12.07.2015
Faydalanılan Resim Alıntı: İslam Ansikloedisi Kaygusuz Abdal’ın eski bir minyatürden kopya edilerek Levnî tarafından yapılan minyatürü (TSMK, Hazine, Albüm, nr. 2164, vr. 22b)
BUDALANAME
Budalaname adlı eser; Kaygusuz Abdal'ın yazmış olduğu düşünülen, tasavvuf bilgisi vermeyi amaçlayan kitabıdır. (XV. yy.)
Risale-i Kaygusuz adıyla da bilinen eser özellikle Sinan Paşa’’nın Tazarruat Süslü Nesir örneği olan Tazaruat’ın hazırlayıcısı veya onun bu eserinin oluşacağını önceden haber veren [1] mensur bir risaledir. Eser dilindeki başarı üslubundaki güzellik ve ilginç konusu ile oldukça dikkat çekicidir. “Bu kitaba delîl-i büdelâ ve defter-i âşık ve siyer-i sâdık derler” ifadesiyle başlayan eserin adı yazma nüshalarının çoğunda Budalanâme şeklinde kaydedilmiştir. [2]
Kaygusuz Abdal’ın bu eseri sebeb-i Telif ve sonrasındaki dört bölümden oluşur. “Akl-ı maâşın ( pratik aklın) gözünün dünyada ve âhirette kör olduğunu, onunla Allah’ın bilinemeyeceğini- İnsan aklının anadan doğma kör ve topal olduğunu – “ söyleyerek esere başlayan Kaygusuz Abdal yerle gök arasında iki direkli bir şehir (insan) bulunduğunu, bu şehre girmeyen kişinin Allah’ın sırrından bir şey anlayamayacağını. “ belirterek eserinin sebeb-i telif’inde konusunu ve amacını da belirtmiş olur. Bu giriş ile eserin birinci bölümüdür ve bu cümleler eserinin ana fikri gibidir. İnsanı tanımak demek yaratıcıyı tanımak olarak düşünen Kaygusuz böylece Vahdet-i Vucut düşüncesini izah etmiş olmaktadır.
Eserin Bölümleri
Birinci Bölüm: İnsanı bilme ilmi olan akl-ı meâd ile bunların bilineceğini, bu ilme “ Mantıku’t-tayr” denildiğini, onu ancak Hz Süleyman’ın, Attâr,’ın ve gönül gözü açık ariflerin bileceğini vurgular. Bu ifadeler ise bu eserin ortaya çıkmasında “Mantıku’t-tayr ” ve onun işlediği düşüncelerin ne denli etkili olduğunu da belirtmiş olmaktadır. Kendini bilmenin insanı bilmek, İnsanı bilmek demek ise yaratıcıyı bilmek demektir fikrinde hareketle kendini, insanı ve Allah’ı bilmenin yolunun ise dervişler ve şeyhler ile konuşmaktan geçeceğini dile getirir.
Eser bu noktadan sonra dervişler ile konuşma faslına girmiş olur. Dervişler ona kendinde ne gördüğünü sorar. Kendinde gördüklerini anlatmaya başlayn Kaygusuz Abdal çeşitli tasavvufi konuları anlatmaya başlar. Bu anlatılar yer yer didaktik yer yer de alakalı hikâyeler, sembolik hikâyelerle devam eder. Bu alegorik ve sembolik hikâyeler mistik konulu hikâyelerdir. Hikâyeler özet olarak vahdet-i vücudu izah eden, insanın benliğinden kurtulup birliğe ulaşmasını öneren, tanrıya varmak için haset, kin, nefs ve benlikten arınması gerektiğini ortaya koyan hikâyeler ve öneriler şeklindedir. Birinci bölümde, "kendini bilmek" üzerinde durulmuş ve "bir mürşid-i kâmile bağlanırsan kıyamette yüzün ak olur" ana fikri işlenmiştir.
İkinci bölümde "gönül" ele alınır. "Gönlü bırakıp surete bakanlar gaflet ipini boyunlarına takmış olurlar" demektedir.
Üçüncü bölümde "Hakkı dünyada iken bulmak ve kendini bilerek hakikati bilmek" konusu işlenir.
Dördüncü bölümde yazar, tekrar kendisinden söz eder. Kaygusuz bu eserinin son bölümünde ise "insanın dünyaya gelmekten maksadının kendini ve hakkı bilmek" olduğunu belirtir.
Eser oldukça sade bir dille yazılmış mensur bir eser olmakla birlikte yer yer kafiyeli cümlelerden ve şiirsel bir anlatımdan oluşmuştur. Kaygusuz bu eserini içten bir duygu ile yazmış, eserinde bedi heyecanı sürekli oalrak canlı tutmaya çalışmıştır. Eser kuvvetli bir lirizm , canlı bir edebi dile sahiptir.. “ Tazarruat’ın habercisi olab bu eser ondan daha canlı,” [3]İçten ve samimi bir üsluba sahiptir.
Eserin nüshaları, Mevlânâ Müzesi (nr. 2467/9) ve İstanbul Üniversitesi kütüphanelerindedir. [4] Eser 1871 yılında Osmanlıca olarak basılmıştır. “ Risale-i Kaygusuz Veli, Kaygusuz Abdal ,Latürki Matbaası, 1871 - 52 sayfa”Abdurrahman Güzel eserin bu nüshaları inceleyerek Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri (Ankara 1983) adlı kitabın içinde (s. 49-74) adı ile yayınlamış Budala name adlı eseri de bu kitabın içerisine almıştır. [5] Ahmed Saîd Süleyman Kaygusuz Abdal eseri olan Budalaname ( Risale-i kaygusuz ) Hakkında Kaygusuz Abdal Türkçeden Arapçaya çevirmiştir.
ESERDEN ALINTILAR
Günlerden bir gün, tevâbî’lerinden bir nice kimesneler ile şikâra çıkdılar. Vahş u tuyûrı şikâr iderken, Gaybî Beg-zâde ânı gördi. Bir âhû, anun önüne çıkageldi, çekdi. Toldurdı, ol âhûyı gözledi, küşâd virdi, ol ok kirişden çıkdı, ol âhûya dokundı, koltugından geçdi. Hâyli darb urdı. Ol âhû, sıçrayub kaçdı. Gaybî Beğ anun ardına düşdi. Kan akardı... Gaybî Beğ, anun kaçduğına bakardı. Becid üzerine at sürdi peşteler, dağlar ve vâdiler geçüb, bir sahrâya indi.
Meğer kim, ol zamânda velâyet erenlerinden bir kimesne varıdı. Adına Seyyid Abdal Musa Sultan dirlerdi. Bir’âlî âsitâne bünyâd eylemişdi. Anun hizmetinde nice kimesneler mürid ü muhib olup kalmışlarıdı. Çok dervişleri varıdı. Her biri ayende ve revendeye hizmet iderlerdi. Ol âhû kim (Gaybî Beğ kogup gelirdi). Gaybî Beğ turub, âsitâne kapusından içerü girdiğin gördi. (Fi’l-hâl)der-akeb, ol dahı kapudan içerü girdi. Ol âhû görünmez oldı.
Dervişler ânı görüb, karşu geldiler. Gaybî Beğ’ün atını tutub:
-"Buyurun, ziyârete geldünüz ise, aşağı inün", didiler.
Gaybî Beğ eyitdi:
-"Benüm bunda bir oklanmış şikârum geldi ve ben ânı okıla urmışam, ol benüm şikârumdır nice oldı? Anı bana virün", didi.
Dervişler eyitdiler:
-"Burada böyle bir âhû gelmedi ve biz görmedk", didiler.
Beğ-zâde eyitdi:
-"Hiç dervişler yalan söyler mi? Niçün inkâr idersinüz, ben ol âhûyı kendi gözümle gördüm bunda gelüb içerü girdigin", didi. Anlar ta’accüb itdiler.
-"Bizim haberimiz yok, bilmezüz" didiler. Beğ-zâde melûl u perişân oldı.
Bir zaman şöyle kaldı, fikre taldı.
-"Aceb bu âhû nice oldu?" Didi :
-"Bunlardan gayri kimünle söyleşirsüz?(Galabalarından işidüb, vahdedhânesinden Abdal Musa Sultan çağırıb eyitdi) :
-"(Dervişler kiminle)söyleşirsünüz?
Eyitdiler:
-"Sultanum, Alâiye Sancağı Beği oğlı Gaybî Beğ bunda geldi, atıla bizden şikâr taleb ider", didiler.
Sultan eyitdi :
-"Ânı okuyun, katuma gelsin, ben âna cevâb vireyüm" didi.
Ol dervişler eyitdiler:
-"Sizi okurlar, erenler gelsün deyü buyurup" didiler. Hem ziyâret idün hem bir şâfî cevap alun, didiler. Gaybî Beğ dahı Sultanun hitâbın işidüb fi’l-hâl atından aşağı inüb eyitdi:
-"N’ola varalum ol mübârek cemâlini görelüm, ellerini öpüb, hâk-i pâyına yüzümüzi sürelüm" didi. İçeri meydana girdi, bakdı Sultanı gördi. Kadd-i hamîde kılub, selâm virdi. Dahı ilerü ikdâm idüb şeref-i dest-pûs eyledi. Yüz yire koyup ayakları türâbına yüzin sürdi, turdı. Andan girü çekilüb mukabelesinde el kavuşturub turdı. Seyydi Sultan Abdal Musa Hazretleri izzetle anun selâmın aldı.
-"Hoş geldünüz oğlum, safâ geldünüz, kadem getürdünüz, gönlün dilegün nedir? Söyle işidelüm, bilelüm" didi. Gaybi Beğ, keyfiyyet-i hâli ifade eyledi vaki’a’yı oldugı gibi şerh eyledi. Sultan eyitdi :
-“Ol âhû senün neden şikârın oldu?”
Gaybi Beğ eyitdi:
-“Sultânum, ben ânı okıla urmışam dahı üzerine at sürüb hayli kovmışam, çok menzil aldı yoruldı güç ile bunda geldi Sutanum” didi.
Sultan eyitdi:
-“Ol okı görünce bilür misin?”didi. Gayb Beğ’ de “Bilirem” didi.
Abdal Musa Sultan eyitdi:
-“Bak imdi, gör okunı”, didi. Kendü mübârek kolını yukaru kaldurdı, koltuğundan gösterdi. Gaybî Beğ bakub gördi ol atduğı ok, Sultan Abdal Musa’nun koltuğunda sancamış turur. Ol âhû suretinde gezerken (urdıgı)ol imiş ki, Beğ-zâde okıla urmış. Anı göricek, nâdim olub bir zaman kendüden gitdi, şöyle bî-hod oldı. Bir zamandan sonra kendüye geldi. Özr diledi. Tekrâr Sultanun elini öpüb, ayağına baş kodı. Tazarr’u vü niyâz eyledi. Sultan ol okı çıkarub öninde kodı ve buyurdu kim:
-“Dergâh-ı lutf u ihsân, ehl-i i’tizâza hemîşe meftûhdur. Ve günahına mu’terif olan daima müşâb u memduhdur. Biz geçdük(senin)suçundan, bir dahı böyle etmeyesün” didi. “Her gördüğün câna ok atmayasun”didi.
Beğ-zâde eyitdi:
-“Sultanum, bu bendenüzi hizmetünize lâyık görüb oğulluğa kabûl eylen, alâ kudreti’t-tâka hizmetünizi idelüm didi. “ [6]
Budalanâme’den:
Kamu şeyde menem ayn-ı hakikat
Sıfat-ı zat-ı mutlak bahr-i hikmet
Derya-ı umman menem gevher-i kan bendedür
Aç gözini anlayu bak hem iki cihan bendedür
Cism ü suret menem delil ü bürhan menem
Sud menem ziyan menem işde dükkan bendedür
Maksad-ı insan menem gerdiş-i devran menem
Mekteb-i irfan menem işde nişan bendedür
Bagdad-ı ayyar menem cümleye serdar menem
Bürhan-ı esrar menem sırr-ı nihan bendedür
Zahid ü Tersa menem Mescid-i Aksa menem
Mürde-i İsa menem yahşi yaman bendedür
Muhit-i Zevrak menem Hak menemdür Hak menem
Tamu vu uçmak menem cümle mekan bendedür
Evvel ü ahir menem gani ve fakir menem
Zakir ü mezkur menem küf ü iman bendedür
Cümleye ma’bud menem Kabe menem put menem
Ademe maksud menem işte fulan bendedür
Zerre ve güneş menem gizlü menem faş menem
Her ne ki var uş menem can u canan bendedür
Kaygusuz Abdal menem cümledeki can menem
Evvel ü ahir menem genc-i nihan bendedür
sud: kazanç- kan:maden, ayyar:hırsız,dolandırıcı, - zahid: aşırı dindar, - tersa:hristiyan, - mürde: ölü, -genc-i nihan: gizli hazine- tamu - uçmak: cehennem-cennet- muhit - i zevrak: kayıkhane-
KAYGUSUZ ABDAL HAYATI ( 15. yy )
Kaygusuz Abdal Divanı Ve Diğer Eserleri
Budalaname ( Risale-i kaygusuz ) Hakkında Kaygusuz Abdal
Bera-yı Kaygusuz Abdal -Aşık Kenzi
MİZAH İLE İLGİLİ BAŞLIKLAR VE LİNLERİMİZ
· Hezl Nedir Hezli Hezliye Hezliyat Tehzil Nedir ve Örnekleri
· Nev'izade Atayi'nin Hamsesi Ve Hezliyat
· Şeyhi Harname Özeti Harnameden Bölümler
· Hayal Perdesi Nedir Zıll-i Hayal: Karagöz
· Meddah Nedir Meddah Oyunu ve Tüm Özellikleri
· Ortaoyunu Tüm Yönleri ve Özellikleri
· KÖY SEYİRLİK OYUNLARI VE ÖZELLİKLERİ
· Letâifnâme Nedir Özellikleri ve Letaifnameler
· Teodor Kasap Diyojen Dergisi ve Tiyatroculuğu
· Direktör Âli Bey Ayyar Hamza Hakkında ve Özeti
· Çok Bilen Çok Yanılır Recaizade Mahmut Ekrem
· Şık Romanı Hakkında Özeti Hüseyin Rahmi Gürpınar
· Ömer Seyfettin’in Tos Öyküsü Özeti ve Metni
· Astronot Niyazi Deve Kuşu Kabare Tiyatrosu ve Haldun Taner Hakkında
Toros Canavarı Oyunu Konusu Özeti ve Aziz Nesin Hakkında
· Halo Dayı Romanı Konusu Özeti Muzaffer İzgi
KAYNAKÇA
[1] M. Kocatürk, Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 1970, shf 194
[2] Nihat Azamat, KAYGUSUZ ABDAL, TDV İA, cilt: 25; sayfa: 76
[3] M. Kocatürk, Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 1970, shf 194
[4] Nihat Azamat, KAYGUSUZ ABDAL, TDV İA, cilt: 25; sayfa: 76
[5] Nihat Azamat, KAYGUSUZ ABDAL, TDV İA, cilt: 25; sayfa: 76
[6] Abdurrahman Güzel, MA(İstanbul, Millet Kütüphanesi, Ali Emirî Bölümü)
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın