Tasavvufun Gelişimi ve İslami Mistizmin Kaynakları

23.12.2023
Tasavvufun Gelişimi ve İslami Mistizmin Kaynakları



Tasavvufun Gelişimi ve İslami Mistizmin Kaynakları

Osmanlıca yazılışı: tasavvuf : تَصَوُّفْ

Tasavvuf , sözlük anlamları ile: “ Tarikat ehli olmak. Kalbi kötü huylardan temizleyip, iyi huylarla doldurmak. Kalbin şüpheden arındırılması . Kalb ayağıyla rûhânî mertebelerde ilerleyerek nefsi terbiye etme yolu”. Olarak tarif edilir.

Tasavvufi Düşüncelerin Kaynakları

Tasavvufi düşüncelerin ve tarikatlardaki inanç yapıları ve teşkilatlanma sistemlerinin tamamı İslamiyet ile ilgili değildir. Tasavvufi düşüncelerin bir çogu İslamiyet ile de doğrudan bağlantılı sayılmaz. Aksine tasavvuf ile ilgili inançlar, düşünceler ve tarikatların oluşumunda Hint Fakirizmi, Budizm, Mahiheizim, Zerdüşt dini ve İsrailiyatla ilgili pek çok düşünce ve inaçlar da bulunmaktadır.

 İslâm âlimleri İslam mistisizmi olan tasavvufun ilk tohumlarının Hulefâ-i Râşidîn yani dört halife zamanında atılmaya başlandığını kabul eder. Bu düşünceye göre özellikle kader meselesi üzerinde yapılan tartışmalar, Hz Ali ve Muaviye taraftarları arasındaki mücadele sonrasında konuşulmaya başlayan zamanında hülul ve tenasüh konuları tasavvufun ilk emareleri olmaktadır.

Bazı Budist ve Zerdüştlerin İslamiyet’ seçmesi sonrasında bu dinlerdeki hulul ve tenasüh inançları da İslamiyet’e sızmaya başlamıştı. “Tanrının ruhunun herhangi bir bedende yeniden ortaya çıkması “ şeklinde özetlenebilecek hülul inancı ile “her ruh göçüşünde belli bir yere kadar iniş, belli bir yerden sonra ise sürekli yükseliş “ [1] yani mebde ve mead olarak özetlenebilecek tenasüh inançları tasavvufun gelişiminde etkili olan düşünceler olmuşlardı. ( bkz Devr ve Tenasüh İnancı ile Devriye )

Hz Ali’nin ölümünden sonra Allah’ın Hz Ali’nin bedeninde dünyaya geldiği şeklindeki inançlar hülul ve tenasüh inançlarının Ms. 8. Asırdan itibaren İslamiyet’e sızmaya başladığını gösterir.

İslâm dininin Budist ,Zerdüşt , Hıristiyan, Musevî ve Maniheistler arasında da yayılması ile bu dinlere ait bazı inançlar ve fikirler de tasavvufta yer bulmaya başlamıştı. Antik Yunan filozoflarını düşüncelerini okuyan ve Budizm’i inceleyen İslam âlimleri Yunan Panteistlerinin düşüncelerinin etkisinde kalmışlardı. 9. Asırdan itibaren Yunan filozoflarını inceleyen Fahrüddin Râzî, Fârâbî , İbn Sinâ ve  XI. yy.dan sonra da  Kuşeyrî ve Gazali gibi alimler sayesinde tasavvufun ana hatlarını oluşturan vahdet-i vücut ve vahdet-ü mutlak fikirleri iyice şekillenmiş , tarikatlar da ortaya çıkmaya başlamıştı. Yani, tasavvufun ortaya çıkmasında Budizm ve Maniheizimin tesirleri yanında Yunan felsefesini inceleyen yorumlayan İslam felsefecilerin düşünceleri çok etkili olmuştu.

Budizm’deki fakirizm düşünceleri İslam mistizmindeki dünyanın malından mülkünden, tüm nimetlerinden el çekmeyi gerektiren fukaralık ve dervişlik düşüncelerinin kaynağını teşkil etmişti.  Ruhu, kötülüklerin kaynağı olan nefsin isteklerinden kurtarmak için çile çekilmesi, dünya nimetlerine düşkün olmaktan kurtularak yaşamayı başarmak olarak özetlenebilecek dervişlik yaşantısının kaynağı ise Hintlilerdeki Fakirizim düşüncesidir. Fakirizm düşüncesinin özü ise “ rûhun kurtuluşunu ve arınmasını sağlamak için bütün kötülüklerin kaynağı olan nefsin ve insan vücudunun isteklerinden kurtulmak gerekir. Bunun yolu da insanın vücuduna eziyet etmesi ve çile çekmesidir.”[2]  Sadhu da denien Hint fakirlerine göre” hayat ruhun zindanı, tabiat ve beden ruhun en büyük düşmanı olduğundan “ ruhun mesut olması için bedenin isteklerine karşı çıkılmalıdır. Sadhu olarak da bilinen Hint Fakirleri “ maddî olan her şeyden sıyrılıp salt ruhsal bir güce dönüşeceklerine “ inanmışlardır. Budizm’de de mertebeler vardır ve maddi âlemden en yüce ruh âlemine erişme mertebesi nirvana olmaktadır. İslam tasavvufundaki dervişlerin bir şeyhe tabi olarak tasavvuf yoluna girmeleri Sadhu denilen Hint Fakirlerinin Guru adın verdikleri manevi önderlerine tabi olmaları arasında da büyük bir benzerlik vardır.

Tasavvuftaki ,” Allah’ın, seni sende öldürüp, Kendinde ebediyen diri kılması, Cüneyd-i Bağdâdî)”,  “ Mülk sultanın veya zenginin değil, Allah’ındır. Hava, su denizdeki balık, ormandaki ağaçlar kimsenin malı değildir. Daldaki elmada da, ahırdaki inekte ve sütünde de, tarladaki tahılda da vb her kulun hakkı vardır. Allah’ın malı ve mülkü her kul için ortaktır.”  Şeklinde özetlenebilecek Babailerin, Şeyh Bedrettin' ve Abdal Musa’ya bağlı tarikatlarındaki bazı tasavvufi düşüncelerin ortaya çıkış noktası Zerdüşlük ve Mazdekiler olmaktadır. Vahdet-i vücud ve vahdet-i mutlak fikirleri ile Panteist filozofların düşünceleri arasında da çok yakın benzerlikler bulunur.

Fakr gerçekleşince Allah kalır” desturu ile hareket eden dervişlerin fenafillâha oradan da “ Allah’ın varlığı ile bütünleşip onun varlığında yok olmak “ inançları Panteist ve Hint fakirizminin tasavvufi dil ile ifadesi olmaktadır. Dervişlerin, insanı kâmil mertebelerine ulaşmak hedefleri, Budistlerin Nirvana’ya ulaşmak hedeflerine çok benzer.  Nirvana’ya ulaşmak için sekiz mertebe, İnsan-o Kamil olup fenafillâha ulaşmak ise yedi mertebeye dayanır. Fenafillâh’tan sonra Bekabillah’a da geçilince sekiz mertebe olur. Dervişlerin şeyhlerini evliya olarak görmeleri ile Hint fakirlerinin Guru adını verdikleri önderlerinin doğaüstü güçlere sahip olduklarına inanmaları arasında pek de bir fark yok gibidir. 

Batıni ve Melâmi düşünceler,  Cüneyt Bağdadi,  Bâyezîd Bestami gibi mutasavvıfların açtığı yoldan giderek , İbrâhim b. Edhem, Abdullah b. Mübârek, Fudayl b. İyâz, Şakīk-ı Belhî, Hâtim el-Esam gibi önceki mutasavvıfların vatanı olan Türkistan, Nişabur, Maverâünnehır ve havalisinde, dokuzuncu yüzyıldan itibaren teşekkül etmeye başlamıştır.[3] Ruhu yüceltmek için dünya nimetlerinde el çekmek, üryan dolaşmak ve fakirane yaşamak gerekir diye düşünen  Batıni ve Melâmi düşünceler bir zamanlar Manihaizm ve Budizm’in etkili olduğu Horasan İran ve Irak’ta IX. Yy’dan itibaren boy göstermeye başlamıştır. Bu nedenle tasavvufi düşüncelerin gelişimi ile tarikatların ortaya çıkışı 9. Asırdan sonrasında olmuştur.

Tasavvufi düşünceler ve tarikatların oluşumunda İslami inançların yanı sıra Panteist filozofların düşüncelerinin, Hint Fakirizm’inin, Budizm’in, Mahiheizim’in, Zerdüşt dininin ve İsrailiyatla ilgili fikir ve inançları tesirli olmuşlardır.  

İLGİLİ LİNKLERİMİZ


KAYNAKÇA

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar