içinde, hoşnutsuzluğu gittikçe nefrete dönüşen bu gençleri dış tehlikeler karşısında uyanık olmaya çağıracak tecrübeli ve bilgili kişiler bulunmamaktaydı. Devletin maruz kaldığı bu tehlikeler karşısında bir kısım münevverler hadiselere kayıtsız kalırken, bir kısmı ise kendisini koyu bir Avrupa perestliğin kucağına atıyordu. Babıali’nin nüfusunu Abdülhamit, tamamıyla ortadan kaldırıp, Yıldız’ı hâkim vaziyete getirmiş, iktidar mevkilerine kendine uygun adamları geçirmek suretiyle, mutlak bir disiplin mekanizması kurmuştu. Bu hâkimiyetini kontrol altında tutabilmek için bir hafiye teşkilatı kurmuştu. Bu öyle yaygınlaştı ki herkes padişaha yaranmak için birer hafiye kesilmişti.

 

Bu arada İktidarına yöneltilen eleştirileri yasaklar, basın - yayın dünyasına san­sür uygular. Bu yıllar, Tanzimat edebiyatının ikinci dönemiyle çakışmaktadır. Recaizade Ekrem, Samipaşazade Sezai, Abdülhak Hamit Tarhan, Nabızade Nazım... bu koşullarda yazmaktadırlar. İle­ride Servet-i Fünun topluluğu oluşturacak sanat­çılar, daha çocuk denecek yaştadırlar ve yöneti­me karşı her türlü eleştirinin yasaklandığı, top­lumsal sorunların söz konusu edilmediği bir orta­mın havasını teneffüs etmektedirler.

 

1896'ya gelindiğinde Tanzimat'ın birinci ve ikinci dönem sanatçılarının bir kısmı ölmüş, bir kısmı da edebiyat yaşamını tamamlamış; bu yüz­den edebiyat dünyasında bir boşluk doğmuştur.

 

Recaizade Ekrem, edebiyat dünyasındaki boşluğun farkındadır. Bu arada "Malumat" dergi­sinde Hasan Asaf adlı genç bir şairin bir şiiri çı­kar. Bu şiirde geçen "abes-muktebes" sözcükle­rinin kafiye oluşturup oluşturmayacağı tartışmala­ra yol açar. Recaizade Ekrem "kulak için", eski edebiyat yanlısı Muallim Naci "göz için" kafiye görüşünü savunur. Edebiyatçılar iki gruba ayrılır­lar. Tartışmadan Recaizade Ekrem galip çıkar; daha çok taraftar bulur. 1891'den beri Recaizade Ekrem'in bir öğrencisi tarafından çıkarılan ve popüler bir bilim dergisi olan Servet-i Fünun dergisi­nin yazı işleri müdürlüğüne Tevfik Fikret getirilir (1896). Birçok genç sanatçı Tevfik Fikret'in çevre­sinde toplanır; Servet-i Fünun tam bir edebiyat -sanat dergisine dönüştürülür. Böylece Batı kültü­rü etkisindeki Türk edebiyatının ikinci toplu hare­keti 1896'da başlamış olur. Servet-i Fünun: Sahib i imtiyaz: Ahmet İhsan.Mart 1928, Ahmet İhsan Matbası, Kral hazretleri zevceleriyle Berlinde

Abdülhamit döneminde yaşanan siyasal ve sosyal olaylar ve devrin baskıcı yönetimi Servet-i Fünuncuların edebiyat anlayışını da etkilemiştir. Dönemin edebiyatı karamsar, bireyin iç dünyasına yönelik, hayal ve gerçek arasına sıkışmış bir tablo çizmiştir. Bu nedenle Servet-i Fünuncularda kaçış teması sıkça işlenmiştir. Bunun en açık ifadesi, bu topluluğa mensup sanatçıların Yeni Zelanda'ya ya da Manisa'da bir çiftliğe yerleşme düşüncesindedir.

 

EDEBİ KOŞULLAR

 

Bu nedenlerden Servet-i Fünun edebiyatı kırılgan, hassas, duygusal bir yapıya sahiptir. Duygularını eserine yansıtmak isteyen sanatçılar kendilerini ifade aracı olarak gördükleri dili zenginleştirme çabasına girer. Bunun yansıması olarak bu dönemde Arapça, Farsça ve Fransızcadan çok sayıda sözcük edebiyata girer. Yani Tanzimat'ta görülen dili sadeleştirme çabaları Servet-i Fünun'da son bulmuştur. Bu nedenle akım genç kuşaklar tarafından şiddetle eleştirilmiştir.

 

Bu gençler R.M.Ekrem'in Muallaim Naci ile başlattığı yeni -eski, abes-muktebes tartışmaları içinde Ekrem'in görüşlerine yakın duruyorlardı. Ekrem'in evindeki edebiyat toplantılarına katılan bu gençler edebiyata Ekrem ve Hamit'in yolundan gittiler. Dolayısıyla sanat için sanat anlayışına, Ekrem ve Hamit'in dil ve konu eğilimine sahiptiler. Çağlarına göre çok iyi düzeyde yetişmiş olan bu gençler edebiyatta bir hamle yaratmak, Tanzimatçıların çağdaşlaşma açısından yaptıklarını daha da ileri götürmek hatta onların edebi türlerde düştükleri kusurlara düşmemek, yaptıklarını daha da ileri taşımak düşüncesindeydiler. Özellikle Ekrem'in telkin ve tavsiyeleriyle edebi hedefler üreten bu gençler Tanzimat İkinci kuşağının sanat anlayışı ve tesiri altında Serveti Fünun dergisi etrafında birleşmişlerdi.

 

Edebiyat yalnız aydın kesime odaklanmış ve sanat için sanat ilkesini benimsemişlerdir. Fransız Romantiklerinden, Parnasiyenlerde ve Sembolistlerden etkilenmişlerdir. Fransız şair ve yazarların eserleri Türkçe'ye çevrilmiş ve dönemin sanatçılarınca örnek alınmıştır. Servet-i Fünun eserlerinde görülen anlam kapalılığının da bundan kaynaklandığı söylenebilir.

 

Servet-i Fünun edebiyatının, modern Türk edebiyatının olgunlaşmasında çok önemli bir kilometre taşı olduğu söylenebilir. Bu dönemde edebiyatımızda yoğun bir Avrupa etkisi görülür. Tanzimat'la ilk kez denenen Batı kaynaklı edebiyat türlerinde daha başarılı örnekler verilir. Sanat, halkı bilinçlendirmek için kullanılan bir araç olmaktan çıkar ve duyguların estetik bir yansıması haline dönüşür. Bu siyasi tablonun karşısına medeniyetçiler şu görüşlerini ileri sürdüler: “Batıdaki düşünceleri, yaşayışları, tekniği aynen almalıyız. Bir Avrupalı gibi olursak, onlara benzediğimiz için Avrupalılar bize saldırmazlar.”

 

Medeniyetçiler, daha önce açıkladıkları gibi ‘İslam medeniyeti devrini tamamlamıştır’ derlerken, Avrupalıların (Hıristiyan) medeniyet ve tekniğinin hızla geliştiğini ileri sürmekteydiler. Hâlbuki şunu unutuyorlardı, hayran oldukları bu medeniyet, bir zamanlar Osmanlı devletinin himmetine muhtaç ve Osmanlı-İslam medeniyeti hayranı idi. Onlar Orta çağ engizisyonunu yaşarken, bizde ilim ve fen canlı bir şekilde devam ediyordu.

 

Batı; düşüncede, sosyolojide ve teknikte bir gelişme göstermiştir. Âmâ Servet-i Fünûn gençliğine göre biz bunların hepsini aynen almalıyız. Ama şunu akıl edemediler ki; her milletin düşünce, yaşayış ve sosyal yapısı farklıdır. Bu bunalımlı ve buhranlarla dolu zor dönem 1908’de son bulur. Devlet yönetimi İttihat ve Terakki cemiyetinin eline geçer. Fakat felaketler zinciri yine de son bulmaz. Devlet İttihat ve Terakkinin tecrübesiz hareketi sonucu Balkan harbinin getirdiği başarısızlıklarla sürüklenir. Bu edebiyat o dönemin siyasi durumu, anlatırken d belirtildiği gibi, hürriyetsizdik anlayışının o dönem gençlerince bir bunalım olarak görüldüğü devrede kuruldu. Bu dönem, batının sadece edebiyat kaynağı olarak görüldüğü gibi, hürriyet kaynağı olarak ta görüldüğü devredir. Bu dönemde batıya olan hayranlık had safhaya ulaşmıştır. Bu siyasi dönemde yetişip edebiyat yapmaya çalıştırlar. Böyle bir durum bütün millette doğurduğu hastalık, melankoli, hayattan bezginlik ve kaygısızlık şüphesiz onlarında ruhunda aynı tesiri uyandıracaktı. Bu cereyanın edebiyatçıları, şark kültüründen evvel ve şark edebiyatından önce batı edebiyatını tanımışlardır. Hatta aralarında bunu bir iftihar vesilesi sayanlar da vardır. Sosyal meselelerin serbestçe konuşulamayışı, bu hususta kendini göstermek isteyen iradelerin susturuluşu, herkeste bir neme lazımcılık hissi doğurmuştu. Herkes kendi derdine ve kendi keyfine düşmüş, sosyal sorumluluk duygusu tamamen yok olmuştu. Meseleleri söz söylemek olan edebiyatçılar başka mevzular aramaya başlamışlardı.

 

Şu fikirleri ileri sürdüler:

 

 a-Avrupa imparatorluk ve derebeylik dönemini aşmıştır.(1789 Fransız ihtilali ile)

b-Avrupa da (bilhassa Fransa’da) burjuvazi adı verdiğimiz şehirlilerle işçiler gibi iki tabaka vardır. Bu iki tabakanın çekişmesiyle iki edebiyatta buna bağlıdır. Bizde de benzeri yapılar gerçekleşmediği takdirde, edebiyatımızın gelişmesi mümkün değildir.

 

Servet-i Fünün Sanat Anlayışının Başlangıcı Tevfik Fikret ve Ahmet İhsan, Recaizade Mahmut Ekrem’in talebeleri olmak dolayısıyla onunla yakından temasta idiler. Halit Ziya, İzmir’de üstadı eserlerinden tanıyor, hatta görüşüp konuşuyorlardı. H.Cahit ise daha birleşmeden önce Fikret’i tanıyordu. Kısaca bu edebiyat cereyanı içindekiler birbirlerini daha önceden tanımış ve kaynaşmışlardı. Servet-i Fünûncuların düzenli tahsil görmeleri, okudukları Avrupai mekteplerde, Avrupalı edipleri yakından öğrenmeleri ve hemen hemen hepsinin orta tabaka ailelerden gelmeleri, onlarda ortak bir sanat zevkinin doğmasına yol açmıştır. Fakat aynı sanat zevkine sahip olmalarına rağmen bu zevki aksettirişleri farklıdır. Bu edebiyatta Tanzimat’ta olduğu gibi bir siyasi ve aktif bir fonksiyon yoktur. Aşırı alafrangalık bu edebiyatın en çok kınanan özelliklerindendir.

 

Memleket meseleleri ve Anadolu insanının yaşayışı, bazı küçük denemeler dışında bu edebiyatta mevcut değildir. Yaşadıkları siyasi devir onları hakikatten kaçmalarına, günlük meselelerle ilgilenmemelerine sebep olmuş. Hüzne düşkünlük ferdiyetçilik gibi duygularını beslemiştir. Solgun çiçeklerden, düşmüş sarı yapraklardan bahseden ve kadın denince bunun bile veremlisinin makbul sayıldığı bu dönemin özelliği, onların özel hayatlarına girmiştir. Verem, intihar, kimsesizlik ve inziva, aşkı ölümle neticelenmek, sarı-siyah gibi daha çok hastalığı ve ölümü temsil renkler, karanlık mevzular onların ortak sanat çizgileridir. Servet-i Fünûn Edebiyatı 1895 yılında başladı.

 

Bu yılın sonlarında Recaizade’nin teşvik ve aracılığıyla, Servet-i Fünûn mecmuasının başmuharrirliği, onun en kıymetli talebesi Tevfik Fikret’e verildi. Bu sanat çizgisine dâhil olup başka dergilerde (Mektep, Maarif, Hazine-i Fünûn, Mirsat ve Malumat) yazan birçok şair ve yazar Servet-i Fünûnda toplandı. Hep birden Servet-i Fünûn edebiyatı denilen bir edebi çığırı açtılar.

 

 

TOPLULUK ÜYELERİNİN YETİŞME ŞARTLARI

 

Topluluğun üyeleri ikinci kuşak sanatçılarının tesir ve telkini altındaydılar. Her biri konaklarda yalılarda büyüyen çok iyi düzeyde yetiştirilmiş bu gençler devirlerinin ağır sorunları altında ezilmiş bir psikoloji içerisinde içlerine kapanık mücadeleci ruhlarını yitirmiş, dadılarla mürebbiyelerle büyütülmüş hassas yapılı insanlardı. Fransızcayı özel öğretmenlerden çok iyi düzeyde öğrenmişler Arapça ve Farsçayı da ana dilleri gibi biliyorlardı. Tanzimat birinci ve ikinci kuşağının edebi türlerini izleme ve ilk örnekleri vermelerinden dolayı düştükleri hataları görme şansına sahip oluyorlardı. Roman hikâye gibi yerli örnekleri okumakla kalmıyor Fransız edebiyatına ait mükemmel örneklerle edebiyatımızda yazılmış olan örnekleri, teknik, kurgu, planlama açısından mukayese edebiliyorlardı.

 

Bu mukayese imkân ve kabiliyetleri neticesinde Tanzimatçıların ilk örnekleri vermekten kaynaklanan kusurlarını karşılaştırmalar yaparak görme ve giderme konusunda fikir yürütebilmişlerdi.

Pek çok açıdan çağlarından ileri düzeyde yetişen bu gençler sanat için sanat sanatta mükemmelliğe ulaşma idealleriyle de yetiştiklerinden edebi türleri batılı yazarlar seviyesine ulaştırmak fikrine kapıldılar. Çağlarının siyasi ve tarihi koşullarında bedbin, hastalık derecesinde kuruntulu, karamasa bir ruh hali ve ortamda yetişen bu gençlerin edebiyatta böyle bir hamle oluşturmaya cesaret edecek telkinleri Ekrem’den aldıkları kuşkusuzdur

 

Devrin ağır siyasi ve tarihi sorunları altında oldukça kötü bir bunalım döneminde yetişen bu gençlerin ferdiyetçi, kötümser, içlerine kapanık, dış dünyaya karşı ilgisiz, toplumsal sorunlardan uzak ve iç dertleriyle boğuşan bir kuşak halinde yetişmelerini garip karşılamamak gerekir. Devletin içinde bulunduğu dağılma döneminde, her şeyden ümidini yitirmiş bu kuşağın eserlerinde ele aldığı konular bu yetişme ve psikolojik hallerine uygun olarak ferdiyetçi bir tablo olmuştur.

 

SERVET-İFÜNUN ŞAİRLERİ YAZARLARI İLGİLİ LİNKLER

 

İLGİLİ BAŞLIKLARIMIZ VE LİNKLERİ 

 

 

 Üye olarak ESA şairi ve yazarı olabilir, yazılara katkıda bulunabilirsiniz.

0

0

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar