Şeyhülislam Yahya Hayatı ve Edebi Kişiliği

29.08.2013
Şeyhülislam Yahya Hayatı ve Edebi Kişiliği


 

Şeyhülislam Yahya 

 Şeyhülislam Yahya Divanı Edebi Kişiliği

( D.İstanbul-1552-, Ö. 1643 )

Ebussuud Efendi’den sonra Osmanlı şeyhülislâmlarının en değerlilerinden biri sayılan önemli bir Şeyhülislam ve devrin en önemli divan şairlerinden birisidir. İstanbul 'da 1552 (hicri 960) yılında doğmuştur. [1]

Babası III. Murat devrinde şeyhülislamlık yapmış olan Bayramzade Zekeriya Efendi’dir.  Babası Bayramzâde Zekeriya Efendi de 3. Murad döneminin şeyhülislâmlarından biridir. ve1592 yılında bu makamda iken  1592de ölmüştür. Babasının adı dolayısıyla Zekeriyâzâde Yahya Efendi olarak da bilinmektedir. Zekeriyâzâde Yahya ,Zekeriya Efendi’nin büyük oğludur.[2]

Şeyhülislam Yahya ilk eğitimi ailesinden almış, daha sonra Abdülcebbâr-zâde gibi devrin büyük ulemasından ders görmüş ve çok mükemmel ve başarılı bir medrese eğitimi almıştır.[3]

Onun medrese eğitimi Ma’lûlzâde Seyyid Mehmed Efendi’nin şeyhülislâmlığı zamanında 988/1580’de mülazımlığı elde edene kadar devam etmiştir.  İlk görev yeri ise Unkapanı’ndaki Hoca Hayreddin medresesi müderrisliğidir. ( bkz PROF. DR. HASAN KAVRUK, Şeyhü’islam Yahya Maddesi, TDİA, )

Eğitiminden sonra hızla yükseldiği dikkatleri çeker. Hoca Hayreddin Medresesi müderrisliği görevinde iken Hicri 994 -1586 yılında babası ile birlikte hacca gitmiş, Hacc’dan döner dönmez Atik Ali Paşa (1586) medresesinde müderris olarak devlet hizmetine girmiştir.  Hicri 998de Haseki Sultan medresesinde müderrisliğe atanmıştır. İstanbul'da Üsküdar Valide Medresesi’ndeki müderrisliğinden sonra Halep’e tayini çıkar.  Hicri 1004de Halep Kadısı tayin olunup İstanbul'dan ayrılmıştır. Şeyhülislam Yahya’1592’den 1596 yılına kadar da Halep, Şam. Mısır, Bursa ve Edirne kadılıklarında bulunur.

 

Halep’teki kadılığından sonra sırasıyla Şam, Bursa ve Edirne kadılığı görevlerini ifa etmiştir. Hicri 1012 1603 tarihinde  İstanbul Kadılığına atanmış; ertesi yıl azlolunmuş ise de o yıl Anadolu Kazaskeri görevine verilmiştir. 1604. Bu görevinden sonra da Rumeli Kazaskerliğine getirilmiştir. Rumeli Kazaskeri görevini aralıklarla Hicri 1018 ve Hicri 1026da ikinci ve üçüncü defa da ifa etmiştir.[4]Sultan 1. Mustafa'nın son yıllarında 1622 yılında şeyhülislamlık makamına getirilmiş ise de, bir müddet sonra azledilir. Bu onun ilk kez Şeyhülislamlık makamına getirilmesi olmuştur.[5]

Kaynaklara göre Rumeli Kadılığı sırasında şöyle bir olay yaşanır. Sadrazam Derviş Paşa’nın haksız yere bir adamı idam ettirdiğini öğrenir. Ş. Yahya,  Paşa’nın yanına giderek, Paşa’dan bu idamın sebebini sorar. Sadrazam Derviş Paşa “O senden sorulmaz “ diye bir cevap verince Yahya Efendi divandan ayrılmıştır.[6] (1606-1014). Bu hadise Derviş Paşa’nın o gün idam edilmesine yol açtığı gibi, Ş. Yahya’nın padişahın gözüne girmesine belki de ikinci defa şeyhülislam olma yolunu açacak bir olay olarak değerlendirilebilir. Padişah bu olaydan sonra Yahya Efendi’ye teveccüh göstermiş gönlünü almış, 1609 (1018) ‘da ikinci defa Rumeli Kadılığı’na tayin edilmiştir. Daha sonra Mihaliç ve Kirmasti kazaları ona arpalık olarak verilmiştir. 1617 (1026) ‘de emekliye ayrılmıştır.

Sultan I. Mustafa'nın ikinci sultanlığının son yılında 1622 (Hicri 1031)de ilk defa şeyhülislamlık makamına getirilmiştir. Bu arada I. Mustafa'nin ikinci defa saltanatı sırasında Sadrıazam olan Mere Hüseyin Paşa'nin azledilip edilmemesi meselesine karışmıştır. Ancak bir yıl sonra yeni Sadrı azam olan Kemankeş Ali Paşa ile geçinmediği için bu makamdan azledilir.  Padişahın huzurunda Kemankeş Ali Paşa’ya rüşvet almaması için üstü kapalı nasihat eder.  Kemankeş Ali Paşa, IV. Murat’ın yanında bulunduğu bir sırada Yahyâ Efendi aleyhinde bazı sözler söylemiş, buna kızan padişah IV. Murat’ta, Yahyâ Efendi’yi 1623 yılında Şeyhülislamlık görevinden azletmiştir. Ali Paşa, Yahyâ Efendi’nin  azlini kâfi görmemiş, İstanbul’dan uzaklaştırmıştır.. Fakat Ali Paşa’nın, Yahyâ Efendi ve diğerleri hakkında iftira attığı anlaşılınca IV. Murat tarafından idam edilmesi sonrasında Şeyhülislâm Esat Efendi ölünce yerine Yahya Efendi getirilmiştir. 16241624 (Hicri 14 Saban 1014)de Sultan IV. Murad'in velayet altında olduğu devirde ikinci defa şeyhülislamlık makamına atanması ile 7 yıl bu makamda hizmet etmiştir. 7 Şubat 1632de Sadrazam Hafız Ahmed Paşa aleyhinde yapılan komplolar  ve çıkan isyan Şeyhülislam Yahya’nın ikinci kez bu makamdan ayrılmasına sebep olacak bir hadisedir. Bu isyan sırasında binlerce kişi Topkapı Sarayı'na yürümüş ve aralarında Sadrazam, Yeniçeri Ağası ve Şeyhülislam Yahya Efendi'nin ismi bulunan 17 kişinin idamı istenmiştir.

Sadrazaman Hafız Ahmed Paşa'nın öldürülmesi ile sonuçlanan bu ayaklanma dolayısıyla Şeyhülislam Yahya Efendi görevinden çekilmiş,  isyanın durulması sonrasında Sultan IV. Murad , şaire 'Bunlar seni azlettiler amma ben azl etmedim. Çiftliğine git, bize dua ile meşgul ol. Padişahın padişah olduğu vakit sen de kemakân müfti olursun' dediği aktarılmaktadır.

Şair bu isyanın sonrasında önce Sultan Selim civarındaki konağına ve sonra da Topkapı'daki çiftliğine çekilmiştir. 1633 (hicri 1043)de Sultan IV. Murat yeni bir ayaklanmayı şiddetle bastırıp eski ayaklanma elebaşlılarını ve onları kışkırtan devlet adamlarını ortadan kaldırıp devlet idaresini tamamen kontrol altına aldıktan sonra üçüncü defa Şeyhülislam olma şansını yakalayacaktır. Sultan Murat, kesin otoriteyi sağladıktan sonra şeyhülislâm olan Âhîzâde Hüseyin Efendi’nin  Padişaha karşı el birliği yapan çapulcularla işbirliği yaptığı anlaşılıp idam ettirilince yeniden Şeyhül’islam  olmak yolu açılmış olur.  Böylece  Sultan IV. Murat, Yahya Efendi’yi yeniden ve üçüncü defa şeyhülislamlık makamına atayarak sözünde de durmuş olur. Şeyhülislam Yahya,  bu kez ölümüne kadar bu makamda kalacaktır. Bu süreç onun hayatının en müreffeh ve huzurlu dönemi olacaktır. Bu yıllarda Nefi ile de tatlı bir dostluk Nefi  kuracak, Nefi ile arasında çok da naif atışmalar ve şaka yollu latifeler oluşacaktır.  Lakin bu dostluk sivri dilli Nefi’nin idam edilmesine engel olamayacaktır. Çünkü IV. Murat’ın da gözdesi olmasına rağmen sivri dilli Nefi , padişaha verdiği sözünde duramamış bu kötü huyu yüzünden sert mziaclı Hünkarın emriyle boğdurulmuştur.

Sultan IV. Murat ona son derece sevgi ve saygı duymuş; hatta  kaynakların ifade ettiğine göre Şeyhülislam Yahya Efendi'nin elini bile öpmüştür.  Hatta uğur getiri düşüncesi ile IV. Murad'ın Revan Seferi ve Irak Seferi (ve Bağdat'in Fethine) iştirak ettirilmiştir.Bağdat Seferinde, Padişah’ı oldukça iyi yönlendirdiği ve Bağdat’ın alınması sıralarında da güzel telkinlerde de bulunduğu anlaşılır.  Bağdat’ın fethinden sonra padişah, İmam-ı Âzam ile Abdulkadir Geylanî’nin mezarlarının tamir işini Yahyâ Efendi’nin nezaretine bırakmış ve o da gururla bunu yaptırmış ve türbeleri kıymetli eşyalarla süsletmiştir. Bunun için de şu tarihi kıtasını yazmıştır:[7]

           Mu’ammer ede hakim
           İmam-ı Âzamı çün etdi ta’zîm

           Gümüşden yapdı bâbın
           Edip ol hazrete iclâl ü terkîm

           Dedi Yahyâ bu kâr-ı hayra târ   
           Kapusunu mezârın etdi hep sîm                          1048 (1638)

Bu türbeleri hakkı ile tamir ettiren Şeyhül’islam Yahya Efendi İstanbul’a dönüşünde çeşitli saray entrikalarıyla karşılaşır. Ancak onu çok seven IV. Murâd, bu entrikalara aldanmaz ve ölümüne kadar onun itibarını ve nüfuzunu korumasını sağlamıştır.

IV. Murat’ın ölümünden sonra da bu makamda kalan şairin Sultan Deli İbrahim zamanında eskisi kadar rağbet görmediği bir takım rivayetlerden anlaşılır.  Sultan Deli İbrahim zamanında Cinci Hoca’nın itibarı artmış, Şeyhülislam Yahya’nın buna karşı olması sebebiyle, Şeyhülislam Yahya’nın Sultan Deli İbrahim’den azar işittiği, hatta onun tarafından alaya bile alındığı rivayet edilmektedir.

Buna rağmen bu görevinde kalan Şeyhülislam Yahya ölene dek bu görevini sürdürmeyi başaracaktır. Hatta onun ölüm sebebi bile işte böylesi bir hadiseye dayandırılmaktadır. Tezkirecilerden edinilen bilgilere göre Yahyâ Efendi, gördüğü bu ağır muamelelere çok üzülmüş,  tahammül edemeyerek hastalanmış ve 1644 yılında (1053 zilhicce 18. Pazar gecesi) İstanbul’da ölmüştür. Şair 92 – 93 yaşlarında iken İstanbul'da 1644 (hicri 1053) öldüğü zaman hala bu makamındadır. Şeyhülislam Yahya Efendi 92-93 yıl yaşamış ve 20 yıl süre ile üç defa şeyhülislamlık makamında bulunmuştur.

Bir şair ve iyi bir insan olarak halk tarafından da sevildiği cenaze namazındaki çok büyük bir kalabalık tarafından defnedildiği yazılır.131 şeyhülislâm arasında Yahyâ Efendi’nin ayrı bir yeri vardır. Meşihat tarihinde Ebussud (28 yıl 11 ay), Molla Fahrüddîni Acemî (24 yıl) ve Zembilli Ali Efendi (23 yıl)’den sonra en uzun süre Şeyhülislamlık makamında kalan birisidir. Onun bu makamda kalış süresi 18 yıl 2 ay 24 gündür.

Kanunî devrinden itibaren II. Selim, IlI. Murat, III. Mehmet, 1. Ahmed, 1. Mustafa, II. Osman, IV. Murat ve  I.İbrahim gibi sekiz padişahın devrinde yaşamış, IV. Murat’ın en parlak dönemlerinde şiirleri ve şairliği ile de tanınmıştır.  ( BKZ  Şeyhülislam Yahya Divanı Edebi Kişiliği

 

EDEBİ KİŞİLİĞİ

Çağdaşları olan tezkireciler onu  “ hoşsohbet, nüktedan, mütevazı, kerim bir zat olarak “ tanıtmaya çalışmıştır. Kaynaklar onu herkesçe sevilen, zarif, hoşsohbeti!, güleç yüzlü, latifeci yüksek ahlâklı ve mütevazı bir kişiliğe sahip olarak tarif etmektedirler. Kadılığı ve Şeyhülislamlık makamlarında uzun müddet kalmış olması da tezkirecilerin tespitlerinin doğru olduğunu göstermektedir.

Sadece şairliği değil Şeyhülislam olarak da  tezkirecilerin takdir ettiği bir şahsiyettir.“Tezkirelerde, “envâ’-ı ma’ârif ü fezâ’il ile mevsûf”(  Kınalızâde, Age, s. 1081, ) “’ulûm u fünûn-ı muteberâtda ihrâz-ı kasbât”( Beyânî, Age, s. 337.), “?ilm ü fazîlet ile ârâste” (Rıza, Age, s. 107.), şeklindeki ifadelerle ilmi ve fazileti övülmüştür. Hatta “Ebu’s-Su’ûd Efendi’den sonra gelen müftîlerin mümtâzı”olduğu belirtilmiştir. Şeyhülislam Yahya?nın zamanının tüm dinî ilimlerine vâkıf olduğu söylenir. Bu ifadeler ilimde geldiği seviyeyi göstermesi bakımından önemlidir.”[8]

Tarihçi Naima  ’nn aktardığı şu olay onun hoşgörülü kişiliğini aksettirmesi bakımından önemlidir. “Bir gün Fatih Camii’nde zamanın sofu vaizlerinden Hurşîd Çavuş kür­süde vaaz sırasında Şeyhülislâm Yahya‘nın o günlerde nazmettiği “Mescitte ri­yakârlar bırak riya edegörsünler, sen meyhaneye gel. Çünkü meyhanede ne riya vardır ne de riyacı” anlamındaki; Mescidde riyâ-pîşeler itsüıı ko riyayı Meyhaneye gel kim ne rivâ var ne mürâyî beytini kastederek “Ey cemaat! Her kim bu beyti okursa kâfir olur. Çünkü bu beyit apaçık bir küfürdür.” demesi üzerine cemaatin bir kısmı zamanın şeyhülislâmını küfürle itham etmek gibi bir densizlik edilmesine öfkelenerek ayağa kalkar.  Herkes, kendini bilmez vaizin Ş. Yahya tarafından cezalandırılmasını beklerken, Yahya Efendi hiçbir karşılık vermemiştir.”.[9] ( bkz Naima Hayatı ve Naima Tarihinden Alıntılar)

Şeyhülislam Yahya, Nefi ile çağdaş olan bir şairdir. Aslında uzun süren hayatı boyunca pek çok şair ile karşılaşmıştır. Fakat onun kişiliği hakkında ip uçlarfı veren olaylardan birisi de Nefi ile girdiği şiirler ile yaptığı düellolardır. Şeyhülislam Yahyâ Efendi ile Nef'i arasındaki aşağıdaki atışma ve şakalaşma hiciv türünün edebiyatımızdaki başyapıtlarından sayılır.

"Şimdi hayli sühan-verûn içre
Nef’î mânendi var mı bir şair
Sözleri Seba-i Muallâka’dır
İmrülkays kendidir kâfir"    Şeyhülislam Yahyâ

"Tâhir Efendi bize kelb demiş
İltifâtı bu sözde zâhirdir.
Mâlikî mezhebim benim zîrâ,
İtîkâdımca kelb tâhirdir."    Nef'i

Tahir, temiz anlamına gelir. Nefi, bu sözcüğü, tevriyeli (çift anlamlı kullanarak; köpeğin, tahir (temiz) olduğunu belirtirken asıl ismi Tahir olan Şeyhülislam Yahya, Tahir'in köpek olduğunu da ima etmiş olur.Köpek Şafilerde abdest bozan bir hayvan iken Maliki ve Hanefilerde temiz bir hayvan kabul edilir. ( İtikadımca köpek temzidir.- İtikadımca köpek Tahir'dir.)

"Bize kâfir demiş mütfî efendi
Tutalım ben anca diyem Müselmân
Vardık da yarın Rûz-i Cezâya
İkimiz de çıkarız anda yalan"    Nefi

Şeyhülislam Yahya, İstanbul Türkçe'sini sade samimi lirik ve doğallık içinde kullanmaya çalışan bu tarzı ile Ahmet Paşa ve Necati’ nin yolundan giden bir şairdir.  Kelime ve söz sanatlarına pek rağbet etmeyen şair, süssüz sanatsız,içten bir eda ile şiirler yazmıştır.  Onun şiirleri mahallileşme akımı içerisinde görülebilecek samimi ve sade bir dille yazılmıştır. Şiirlerinde Sebk-i Hindi denilen akıma itibar etmemiş zamanında meşhur ve popüler olan bu tarzın yerine içten bir dille sade bir şekilde şiirler yazmaya özen göstermiştir. Şiirlerinde özgün bir deyiş, duygu ve düşnceler ile yeni fikir ve hayaller bulmaya çalışan diğer şairlere fazla itibar etmeyen ve onları taklitten kaçınan biri olmuştur.  Onun dili saf, zengin ve zarif bir Türkçedir.  “İstanbul Türkçesini adeta karşılıklı konuşma üslubu içinde samimi bir dille kullanan Yahya, deyimleri de şiirlerinde başarıyla kullanmıştır. Bu sayede hem şiirine anlam zenginliği kazandırmış hem de halk kültürü ve söyleyişlerine ne kadar yakın olduğunu göstermiştir.”[10]

Şiirlerinde daha çok Baki’nin tesiri görülür. Buna rağmen pek çok şiirinde kendi şahsiyetini oluşturmuş divan şiirinin gelişiminde katkısı olmuş özel bir şairdir. “İngiliz Türkolog’u Elias John Wilkinson Gibb’in de zikrettiği gibi Baki, Yahyâ, Nedim bu üç değerli sima Klasik şiirde olgunlaşma zincirini muhafaza etmişlerdir. “  Yahya Efendi, Necati Bey ve Bakî tarafından devam ettirilen “İstanbul Türkçesi“ni şiirlerinde kullanma yolunda devam eden bir şairdir. Özellikle gazellerinde duru, sade rahat anlaşılabilir, içten bir dil kullanmıştır. Şiir diline hâkim usta bir şair olan Şeyhülislam Yahya, zannedildiği gibi tasavvufi tarzda söyleyen bir şair değildir. Onun şiirleri mevkisinin aksine beşeri zevki, hayalleri ve rindane temalara meyleden ve bu temalarda yazılmış şiirlerdir.

 

Şeyhülislam Yahya, daha çok gazelleri ile dikkat çeker. Onun gazeldeki ustalığı diğer şairler tarafından da kabul edilmiştir.

Nef’î vâdî-i kasâidde suhan-perdâzdır
Olamaz amma gazelde Bakî vü Yahya gibi

“Şeyhülislâm Yahya’nın gazellerindeki en belirgin Özellik ilâhî aşkı, yoğun ve taşkın bir beşerî aşk kisvesi altında başarıyla işlemiş olmasıdır. Onun eserlerinde tasavvuf şarap, meyhane ve birbirinden güzel sevgililer arasında taşkın hır şuh eda ile öylesine sembolleştirilip gizlenmiştir ki; bu ustalık şiirin inceliklerine  vakıf olmayanları şaşırtıp şair hakkında menfi yorumlar yaptıracak derecelere ulaşmıştır. “  Buna rağmen “Sâkî-nâme’” gibi şiirlerinde Tasavvufî anlatım da yoğun olarak karşımıza çıkabilmektedir. Fakat şairin rindane eda ile söylediği şiirleri  daha ziyade edebi değer taşımaktadır. Şiirlerinde mahallî unsurlara da yer veren şairin söz sanatlarına fazla düşkün olmadığı, sanatlı söyleyişe çok da önem vermediği kabul edilen bir tutumudur.  

Şeyhülislam Yahya, gerek şiirlerindeki sade Türkçesiyle gerekse yaşadığı dönemin sosyal hayatına dair gözlemlerini yansıtmadaki başarısıyla önemli bir şâirdir. Bir din adamı kimliğine sahip olmasına rağmen çoğunlukla din dışı şiirler yazmış, özellikle gazellerindeki kalenderâne üslup ile bizlere XVII. asrın İstanbul hayatından sahneler sunmuştur.[11] Necati ve Baki tesirinde kalmış olan Şair kendisinden sonra bir çok şairi etkilemiştir.  Yaşadığı zamanda dahi kişiliği ve mevkisi ile takdirleri üzerine çeken şaire kasideler de yazılmıştır. Örneğim, çağdaşı olan ve onu çok seven Şair Yümnî Divanında Yahya Efendi’yi övmek amacıyla beş kaside ile bazı gazeller yazmıştır. [12]Şair Yümni, Ş. Yahya’nın etkisinde kalan en belli başlı şairlerden biridir.

Söz sanatlarına ve anlam oyunlarına çok fazla rağbet etmeyen şairin şiirlerindeki söyleyiş özellikleri Nedim’i haber veren işaretler taşır.  “Yahya’nın mahallî dili kullanmaktaki ustalığı ve edası, şuh ve hoşa giden üslûbu, âdeta Nedim’i müjdelemektedir. “

DİVANI

Yâhyâ Efendi’nin en önemli edebî eseri, 1 na’t, 5 kaside, 1 sâkî-nâme, Sultan IV. Murad‘ın gazeline 1 tahmis, 452 gazel, 24 ta­rih, 51 kıt’a ve nazm, 10 rubaî, 115 matla ve 25 müfredin yer aldığı divân’ıdır. ( bkz Şeyhülislam Yahya Divanı Edebi Kişiliği )

İbnülemin Mahmud Kemâl İnal’ın başkanlığında Süleyman Nazif, Cenâb Şehâbeddin, İsmail Hakkı ve Osman Kemal tarafından eski imlâ ile basılan (Divân-ı Yahya, İstanbul 1334) Dîvânın tenkitli yayımı Rekin Ertem (Yalıya Divanı, Ankara 1995) ve Hasan Kavruk (Şeyhülislâm Yahya Divânı, Ankara 2001) tarafından ger­çekleştirilmiştir. Lütfi Bayraktutan ise Divaıı’dan seçmeleri neşretmiştir (Şeyhü­lislâm Yahya Dîvânı ‘ndan Seçmeler, İstanbul 1990). Ayrıca Yahya, Kemâlpaşa-zâ-de’nin Nigâristân’uu tercüme ve Muhsin-i Kayserî’nin Manzûme-i Ferâiz’i şerh etmiştir.[13]

Şeyhülislam Yahya Şiirleri

·         Tahmîs-i Gazel-i Sultân Murâd

·         Kasîde-i Sultân Murâd Hân

·         Gösterdi yine sâkî-i meclis yed-i beyzâ

·         Aşkun odına ey gül yanarsa cân-ı şeydâ

·         Kays-ı melâmet-güzîn râh-nümûndur bana

·         Bir âyîneyle Iskender nice benzer sana cânâ

·         Bu kuyun kim gedâ-yı bî-ser ü sâmânıyuz cânâ

·         Cânı kullâb-ı ser-i zülfün çeker senden yana

·         Hemîşe merdüm-i çeşmim izâr-ı yâra bakar

·         Mescidde riyâ-pîşeler itsün ko riyayı

·         Açılmadın İncitdi Seni Zâtı Hezârın

·         Bir dil-rübâya düşdü gönül mübtelâsı çok

·         Yâr açılsa da biraz bâde-i nâb olsa bize

·         Komayub tâkatim feryâda nâlân olmasun dirsün

·         Cânı kullâb-ı ser-i zülfün çeker senden yana

·         Agyârı urup virme bâzûlaruna zahmet

·         Bu âşûba mey-i la`lün midür sahbâ mıdur bâ`is

·         Nesîm-i nev-bahârî gibi geçdi nâvek-i dil-ber


KAYNAKÇA

·         [1] V.M.Kocatürk,  Türk Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Yayınevi, Ankr. 1970, shf,687

·         [2] Anonim, ŞEYHÜLİSLAM YAHYÂ EFENDİ’NİN HAYATI, ESERLERİ, SANATI ,humaraveyh.blogcu.com/

·         [3] Cengiz, Halil Erdogan (1983) Divan Siiri Antolojisi, Ankara: Bilgi Yayinevi say.490-

·         [4] Cengiz, Halil Erdogan (1983) Divan Siiri Antolojisi, Ankara: Bilgi Yayinevi say.490-

·         [5] Mehmet HALEOĞLU / Şeyhülislâm Yahya Efendi'nin Vefatı, Sızıntı Dergisi, Şubat 2012 Yıl : 34 Sayı : 397

·         [6] Anonim, ŞEYHÜLİSLAM YAHYÂ EFENDİ’NİN HAYATI, ESERLERİ, SANATI ,humaraveyh.blogcu.com/

·         [7] Anonim, ŞEYHÜLİSLAM YAHYÂ EFENDİ’NİN HAYATI, ESERLERİ, SANATI ,humaraveyh.blogcu.com/

·         [8] Hakan YEKBAŞ?, “MAHALLÎLEŞME VE ŞEYHÜLİSLAM YAHYA”https://www.turkishstudies.net/Makaleler/83231

·         [9] PROF. DR. Hasan Kavruk, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/seyhulislam-yahya

·         [10]  Hakan YEKBAŞ?, “MAHALLÎLEŞME VE ŞEYHÜLİSLAM YAHYA”https://www.turkishstudies.net/Makaleler/83231

·         [11] Hakan YEKBAŞ?, “MAHALLÎLEŞME VE ŞEYHÜLİSLAM YAHYA”https://www.turkishstudies.net/Makaleler/83231

·         [12] Yunus KAPLAN ,”ŞEYHÜLİSLAM YAHYA TAKİPÇİSİ BİR ŞAİR: YÜMNÎ VE DİVANI”, https://www.turkishstudies.net/Makaleler/135952570_

·         [13] PROF. DR. Hasan Kavruk, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/seyhulislam-yahya

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar