08.10.2017
Kaknûs
Osmanlıca yazılışı; kaknis: ققنس ، kaknûs : ققنوس
Yunanca kökenli kuğu anlamına gelen (Cygnus), kelimesinden Farsçaya, Farsçadan da dilimize geçen bir kelimedir. Osmanlıca sözlükler Kaknus’u “şark masallarında geçen gayet iri bir kuş olup, çok delikli olan gagasından, rüzgâr estikçe türlü sesler çıkarırmış” şeklinde tarif eder.( bkzMûsikar Müzik Aleti ve Musikar Kuşu)
Gagası uzun ve yüzlerce deliği olan ney’e benzer bir işleve sahip olduğu tasavvur edilen bu kuşun yeryüzünde musikinin doğmasına vesile olduğuna inanıldığından bu kuşa Musikar kuşu da denmektedir. Efsaneye göre bu kuşu merak eden bir filozof, onu bir ormanda bulmuş ve günlerce onu izlemiş ve bu kuşun çıkardığı nağmelerini dinleyerek müziği icat etmiş.[1]
Kuğu kelimesi de (Cygnus), kelimesinden türemiştir. Kuğu iri yapılı uzun gagalı ve genellikle beyaz renkli olan suda yaşamayı seven kuş türlerinin ortak adıdır.
Kaknûs kuşunun ise kuğu şekline benzer bir görünümü olduğu düşünülen efsanevi bir kuş olduğu anlaşılmaktadır. Kelime kökeni Yunanca olmasına rağmen Kaknus kuşu il ilgili efsanevi anlatıların doğu kökenli olduğu efsanevi kaknûs kuşuna Fars, Çin ve Hint mitolojilerinde rastlanıldığı görülür.
Kaknus’un Zümrüd-ü Anka’ gibi iri bir kuş olarak tasavvur edildiği, Anka ( Zümrüd-ü Anka- Simurg) gibi küllerinden yeniden doğan bir kuş olduğu rivayet edilir. İri olması, küllerinden doğması motifleri ile Anka’ya benzetilmektedir. Masal kuşu Kaknus’un diğer bir özelliği ise hiç eşi, akrabasının olmaması yalnız yaşayan bir kuş olmasıdır. [2] Tatlı tatlı ötmesinin diğer bir nedeni de bir eş bulmak umuduymuş. [3]
F.Attar Mantıku't Tayrr adlı eserinde bu kuşun vatanının Hindistan olduğunu yazmış ve Kaknus’u şu şekilde anlatmıştır. “Ney'e benzeyen uzun ve kuvvetli gagasında yüze yakın delik vardır. Rüzgâr estikçe gagasındaki her delikten farklı farklı sesler, farklı makamlarda farklı farklı nağmeler çıkmaktadır. Kaknüs öttüğü zaman, diğer bütün kuşlar susar. Ömrü bin yıla yakın olan Kaknüs'e öleceği vakit hisseden eşi ve kardeşi olmayan bir kuştur. Kuş, ölüm vakti yaklaştığında topladığı çalı çırpının ortasına geçer ve çeşitli nağmelerle feryada başlar. Gagasındaki her delikten ruhunun bir tarafına ait farklı bir nağme çıkar. Bir nefeslik ömrü kaldığı zaman kanatlarını şiddetle çırpmaya başlar. Kanat çırpmalarından çıkan kıvılcımlar bir alev hailine gelerek, etrafındaki çalı çırpıyı da tutuşturur. Etrafını saran alevler bu kuşu da alev içine alır. Kaknüs tamamen yanıp kül olduktan sonra küllerinden bir başka Kaknüs doğar."[4]
F.Attar ve Mantıku't Tayr’a göre Kaknus'un gagasında yüze yakın delik varken bazı kaynaklar Kaknus’un gagasında 360 delik olduğunu yazmaktadır. A. Talat Onay Eski Edebiyatta Mazmunlar adlı eserinde Kaknüs’ü yüzünde 360 delik bulunan bir kuş olarak anlatır. "Bu kuş yüksek dağ başlarında rüzgâra karşı oturunca rüzgar o deliklere nüfuz eder, muhtelif sesler çıkarırmış, Bu sesleri duyan kuşlar yanına üşüşürlermiş, Kaknus de bu kuşların bir kaç tanesini yakalayıp yermiş" şeklinde anlatır.
Deliği kaç tane olursa olsun Kaknus’un gagasının ney’e benzetildiği ortadadır. Kaknus’un gagasından farklı sesler çıkararak bu sesleri dinlemeye gelen kuşları yakalayıp yiyerek beslendiği de yazılmaktadır. Bu kuşun etrafına çalı çırpı toplamayı sevdiği bu çalı çırpının üzerine çıkarak ötmekten hoşlandığı da anlatılmaktadır. Kaknus’un yanarak ölmesine sebep olan şey de etrafına topladığı bu çalı çırpıyı kanat çırparak veya gagalarındaki deliklerden çıkan alevlerin veya kanatlarını bir birine çarpınca çıkan ateşlerin bu çalı çırpıyı tutuşturması olmaktadır. [5] Efsanelere göre bir masal kuşu olan Kaknus, tamamen yanarak öldükten sonra, tıpkı Anka ve Phoenix gibi küllerinden doğmasıdır. Fakat Kaknus’un yeniden doğuşunda biraz farklılık vardır. Kaknus’un küllerinden bir yumurta ortaya çıkar ve bu yumurtadan da yeni bir Kaknus doğarmış. [6]
Eski musiki bilginleri, bu kuşun çıkardığı seslerden esinlenerek musikî ilmini icat etmişlerdi. Bu nedenle "mûsîkar" adıyla da anılırmış. Anka ile karıştırıldığı olur. Buna kuğu diyenler de vardır.
Meyl-i vasl eğmiş kadimni çeng-i bezm-i yâr tek
Reglerim sızlar el ursam çeng üzre târ tek
Çeng ne mümkin kim ede zârlık ben zâr tek
Bes ki memlûyum hevâ-yi aşka müsikâr tek
Bin figan her dem çıkar her üstühânımdan benim Fuzuli
Dimağı duhan ile fanus-veş
Yanar ateşe durma kaknus-veş Atâî
Kaknus-ı aşiyan-ı muhabbet değil midir
Kendi demiyle aşık-ı muztar kebab olur Sabit
Tiryaki-i herze hab-ı menkus
Ateşler icinde pir-i kaknus Şeyh Galib
Ebr gibi kuh-ı mestiden ubur etdik yine
Varımız kaknus-veş şevk ile nur ettik yine Aşkî[7]
Kaknus-ı aşiyanı muhabbet değil midir
Kendi demiyle âşık-ı muztar kebâb olur . Sabit
Ateş-i aşkı nice söndürelim dilde Beliğ
Per salıp kendi yakar cismini nâra Kanus Yenişehirli Beiliğ
Kuşlar ile İlgili Konu Başlıkları aşağıdadır.
KAYNAKÇA
[7] İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, s.266
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın
Necibe Çetinkaya
7 years ago