MANTIK’UT TAYR KONUSU VE ÖZETİ FERİDÜTTİN ATTAR

23.03.2022

 MANTIK’UT TAYR KONUSU VE ÖZETİ FERİDÜTTİN ATTAR

 

Eser Hakkında ve Eserin Konusu

Mantıku't-Tayr sözcük anlamları ile Farsça ’da “Kuşların Diliyle veya Kuş Dili “ anlamlarına gelir. Mesnevi nazım şekli ile yazılmış olan bu eserin müellifi İranlı sufi şair Ferîdüddîn-i Attâr’dır. Feridüddin Attar, Ömer Hayyâm ve HACI BEKTAŞ VELİ’nin  de doğduğu ve yetiştiği ünlü bir kent olan Nişabur  ’da 1120’da doğmuş Mantık’ut tayr adlı eserini 1187 yılında bitirmiş ve muhtemelen 1194’da vefat etmiş ünlü bir şair ve mutasavvuftur. [1]

Mantıku't-Tayr , divan şiirimize ve divan şairlerine kaynaklık etmiş başlıca eserlerden biridir. Eser hem iran’da hem Divan edebiyatında bir hayli meşhur olmuştur. Sembolik ve alegorik olarak vahdet-i vücut düşüncesini en iyi anlatan eser olarak çok dikkati çekmiştir. Kuşların, Allah’ı teşmil eden Simurg Zümrüd ü Anka’yı  bulmak üzere” Hüdhüd” önderliğinde yola koyulmaları en sonunda Kafdağına ve Simurg’a ulaşmaları olay örgüsüne dayanan eserin ana amacı bu yolculuktan tasavvufi bir netice çıkarmak ve vahdet-i vücud düşüncesi sonucuna ulaşmak olarak anlatılır.


Kitap esasında tasavvufun temel prensipleri, özellikleri, kavramları ve inanç yapısını alegorik ve sembolik bir şekilde açıklamak için yazılmıştır. Hüdhüd  sırtında tarikat elbisesi ile tasvir edilirken Simurg Tanrı için bir sembol olmuştur.( BKZ Hüdhüd Nedir İbibik ve Hz Süleyman’ın Ulağı )  Kuşların her birinin zaafı kişinin Tasavvuf yolunda o zaafa sahip olmasının kötülüğü ve sonuçları ile açıklanır. Hüdhüd  adli kuş onların önderleri, kılavuzları, yani mürşitleridir. Aradıkları Anka adli efsanevî kuş, Allah’ın zuhur ve taayyünüdür. Eserde zengin bir sembolik dil kullanılmış ve Hakikat’i arayanlar, yani “hakikat yolunun yolcuları “ kuşlarla simgelenmiştir. Ali Şir Nevai, eserin bir benzeri olan Lisânü't-Tayr adlı eserini ve Derviş Şemseddin ise Deh- Murg adlı eserini Mantık’ut Tayr etkisi altında yazmışlardır. Derviş Şemseddin’in Deh Murg’u 4724 beyitten oluşur. ( bkz DERVİŞ ŞEMSEDDİN VE DİH MURG MESNEVİSİEseri Türkçeye tercüme eden kişi ise Gülşehri’dir. Gülşehri bu eseri Türkçeye çevirirken esere pek çok şey katmış, tercümeden ziyade telif bir eser sayılabilecek olan bu eserini e 1317 yılında bitirmiştir. [2] ( BKZ  MANTIK’UT TAYR KONUSU VE ÖZETİ FERİDÜTTİN ATTAR)


FERİDÜTTİN ATTAR’A AİT ÖZGÜN MANTIK’UT TAYR ÖZETİ

Mantık-ut Tayr, Allah'ın birliği, İslam dininin son peygamberi Muhammed'in methi gibi konulara sahip olan uzunca bir girizgâhın ardından kuşların kendilerine bir padişah seçmek istemelerinden bahseden bir giriş bölümü ile başlar. Kuşlar biraraya gelip her ülkenin padişahı olduğu kendi ülkelerinin de bir padişahı olması gerektiğini tartışırlar. [3]

Toplanan kuşların arasında hüthüt, kumru, dudu, keklik, bülbül, sülün, üveyik, şahin ve diğerleri vardır Daha sonra içlerinde en bilge kuş olan Hüdhüd, onlara padişahlarının ancak ve ancak Simurg kuşu olduğunu aktarır. Herkesin padişahının daima Simurg olduğunu belirtir. Ancak, binlerce nur ve zulmet perdelerinin arkasında gizli olduğu için bilinmediğini ve onun “bize bizden yakın, bizimse uzak” olduğumuzu anlatır. Bu nokta ile birlikte Hüdhüd hikâye içerisinde önemli bir semboldür Gerçeğin peşine düşen otuz kuşun hikâyesidir. Kuşların yolculuğu ile insanın hakikati bulma yolundaki engelleri ve çabalarını sembolize eder. Her bir kuş farklı bir insan karakterini ifade etmektedir. Amaçları, padişahsız hiç bir ülke olmadığı düşüncesiyle, kendilerini yönetmek üzere bir padişah seçmektir. Giriş kısmında kuş topluluğundaki Hüdhüd, şu şekilde betimlenir: "Sırtında tarikat elbisesi, başında ise hakikat tacı vardı." Eserde Tanrı'yı sembolize eden Simurg kuşuna yapılan betimlemelerden biri ise şudur: "Kuşkusuz bizim de bir padişahımız vardır. O da Kaf Dağı'nın ardındadır." Adı Simurg'dur, kuşların padişahıdır. O bize yakındır lakin biz ona oldukça uzağız." [4]

Buradan sonra yol hazırlığı içerisindeki kuşlar tek tek tanıtılır fakat öncelikle Simurg'u daha detaylıca tarif eden bir bölüm yer alır. Sonrasında farklı kuşların hikâyeleri anlatılır ve her bir kuşla bir zaaf veya özellik ilişkilendirilir. Böylece o zaafın veya özelliğin tasavvuf bağlamındaki yerine değinilir. Örneğin papağanın hikâyesinde papağan kendisinin Simurg'un dergâhına varacak takati olmadığını belirtir ve tek arzusunun içmekte olduğu ab-ı hayat olduğunu dile getirir. Hüdhüd ise canını önemsemenin yanlışlığı ile ilgili bir cevap verir ve canın canana feda etmek için olduğundan bahseder. Kitabın tek tek kuşlardan bahseden bu bölümünden itibaren anlatımda aralara bahsi geçen özellik, kavram veya genel olarak konu hakkında çeşitli hikâyeler, kıssalar anlatılır. Bu kıssaların bir kısmı tarihte yaşamış önemli kimselere atfedilir veya içlerinde karakter olarak bu kişileri barındırır.

Kuşların tek tek gelip kendilerine dair konuşmalarından ve bunlardan çeşitli özelliklerin tasavvufî tahlilinin yapılmasından sonra kuşlar Hüdhüd'e başka sorular yöneltirler. Cevaplardan sonra kuşlar yola düşmek isterler öncelikle Hüdhüd onlara açıklayıcı bir konuşma yapar. Fakat bu konuşmanın ardından bahane getirmeye başlarlar. Hüdhüd tek tek bahaneleri cevaplar. Bahanelerin sonunda bir kuşun yolu anlatmasını istemesi üzerine Hüdhüd Simurg'a ulaşmak için gidilecek yolu anlatır; aşılması gerekilen yedi vadi vardır, hepsi de çetindir. Vadilerin adları sırasıyla: Talep, Aşk, Marifet, İstiğna (ihtiyaçsızlık), Tevhid, Hayret, son olarak da Fakr ve Fena'dır. Hüdhüd bu vadilerin her birini anlatır.


Simurg’u arayıp bulmaları için kendilerine kılavuzluk edeceğini ilave edince kuşların hepsi de hüthütün peşine takılıp onu aramak için yollara düşerler. Ama yol çok uzun ve menzil uzak olduğundan; kuşlar yorulup hastalanırlar. , Simurg’u görmek istemelerine rağmen, hüthütün yanına varinca “kendilerince geçerli çeşitli mazeretler söylemeye” başlarlar. Çünkü kuşların gönüllerinde yatan asil hedefleri çok daha basit ve dünyevî’dir. Bülbülün isteği gül; dudu kuşunun arzuladığı abıhayat; tavus kuşunun emeci cennet; kazın mazereti su; kekliğin aradığı mücevher; hümânin nefsi kibir ve gurur; doğanın sevdası mevki ve iktidar; üveyikin ihtirası deniz; puhu kuşunun aradığı viranelerdeki define; kuyruksal anin mazereti zafiyeti dolayısıyla aradığı kuyudaki Yusuf; bütün digerlerinin de baska baska özür ve bahanelerdir. Ama yol, yine uzun ve zahmetli, menzil uzaktır… Yolda hastalanan veya bitkin düsen kuşlar çeşitli bahaneler, mazeretler ileri sürerler. Bunların arasında, nefsanî arzular, servet istekleri, ayrıldığı köşkünü özlemesi, geride bıraktığı sevgilisinin hasretine dayanamamak, ölüm korkusu, ümitsizlik, şeriat korkusu, pislik endişesi, himmet, vefa, küskünlük, kibir, ferahlık arzusu, kararsızlık, hediye götürmek dileği gibi hususlarla; bir kusun sorduğu “daha ne kadar yol gidileceği” sorusu vardır. Hüthüt hepsine, bıkıp usanmadan tatminkâr cevaplar verir ve daha önlerinde aşmaları gereken “yedi vadi” bulunduğunu söyler. Ancak, bu “yedi vadi”yi aştıktan sonra Simurg’a Ulaşabileceklerdir. Hüthütün söylediği, “yedi vaadi” şunlardır.

 

VADİLER /MERHALELER [5]

Kuşlar gayrete gelip tekrar yola düşerler… Ama pek çoğu, ya yem isteği ile bir yerlere dalıp kaybolur, ya aç susuz can verir, ya yollarda kaybolur, ya denizlerde boğulur, ya yüce dağların tepesinde can verir, ya güneşten kavrulur, ya vahşi hayvanlara yem olur, ya ağır hastalıklarla geride kalır, ya kendisini bir eğlenceye kaptırıp kafileden ayrılır.

Bu saylan engellerin hepsi de Hakikat yolundaki zulmet ve nur hicaplarıdır. Bu hicaplardan sadece otuz kus geçer. Bu sırada, Simurg tecelli eder… Fakat otuz kus, tecelli edenin (!) bizzat kendileri olduğunu; yani, Simurg’un mana bakımından otuz kuştan ibaret olduklarını görüp şaşırırlar. Çünkü kendilerini Simurg olarak görmüşlerdir. Kuşlar Simurg, Simurg da kuşlardır. Bu sırada Simurg’dan ses gelir:“Siz buraya otuz kus geldiniz, otuz kus göründünüz. Daha fazla veya daha az gelseydiniz o kadar görünürdünüz. Çünkü burası bir aynadır!”Hâsılı, otuz kus, Simurg’un kendileri olduğunu anlayınca; artık, ortada, ne yolcu kalır, ne yol, ne de kılavuz... 

Çünkü hepsi BİR’dir. Aradan zaman geçer, “fenada kaybolan kuşlar yeniden bekaya dönüp”,yokluktan varlığa ererler…”Kuşlar böylece fani olduktan uzunca bir süre sonra onların tekrar kendilerine (varlık âlemine) gelmelerine izin verilir. Bu noktada kuşların geldikleri makamın beka olduğunu ifade eden ve beka makamından söz eden beyitler bulunur.


 Kuşlar ile İlgili Konu Başlıklarımız

KAYNAKÇA 


0

0

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar