Harâbâti :
Harâbâti kelimesi doğal olarak Harabat ve Harabat Ehli anlamı ile alakalıdır. Hatta Harâbâti kelimesi kimiz zaman Harabat ve Harabat Ehli anlamını karşılayacak şekilde de kullanılır. TDK bu kelimeyi” Maddi şeylere değer vermediği için üstüne başına özenmeyen” şeklinde tarif etmiştir.
Harâbâti kelimesi de harâbtan gelir. Harâb kelimesi ise yıkılmış, uçmuş, virane olmuş ye anlamındadır. Harâbâti ise yıkılmış viran olmuş, yıkılmaya yüz tutmuş yere mensup kişileri ifade eder. Yani edebiyattaki anlamı ile Harâbâti: meyhaneye mensup, meyhane müdavimi, sarhoş, ayyaş, şeref ve haysiyetine kayıtsız kalmış kimse, şerefe, haysiyete, dünyada değer verilen diğer şeylere de kayıtsız kalmış, içki düşkünü bir adam anlamlarındadır.
Harabat ve Harabat Ehli maddesinde de anlatıldığı gibi harâbati kelimesi gerçek hayattaki ayyaş ve sarhoşları ifade edebildiği gibi, tasavvufi manada, ilahi cezbeye kapılmış, dervişleri veya ilahi aşka müptela kişileri de ifade eder. [1]
Harâb-ı cam ı aşkım nergis-i mestim bilir halim
Harâbat ehlinin ahvalini hammâr olandan sor. Fuzuli
Hatta bu kelime tasavvufa mensup olduğu halde hem içki içen, hem de Melami, Batını, Kalenderi, Haydari, Bektaşi tarikatına mensup dervişler için her iki anlamını da birlikte kast edecek şekilde kullanılır. Çünkü Melami, Batını, Kalenderi , Haydari, Bektaşi tarikatına mensup dervişler, hem tasavvufa mensup hem de şarap, esrar, afyon içmeye de meyyal kimselerdir.
Bu gün gedâ- yı harâbât- ı aşka reşk ettim.
Oturmuş elde kadeh pây-ı hûm da şah gibi Nesip
Harâbât ehline sofi s sakın dahl etme bî hude
Bunu sor ki niçin Âdem harâb- abâda gelmiştir. Refet
Harâbâti kelimesi “Şarhoş “ anlamında kullanılır. Fakat divan şairleri yer yer sarhoş veya ser hoş kelimelerini de kullanmışlardır.
Zâhidâ görmeze ur mashara-i şeytânı
Ya‘nî ser-hoş ile kör bengîyi kan hayrânı Taşlıcalı Yahya
Başı hoş olmadı ser-hoşlar ile Yahyânun
Komaz âdem yirine cümle seg-i sekrânı Taşlıcalı Yahya
Harâbâti olanlar meyhane, meykede, meykeşân, humhâne ( küp evi- şarap küplerinin olduğu ev) hâne-i hammâr ( Meyhanecinin evi) der-i mugan ( pir evi) kûy-ı mugan ( pirin köşesi, pirin köyü) ocak , cihân âbâd ( cihanın mamur yeri) deyr-i mugan ( Pirin ibadet yeri) , dergâh ı Cem, erkân-ı harabat, gibi tarif ettikleri veya adlandırdıkları yerlere gidip içki içen işret eden kişilerdir. Meyhane yukarda işaret edilen sıfatlar ve benzetmelere büründürülürken bu terkip ve kelimelerin tasavvufi manalarda da kullanıla bilindiğine dikkat etmek gerekir.
Zâhidâ adı harâbatın cihân âbattır
Gör esâsı meykede bir kâfir-i bünyâttır. Necati Bey
Ey zâhit, harâbatın adı cihanın mamur yeridir. Cihanın en güzel yerlerinden biridir. Ona harabat dedik diye çürük yapı zannetme, orası kâfirin sağlam binasıdır. ( temeli sağlam bina)
Harâbatı görenler her biri bir hâletin söyler
Safâsın nakleder rindan-ı zâhid sıkletin söyler Koca Rağıp Paşa ...
Eyyâm – Cem’ de meykede dar’ül emân imiş
Şimdi değil efendi o da bir zaman imiş Halim Giray [2]
Dönsün yine peymâneler, olsun tehi hûmhâneler
Raks eylesin mestâneler mutripler ettikçe nagam Nefi
Âlûde- dâmân olmuşuz nice varalım mescide
Bir kimse kalmadı bizi kûy-ı mugânda görmedik Necati Bey
Mescidde riyâ-pîşeler itsün ko riyâyı
Mey-hâneye gel kim ne riyâ var ne mürâyi Şeyhülislam Yahya
Harâbâti kelimesi rintleri karşılayacak bir kelime olabileceği gibi, gerçekten sadece içki içmeye müptela olan sarhoşları da ifade edecek şekillerde kullanılır. Veya rint kelimesi kullanılırken gerçek hayattaki şarapçılar da kast edilebilir.
Başkadır bezm-i harâbatın safâ-yı işreti
Kasr-ı şâhîye değişmez rindler meyhaneyi Şair Eşref
Meded meyhaneye sofiyi koyman bir nifâk eyler
Elinde sübhâ cam-ı meclisi ta’dâda gelmiştir. Ali Rıza Paşa [3]
Bazı şairler Harabati ve meyhane kelimelerini gerçek anlamda, bazı şairler bu kelimeleri tasavvufi ve sembolik manada bazı şairler ise hem tasavvufi ve sembolik manalara, hem de gerçek anlamlarına gelecek şekilde yani her iki anlama da gelebilecek şekilde kullanmışlardır. Kimi şairler ise tam olarak hangi anlama gelecek şekilde kullandıklarını belirsiz bırakırlar. Kimi şairler ise meyhane, şarap, harabat ehlini över gibi davranıp, çok ince imalar ve ironiler ortaya çıkarmışlardır.
Mey içmek taze sevmek mevki’î meyhânedir ammâ
İki kat mest olur âdem hesabı rü’yet ettikçe Süleyman Fehim [4]
Mey içmek ve taze güzelleri sevmenin yeri meyhanedir amma, hesabı görünce sarhoş, İki kat daha mest olur.
Anlamaz keyfiyyet-i hâl-i dilüm hüşyâr olan
Mest-i câm-ı bâde-i bezm-i elest anlar beni (G.390/3) Şeyhülislam Yahya
Bâde-i hum-ı mecâzî bize te'sîr itmez
Eski mey-hârelerüz köhne şarâb olsa bize (G.307/3) Şeyhülislam Yahya
Mestane ve ser-hoş ( başı hoş) kelimeleri Harâbâti ile eş anlamlı kullanılır
Sun sâgarı sâkî bana mestâne disünler
Uslanmadı gitdi gör o dîvâne disünler Taşlıcalı Yahya
İlgili Başlıklarımız
KAYNAKÇA
[1] Şahamettin Kuzucular, Hammar ( Meyhaneci ile Mürşit , Ayyaş ile Derviş İlişkisi),
[2] A.T. Onay, Eski Edebiyatta Mazmunlar, MEB, 1996, shf. 256
[3] A.T. Onay, Eski Edebiyatta Mazmunlar, MEB, 1996, shf. 256
[4] A.T. Onay, Eski Edebiyatta Mazmunlar, MEB, 1996, shf. 256