Aşık Huzuri Artvin Yusufeli Hayatı Edebi Kimliği

09.08.2012

 

AŞIK HUZURİ  

Huzûrî’nin asıl adı Ali Coşkun'dur, 21 Nisan 1886 tarihinde Artvin'in Yusufeli ilçesi, Zor köyünde (Esenyaka) doğmuştur. Şairin doğum tarihinde ihtilaf vardır.  Hikmet Dizdaroğlu, 1887 tarihi üzerinde dururken,  Pertev Naili Boratav ,1885' i önermekte, İlhan Başgöz  ‘de aynı tarihi kabul etmektedir.[1]

Babası  Yusufelili Kavasoğulları’ndan şair Mustafa Keşfî, annesi de yine Zor köyünden Sırmaoğulları’ndan Esme’ ( Esma) Hanımdır. [2] Asıl adı Ali Coşkun'dur. 

Huzûrî, yedi yaşında medreseye başladı. Köyündeki medresede Barhal’lı müftü İbrahim Vehbi Efendi’den Kur’an dersleri aldı. [3] Bir sene sonra  Barhallı müderris Hacı İbrahim Efendi’den ders gördü. Medresede 12 yıl ders görüp mantığa kadar yükseldi. Fakat on iki yıl devam etmesine rağmen medreseyi bitirmeden terk etti. [4] Medresedeyken de şiire ilgi duymuş, hocalarından şiirle ilgili bilgiler öğrenmişti. Huzuri medreseden bir şair olmak isteğiyle koptu. İcazetini almadan çıktığı medreseden Arapçayı Farsçayı dini ve diğer ilimleri öğrenmişti.  Medreseden ayrıldığında Huzuri yirmi yaşındaydı.  

Babası Âşık Mustafa Keşfî,  yöresinde tanınan bir şairdir. Babası Mustafa Keşfi'nin onun eğitime çok önem vermiş, Huzuri'ye medrese eğitimi dışında âşıklık ve şairlikle ilgili bilgiler de öğretmişti. [5]Oğluna şiir sanatını öğretmiş, nazireler söylettirmiş, tanınmış ozanların şiirlerini ezberlettirmişti.  Huzûrî  küçük yaşlarında şiir söylemeye başlamıştı.  Babasının öğretileri  medresede aldığı eğitime baskın gelmiş, medreseden icazet almadan ayrılmış, çocukluktan beri içinden gelen içgüdüsünün peşinden koşmaya başlamıştı. Huzuri bir halk ozanı olacaktı. 

Huzuri'nin âşıklık tabiatının on beş yaşından itibaren şekillendi. Bu yaşında şiire olan istidadı iyice belli olmuş, saz çalmasının da gerektiği ortaya çıkmıştı. Babası Âşık Keşfi onun  bu yönde de gelişmesini istiyordu. Bir yandan medreseyi bitirmesini teşvik ederken, diğer yandan da tam bir âşık olabilmesi için gereken her türlü olanağı ona kazandırmış oluyordu. Bunu sağlamak için âşık dostları ile Huzuri'yi tam bir âşık olarak yetiştirdi.


İlk önce İhrakî mahlasını kulandı. Fakat babası  Âşık Mustafa Keşfi  ona  Huzûrî’ mahlasını verdi. 15 yaşında iken saz çalmayı köylüsü Âşık İznî’den, saz çalmanın inceliklerini ise Mataracızade Abdulaziz Ağa’dan öğrendi. Abdülaziz Ağa’dan çok şeyler öğrenen Huzûrî, bağlama çalma hususunda  eşi bulunmaz bir saz ustası niteliği kazanmıştı. Böylece aşıklık dersi de alan Huzuri’nin . Saz ustası Âşık Mahirı, söz ustası Âşık Muhibbi'dir. Köylerinde Şerifı, Yarımı, Nihanı, İzni, İlhamı gibi pek çok halk ozanı daha vardı Yusufeli'nin Zor köyünden bu güne kadar 14 saz şairi yetişmiştir. Bunların en başında da Babası Keşfi Huzuri, arkadaşı ve akranı Zuhuri, Fahri, İzhari ve Âşık Özeri gelmektedir. Bu âşıkların bazıları Huzuri’nin yetişmesinde katkıda bulunmuş olan ve Huzuri yetişirken hayatta olan âşıklardır. [6]Huzuri onlardan ders görmüş tecrübe kazanmıştır. [7]

Huzûrî, Erzurum ile çevresinde dolaşmaya gezgin âşık geleneği içerisinde kendisini tanıtmaya çalışıyordu.  ( bkz Âşıklık Geleneğimiz ve Özellikleri )  Medreseden ayrıldıktan sonra önce Artvin’e sonra Batum, Potu, Norosya, Sohum, Kağrı, Tuapse, Katinder, Istavropol, Akmescit, Kefe, Kerç, Sivastopol gibi şehir ve kasabaları dolaşarak, Karadeniz’in doğu ve kuzeyindeki Türklerle meskûn bütün yerleri gezdi. Ona bu yolculuklarında yaşıtı ve arkadaşı olan Âşık Zuhuri eşlik etmişti. [8]


Huzuri, önceki gezisinde gördüğü izzet ve ikramlardan hoşlanmış olacak ki birkaç yıl ara ile aynı yerlere birkaç defa daha gitti. Yirmi yaşında iken, yurduna çok uzak olan yerleri gezdiği halde yanı başındaki bölgeleri henüz bilmiyordu. Bu nedenle, ilk uzun seyahatinden sonra, yirmi beş yaşlarında iken Acara, Ahıska, Ahılkelek, Kars, Batum, Sohum, Istavropol, Akmescit, Kefe, Sivastopol ve Ardahan taraflarını dolaşarak ve buraları yakından tanıdı. [9] Elinde sazı dolaştığı bu yerler onun bilgi ve görgüsünü arttırmış, gezip gördüğü yerlerde ozan meclislerine katılıp çeşitli âşıklarla tanışma ve atışma fırsatını bulmuştu. Medrese de eğitim gören bir ozan olarak gezdiği yerlerdeki rakip ozanlara karşı bir fark atmayı biliyor, görgüsü ve bilgisi ile onlardan farklı bir ozan olduğunu fark ettiriyordu. Daha askere gitmeden tanınmaya başlamıştı. 

I. Dünya Savaşına kadar sazıyla dolaşıp duran Huzûrî, savaş başlayınca askere alınarak, piyade sınıfına ayrıldı. Önceleri başçavuşluk, bir müddet de iaşe subaylığı yaptı. Bir ara Deli Halit Paşa’nın Çoruh Müfrezesi ’ne ayrılarak, Melo, Hınıs ve Bayburt cephelerinde bulundu; [10] Erzurum Ermeni kuvvetlerinden temizlenince, 1918’de mensup olduğu birlikle Erzurum Narman’a geldi ve burada terhis edildi. [11] Savaştan sağ kurtulması edebiyatımız için büyük bir şans olmuştu. 

Huzûrî askerde iken, annesi öldü. Evlenecek çağı da zaten gelip geçiyordu. Huzuri komşusu Kabaoğulları’ndan Ali Ağa’nın kızı Fatma ile evlendi. Evlendiği zaman 32 yaşında idi.  Üç yıl hep köyünde kalarak yalnız Yusufeli çevresinde dolaşan Huzûrî, Artvin’in kurtuluşu üzerine yeniden kurulan Şavşat ilçesinin nüfus memurluğuna tayin edildi. Altı yıl çalıştıktan sonra 1927’de istifa etti. Bir yıl sonra Yusufeli’nin tapu memurluğuna gönderildi. Bu görevde de ancak iki yıl dört ay çalışıp, 1930’da bu görevinden de istifa etti.  [12]Masa başı görevleri ona huzur vermiyordu. Elinde saz diyar diyar dolaşmayı istiyordu. Huzûrî, o tarihten sonra serbest olarak gezip dolaşmaya, kışın ve ramazanlarda köylerde imamlık yapıp, yazları ise sazı ile yurdun muhtelif yerlerine seyahatler yapmaya başlamıştı. [13]

1934 yılında Ağrı, Erzurum, Samsun, Amasya ve Çorum illerini gezdi. Dönüşünde Artvin’e, oradan Ardanuç’a geçerek  Ardanuçlu Efkari ’yle  tanıştı.  Ardanuçlu Efkari,  ile tanışması ona yeni, bir yön verecekti. Âşık Efkari ile birlikte meclisler düzenlemeye onunla karşılıklı atışmalarda bulunmaya başlamıştı. ( bkz Efkari - Azmi Karşılaşması )

Yaz ayları geziyor, kış ayları ise köyünde imamlık yapıyordu. 1936 yılında Kars’a giderek M. Fahrettin Kırzıoğlu’nun himaye ve desteğiyle Halkevinde  Posoflu Aşık Müdami ile karşılaşmalarda bulundu. 1941 yılında tekrar Kars’a gitti. [14]( bkz  Posoflu Aşık Müdami Şiirleri )

1942 yılında Şavşat’a gitti. “Adil Özder ile tanışması onun hayatının bilinmeyen noktalarının kayıt altına alınmasına büyük bir vesile oldu. Adil Özder, Huzuri hakkında çok sayıda makale yazacak diğer ozanların hayatından farklı olarak onun hayatı hakkında çok şey bilmemizi sağlayacak olan makaleler yayınlayacaktı.” Adil Özder'de şiirler yazan Azmi mahlası ile halk şiiri tarzına gönül veren bir şairdi. Adil Özder ile Huzuri'nin dostluğu Huzuri ölene kadar devam edecekti. 

Huzuri, Savşat'tan kalkıp diğer dostu   Efkârî ile birlikte Artvin Halkevine gidip, şair  Behçet Kemal Çağlar’ın da hazır bulunduğu toplantıda Efkârî ile atışmalarda bulundu. Bu atışma sonrasında Huzuri ile Efkari'nin adı  B. Kemal Çağlar sayesinde kamuoyu tarafından da bilinmesine yol açacaktı.   B. Kemal Çağlar, Ülkü dergisinin Ekim 1942 tarihli 24. sayısında “Halk Denen Hazineye Doğru” başlıklı yazısında Huzûrî’den bahsederek adının duyulmasını sağlamıştı. [15]

1943 yılı başlarında önce Tarsus’a, oradan Kayseri’ye, oradan da Ankara, Eskişehir, İzmir ve Bursa’ya gitmiş, İnegöl ve çevresini gezerek, 14 Mart 1943’de İstanbul’a geçti. [16] Gezgin âşık geleneği içerisinde en çok dolaşan şairlerimizden biri olan Huzuri, bu seyahatleri esnasında pek çok tanınmış halk şairi ile de tanışma fırsatını buluyordu. ( bkz GEZGİN ÂŞIKLIK GELENEĞİ )  Bu tanışmalar sonrasında onlarla atışma ve dostluk kurma fırsatını da yakalamış oluyordu.  Bu sayede o zamanların en tanınmış şairleri olan Erzurumlu Aşık Sümmani, Efkari, Müdami, Kemali gibi döneminin birçok aşığıyla tanışmış onlarla karşılaşmalarda ve atışmalarda bulunmuştu. 

Bu geziler sadece âşıkları değil bir takım tanınmış yazarları da tanımasına vesile oluyordu. Bu sayede İstanbul’da şair Tahir Mevlevi Ongun, M. Halit Bayrı ve Prof. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu ile de tanışmıştı. Bu tanışmaları neticesinde M. Fahrettin Kırzıoğlu, İstanbul Kars Yurdunda Huzûrî’ye depo memurluğu görevini verdi ve Huzûrî bu nedenle bir süre İstanbul’da kaldı ve burada iken Eminönü Halkevinde halka konserler verdi. Ayrıca 1943 yılında Kırzıoğlu, “Huzûrî’den Birkaç Parça” adını verdiği 8 sayfalık bir kitapçık da yayınladı. [17]Fakat Huzuri Kars Yurdundaki bu görevinde fazla kalamayacaktı. Gezgin âşıklık geleneği onun ruhuna işlemişti. Sabit bir işte çalışmak ona göre bir şey değildi. Bu görevden ayrılarak tekrar yollara düşmüştü. 

22 Nisan 1943’de İstanbul’dan ayrılan Huzûrî, oradan Zonguldak ve Kilimli’ye geçerek, bir süre burada kaldıktan sonra köyüne dönüp birkaç yıl dinlendi.

17 Ekim 1948 tarihinde Göle üzerinden Sarıkamış’a geçen Huzûrî, oradan Horasan’a, oradan da Oltu’ya gitti ve daha sonra da Sıtkı Dursunoğlu’nun daveti üzerine tekrar Erzurum’a giderek Müdamî ve Cevlanî ile üç gün Erzurum Halkevinde karşılaşmalarda bulundu.[18]

1949 yılında köyünde kalan şair, daha sonra hastalandı. Artvin Devlet Hastanesine kaldırılan Huzûrî, orada 23 Eylül 1951 Pazar günü akciğer vereminden vefat etti. Ölümünden hemen sonra Huzurî’nin cenazesi Kolorta mezarlığına defnedildi. [19]

 

EDEBİ KİŞİLİĞİ


Huzûrî, hem aruz hem hece ölçüsüyle şiirler yazan medrese eğitimi almış bilgili bir şairdir. Aruz şiirine vakıf olması sebebiyle aruz ölçüsüne uygun şiirler de yazmıştır. Medresede Arapça ve Farsça öğrenmiş olması nedeniyle  aruzla yazdığı ve diğer bazı şiirlerinde de Arapça ve Farsça terkip ve tamlamalarla birlikte kelimler de kullanmıştır. O bakımdan Huzuri'nin bazı şiirleri dil açısından halk ozanlarımızın şiirlerinden biraz daha farklıdır. 

Aydın bir saz şairi olan Huzûrî, doğa, din, gurbet gibi klasik konularının yanı sıra para, iyilik, çalışma, öğüt verme gibi konularda da şiirler söylemiştir.  Koşma türünde söylediği şiirlerin yanı sıra Taşlama türünde de başarılı olmuş, “Ters Öğüt Destanı”, “Bugün Git Yarın Destanı”, “Para Destanı” gibi yergili destanları ile beğenilmiştir.  Ters Öğüt Destanı adlı yergili taşlaması bir çok antolojide yer almıştır.. 

Hece vezniyle yazılmış eserleri 185 koşma, güzelleme ve semai,  25 destan ve 10 türlü deyişten ibarettir. Aruzlu eserleri 313 gazel, 6 müstezat, 5 terkib-i bend, 5 kaside, 4 methiye, 28 musammat, 9 ebcedli tarih, 12 hicviye, 4 divan ayrıca 10 tane türlü şiirden ibarettir.

Huzuri hikâye anlatma geleneğine de vakıf olan bir şair olarak da dikkat çeker. Huzuri  birçok halk hikâyesini bilip anlatabildiği gibi aynı zamanda hikâye oluşturabilen bir ozanımızdır. Hikâye oluşturma ve anlatma konusunda maharetli olan halk ozanları ile tanışması  onun “Lütfi Bey Hikâyesi”  adlı bir halk hikâyesini tasnif etmesine vesile olmuştur. Tanışmış olduğu hatta karşılaşmalarda bulunduğu Âşık Sümmani ve Posoflu Müdami gibi  musannif bir halk ozanlarından esinlenerek kendisinin de bir hikâye oluşturmaya özendiği  rahatlıkla söylenebilir. 

Huzurî’nin Lütfü Bey Hikâyesini, oğlu Galip Fikri Coşkun Bey, bir sandıktan çıkararak Mehmet Gökalp’e yazdırmış Gökalp de bu hikâyeyi 1979–1980 yıllarında üç bölüm halinde Türk  Folkloru dergisinde yayınlamıştır.

Son yıllarda  Huzûrî’yi Anma Programları düzenlenmekte ve Huzûrî genç nesillere anlatılmakta, tanıtılmaktadır...

Yusufeli’nde onun adını yaşatmak amacıyla bir de çeşme yapılmıştır. 

Sabreyle eğer ki düşersen gama 
Çok söyleme, çok uyuma, çok yeme,
Ya âşık ol, ya da insanım deme
Aşkı olmayanın yakini şektir.
 

Önemli Halk Ozanlarımız ( İlgilendiğiniz isme tıklayınız )

Kayıkçı Kul Mustafa ,  Katib , Erzurumlu Emrah ,  Erzurumlu Aşık Sümmani  ,  Divriğili Deli Derviş Feryadi ,  Aşık Yemini Derviş Muhammet ( Malatya- Arguvan) ,  Aşık Ferrahi ,  Kağızmanlı Hıfzı  ,  Musa Merdanoğlu  ,  Posoflu Aşık Müdami ,  Deliktaşlı Ruhsati , Âşık Zülali,  Âşık Şenlik,  Ercişli Emrah  ,  Âşık Ardanuçlu Efkari, Şarkışlalı Âşık  Şarkışlalı Talibi Çoşkun ,Kaygusuz Abdal  ,  Kul Himmet Üstadım , Arapgirli Aşık Fehmi Gür

 

KAYNAKÇA 

[1] Yrd.Doç.Dr.Hayrettln RAYMAN , Aşık Huzuri,(pdf)

[2] anonim, Huzuri, turkuler.com/ozan/tahuzuri.asp son erişim, 21-12- 2012

[3] anonim, Huzuri, turkuler.com/ozan/tahuzuri.asp son erişim, 21-12- 2012

[4] M. Adil Özder; “Artvinli Şairler – Âşıklar”, T.F.A., S. 201

[5] anonim, Huzuron erişim, 21-12- 2012

[6]  Rasim   YILMAZ, ZOR KÖYÜ-ÂŞIK HUZURİ ve ÂŞIK ÖZERİ, 08haber.com/makaleGoster.php?pag

[7] Yrd.Doç.Dr.Hayrettln RAYMAN , Aşık Huzuri,(pdf)

[8] Rasim   YILMAZ, ZOR KÖYÜ-ÂŞIK HUZURİ ve ÂŞIK ÖZERİ, 08haber.com/makaleGoster.php?pag

[9] Yrd.Doç.Dr.Hayrettln RAYMAN , Aşık Huzuri,(pdf)

[10] Yrd.Doç.Dr.Hayrettln RAYMAN , Aşık Huzuri,(pdf)

[11] M. Adil Özder; “Artvinli Şairler – Âşıklar”, T.F.A., S. 20

[12]  H. Tokdemir; Yusufelili Azmî, s. 40-41.

[13] Dizdaroğlu~ Yusufelili Ali Huzfiri Coşkun. Ankara i 9..ı9 s.12-20

[14] M. Adil Özder; “Artvinli Şairler – Âşıklar”, T.F.A., S. 201

[15] B. Kemal Çağlar, Ülkü dergisinin Ekim 1942 tarihli 24.

[16] M. Adil Özder; “Artvinli Şairler – Âşıklar”, T.F.A., S. 201

[17] Hikmet Dizdaroğlu~ Yusufelili Ali Huzfiri Coşkun. Ankara i 9..ı9 s.12-23

[18] M. Adil Özder; “Artvinli Şairler – Âşıklar”, T.F.A., S. 20

[19] anonim, Huzuri, turkuler.com/ozan/tahuzuri.asp son erişim, 21-12- 2012

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar