Gül ile Bülbül Hikayesi Şiirlerde Gül İle Andelip

22.07.2017

 
 

Resim alıntı: https://indigodergisi.com/2012/02/bulbul-asik-gul-masuktur/

 
Bülbül- Gül   
 
Divan şiirinde en çok kullanılan figürlerden biridir. Bülbül kuşların aşığı, aşıkların sembolü, sevgiliye ulaşmak, goncanın açtığını görmek,  güle olan aşkını ifade etmek için öten bir kuş olarak düşünülür. Sesi güzeldir. Hicranın kavuşmanın sembolüdür. Arapçası andelip,   Farsçası, hezar, çoğulu Hezarandır. Türk şivelerinde “böberdek”, “bübürdek” “keleçek”“kujulak”, “ötlügen” şeklinde kullanılır. [1]
 
Bülbüller, bahar vakti havalar ısınmaya başlayınca çiftleşir,” dişisi yumurtadan kalkıncaya kadar erkek olan  bülbül  ekseriya akşam ötmeye başlayıp sabaha kadar hep öter. Yuvasını genellikle ağaç dallarına  çokça da gül ocakları içine yapar. Böyle yerlere yılanlar çıkamazlar. ”[2] Bu nedenlerle bülbül erkek aşığın sembolüdür. Divan şiirinde erkek aşığı  temsil eder. Bütün çiçekler bülbüle aşık tır ama; bülbül ise yalnız güle aşıktır. Bülbülle gül hiçbir zaman bir araya gelemez. Çünkü gül, bülbüle karşılık vermez. “ Gül nazlıdır, naz libası giyer ve naz uykusuna yatar. Vefasız ve zâlimdir.”[3]
Bülbül ise bu naza ve işveye sürekli şarkılar söyleyen bir aşıktır.  O  yüzden bülbül sazı, nağmeyi ve ağlamayı ifade eder. Eskilerin dediklerine göre  “Bülbül kızgın iken ışığa koşar bazan da fenlere çarpar hatta ağaç dalı sanarak  saza bile konarmış [4]
 
Kondurur sazına sad bülbülü  ma’nayı ne dem
Olsa mızrab- zen –i tar –ı hayali yekta          Sabri –i  Şakir
 
Eski şiirde  bül bül ve gül hikayesi çok sık işlenmiştir.  Bülbülün güle erişmek için çabasına dikenlerin engel olduğu gülün dikenin bülbülün göğsüne batarak bülbülü öldürdüğü hikayesi se  sık sık karşımıza çıkar. Gül su ihtiyacını  bülbülün kanıyla karşılar. Büllbül nağmeleriyle kendinden geçerken gül de naz uykusundan uyanıp onun kanını içiverir.  Bülbülün kanı, gülün dikenlerine sızıp goncaya ulaşır ve ona renk katar. Kırmızı gülün rengi bülbülün kanındadır. [5]
 
Gül hâra düştü sîne-figâr oldu andelîb 
Bir hâra baktı bir güle zâr oldu andelîb       Nâili
 
“Gül dikene düştü, bülbülün göğsü yaralandı, Bir dikene, bir güle baktı ve ağladı”
 
Andelîb-i şûhdan nâzük letâ‘if nakl idüp
Gülleri bâd-ı sabâ gülşende handân eylemiş          Vizeli Behişti Ramazan 
 
Hâr-ı gamda ‘andelîb eyler figân u zârlar
Goncalarla salınur sahn-ı çemende hârlar          Baki'  
 
İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budağının mizacına gire kurtara su"             Fuzuli    
 
 (Gül budağı, meğer hile ile bülbülün kanını içmek istiyormuş. Suya söyleyin, gülün mizacına göre hareket etsin de bülbülü kurtarsın)
 
Bülbülün aşkı kan , dikene saplanmak, ateş,  ateş reng ile birlikte düşünülür.
Gül âteş gülbün âteş gülsen âteş cûybâr âteş
Semender-tıynetân-ı aşka beştir lâlezâr âteş”    Şeyh Galip 
 
Bülbül ile Mecnun, bülbül ayrılık, hicran,  gönül yarası, hâr, bahar hep birlikte düşünülen kavramlardır. Bülbül ile gonca arasındaki münasebet de çok sık işlenen bir hikâyedir. Bülbül goncanın açmasını görmek ister. Geceden ötmeye başlar ki uykusu gelmesin ve goncanın açtığını görebilsin fakat şafak vaktine yakın yorgunluktan bir ara gözleri kapanır. Gözlerini telaşla açtığında goncanın açtığını görür ve tekrar feryada başlar.
 
Gördüm açılırken bu seher goncayı hara
Sordum nola bu cevr ü cefa bülbül-i zara
Bir ah çekip hasret ile dedi ne çare
Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül       Osman Nevres 
 
Divan şairleri gocanın şafakta açması ile saba rüzgarının gülün yapraklarını, yırtması, aralaması veya  açtırması hadisesine farklı yorumlar, hüsnü taliller getirmişlerdir. Gonca el değmemiş, iffetli, “pâk-dâmen”; gül ise katıla katıla gülen, her şeyi ortada, hafifmeşrep, bir sevgilidir.
 
Goncanın bad- ı saba çak etti zeyl-i ismetin
Bülbülan yakut-ı eşk-i terle tazmin ettiler     Re’fet
 
Goncanın bakireliğini saba rüzgarı bozdu ( eteğini  yırttı)  Bülbüller ise  bu tecavüzün diyetini yakut renkli göz yaşları ile ödediler. [6]
 
Sırr-ı aşkı gonca gibi dilde mektûm eyle kim
Hânumânı yele verdi açtığıyçun râz gül         Hayali Bey   
 
Gülün açmamış hali sırdır ve mahzen’ül esrar, sırlar hazinesi olarak düşünülür. [7]
 
Hirasan olmasa   gülden  dil-i na şadın  ey bülbül
Neler eylerdi hâra ah- ı ateş zadın ey bülbül                   Şeyhülsilam Bahai  
 
Gül ise çieklerin en güzeli zarifi ve en güzel kokanı ama dikeni de olan bir çiçektir. Diken ve gül hep birlikte düşünülür.
Gül ü sadberg :  Katmerli iri güldür.
Gül-i ter: taze, teravetli  gül
Gül ü rana   : İçi kırmızı dışı sarı güldür.
Gül-i suri  : Gülyağı çıkarılan Edirne gülüdür.
Peyvend, serv-i gül-endâm, serv-i gül-fürûş, serv-i semen: Sarmaşığa dolaşan yedi veren gülleri
 
Yakayım hicr oduna gül tenimi kül edeyim
Ol nihâl-i gül-i ra‘nâya gerek hâkister           Necati Bey 

Eylese ger ‘andelîb âh çeküp zârlar
Perdeden ola nümâyân gül-i gülzârlar  BEYÂNÎ - Enfî Ahmed Efendi ( - Şuhut- Ö. 1665 İstanbul)
 
 Kuşlar ile İlgili Konu Başlıkları aşağıdadır.

KAYNAKÇA 


[1] Türk Edebiyatı Dergisi Kasım 2003: s.66)
[2] A. Talat Onay, Edebiyatımızda Mazmunlar, MEB Yayınları, 1996. Shf 146
[3] Cemal Kurnaz, Gül,  TDV İA, cilt: 14; sayfa: 220
[4] A. Talat Onay, Edebiyatımızda Mazmunlar, MEB Yayınları, 1996. Shf 146
[5] Cemal Kurnaz, Gül,  TDV İA, cilt: 14; sayfa: 220
[6] Talat Onay, Edebiyatımızda Mazmunlar, MEB Yayınları, 1996. Shf 146
[7] Cemal Kurnaz, Gül,  TDV İA, cilt: 14; sayfa: 220

0

3

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar