İLK FABLLAR
Doğu ve dünya edebiyatında Fabl türünün membaını oluşturan ilk kitap Pançentantradır. Bu Hint asıllı kelime Penç: beş, tantra: kitap = beş kitap anlamına gelmektedir. Hint Edebiyatının mahsulü olan bu eser Hint Edebiyatında ortaya çıkan fabl türünün yazıya geçirilmiş ilk örneklerindendir.[1] MÖ 1200500 yılları arasındaki devir ilk fabl verilerinin oluşmaya başladığı devir olarak kabul edilir. Vedik ve Rigveda dönemleri olarak adlandırılan bu devirlerde ilkel fablların üretildiğine dair işaretler bulunur.
MÖ 5. yy da yaşamış olan ve öğretilerini yayan Budanın vaizlerini fabllar şeklinde aktardığı ve konuşmaları ile öğretilerini fabllardan yararlanarak yaptığı bilinmektedir. Hintli Kaşyapa fablların ilk müellifi olarak gösterilir ve Kaşyapa Fablları kitap haline getiren ilk kişidir. [2] Fabllar MÖ 241 yılında Seylan’a götürülmüş bu eserdeki fabllardan yüz tane kadarı Seylan dili ile yazılmış, MS. 50 yıllarında Seylanlıların yazdığı bu nüsha bir Seylanlı tarafından İskenderiye kütüphanesine götürülmüştür.[3] Budadan bir kaç yüzyıl sonra yaşayan ve Hintlilerin Kaşayapa'dan sonraki ikinci fabl müellifi olan Vıshnuşarman 'da kitabını siyasi amaçlar için yazmıştır.
Kaşyapa'nın yazdığı nüsha ve Vishnuşarman’ın yazdığı Pançatantra kitaplarının orijinalleri kayıptır. ( BKZ Beydaba Vıshnu Şarman Kelile ve Dimne Pançatantra ve Fabl) Doç Dr, Kemal Çağdaş, Ezop masalları adı verilen Yunanlılara ait olduğu iddia edilen fablların Pancentantar ve Kaşyapa’nın Seylan diline çevrilen nüshalarındaki yüz kadar fabldan geldiğini iddia eder. [4]Adı geçen eserde Seylan Fabllarının Kybisse adlı bir Yunalı tarafından tercüme edildiğini, İskenderiye Kütüphanesinin kurucusu olan Yunanlı Demetrius, Phalerus tarafından toplanan fablların Ezop Masalları adıyla tanındığını ifade eder.[5]
Pançatantra Masalları (M.S 100300) ile Kelille ve Dîmne (M.S 300) Hindistanda yazılmıştır. Brahman filozofu Vishnuşarman’ın Sanskritçe yazdığı Pançatantra (beş kitap ) adlı bu eserlerden alıntılanan fabllar, VI. yüzyılda Pehlevi diline, VIII. yüzyılda İbn-i Mukaffa tarafından Arapçaya daha sonra İbraniceye, Yunancaya, Latinceye(1270), Fransızcaya (1644) vb çevrilmiş Farsçadan Türkçeye Kelile ve Dimne adıyla ve Kul Mesut ve tarafından aktarılmıştır.
Hem insanların, hem de hayvanların yer aldığı ve zaman zaman hikâyeler arasında felsefi mısraların serpiştirildiği bu masalların, bütünüyle yetişkinlere hitap ettiği söylenebilir. Vıhsnu Şarman ın Pancentantra kitabı eğitmeni olduğu prenslere öğüt, ahlak, hayat, yöneticilik, adalet, erdem vb duygularını ve eğitimin vermek amaçlı olarak yazılmıştır.
Pançentantara’nın sonradan da Kelile ve Dimne olarak yeniden Beydaba tarafından düzenlendiği düşünülmektedir. En eski düzenleme Tantrâkhyâyika adını taşır. Bunun ikinci bir şekli de Pançatantra adını taşımakta ve Hindistan'da yaygın bir halk kitabı olarak sayısız varyantı bulunmaktadır. Berzeveyh ya da Burzöe ilk beş bölümü Pançatantra'dan çevirdikten sonra esere diğer Hint masallarını da katmıştır. Sonradan eklenen bu üçünün kaynağının Mahâbhârata olduğu anlaşılmıştır.[6]
Vısnu Şarman'ın bu kitabının Beydabanın Kellie ve Dimne olarak yeniden ilaveler yaparak da yazdığı, İbni Mukaffa tarafından bu adla çevrilince Latin dillerine de yazarı Beydaba ve eseri Kellie Diimne olarak taşındığı sanılmaktadır. Beydaba’nın Kelile ve Dimne ‘si ile Vısnu Şarman’ın Pançentara’sı arasında bazı belirgin farklar olmasına rağmen Beydaba’nın Kellie ve Dinmeyi yazarken Pançentantra kitabından çok etkilendiği görülmektedir. Pançetantara’nın elliden fazla dilde bilinen iki yüz farklı versiyonu olduğu kaydedilmektedir [7] ( BKZ Beydaba Vıshnu Şarman Kelile ve Dimne Pançatantra ve Fabl )
Kellie ve Dimne adlı eser ise M.Ö. 1 yüzyıl civarında yaşadığı düşünülen Beydeba tarafından kaleme alınmış fabl tarzında hikâyeler barındıran bir hikâye kitabıdır. Beydeba'nın bu eseri Depşelem isimli bir Hint hükümdarı zamanında yazıldığı hükümdara bir tür nasihat niteliğinde olduğu öne sürülmektedir. Beydaba’nın yazdığı bu eser büyük ihtimalle, Kaşyapa ve Vısnuşarman’ın eserlerinden yapılmış alıntılardan ve fabllardan oluşmaktadır.
Beydebanın hayatı hakkında yeterli bilgi mevcut değildir. Gerçek ismi ve ırkı üzerine birçok farklı görüş ortaya atılmış olsa da, tarihçilerin çoğu adı Ketku olan bir Türk olduğu kanısındadır. Bakü’de doğup, sonraları Hindistan’a göç ettiği rivayet edilir.
Rivayetlere göre İskender'in atadığı valinin yerine geçen Fur'un oğlu Debşelim hükümdar olduktan sonra halkına zulüm etmeye başlamış, zamanın ünlü bilgini Beydeba, Debşelim'in huzuruna çıkıp onu uyarınca Beydaba hükümdara bir tür nasihat niteliğinde olan bu eserini yazmıştır[8]
Orijinal Kelile ve Dimne ’nin Beydeba'nın bu eseri Depşelem isimli bir Hint hükümdarına bir tür nasihat için yazıldığı düşünülen Kelile ve Dimne`deki hikâyeler siyasetten erdeme kadar birçok farklı konuyu ele almıştır. Sanskritçe yazılmış olan eser ilk önce Pehlevice'ye, sonra Pehlevice'den Arapça'ya ve daha sonraları Arapça'dan Farsça'ya çevrilmiştir.[9]
Hint fabllarının diğer ünlü bir derlemesi İ.S. 300 yılında, büyük olasılıkla Sanskritçe yazılmış Bidpai’dir. Bu türde dünyanın en büyük ustası olarak tanınan Jean De La Fontaine , öykülerinin çoğunu Ezop’tan ve Phaedrus’tan alıp kendi şiir diline çevirmiştir. ( BKZ Jean De La Fontaine Ve Fablları Örnekleri - )
Fabl masalları, kulaktan kulağa yayılarak sözlü anlatım döneminin edebiyat ürünleri olarak insanlık tarihinde yerini almış ve basit, kolay, ahlak ilkelerini öğretme işlevini yüklenmişlerdir. Hatta ünlü bir Latin şairi Pehedre (Fedr) fabl için, "Bu masallar insanların kusurlarını düzeltmek için anlatılmalı ve yazılmalıdır," demiştir. La Fontaine'nin kitabındaki fabllardan 18 tanesi Beydeba'nın Kelile ve Dimne eserindeki hikâyelerinden alınmıştır[10]
Eserde bulunan hikâyelerde siyaset, erdem ve eğitim gibi birçok farklı konu işlenmiştir. Bu eser zalimliği ile tanınan Hükümdar Depşeleme dolaylı bir nasihat niteliğindedir diyebiliriz. Eser adını ilk bölümündeki Hikâyelerin kahramanı olan iki çakaldan almıştır; doğruluğu ve dürüstlüğü simgeleyen K ile Kelile"yanlışlığı ve yalanı simgeleyen Dimne. Beydeba, hiç kuşkusuz, Hint edebiyatında eşsiz bir yere ve öneme sahiptir.
Eserde; yurt yönetimi felsefe ve eğitim ile ilgili sorunlar dolaylı olarak tartışma ve eleştirme konusu yapılmaktadır. Birinci bölümdeki fablların kahramanlarından olan iki çakaldan Kelile, açık sözlülüğün ve doğruluğun, Dimne ise yalan ve iftiranın sembolüdür. Beydaba, zulmü ile tanınmış olan Debleşem’i, hayvan hikâyeleri aracılığıyla uyarmak ve ona doğru yolu göstermek istemiştir. Kelile ve Dimne 6.yy sonlarında Pehlevi ve Süryani dillerine, 8. yy başlarında da Arapçaya çevrilmiş, sonraki yüzyıllarda ise öteki doğu ve batı dillerine tercüme edilmiştir.[11]
Kelile ve Dimnenin Türkçeye ilk çevirisi 13. ve 14. yy.larda yaşadığı sanılan tasavvuf şairlerinden Hoca Mesut Gülşehri tarafından yazılmıştır. Daha sonra Kul Mesutun ve diğer yazarların çevrisi izlemiş, çeşitli yazarlar tarafından Türkçeye çevrilmiştir.
Tüm dünyada büyük yankıları ve etkileri olan bu eser MEB tarafından YÜZ TEMEL ESER LİSTESİNE alınmış, okurlara ve öğrencilere okunması için tavsiye edilmiştir
KELLİE DİMNE HAKKINDA
Hikâyeler iç içe girmiş çerçeve hikâyelerden oluşmakta tıpkı Pança-Tantra kitabında olduğu gibi eser beş bölümle bir girişten oluşmaktadır. Beş ayrı bölü beş ayrı kitap özelliği taşır. Her bölümde bir çerçeve hikâye, onun içinde de diğer hikâyeler bulunur. Her hikâyenin sonunda manzum bir ders bölümü bulunmaktadır.
Kelile ve Dimne bölümleri:
I. Bölüm: Dostluğun bozuluşu. Kahramanlar: Kral Aslan, müşaviri boğa ve nedimleri iki çakal. Doğu dillerine çevrilirken esere bu çakalların adı verilmiş: Kelile ve Dimne
II. Bölüm: Nasıl dost kazanılacağı hakkında
III. Bölüm: Savaş ve barış
IV. Bölüm: Kazandıklarımızın kaybı
V. Bölüm: Tedbirsizlik hakkında
KELİLE DİMNE DEN ÖRNEKLER
Bir zamanlar Basra'da ormanla kuşatılmış bir ada vardı. Ada değil sanki bir cenneti burası. Yemyeşil ağaçlar... Berrak sular... Kuşlar... Çiçekler... Birbirinden güzel canlılar yaşardı, ormanda. İçlerinde birisi vardı ki, oldukça değişikti. Keskin dişleri vardı. Güçlü pençesi...
Çok çevikti. Kaplandı bu. Gücü sayesinde ormanın kralı olmuştu. Suçluları hemen cezalandırırdı. Haksızlığı önlerdi. Yoksullara yardım ederdi.
Hayvanlar onu hem seviyorlar hem de korkuyorlardı. Kaplanın mini minnacık bir de yavrusu vardı. Gözü gibi koruyordu onu. Ormanın yönetimini ölünce ona bırakacaktı. Yönetime ilişkin bilgilerle donatmıştı onu. Haklı ile haksızı nasıl ayırt edeceğini öğretmişti. Suçlunun nasıl belirleneceğini... Nasıl cezalandırılacağını... Haklıya hakkının ne şekilde verileceğini... Toplum yararın çalışanın hangi biçimde ödüllendirileceğini...
Her ölümlü gibi Kaplan da göçüp gitti bu dünyadan. Yavru henüz büyümemişti. Babası sağlığında onu ormanın yönetimine getirmemişti. Bu durum, ormanda karışıklığa yol açtı. Vahşi hayvanlar birbirlerine girdiler. Herkes liderlik peşindeydi. Büyük kavgalar oldu. Birçok hayvan birbirini hırpaladı. Bazıları öldü. Sonuçta galip çıkan aslan oldu. Dev pençeleriyle herkese korku verdi. Hiçkimse karşısına çıkamadı. Yavru Kaplan çaresizdi. Bir süre ortalıkta görünmedi.
Kimsenin olmadığı ıssız yerlerde gezindi. Epeyi bir zaman başıboş, serseri gibi dolaştı. Sonunda pençesi kuvvetlenmişti. Oldukça güçlenmiş, dişleri de keskinleşmişti.
Gitti, yaşlı kaplanlara danıştı. Arslan’a karşı bir harekete girişmek istiyordu. Yaşlılar deneyimlerini anlattılar... Onu yüreklendirdiler... Fakat herhangi bir eyleme giriştiğinde onu destekleyemeyeceklerini söylediler. Yavru Kaplan, Arslan 'a bizzat kendisi gitti. Aslan, iyi kalpli biriydi. Kaplan'ı sarayına aldı. Yakınında bir görev verdi. Her defasında ona güvendiğini belirtiyordu. Günler böyle geçip giderken... İlginç bir olay oldu. Hava sıcak mı sıcaktı. Bunalmıştı herkes. Uzak bir yerde görülmesi gereken bir iş çıktı. Arslan sarayda düşünceli düşünceli geziyordu. "Bu görevi kime verebilirim? Kim bunun üstesinden gelebilir?" diye koşuşturuyordu.
Kaplan içeri girdi.
Sizi bu düşünceye düşüren nedir? Diye sordu. Arslan,
Hava çok sıcak olduğu için kimse görev istemiyor, dedi.
Kaplan,
Havanın sıcak olması göreve koşmaya engel değildir, dedi; izniniz olursa bu işe ben gitmek istiyorum.
Arslan çok şaşırdı.
"Nasıl olur" diye düşündü. Kimse gitmek istemezken... Gerçi kaplana güveniyordu. Onun bu işi başaracağına da inanıyordu.
Beni çok sevindirdin, dedi.
Kaplan hemen davrandı. Yanına birkaç asker de alarak yola çıktı.
Havada ateş sıcaklığı vardı. Güneş yeryüzünü ateş yalımı gibi yakıyordu.
Epeyi yol aldılar. Artık yürümek imkânsızlaşmıştı.
Kaplanın yanındakiler daha fazla dayanamayacaklarını söylediler. Biri atıldı,
Şurada, serin bir yerde dinlensek dönüp gitsek arslanın ne haberi olacak? Diyecek oldu.
Kaplan kestirip attı:
Sizler dayanamıyorsanız geri dönün. Ben tek başıma devam ederim. Padişahımızın bize güvendiğini biliyoruz. Bu güvene layık olmalıyım.
Kaplanın bu sözleri Arslanın kulağına gitti. Sevincine diyecek yoktu. Kaplana o olaydan sonra önemli görevler verdi. En yakınına aldı. Hayatı boyunca çok güvendi.
Sabırlı Yılan
Vaktiyle bir yılan yaşlanmış, kurbağa avlayamaz olmuştu. Öteden beri kurbağa dışında bir şey yemeyen hayvan, açlıktan neredeyse ölecek bir duruma gelmişti. Kurbağa eti ve kurbağa kanı. Bundan başka hiçbir şey yılanın iştahını çekmiyordu. Günlerce düşündü taşındı. Bir çare bulmak için açlığına, bin bir türlü plan kurdu aklınca. Sonunda kurnaz kurnaz gülümsedi. Aklına ilginç bir fikir gelmşti. En çıkar yol bu. diye düşündü. Kalkıp kurbağalar padişahının huzuruna vardı. Önce yılanı görünce ürktü padişah.
Korkmayınız efendim, dedi yılan, benden size zarar gelmez. Kurbağaların hükümdarı şaşırdı.
Nasıl olurdu, ezeli düşmanıydı yılan onların.
Ben, dedi, artık yaşlandım, geri kalan ömrümü size hizmet ederek geçirmek istiyorum.
Herkes şaşkınlık içindeydi. Yılan:
Hayret ettiniz farkındayım. Fakat size öykümü anlatınca bana hak vereceksiniz.
Günün birinde bir kurbağanın peşine düşmüştüm. Amansız bir şekilde izlerken, kaybettim onu. Dervişin evine girmişti. Ben de arkasından içeri daldım. Ağzıma yumuşak bir şey dokundu. Hemen ısırdım meğer dervişin küçük çocuğunun ayağı olmasın mı! Adam beni fark etti. Kaçmaya çalışırken etkili bir tılsım yaparak yakaladı. Sana
dedi Aklını başına getirecek bir ceza vereceğim. Bundan böyle, kurbağalara binek olarak hizmet edeceksin. Eğer kaytarırsan, tekrar sihir yaparak yakalar, bu kez öldürürüm seni. Ben de bunun üzerine derhâl buraya geldim. Artık emrinizdeyim. Nereye isterseniz oraya taşırım sizi.
Yılanın bu kurnaz öyküsüne kurbağalar kandı. Zavallı padişah, bundan böyle nereye giderse yılanla gider oldu. Bir anda çabucak gezmeleri çok sevindirmişti onları. Yılan bir şey yemiyordu bu sırada. İyice zayıflamıştı. Padişah:
-Yahu açlıktan ölecek bir duruma geldin. Niçin bir şey yemiyorsun, diye sordu.
Yılan kendisini açındırarak:
-Efendimiz, dedi, kurbağadan başka bir şey yiyemem ben. Dervişe, sizin hizmetinizde olacağıma dair söz verdim. Bu durumda kurbağa da avlayamıyorum. Yapacağım bir şey yok.
Kurbağaların padişahı yılana acıdı:
Ölmek üzerek olan kurbağaları sana vereceğim, dedi. Ve o günden sonra sadece ölmek üzere olanları değil, sağlıklı kurbağalardan da birer ikişer armağan etmeye başladı yılana.
Fabl, Ezop masalları, Kellie Dimne hakkında genel bilgiler için İlgili Linkler
KAYNAKÇA
[1] Pancetantra Kitabı ve Fabllarından Örnekler
[2] Doç. Dr. Çağdaş, Kemal, Pancentara Kitabı AÜ DTCF ( 1962),shf. 9
[3] Çağdaş, Kemal, ( 1962),shf. 9'dan atfen Jacop, J. The Fabelsof Aesop, New York, 1954., shf, 167-174
[4] (Çağdaş, Kemal, ( 1962),shf. 10
[5] Şahamettin Kuzucular, Pancetantra Kitabı ve Fabllarından Örnekler
[6] J. Hertel,Tantrakhyayıka, die alteste Fassung deş Pancatantra (Sanskritçe'dençeviri, giriş ve notlar ile) Leipzig ve Berlin 1909, ayrıca bkz.;Hertel, Pancatantra, Harvard Oriental Series, XI-XIV
[7] .wikipedia.org/wiki/Panchatantra)
[8] https://tr.wikipedia.org/wiki/Beydeba
[9] Beydaba ve Kellie Dimne Hakkında Bilgiler ve Fabl Örnekleri
[10] Pancetantra Kitabı ve Fabllarından Örnekler
[11] Beydaba ve Kellie Dimne Hakkında Bilgiler ve Fabl Örnekleri